Müstekbire sesleniş
Tarihten önce vardın. Tarihte de hep varsın. İnsânî olan her şeyi öldürmeyi, beceremezsen kirletmeyi hep borç bildin kendine. İnanan, inanmayan tüm insanlar için bir sınavsın sen. Kābil’den beri insanlık üzerinde hep tahakküm kurmak istedin.
Kur’ân’da “Yeryüzünde bozgunculuk edenler”le kastedilen sendin. Kābil olup Hâbil’i öldüren sendin. Atamız İbrahim’i ateşe atan Nemrut sendin. Mûsâ’yı doğmadan öldürmek isteyen Firavun sendin. Îsâ’yı çarmıha germek isteyenler de, insanların yollarını kesenler de, hayvanları öldürenler de, sapkın cinsel yolları icat edenler de, ölçüyü tartıyı bozanlar da, dünyada ebedî kalacakmışçasına yüksek yüksek tepelere köşkler kurup insanları tepelerden gözleyenler de, Allah’tan başkasına tapanlar da hep senin ruh atalarındı. Hatta din ve coğrafya fark etmeksizin insanları din ya da başka bir şey adına zulüm çarkında ezenler de. Müstekbir batıda da doğuda da müstekbir. İslâm’ın karşısında, yanında veya içinde görünse de müstekbir. Sesi çok veya az çıksa da müstekbir. Hatta sesi hiç çıkmasa da müstekbir. Çağlardan çağlara zamanı ve mekânı değişse de o müstekbir.
*
Tanrıyı birkaç para karşılığında antik putperest kültürlere sattın. Sonra onlardan aldığın putperest unsurlara tanrı diye bağlandın. Açıkçası sen Tanrıyı kirlettin önce. Dîni bürokrasiye çevirdin ve insan eliyle üretilmiş inançları kabul etmeye zorladın insanları. Sonra birtakım insanlar “aracıları kaldıralım” diyerek reform yoluna gittiler. Bazıları o dinden uzaklaştıkça hakikate yaklaştı, bazıları da daha vahim noktalara savrulup gitti. Sonra sen reformdan da hurâfe üretmeyi becerdin ve sonunda kendi elinle yonttuğun tanrıyı kendin öldürdün ey müstekbir!
Ergen bir bakışla yaklaştın dîne. Dînin asla vazgeçilemeyecek insanlık ve sorumluluk yönünü putçu bir teslimiyete kurban ettin. Zaten sen hiçbir zaman olgun ve bilge olamadın. Sonra bir de hakikatini bozarak kendi üretmiş olduğun bâtıl dîne insan devşirmek için misyoner teşkilatları kurdun. Kendi toplumunda karşılığı olmayan dînin nüfus kaynağını müslüman toplumlar başta olmak üzere başka toplumlarla kapatmak istedin. Kiliselerin boşaldıkça Asya ve Afrika’da yenilerini açtın. İnsanlara sorumluluğu olmayan, kehanetlere dayalı bâtıl bir din teklifinde bulundun. Oysa teklif ettiğin dîne senin kendi toplumlarında inananlar bile o kadar azaldı ki, dîninin görevlilerini bile vaktiyle sömürdüğün Asyalılar ve Afrikalılar arasından yetiştirdin. Böylece hem din adamları nüfusunu onlarla besledin hem de o bölgeye kendi insanıyla ulaşma imkânı buldun. Ne zekice bir taktik! Ama sen dîni de kirlettin ey müstekbir!
İnsan eliyle bozulduğunu kendi araştırmacılarının ortaya koyduğu sözde Kutsal Kitaplarındaki kehanetlerden din ürettin. Karakol devletinin o kehanetler yoluyla yayılmacı siyasetine izin verdin. Kendin de kehanetlerini yeniden üreterek dünyanın enerji kaynaklarına çökmeye baktın. Artık ayan beyan ortaya çıktı ki kehanetlerinin arkasına sakladığın gerçek dînin ve îmanın güç ve paraymış!.. Sen dindarlığı da kirlettin ey müstekbir!
Yeniden ürettiğin bu dîni arkana alıp ergen bir dindarlıkla saldırdın insanlığa. Aydınlarının “modern dönem” dediği son yüzyıllarda büyük mesafe aldın. “Sömürgecilik” diye bir kavram kazandırdın insanlık hâfızasına. Parlak söz ve kavramlarınla girdin önce. Sonra masum görünen yüzün ardındaki acımasızlık açığa çıktı. Buna engel olamadın. Doğuda, batıda, kuzeyde ve güneyde yeraltı ve yerüstü kaynaklarına çökmek için milyonlarca insanı acımasızca harcadın. Soykırımın âlâsına defalarca başvurdun.
Derken sanayileştin. Sanayileşirken ekmeği, suyu ve havayı ekmek, su ve hava olmaktan yavaş yavaş çıkardın. Kendi işçini bile acımasızca ezdin. Vahşi bir rekabetle piyasadaki rakiplerini gözünü kırpmadan batırmayı ekonominin kuralı bildin. “Tekelleşme” diye bir terim kazıdın insanlığın zihnine. Sen sanayi ve ekonomiyi de kirlettin ey müstekbir!
Kendin tetiklediğin iki büyük savaşın ardından bütün sapkınlıkları birleştirerek, organize sömürü kurumlarınla yepyeni bir düzen kurdun. Kötülük ve bozgunculuğu küresel bir düzen olarak örgütledin. Bir kısmını Hakikat’ten çalarak insanlığın başına belâ ettiğin düzeni uluslararası düzeyde kurumlaştırdın. Dünyayı kendin gibilerle paylaşarak insanlığa rahat vermedin. Bu düzen yoluyla insanlığa hükümrân oldun. İnsanlığı bu düzenin dışında bilim, fikir, sanat, siyaset yapamaz hale getirdin. Senden olmadığına hükmettiğin önceki düzenleri de geri, zâlim, arkaik, düşman, bilimsiz, sanatsız, edebiyatsız, düşüncesiz îlân ettin. Sen düzeni de bozdun ey müstekbir!
İnsanlığı doğuda başka batıda başka bir görüntüyle oyaladın. Bir doğudan bir batıdan görünerek insanlığın bir yüzyılını önce faşist sömürüyle, sonra kapitalist-komünist kavgasıyla hebâ ettin. Sanki başka bir müstekbire karşıymış gibi yaptın, ama zulümden asla geri kalmadın. Diğer müstekbirlerle düşmanlığınız maddî bir çıkar çatışmasından başka bir şey değildi oysa. Görünürde rakibin olan komünist müstekbir ortadan çekilince onun da yok etmek istediği İslâm’ı düşman ilan ettin. Hatta daha da ileri geçtin bazen. Dünyayı diğer müstekbirlerle paylaşmak için dizi dizi anlaşmalar yaptın. Sen çıkarları bile kirlettin ey müstekbir!
İnsan hakları, çocuk hakları, demokrasi, özgürlük ve kardeşlik masallarıyla kandırdın insanlığı. Değer olarak dayattığın bu kavramları gerçekte sadece kendi toplumların için ve diğer ülkelerdeki kendi yandaşların için hak saydın. Diğerleri hiçbir zaman insan olamadı senin gözünde. Onları bozuk para gibi harcamaktan çekinmedin. Bunu da değerlerin adına yaptığın yalanına sığındın. Sen değerleri de kirlettin ey müstekbir!
Bir puta dönüştürdüğün bilimi insanlığa hizmet için değil, dünyayı kontrol altına almak için kullandın. Bilimsel gelişmeleri ve tekniği daha çok insanı daha kolay öldürebilecek silahlar üretmek için basamak yaptın. İşine gelmeyen yerde istatistiklerle oynamakta tereddüt etmedin. Gereği kadar denenmemiş ilaçlar ve aşılarla insanlığı kobay olarak kullanmaktan geri durmadın. İlaç firmalarını zengin etme uğruna insan sağlığına zararlı ilaçları ömür boyu kullandırmayı bilim ve tıbbın gereği saydın. Sen bilimi, tekniği, hatta tıbbı da kirlettin ey müstekbir!
Bilgiye hâkim olarak insanlığa hâkim olacağını sandın. Bilgiye hâkim oldun, ama gönüllere giremedin, insanları kalplerinden kavrayamadın. Onları hazlarından, çıkarlarından ve korkularından yakalayabildin ancak. Sende gönül yoktu çünkü. Sen gönlün ne olduğunu bilmezsin. Eğer nüfuz edebilseydin gönlü bile sömürmeye kalkardın. Sen insanlığın duyularını ve zihinlerini de sömürdün. Sen insanı da kirlettin ey müstekbir!
İlmî, fikrî ve sosyal ilişkileri tez-antitez-sentez üçlüsüyle tartışırken adına “üçüncü dünya” dediğin ülkelere kendi terim ve düşüncelerini evrensel terim ve düşünceler olarak kabul ettirdin. Bilim senin bilimindi. Sanat senin sanatındı. Düşünce senin ortaya attığın kavramlarla yapılabilirdi ancak. Sanki onlardan başka düşünce ve sanat üreten olması mümkün değilmiş gibi insanlığın gözünü boyadın. Bunları kabul etmeyenler bilim, düşünce ve sanat üretemez algısı oluşturdun. İnsanlığı farklı tez ve antitezlerin peşinden koşturdun. Ürettiğin tez ve antitezler üzerinden iyi polis-kötü polis örneklerini model olarak sundun. Bilginin nâmusuna bile sâdık kalmadın. İnsanlık için gizlenmesi gerekeni açığa çıkardın, açığa vurulması gerekeni gizledin. Bilgiyi bile manipüle ettin. Sen bilgiyi de kirlettin ey müstekbir!
Tez-antitez-sentez formülünü öyle sevdin ki, siyâsî ve diplomatik sahada dünyanın tepkilerini gördüğün yerde geri adım atar göründün. Emellerini sonraki bir tarihe erteleyerek yeni taktikler geliştirdin. Ama bunları artık yutan yok! Çünkü artık dünya da biliyor ki sen siyâseti de diplomasiyi de kirlettin ey müstekbir!
*
Hükümrânlığın altına aldığın toplumlarda senin emellerine hizmet edecek bir tarih ve coğrafya öğrettin. Gerçek tarih ve coğrafyayı çarpıtmaktan çekinmedin. Doğrusunu herkesten iyi bilsen de eğitim sistemlerinde hep yanlışın öğretilmesini teşvik ettin. Çünkü böylesi işine geliyordu. Dünyanın küçük bir kısmını ilgilendiren tarih ve coğrafya modellerini tek tarih ve coğrafya modeliymiş gibi insanlığa dayattın. Sen tarihi de, coğrafyayı da kirlettin ey müstekbir!
Tüm ülkelerde eğitim kurumlarını kendi eşya ve tarih algına göre yeniden yapılandırdın. Bunu da “çağdaş eğitim modeli” olarak lanse ettin. Sen, eğitimi kendi ülkelerin de dâhil olmak üzere en iyi azınlığı seçerek kendince “en iyileri” kendine hizmet ettirecek bir değirmen olarak gördün. Büyük bir açgözlülükle sürekli ve daha çok öğütmek isteyen bu değirmenin adına “eğitim” dedin. “Eğitim” adı altında kitleleri mankurtlaştırdın. Sen eğitimi de kirlettin ey müstekbir!
Kendin dünyaya ondan hiç ayrılmayacakmış gibi bağlandın. Niceliği kutsayan kitleler oluşturdun. Ancak kendine sınırsız, diğerlerine sınırlı bir alan tanıdın. Nitelik sanılan niceliklere tapan yığınlar türettin. Yaşadığımız çağı bir “tekâsür çağı” haline getirdin. Hep “daha çok”, “daha büyük”, “daha fazla” istemeyi yaygınlaştırdın. Yapay bir “tüketim açlığı” oluşturdun. Bu yolla insan tabiatındaki açgözlülüğü kendi hizmetinde kullandın. “Hava kirliliği”, “deniz kirlenmesi”, müsilaj”, “uzay çöplüğü” terimleri yirminci yüzyılda duyulur oldu.
Ürettiğin yapay ve zararlı gıdalarla insan sağlığını tehdit altına aldın. Bugün öyle bir noktaya geldin ki, hayvansız et, otsuz sebze, hatta insansız insanlık hedefliyorsun artık. Sen ihtiyaçları, gıdayı, sen ekmeği, suyu, hatta havayı da kirlettin ey müstekbir!
*
Kurduğun düzene uyum sağlayan müslümanla ona itiraz eden müslümanı ayırmak için terimler ürettin. Ajanlarınla bunları derinleştirdin. Senin çıkarlarına dokunmayana “müslüman”, itiraz edene ise duruma göre “İslâmcı”, “dinci”, “köktendinci”, “siyasal İslâmcı”, “terörist” yaftalarını yapıştırdın. Kendini bunların nasıl gelişeceğine ve ne zaman bittiğine bir kesin karar mercii olarak gördün. Sen kavramları da kirlettin ey müstekbir!
Bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek iken sen insan öldürmeyi sanat edindin. İnsanlığı daha iyi kontrol edebilmek için tepesine nükleer felâket ve yıkım korkusunu bir Demokles kılıcı gibi astın. Doğuda ve batıda çeşitli bahanelerle insan öldürerek insan kanından beslenmeyi meslek haline getirdin. Sıradan bir katil gibi davranmayarak öldürdüğün insanların cesetlerinden bile beslendin. Sen insanlığı öldürdün ey müstekbir!
O insanlar içinde çocuklar vardı ve sen kadın-erkek, yaşlı-genç, büyük-çocuk ayrımı yapmadan önüne çıkan herkesi öldürdün, öldürdün. Hatta öyle öldürdün ki doyamadın öldürmeye. Bazen de göz göre göre çocuklara silah çekilmesine, daha ileri gidilerek onların öldürülmelerine göz yumdun. Öldüremediklerinin titremeleri insanlığın gözü önünde. Dayattığın değerler ayakların altında. Sen çocukluğu da öldürdün ey müstekbir!
Çıkarın için kullandığın toplumlarda küçücük çocukların eline silahlar verdin. Onları acımasız katillere dönüştürdün. Masum çocuklardan katiller çıkarmayı başardın. Maddî çıkarlarını kat kat artırmak için bu alçaklığı da yaptın. Sen mâsûmiyeti de öldürdün ey müstekbir!
Bazen dirençleri kırmak için ülkeleri kendin işgal yoluna gittin, bazen de vekâlet savaşları çıkardın. Bu savaşlarda kendin koyduğun kuralların çiğnenmesi pahasına soykırımlara göz yumdun. Akıl almaz işkenceleri sistematik hale getirdin. Dünyanın çeşitli yerlerinde adları bilinen ve bilinmeyen sistematik işkence merkezleri kurdun. Gün oldu kendin soykırımlar yaptın, gün oldu soykırımları gizli-açık destekledin, gün oldu soykırımlara göz yumdun. Sen savaşı da kirlettin ey müstekbir!
Dünyanın her yanında kukla yönetimler kurdun. Halkları bunlar yoluyla kontrolün altında tutmak istedin. Razı olmayanı “terörist” ilan ettin. Kimin terörist olup olmadığına sen karar verdin. Terör sana yarıyorsa ona ses çıkarmadın. Terör olarak görmedin onu ve hatta insanlığın önünde onu savundun. Kendin de terör örgütleri kurarak onları kendi emellerin yolunda kullanmaktan geri durmadın. Sen terörü bile kirlettin ey müstekbir!
Kuklacısına direnen kuklalarını ortadan kaldırmakta tereddüt etmedin. Çünkü hiçbir kukla sahibine karşı gelemezdi, gelememeliydi. Karşı gelen en ağır bedelleri ödemeliydi. Sen o kuklalarını yöneterek şimdiye kadar istediklerini aldın. Hiçbir kuklanın seni güçlü tekliflerle yönlendirmesine izin vermedin. Bir tanesi hariç!… O kukla mı seni yönetiyor, yoksa sen mi ona hükmediyorsun belli olmuyor. Ama belli olan bir şey var, o da kuklacının sen olduğu!.. O kukla senin bir numaralı karakol devletin çünkü!
Sen her fırsatta şeytanın işbirlikçisi olmayı görev edindin. Bunu da din kisvesi altında yaptın. Ama öyle oyunlar çevirdin ki şeytanın bile ağzı açık kaldı. Sen kötülüğü bile kirlettin ey müstekbir!
Dosyan öyle kabarık ki sayamadıklarımı yazmaya sıra gelmiyor ey müstekbir!
*
Sen Hâbil’in değil, Kābil’in yolundasın. Îsâ’nın değil, İskaryot’un ruh torunusun. Tâlût’un değil Câlût’un askerisin. Mûsâ’nın değil Firavun’un vârisisin. Sen İbrâhim değil Nemrud’sun.
Sen dünyada kurduğun, sadece sana ve yandaşlarına kâr sağlayan bu düzeni sürdürmek uğruna sınır tanımayacak bir tıynettesin. Ama dünya bu düzeni taşıyamıyor artık, daha da taşıyamayacak.
İnsan hakları, çocuk hakları, kardeşlik, demokrasi, özgürlük gibi insanlığa putlaştırsın diye dayattığın kavramlar da iflâs etti ey müstekbir! O kavramlar ki senden başkaları için hiç olmadılar. Artık öyle açık oynuyorsun ki o kavramları sana inananların gözünde kendi elinle kendin tükettin sen!
Üzerindeki boyalar döküldü artık! Daha fazla boyayamayacaksın insanlığın gözünü. Çünkü artık medya aygıtlarıyla uyuşturduğun kendi insanın bile inanmıyor bu masallara. Kurduğun düzenin falsolarını gözlerden saklayacak aygıtların kendi insanını da uyutmaya yetmiyor artık… Hatta bu uğurda kullandığın oyuncaklar onların da gözünü açtı. Bu uyanış senin sonun olacak ey müstekbir!
Artık “din” diye arkasına saklandığın kehanetlerin seni vuracak ey müstekbir!
Öldürdüğün, öldürülmelerine göz yumduğun, öldüremeyip de korkudan tiril tiril titrettiğin çocuklar senin kâbusun olacak ey müstekbir!
*
Tarihten aldığın bilgi, zâlimler ne kadar hükümrân olsa da tarihin onlara mezar olduğunu sana öğretememiş ey müstekbir! Hatta câhil cesaretiyle sen tarihi bile öldürmek istedin. Ama yanıldın.
Allah’ın emri gelip kıyâmet kopmadıkça gerçek tarih ölmez. Âciz olan insan Allah’ı kıyâmete zorlayamaz. Kıyâmet ancak vakti gelince sahibinin emriyle görevini icrâ eder. İnsanların zorlamasıyla değil.
Öldürmek istediğin o tarih seni gömecek ey müstekbir!
İnsanlığın o günleri görmesi yakındır ey müstekbir!