Bir fotoğraf: Kierkegaard’ın birey tasavvuru karşısında Zelensky
Søren Kierkegaard, fani ömrünü tamamlayıp da, altında ebedi uykusunu uyuyacağı mezar taşının üzerinde şu ibarenin yer almasını ister: “O, birey…”
Daha yaşarken kendi düşüncesinde birey olmaya uzanan yolu “estetik”, “etik” ve “ilahi aşama” olarak üç merhaleye ayırır Kierkegaard. “O, birey” olmak kolay değildir. Aşılması gereken merhaleler, edinilmesi elzem tecrübeler vardır en nihayetinde.
Gündelik hayatta pek sık hatırlarım bu güzel nükteyi. Hatta kendi kendime Kierkegaard’ın cesaretine hayran da olurum. Birey olmanın; yani hem dış alemde, hem de insanın içindeki gizli alemde, bu ayrıcalığın ve farkındalığın lezzetini tatmasının bedelini düşünürüm. Lâkin akıl sır erdiremem. Pek tabî bu sırra vakıf olmaya cesaret de edemem…
Hayatın damarlarında gezen öyle esrarlı bir kuvvet vardır ki, an gelir insanı “birey” olmanın kıyısına sürükler. İnsan, hayatın vahşi dalgaları arasında sürüklendiği bu kıyıda kendisini ne beklediğini bilmemektedir. Issız bir adadaki tek başınalık mı, yoksa kalabalıklar, hem de uçsuz kalabalıklar arasındaki yalnızlık mı?
Geçen aylarda muhakkak görmüşsünüzdür Zelensky’nin o fotoğrafını.. NATO zirvesinde, üzerinde haki yeşil üniforması, yüzünde takriben iki haftalık sakalı ile yapayalnız duruyor. Arkasında iyi niyet göstergesi tokalaşmalar, tebessümler… Diğerlerinden ne kadar da farklı Zelensky? Bir de, öyle dalgın dalgın nereye bakıyor? Geleceğe mi, geçmişe mi? Yoksa kalabalıklar arasındaki yalnızlığında, yüzüne takındığı bir avuntu mu bu bakış?
Bu bakış nereye olursa olsun, manasında ne gizlerse gizlesin, daha ilk tahlilde, Kierkegaard’ın az önce bahsettiğim “O, birey” nüktesini hatırlattı bana… Mesuliyetlerin girdabı Zelensky’i birey olmanın kıyılarına sürüklemişti çoktan, bunu biliyorduk… Savaş içinde bir lider olarak, oyunculuk kariyerinden bu noktaya evrilmesi, Kierkegaard’ın birey olma yolunda aşılması gereken merhalelerinden “estetiğe” tekabül ediyordu. Ardından savaş içindeki tutumu ise “etiğe”, daha doğrusu “etik” kalabilmeye.
NATO zirvesindeki fotoğraftan gördüğümüz ve basında da yapayalnız lanse edilen Zelensky, umduğunu bulamayan, yarı yolda bırakılmış bir Zelensky değildi yalnızca… Artık o, bir misal haline gelmiş -getirilmiş- ve 21. yüzyılda, gayet nostaljik, biraz da mecburi olarak sürdürülen bir cephe savaşının vücut bulmuş hali olarak büyük yalnızlığıyla ortaya konulmuş bir Zelensky’di… Yani Kierkegaard’ın birey olma yolundaki son merhale olan adeta “ilahi merhale“deki yalnızlık içinde karşımızdaydı o. Bedeli ne olursa olsun sürüklendiği kıyıya adım atmış ve kendisini kalabalıklar arasındaki yalnızlıkta bulmuş, “O, birey” olmuştu…
Şimdi düşünüyorum da, Zelensky birey olmuştur olmasına ama onu birey olmanın kıyısına hayatın damarlarındaki esrarlı kuvvet mi, yoksa akıbeti çoktan tayin edilmiş örtülü bir gücün arzusu mu getirmiştir? Bu husus tamamıyla muallakta… O, bireydir ama haki yeşil üniforması ve yüzüne kahraman edası veren sakalı ile imajine edilmiş, “bireyleştirilmiş” bir bireydir. Çünkü savaş sürecektir, hatta bazıları için savaş ne olursa olsun sürmelidir!
Adım attığı o kıyıda, kalabalıklar içindeki şüpheli yalnızlığında yanında olabilseydim Zelensky’nin; omzuna dostça dokunur, savaşın bitmesini, bireyleştirilmiş birey olmaktan ziyade gerçek bir birey olmanın yolunun bu karardan geçtiğini öğütlerdim. Naçizane bu öğüdümü dinler miydi bilmem?
En nihayetinde “O, birey” olmak, mezar taşında dahi hakikatten bir iz olarak yer almayı hak edecek kadar mühim bir mesele. Sizce de öyle değil mi?
SELİMCAN YELSELİ