tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Muhammed Işık

Gerçek Tarih Yayın Koordinatörü

Mehmet Akif Ersoy’u doğru anlamak

13.03.2023
A+
A-

Zaman geçiyor Mehmet Akif Ersoy’a olan özlemimiz ve sevgimiz artıyor. Mehmet Akif Ersoy “İstiklal Şairi” olarak hafızalarımızda bir sembol olmuştur. Her yıl İstiklal Marşı kabul etkinliklerinde kendisini bir nebze olsun anıyoruz. Mehmet Akif Ersoy sadece bir şair mi? Elbette onu bu sıfatla anarsak yanılmış oluruz.

Mehmet Akif Ersoy vatansever, idealist ve karakterlidir. Bizler de idealist olmalıyız. Zor şartları beklemeden kendimizi en iyi şekilde yetiştirmeliyiz ki gerektiğinde ve destek istendiğinde Mehmet Akif Ersoy gibi bütün varlığımızla ülkemize hizmet edebilelim.

Akif ağladıysa, sevindiyse mutlaka milletinin acısıyla, sevinciyle hareket etmiştir. Hangi görüş ve düşünceye sahip olursak olalım, yapmamız gereken budur. Milli duygularımız ve maneviyatımız güçlü olmalıdır. Bu bir keyfiyet meselesi değildir.

Safahat, 1908-1923 yılları arasında milletimizin içinde bulunduğu durumu, mutlu ve hüzünlü yanlarıyla bütün olayları anlatmaktadır.

Balkan savaşı felaketini ve bu felakete neden olan koşulları ve sonuçlarını hatırlayalım. Sonra Birinci Dünya Savaşı var. Çanakkale Destanı var. Milli Mücadele’nin kahramanlıkları var. Elbette Mehmet Akif Ersoy bunları gözlemliyor demek yetersiz kalır, kendisi bizzat yaşıyor. İstanbul’dan Ankara’ya giden yollarda inandırıcı konuşmalar yapıyor. Yorgun, bitkin ve perişan Anadolu insanına cesaret aşılıyor. Sevr paçavralarının parçalanacağını müjdeleyen sohbetler ediyor. Umutsuz köşesine çekilmiyor. Bursa’nın işgali üzerine duyulan yası “Bülbül” şiirine yansıtıyor.

Mehmet Akif Ersoy pes eden bir adam değildi. Samimiyetsizlik, riya, dalkavukluk, korkaklık, adam kayırma gibi kötü huylardan arınmıştı. Dediğim gibi net bir insandı ve en zor şartlarda bile kimseye boyun eğmezdi. İnanç ve ilkelerden taviz vermedi. İnandığı davadan sonuna kadar dönmedi. Bu dik duruşun her zaman bir bedeli vardır.

Bedel ödemeye hazır olmayan bir kişi bu erdemlere sahip değildir. Zorluk karşısında taraf değiştirir. Çabuk vazgeçer. Böylece her devrin adamı olur.

Bizler karakter sahibiyiz. Doğruluktan ve adaletten şaşmayız. Haksız olan kişi sırf dostumuz diye onu kayırmayız. Hakkaniyet bazen bedel ödemeyi gerektiriyorsa, bu bedeli ödemekten kaçmayız. Mehmet Akif Ersoy bu bedeli ödedi. O; bir vatansever ve din esasına dayanan bir milliyetçi olarak birtakım düşüncelere, prensiplere bağlıydı, idealist bir adamdı.

Bir ideale bağlı olan inandığı davadan ve prensiplerden asla yüz döndürmeyen bir kimse – hatta davasına inanmasak bile – bizde derin hürmet uyandırmalıdır.

Karakter sahibi düşman karaktersiz dosttan daha iyidir. Bu sebeple Mustafa Kemal Atatürk tüm dünya halklarında saygı duyulan bir asker, liderdir.

Mehmet Akif Ersoy ile Mustafa Kemal Atatürk arasında fikir ayrılıkları olabilir lakin bu durum her ikisinin de karakter sahibi, idealist kişiler olduğu gerçeğini değiştirmez. Bizlere düşen her ikisine de derin saygı ve hürmet beslemektir. Aksi halde kısır çekişmeler, fikir ayrılıkları, siyasi kavgalar içinde çürüyüp gideriz. Bu içi boş kavgalardan zerre faydamız olmaz.

Her ne yapıyorsak yapalım, işimizi en iyi şekilde yapmak zorundayız. Kendimizi en iyi şekilde yetiştirmeliyiz. Bakınız Mehmet Akif, 1908’den sonraki şiirimizin en önde gelen simalarındandır. Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’in yanında bir başka şiir anlayışının temsilcisi olarak Akif’e önemli bir yer vermek, edebiyat tarihçisinin ihmal edemeyeceği bir husustur.

Şair Akif, aruzu çok iyi kullanan şekil ve kafiye yeniliklerinde usta bir nazım olarak karşımıza çıkar. Aruzla Türkçeyi en iyi şekilde bağdaştırması yanında, sade yazısını, halk dilini bütün özellikleri ve tabiriyle şiire yerleştirmesini önemle belirtmeliyiz. Şiir dilimizin sadeleşmesi işinde, onun rolü azımsanmayacak derecede büyüktür. Akif realist bir şairdir:

Mehmet Akif Ersoy, gördüğünü iyi anlatan bir şairdir. Gözlemde bu gücü ve ayrıntıyı feda etmek istememesi şiirlerini zaman zaman gereksiz ayrıntılarla doldurmaktan alıkoymasa da anlatımının güzelliği bu eksikliği, daha doğrusu fazlalığı hoş göstermektedir.

Balkan Savaşı, Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın acı ve tatlı hatıraları sadece eserlerinde yer almıştır. Mehmet Akif Ersoy, Namık Kemal ile başlayan toplumcu şiir dönemini en ileri götüren şairdir. Şiirlerinde bireysel ve kişisel duygu ve kaygıları değil, toplumun üzüntü ve sevincini, toplumun sorunlarını dile getirmiştir.

Mehmet Akif Ersoy belki otuz yıl bu toplumun sefaletini derinden hissetti. Kendi neslinin bir nevi ruh doktoruydu. Hüzünlü bir nesil onu hastalarının başucunda, mezarlıkta, meyhanede, mahalle kahvesinde kısacası tüm sefaletlerinin yanında bulmuştu. Birinci Safahat’ın bu gerçekçi ve canlı tabloları, Akif’in sanat idealine doğru attığı ilk adımlardır. Bu sahneleri anlatarak acaba biraz becerisini göstermeye mi çalışıyordu? Hayır. Mutsuzluğun, yoksulluğun acısı, insanların ruhunda bir uyanış şuuru doğurmaktan çok uzakken, göklerden vahiy gibi inen bir feryat, nuru her yerde arayan öksüz bir nesli diriltmeye yeterdi:

“Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin, halk!

Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam, kalk!”

“Sanat bütün insandır” sözü Mehmet Akif’in şahsında gerçekleşmiş bulunuyor. Bütün büyük sanatkârlar gibi onun eserinde kendini buluyoruz.

Mehmet Akif Ersoy, bilime ve pozitif bilimin milletin kalkınmasındaki büyük rolüne yürekten inanan bir adamdır. Gençleri batıdaki ilim pınarlarına koşmaya davet eden şair, o zamandan beri bilimin atomu çözmedeki yani maddeyi enerjiye çevirmedeki başarısını görünce şöyle demiştir:

 “Yarının ilmi nedir, hâlbuki? Gayet müthiş:

Maddenin kudreti zerriyesi uğraştığı iş.”

İlme bu kadar inanan bir adamı bazı kimselerin gerici diye vasıflandırmaları, kötü niyetten ileri gelmiyorsa muhakkak bilgisizlikten ileri geliyordur.

12 Mart 1921’de İstiklal Marşımız TBMM tarafından resmen kabul edildi. Millet hayatındaki büyük olaylar ve çalkantılar sanatçıları da harekete geçiriyor. Bazen derin duygulara sahip bir şairin ölüm kalım mücadelesinde bir ordu vazifesi gördüğü görülmüştür. İşte Mehmet Akif Ersoy, öyle bir ordu – bir şairdir. Dev sanatçılar, milli şairler, peygamberlere ve evliyalara benzer; Onlar, hakkı müjdeleyen ve iman verenlerdir. Mehmet Akif Ersoy, kelimenin tam anlamıyla böyle bir veli-sanatçı ve milli bir şairdir. Kurtuluş Savaşı’nın en zor günlerinde gönüllere;

 “Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakkın,

Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın …”mısralarıyla ümit ve kuvvet veren O’dur.

Ancaş işte böyle bir şair İstiklal Marşı’nı yazabilirdi. Mücadelenin başından beri marşın havasını ruhunda taşıyan Mehmet Akif Ersoy ‘un bunu dile getirmesi biraz zor oldu. Zorluk şairin sanatından kaynaklanmıyordu. Bu bir formalite meselesiydi. Şiirin vatan kurtuluş mücadelesinde manevi bir güç olduğunu takdir eden Milli Eğitim Bakanlığı, halkın heyecanını ifade etmek için yarışma açtı ve nakit para ödülü vaat etti. Mehmet Akif Ersoy ‘un yarışmaya katılmasına engel olan sebep ise bu para meselesiydi. Ülkenin kurtulacağını, özgürlüğümüzün ve bağımsızlığımızın yakında doğacağını parayla söyleyemezdi. Bu sebeple yarışmaya girmedi. 724 şiir Bakanlığa gönderildi. Bazıları seçildi ve Meclis üyelerine dağıtıldı. Şiirler arasında birbirinden güzel şiirler de vardı. Ancak istenilen şiir henüz bulunamadı. Ruhları heyecandan heyecana taşıyacak bu inanç ve umut şiirini yazabilecek tek bir şair vardı.  O da parayı da kabul etmiyordu. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi’nin takdiri, anlayışı ve iç görüsü olmasaydı belki de İstiklal Marşı yazılmayacaktı. İstiklal Marşı kadar güzel ve büyük bir diğer nokta da Mehmet Akif Ersoy’un karakteridir. Yarışmaya girmeyen ve işin içinde para olduğu için parayı reddeden büyük şair, o zamanlar palto alacak kadar parası bile olmadığı için kışın ceketle dolaşıyordu.

İstiklal Marşı milletin şaheseridir. Onun değerini kimse azaltamaz. Bugüne kadar hiçbir şair bu ortamda milli ve milli bir şiir üretememiştir. Rabbimiz vatanımızı tehlikeye atacak ve yeniden İstiklal Marşı yazdıracak günleri göstermesin. Bayrak gibi milli kutsallar arasında yer alan İstiklal Marşımız, milli duygu ve heyecanı her zaman diri tutacak değeri yüksek bir şiirdir. Türklük ve Türkçe var oldukça eser ve onu yazan şair ilelebet yaşayacaktır.

Mehmet Akif Ersoy özünde milliyetçi bir şair ve fikir adamıdır. Ancak bu milliyetçilik, şu anki anlayışımızdan biraz farklıdır. Daha çok vatan ve dine dayalı, gücünü tarihten alan ve imparatorluğun o zamanki devletinin gerektirdiği bir milliyetçiliktir. Milliyetçilik, ait olduğu milletin ilerlemesini ve yükselmesini, milli kimliğini kaybetmeden üstün bir mertebeye ulaşmasını istemek ve bunun için var gücüyle çalışmaktır. Toplumumuzdaki bunalım ve geri kalmışlığı derin bir ıstırapla görüp dile getirmektir. Bunun sebeplerini arayan, yükselmek ve ilerlemek için tedbir ve çareler düşünen Mehmet Akif Ersoy, gerçek bir Türk milliyetçisi ve büyük bir vatanseverdi.

Büyük adam, işini hayatıyla birleştiren adamdır. Her şeyden önce, hayatı boyunca aynı kanaat ve inanca sahip bir insandır. Dönemlere, ihtiyaçlara, toplumlara göre değişmez, çevresine uymaz; Ortamı kendine uyarlar, olmazsa çarpışır. Bu karaktere sahip kişiler, diğer insanlardan ve toplumdan üstün olan, kimi zekâsıyla, kimi kalbi ve duygularıyla, kimi de iradesiyle üstün duygu ve meziyetlere sahiptir.

Mehmet Akif Ersoy’un inzivası herkesin gözü önündeydi. Varlığını tamamen kendisine adadığı sanatı, kurtuluşunu sonsuzluğa sığınmakta bulmuştur. Bu kurtuluş ideali, onun kendi ruhani ihtiyaçlarını karşıladığı âlemdi. Orada kendini kurtardı. Ancak ikinci bir olay, kendisini bir sorumluluk ideali olarak kabul etmesini sağladı. O görev, milletinin kurtuluşunun aynı sonsuzluk seferberliği içinde olmasıydı ve ona emanet edilmişti. Bu görevi başarıyla yerine getirdi ve ruhunu adeta ölümsüzleştirdi.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.