Alperenlik geleneğinin izinde Osmanlı’nın dirilişi
Selim Gürbüzer / Yazar
“Osmanlı Beyliği, 1299’da Söğüt’te kurulduğunda, 400 atlıya sahip bir uç beyliği olarak başladı. Ancak 1326’daki Bursa’nın fethinde, Orhan Bey’in komutasında 38.000 atlı bulunuyordu. Bu kısa sürede askeri güçteki bu büyük artışın kaynağı neydi? Fethedilen topraklardan elde edilemezdi. Bu artışın sırrı, milli bir şuurun varlığıydı. Horasan’dan İzmit’e kadar tüm Türkleri, Ertuğrul oğlunun açtığı kutsal sancağın altına çekiyordu. Moğol ordularının önünden kaçan, Anadolu’ya sığınan tarikat ve tasavvuf erbabı Horasan Erenleri, dervişler ve alpler, burada yeni bir umut kalesi oluşturuyordu. Bu zorlu dönemde büyük mürşitlerin ortaya çıkışı başlıyordu. Onlar, mağlubiyetlerin bir imtihan olduğunu ve İslam’ın tekrar zafer kazanacağını, kılıcı ve bayrağı olacaklarını telkin ediyordu. Şeyhler, müftüler, müderrisler ve cesur savaşçılar, Söğüt Beyliği’ne yönlendiriliyordu. Türk milletinin nabzı, Osmanlı Beyliği’nde atmaya başlıyordu. Bu küçük devletin fizibilitesi büyük, hoşgörüsü büyük, ideali büyük ve bir talan ve istismar koşusu değil, tam tersine bir huzur ve adalet sağlama gayretiydi.
Bu ifadeler, Alperenlik ruhunu tam olarak yansıtmaya yeterli.
Ancak, Alperenlik kavramından bahsediyorsak, ne olduğuna bir bakalım. konusunda “Bu nereden çıktı?” demek yanlış olur. Tarihi kaynaklar incelendiğinde, kültürümüzün özünde Horasan erenlerinin yoğurduğu Alperenlik mayası olduğu görülür. Alperenlik, zahiri ve batıni özellikleri bir arada taşıyan soylu bir gelenektir. Bu geleneğin her bir aşamasında Horasan Erenleri, geleceği aydınlatmak için bulunmaktadır. Her bir Horasan Ereni, bu soylu geleneğin bir parçası olarak, insanlığa manevi ikramlar sunar. Dolayısıyla, Alperenlik dediğimizde, sevginin yüreklerde yaktığı ateşi ve maneviyatı anlarız. Hoca Ahmet Yesevi gibi manevi liderlerin yetiştirdiği gaziler, bu geleneğin ruhunu taşır. Alperenlik, kahramanlık, teknik bilgi ve mesleki uzmanlık gibi dışsal özelliklerin yanı sıra, değişmez ahlaki erdemlerin de içinde bulunduğu soylu bir ağaçtır.
Ancak, bu erdemler varken, maddenin esiri bir düzene teslim olunmuş durumda. Modern dünya, duygusuz robotlar üretiyor gibi görünüyor. Artık insanlar, karmaşık bir dünyada nefes alıyorlar, ne yapacaklarını bilemez haldeler. Bu durumda, insanlığın içine düştüğü bu çıkmazı ancak Horasan Erenlerinin ilahi sevgisiyle aşabiliriz. Karanlık dünyamız, sadece ilahi aşkla aydınlanabilir. Çünkü Allah sevgisi, varoluşumuzun tek sebebidir. Eğer yüreklerde sevgi ve aşk yoksa, kendimize veya başkalarına faydamız olmaz. Etrafa baktığımızda, artık kimsenin sevgiden bahsetmediğini, herkesin birbirine kin kusmaya başladığını görüyoruz. Bu durumda, bu kötü gidişata bir son vermek için Horasan Erenlerinin manevi rehberliğine ihtiyaç vardır. Bu manevi yolculuğa atıldığımızda, çağımızda yeniden Alperenlik ruhunun canlanması mümkün olacaktır. Horasan Erenlerinin nurunun taliplilerin yüreklerinde yeniden doğacağına olan inancımız tamdır.
Horasan Erenlerinin sırrını bilenlere ne mutlu! Gönül Sultanlarının ismi anıldığında, “Allah sırlarını kutsasın” deriz. Bu işin sırrı, önce iç dünyamızda düzen sağlamaktan geçer. İlây-ı kelimetullah zikri, önce kalplerimizde alev alır, sonra manevi varlığımızın diğer katmanlarıyla etkileşime girer ve nihayet tüm varlığımızı kucaklar, bizi Allah’ın bilgisine ulaştırır.
Evet, fethedilmesi gereken tek yer, iç dünyamızdır. Eğer nefsimizden ve şeytani vesveselerden sıyrılarak, bir kere bile olsa içtenlikle “Allah” diyebiliyorsak, bu bize kurtuluş getirecektir. Gönül Sultanlarını gönül sultanı yapan da bu tevhid zikridir. Bu içten zikir sayesinde, çeşitlilikten birliğe yükseliriz, maddi dünyanın ötesine geçeriz.
Alperenlik, dünyaya hiç ölmeyecekmiş gibi, ahirete ise yarın ölecekmiş gibi hazırlanmak demektir. Bu “vatan seferi”nde cesaret, kararlılık, güç ve teknik bilgi önemlidir; adalet, hizmet, nefsi ıslah, hakka teslimiyet ise manevi bilginin temelidir. Tam anlamıyla Alperenlik, çeşitlilik içinde birlik olmaktır. Zaten Osmanlı’nın zaferinin sırrı, birlik içinde çokluktur. Dolayısıyla, daha fazla beklemek yerine, bugün birlik içinde hareket etme günüdür.”