Çağrı Bey
Selçuklu ailesinin atası Selçuk Bey’in 1007 veya 1009 tarihinde Cend şehrinde ölmesi, oğulları ve torunlarını yeni yurt arayışına itmişti. Oğulları Musa Beygu ile Yusuf Yınal, torunları Çağrı ve Tuğrul Bey, Oğuz Yabgu Devleti ile yaşanabilecek mücadeleleri göze alabilecek durumda değildi. Bundan dolayı Cend’de kalmaktansa daha önce Maveraünnehir’e göçmüş olan Selçuk’un büyük oğlu Arslan Yabgu’nun yanına gitmişlerdi. Arslan Yabgu, Karahanlılar’a karşı Samaniler’e destek vermek üzere geldiği bu yerde zamanla büyük güç kazanmış, son olarak da Karahanlı hanedan mensubu Ali Tegin ile işbirliği yapmaya başlamıştı. Bu işbirliği sayesinde güç kazanan Ali Tegin, Buhara’yı ele geçirerek bağımsızlık kazandı. Çağrı ve Tuğrul Bey, amcalarının kazanmış olduğu bu güçten istifade edemediği gibi, üstüne Ali Tegin’in baskısına maruz kalmışlardı. Bunun anlamı iki kardeşin kendilerine yeni yurtlar bulmak zorunda olduğuydu. Neticede Çağrı Bey kardeşine “Kurtuluş senin çöllere çekilmen, bana da Rumlarla savaşmaya gitmem için izin vermendedir.” demişti. İki kardeş arasındaki bu görüşmeden sonra Tuğrul Bey çöllere çekilirken Çağrı Bey batıya yöneldi.
Yıl 1018’di. Çağrı Bey, iki farklı kaynakta 30 veya 30 bin olarak kaydedilen, bununla birlikte yüksek ihtimalle 3.000 kişiyle birlikte Gazneliler’in hâkimiyeti altında bulunan Horasan’dan geçerek batıya ilerledi. Bu yolculuğunu Gazneli Mahmud’tan izin alarak gerçekleştirmemişti. Bunun içindir ki sultanın gazabını üzerine çekecekti. O sırada Hindistan seferinde bulunan Sultan Mahmud, Horasan Valisi Arslan Cazib’e bir mektup göndermiş ve “Niçin ihmal ve aldırmazlık ile Çağrı’nın memleketimin içinden uluorta geçmesine izin verdin.” diyerek hesap sormuştu. Sultanın düşündüğünün aksine Arslan Cazib de Çağrı Bey’i engellemek için karşı harekete geçmiş, ancak Selçuklu atlarının hızına yetişememişti. Neticede Selçuklular’ın pek çok askeri başarı hızlı atlar üzerinde yaptıkları ok atışları sayesinde mümkün olabilmişti. Çağrı Bey, Horasan’dan sorunsuz bir şekilde geçmesine geçmişti, fakat aynı yerden nasıl geri dönecekti? Cevabı merak edilen yeni soru şimdi de buydu. Nitekim onun dönüşünü bekleyen bir Arslan Cazib tehlikesiyle karşı karşıya gelmesi hayli yüksek bir ihtimaldi.
Horasan’dan geçen Çağrı Bey, önceleri Irak-ı Acem ve Azerbaycan bölgesine yerleştirilmiş olan Türkmenler ile iletişime geçti. Onlar bu bölgeyi kendisinden daha iyi tanıyordu. Aynı zamanda Çağrı Bey önderliğinde yapılacak bu seferde ganimet elde etme imkânı da yakalamışlardı. Neticede Çağrı Bey, almış olduğu destek sayesinde daha da güçlenmiş bir şekilde Doğu Anadolu’ya geldi. O sırada bu bölgede Bizans’a bağlı olan Bagratuni Ermeni Krallığı, onun bünyesinde de daha küçük Ermeni krallıkları ve prenslikleri bulunuyordu. Ermeniler her ne kadar Bizans’a tabi olsalar da, özellikle mezhep farklılığından dolayı Bizans’a karşı olumsuz bir bakış içindeydi. Bunun yanında Ermeni ve Gürcüler’a ait siyasi yapılanmalar birlikten hayli uzaktı. Bir araya gelerek Çağrı Bey’in karşısına çıkamamış olmaları, Çağrı Bey’in işini hayli kolaylaştıran bir diğer gelişmeydi. Bunun farkında olarak faaliyetlerine başlayan Çağrı Bey, ilk olarak kuzeydoğudan ilerleyerek Vaspurakan Krallığı topraklarına girdi. Bu güzergâh devletin kurulmasından sonraki Anadolu seferleri için de kullanılacaktı.
Çağrı Bey’in bu harekâtı ilk defa olmak üzere Selçuklular ile Ermeniler’i karşı karşıya getirmişti. Öyle ki Ermeni müellif Urfalı Mateos, bu hadiseyi öldürücü nefesli ejderin kasıp kavuran ateşle ortaya çıkması ve mukaddes haça tapınan bütün Hristiyan halkın Allah’ın gazabına uğraması şeklinde nakletmişti. O, aynı zamanda şöyle diyordu: “…Bu zamana kadar bu cins Türk atlı askeri görülmemişti. Ermeni askerleri onlarla karşılaşınca onların acaib şekilli, yaylı ve kadın gibi uzun saçlı olduklarını gördüler.”. Çağrı Bey’in Vaspurakan arazisine girmesi ve faaliyetlerde bulunması üzerine Kral Senekerim, Başkumandan Şabuh’u Iğdır’ın doğusundaki başkenti Vostan’dan onun üzerine göndermişti. Şabuh, emrindeki askerlerle birlikte krallığın ileri gelenlerini bir araya getirerek bir ordu topladı. Aralarında Senekerim’in oğlu Davit de bulunuyordu. Hedef doğrudan Çağrı Bey olacaktı.
Ermeni ordusunun cesaretle Çağrı Bey’in üzerine yürümesi onlar için hiç de akıllıca bir hareket olmadı. Nitekim ellerindeki kılıçlarla her biri çok iyi ok atıcısı olan Selçuklu askerlerine saldırmışlardı. Bu kararlarının yanlış olduğunu anlamaları çok da uzun sürmedi. Neticede karşı tarafa zarar verebilmeleri için onlara yaklaşmaları gerekiyordu. Diğer taraftan Çağrı Bey’in askerlerinin ustaca ok atışları sayesinde büyük zarar da görmüşlerdi. Bu manzarayı gören Şapuh, Davit’ten orduyu geri çekmesini istedi. Amacı uygun silah ve kıyafetler giyerek geri dönmek ve o şekilde savaşmaktı. Ancak Davit onu dinlemeyerek savaşa devam etti. Bununla birlikte savaşa devam etmesi ona zarardan başka bir şey vermemiş, neticede mücadeleyi kazanan Çağrı Bey olmuştu.
Çağrı Bey daha sonra Gürcüler’in hâkimiyeti altında bulunan Nahcivan’a yöneldi. Gürcü komutanı Liparit, 500 kişilik kuvvetiyle onun karşısına çıktı. Ancak Çağrı Bey ile mücadeleye girmekten korktuğu için geri çekilmek zorunda kalmıştı. Onun geri çekilmesi Çağrı Bey’e daha geniş faaliyet alanı kazandırmış, o da bunu iyi değerlendirerek kendisine yeni hedefler belirlemişti. İlk yeni hedef bölgenin önemli şehirlerinden biri durumundaki Dovin oldu. Çağrı Bey, Dovin’in güneyindeki Nig bölgesine yürüdüğünde Bizans’ın Beçni kalesi komutanı Vasak ona karşı koymuş, iki taraf arasında mücadeleler yaşanmıştı. Ermeni müellif Vardan’ın kazananı belirtmediği bu mücadeleden sonra bölgeden çekilen Vasak, muhtemelen Türkler tarafından öldürüldü.
Çağrı Bey’in Doğu Anadolu Seferi olarak bilinen bu harekât, bazı tarihçilere göre hiç yapılmamıştı. Bazı tarihçiler de seferin 1016 yılında başlayıp 1021 tarihinde sonlandırıldığını kabul ederken, bazıları da 1029 senesinden sonra gerçekleşmiş olabileceğini belirtir. Bize göre ise seferin tarihi 1018 olmalıdır. Nitekim Çağrı Bey’in hiç bilmediği bir bölgede, ailesinden destek almadan bu kadar uzun süre burada kalmış olması pek de ihtimal dâhilinde değildir. Diğer taraftan hâkimiyeti altında bulunan bölgede gerçekleşen Selçuklu faaliyetlerine karşı Bizans’ın herhangi bir harekette bulunmaması da beklenemez. Dolayısıyla seferin Bizans’ın müdahalesine mahal vermeden, diğer bir ifadeyle kısa bir süre içerisinde bitmiş olması akla daha uygun gelmektedir.
Çağrı Bey bu seferi sırasında Van gölü havzasından bahsetmiş olduğumuz bölgeye kadar pek çok şehri ele geçirmişti. Bununla birlikte keşif ve yağma asıl hedefi olduğu için ele geçirilmiş olan şehirlerde hâkimiyet kurulmamıştı. Diğer bir ifadeyle şehirden diğer şehre gidilen bir plan doğrultusunda hareket etmişti. Haliyle azımsanmayacak ölçüde bir ganimet elde edildi. Artık geriye dönme vakti gelmişti. Çağrı Bey, kendilerini bekleyen Arslan Cazib tehlikesinden haberdar olduğundan ona yakalanmadan Horasan’ı geçmeli ve Selçuklu topluluklarının yanına gitmeliydi. O da farklı bir planla hareket etti; kuvvetlerini bölerek onları tüccar kılığına soktu. Bu noktada ele geçirmiş oldukları ganimet de hayli işlerine yaramıştı. Böylece Horasan’dan sorunsuz bir şekilde geçmeyi başaran Çağrı Bey, Buhara yakınlarına ulaşarak kardeşi Tuğrul Bey ile buluştu. Bu buluşmada Çağrı Bey, yaşadıkları yerde Karahanlı ve Gazneli devletleriyle mücadele etmelerinin imkânsızlığını belirtiyor, batıya yani Horasan, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya gitmelerinin kendileri için daha iyi olabileceği söylüyordu. Neticede adı geçen bölgelerde kendilerine karşı koyabilecek güçte devletler yoktu.
Çağrı Bey’in bu düşüncesi en azından o dönemde gerçekleşemeyecekti. Çünkü Selçuklular, bu olaydan sonra da bölgedeki önemli güçlerin hedefi olmaya devam etti. Zaten batıya göç yolculuğunu yapmaları diğer bir sebepten dolayı da çok mümkün görünmüyordu. Nitekim Çağrı Bey’in Horasan’dan geçmiş olmasına bile kızan ve bunun için valisini azarlayan Sultan Mahmud’un tüm Selçuklu topluluklarının, hayvan sürüleriyle birlikte buradan geçmesine izin vermesi çok da beklenemezdi. Selçuklular’ın batıya yönelmesi 1040 yılında kazanılan bağımsızlıktan sonra mümkün olabildi. Türkmenler çok kısa sürede yaklaşık yirmi yıl önce Çağrı Bey’in at koşturduğu bölgelerde faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardı. Öyle ki, devletin Merv’de kurulmasından sadece sekiz yıl sonra kuş uçuşu 2.000 km. uzaktaki Pasinler’de Bizans kuvvetleri mağlup edilecekti. Belki de Selçuklu Türkmenleri’ne bu ruhu aşılayan Çağrı Bey’in kendisi, bu seferi ve sefer sonunda belirlediği hedef olmuştu.
- Kaynaklar
- Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, çev. Ö. R. Doğrul, TTKY, Ankara 1999.
- Grousset, René: Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, İstanbul 2005.
- Kafesoğlu, İbrahim, “Doğu Anadolu’ya İlk Selçuklu Akını (1015-1021) ve Tarihî Ehemmiyeti”, Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul 1953.
- Mirhand, Tarih-i Ravzatü’s-safa, Tahran 1339, IV.
- Piyadeoğlu, Cihan, Çağrı Bey, Kronik, İstanbul 2021.
- Sevim, Ali-Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTKY, Ankara 1995.
- Urfalı Mateos, Vekayi-Nâme (952-1136) ve Payaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), çev. Hrant D. Andreasyan, TTKY, Ankara 1987.
- Vardabet Vardan, Türk Fütühatı Tarihi (889-1269), çev. Hrant D. Andreasyan, İstanbul 1937.