Başlangıçtan 1927 yılına kadar İslam Devletleri
İngiliz oryantalist ve arkeolog Stanley Lane-Poole (1854-1931)’un 1894 yılında kaleme aldığı, İslam Devletleri tarihini anlatan “Mohammadan Dynasties: Chronological Tables with Historical Introductions” başlıklı eserini tercüme ederek ve kimi yerde de düzeltmeler yapan, üstüne ilaveler de ekleyerek 1927 yılında “Düvel-i İslamiye” adıyla neşreden Halil Edhem Eldem (1861-1938)’in bu çalışması tarih biliminde önemli bir yer teşkil etmektedir.
Batı’dan Doğu’ya doğru sıralayarak İslam devletlerini kısa bilgiler halinde anlatan ve ailece oryantalist olan Stanley Lane-Poole eserinde 139 devlete yer vermişti. Poole çalışmasında eksiklikler veya yanlışlar olabileceğini de belirtmişti.
Sadrazam İbrahim Paşa’nın oğlu ve Ressam Osman Hamdi Bey’in de kardeşi olan Halil Edhem ise yaptığı düzeltmelerle yeniden neşrettiği esere aralarında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin de olduğu 42 İslam devleti daha ekleyerek sayıyı 181’e çıkarmıştı. Halil Edhem’in tercüme ettiği ve üstüne hayli kıymetli bilgiler ilave ettiği çalışma, neşredildiği döneme göre büyük bir boşluğu doldururken derli toplu bir İslam Devletleri tarihinin de ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Söz konusu eser Selenge Yayınları’ndan “İslam Devletleri Tarihi/Başlangıçtan 1927 Yılına Kadar” başlığıyla yeniden okuruna ulaştırıldı. Yeni baskıyı yayıma hazırlayan Dr. Samet Kılıç sunuş yazısında eseri kısaca şöyle tarif etmektedir:
“İslam devletleri tarihine dair birçok çalışma bulunmakla beraber Halil Edhem’in ‘Düvel-i İslamiye’ isimli eserinin bu çalışmalar içinde müstesna bir yere sahip olduğu muhakkaktır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında basılan bu kitap müstakil bir İslam tarihi olması hasebiyle kendi döneminde önemli bir boşluğu doldurmuştur. Hazırlanan bu yayının ilim âlemine faydalı olması temenni olunur (s.15).”
Tıpkıbasım da diyebileceğimiz ve günümüz Türkçe alfabesiyle yayımlanan eser, “Hulefi-i İslam” başlıklı bölümle başlamakta. Burada İslamiyet’in ilk dönemlerinden kısaca bahsedilirken Emeviler, Abbasiler ve Moğollar hakkında da kısa bilgiler bölümün içine alınmış:
“Hicret-i nebeviyenin on birinci sâlinde (Miladi 632) vuku bulan irtihal-i peygamberden sonra halife unvanıyla hazreti peygamberin kayın pederi ashabdan Ebu Bekir es-Sıddık ehl-i İslam’a emir olarak intihap olunmuştu. Ondan sonra sırasıyla Ömer, Osman ve Ali makam-ı hilafete bil-intihap geçtiler. Bu dört zat Hulefa-i Râşidîn unvanıyla maruftur. Onlardan hiçbiri kendi ailelerinde kalmak üzere bir devlet teşkil etmemiştir (s.29).”
“İspanya-Endülüs” başlıklı bölümde Endülüs Devleti’nin kuruluşuna giden sürecin başlangıcı şu ifadelerle anlatılmaktadır:
“Arapların Endülüs tesmiye ettikleri İspanya kıtasının ehl-i İslam tarafından 92 (711) senesinde nasıl fethedilerek orada nasıl yerleştikleri bâlâda muharrerdir. Memalik-i İslamiye’nin sair vilayeti gibi Endülüs dahi Hulefa-i Emeviye canibinden mansup valiler vasıtasıyla 138 senesine kadar idare edilmiştir. Abbâsilerin bidayet-i hükümetlerinde icra ettikleri katliamlar esnasında aile-i Emeviye’den canlarını kurtarabilenler arasında onuncu Halife-i Emevî Hişam’ın torunu Abdurrahman dahi bulunuyordu. Mumaileyh bir müddet başıboş dolaştıktan sonra Mağrib-i Aksa’da Berberîlerin ve diğer kabâil-i muhtelif-i Arap’ın rekabet ve ihtiraslarından dolayı idaresi muhtel olan İspanya işlerinde müdahale ve teferrüd etmekle kendisini hükümdar tanımaklıklarını ahaliye teklif etti (s.45).”
Günümüzde hâlâ güncelliğini koruyan Fâtımîler de eserde anlatılmaya çalışılmış:
“Fâtımîler Mağrib’de Ağlebîlere halef oldular, fakat onlar Mısır devletleri sırasında olarak dördüncü kısımda münderiçtir. Bir müddet Mısır hududundan ta Bahr-i Muhit-i Atlasî’ye kadar, Afrika’nın tekmil sevahil-i şimaliyesine ve Sicilya ve Sardunya adalarına hâkim olan Devlet-i Fâtımîye makarr-ı hükümetlerini 358 (969)’de Kahire’ye naklettikten sonra vilayat-ı garbiye üzerindeki nüfuzlarını kaybetmeye başlayıp nihayet memleketleri müteaddit devletlere inkisam etmiştir. İşte bu sebepten dolayı Fâtımîlerin Mağrib valisi bulunan Sanhâce Berberîleri reisi Yusuf Bulukkin az müddet sonra ilan-ı istiklal ederek Devlet-i Zîriye’yi tesis etti (s.63).”
Moğollar çalışmada hayli geniş yer almaktadır. “Moğollar tarihi esasen büyük cihangir Cengiz Han ile başlar” sözüyle bozkır savaşçılarının anlatılmaya başlandığı bölümün girişinde, Moğol tarihinin başlangıcı ve nasıl kavim olarak anıldığı da yer almaktadır. Moğolların daha önce “Tatar” olarak bilindiği de okurun ilgisine sunulmuş:
“Moğol lafzı bir imparatorluk ve sülaleye alem olmak üzere ilk defa Cengiz Han zamanında meydana çıkmış ve sonraları bu lafız kavim ismi olarak istimal olunmuştur. Yedinci asr-ı hicrinin nıfsı evvelinde Çin’den Adriyatik Denizi’ne kadar bütün memleketleri sarsan Moğol kavmi o zamanın gerek Çin ve İslam ve gerek Rum ve Garb menâbi-i tarihiyesinde “Tatar” namıyla yâd olunmaktadır. Hatta Cengiz’den evvel bile Moğollar kendilerini böyle tesmiye etmişlerdi. Orgun Kitabeleri’nde de Tatar lafzı bir kavim ismi olarak mezkûrdur (s.306).”
Söz konusu eser her yönüyle kıymetli olsa da, esasen şahsıma göre, metinler de adı geçen, ki bunlar yönetici konumundakiler, emirlerin, beylerin daha doğrusu liderlerin isimleri ve soyları, halefleri, selefleri ile bir arada tablolar halinde okura sunulması özellikle konuya yeni başlayanlar için oldukça faydalı olacağının kanısındayım. Metinlerdeki bu özellik araştırmacılar için de epey kolaylık sağlayabilir.
İslam tarihine ilgi duyanların, konuya Batı’nın bundan yaklaşık bir asrı aşkın süre önce nasıl baktığını ve Cumhuriyet’in ilk döneminde meseleye nasıl yaklaşıldığının merakla okuyacağını tahmin ediyoruz. Ayrıca söz konusu çalışma, konuya yeni ilgi duyanlar için de en azından başlangıç olarak ders kitabı özelliğini de taşıdığını da söyleyebiliriz.