tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Safevi’den Osmanlı’ya Türk Aleviliği

Safevi’den Osmanlı’ya Türk Aleviliği
17.07.2022
A+
A-

Türkiye İran’sız, İran Türkiye’siz olmaz. İran’ın kadim Türk yurdu olduğu gerçeğinden hareketle oluşturulacak politikaların uzun vadeli yapılması ve iki coğrafya arasındaki kültürel bağların iki kadim kültürün varoluş gerekçesi olduğunu hesaba katarak adımların atılması gerekmektedir.

Bu yazımızda günümüze ışık tutacak birçok unsuru da içinde barındıran iki Türk devleti arasında yaşanan gelişmeler üzerinde durulacaktır.

Osmanlı-Safevi devletleri arasındaki ilişkiler daha çok siyasi temeller üzerine şekillenmiştir.
Osmanlı ile Safevi arasında önceleri Sünni temelde devam eden ilişkiler Şah İsmail’in Osmanlı’ya karşı yeni bir Şiilik anlayışıyla (Safevi Şiiliği) siyasi boyuta bürünmüş görülmektedir. Öyle ki “XVI. Asırda Anadolu’da Alevilik”[1] kitabının yazarı Saim Savaş giriş bölümünde şu ifadelerde bulunur.

“Safevilerin siyasi maksatları ortaya çıkıncaya kadar, sadece tarikat merkezleri Erdebil değil, hemen hemen bütün Ön Asya’da de manevi bir etkilerinin bulunduğu, kendilerine saygı ve sempati ile bakıldığı anlaşılıyor. Timur’un Anadolu’dan geri götürdüğü eserleri Safevilerden Ali’nin serbest bırakılması sebebiyle Anadolu Bâtınileri arasında Safevi muhabbetinin kuvvetle yerleşmesini yanında bizzat Osmanlı hükümdarlarının da her yıl Erdebil tekkesinde tekkesine çerağ akçesi göndererek hürmetler ini izhar ettiklerinin söylenmesi etkinin göstergesi olarak kabul edilir.”[2]

Aslında başlangıçta Sünni olan Safevi tarikatının Hoca Ali devrinden itibaren Şiliiği benimsemesinin temel sebebinin kendilerini Osmanlılardan ayırt etmek ve Suriye, Anadolu ve Azerbaycan’da ki Şii- Bâtıni oyunları ve hatta Şeyh Bedrettin taraftarlarını kazanmak olduğu söylenmektedir.”[3]Safevi Tarikatı, Şeyh Safiyüddinin XVI. asrın başında, daha önce müridi ve damada olduğu Şeyh Zahidi Giylaninin Zahidiye tarikatının başına geçmesi ile kurulmuştur.”[4]

Zaman içinde Safevi Tarikatı Anadolu’da göçebe ve yarı göçebe yaşayan Türk Alevilerini kendi yanına çekmek amacıyla çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Suriye ve Doğu Anadolu’da Safevi propagandası yoğunlaşmış ve bazı Türk aşiretleri üzerine çalışmalar meyvesini vermeye ve Türk Alevilerinin İran Safevi devletine meyletmesine neden olmuştur.
“Ustacalu, Şamlu, Dulkadir, Musullu, Bayburtlu, Çapanlu, Karamanlı, Varsak, Tekeli, Afşar, Kaçar ve Karacadağ” sufileri üzerinde yapılan çalışmalar onların Safevilere mail etmesine sebep olmuş görünmektedir.

İlhanlı İmparatorluğu’nun yıkılma süreci Safevilerin hanedan haline gelmesi ve devletleşmesi 1427 sonrası Hoca Ali’nin Safevi tarikatını Şii bir görünüm kazandırmaya başlamasıyla paralellik arz eder. Hoca Ali’den sonra Şeyh Cüneyt döneminde tarikatın sadece tarikat olmaktan çıkıp devletleşmeye doğru gittiği ve halkı isyan ettirecek denli ihtilalci bir karakter kazandığı görülmektedir.[5]

 Şeyh Cüneyt ile başlayan siyasi örgütlenme Şeyh Cüneyt’in Uzun Hasan’ın kız kardeşi ile evlenmesi ile daha da güçlenmiştir.

Şeyh Cüneyt’ten sonra Şeyh Haydar da Uzun Hasan’ın kızı ile evlenerek Safevileri devletleştirme yolunda önemli adım atmıştır.

Bu dönemde Osmanlı Devleti’nde Fatih Sultan Mehmet’le birlikte Doğu Anadolu’da Akkoyunlu ve Karakoyunlu mücadelesinde önemli bir adım atarak Türk-İslam dünyasında hâkimiyet yarışına girme ihtimali bulunan Safevi tehlikesini görmüştür.
Ancak Fatih’ten sonra tahta çıkan II. Bayezıt döneminde Safevi Devleti’nin hızla güçlenmesi önce görülmemiş ya da önemsenmemiş, Safevilerin Alevi- Şii Türkmenler üzerindeki etkinliği ve çalışmaları ciddiye alınmamıştır.

1490 sonrası Anadolu, Azerbaycan ve Suriye’de yoğun bir şiir propagandası başlamış nihayet Erzincan’dan 7 bin taraftar toplayan Safeviler Nahçıvan’da Akkoyunlu devletini yenerek Tebriz’de Safevi Devleti’ni kurmuştur.

Safeviler kısa süre içinde İran’ın tamamını ele geçirmiş çoğunluğu Türkmen ve Sünni olan İran toprakları zorla ve tamamen Şiileştirilmiştir.[6]

Türkiye’de bilinen ve yaşana gelen ve bilinen bir gerçekliktir ki Alevi ve Sünni ayrımı kesin hatlarıyla ayrılamaz. Türklerin İslam dairesine girmesi ve Müslümanlığı benimsemesinde İmam Maturidi, İmam Hanife, Hz. Ali sevgisi ve Hoca Ahmet Yesevi’nin sevgi dilinin, akıl dilinin büyük önemi vardır.

Türkler hiçbir zaman Müslümanlar hatta dinler arasında ayrım gözetmemiş tüm insanların eşitliğine inanmışlardır.

Türkler İslam dairesine girdikten sonra Sünni Alevi ayrımı yapmayan İslam anlayışıyla peygamber ve dört halife arasında ayırım yapmamışlardır. Hz. Ali ve ehlibeyt sevgisi Türkler arasında hala diğer Sünni ve hatta Safevi Şiası taraftarlarına göre daha güçlü ve katışıksızdır. Hatta rahatlıkla söyleyebiliriz ki İslam dünyasında katışıksız ehlibeyt sevgisi Türkler sayesinde Türkistan, Kafkaslar, Balkanlar ve Anadolu’ya yayılmış bugüne kadar devam ettirilmiştir. Türklerin Hoca Ahmet Yesevi hikmetleriyle İslam’ı anlamaları, Anadolu’ya doğru gelen Yesevi dervişlerinin İslam’ı bir bütün olarak algılamalarında ve mezhep ve görüşler arasında ayrım yapmamalarıyla da kendini göstermiştir.

Daha çok ilk dönemlerde göçebe hayat bir hayat süren ve Halk İslam’ı-Türk İslam’ı (Heteredoks) İslam’la kaynaşan Hanif inancının bir versiyonu olarak görülebilecek Gök Tanrı inancının birçok uygulaması Türkler arasında günümüze kadar yaşatıla gelmiştir. Bu anlayış Halk İslam’ı olarak ifade edilmektedir.

NACİ YENGİN

DEVAMI GERÇEK TARİH TEMMUZ 2022 SAYISINDA


[1] Saim Savaş, XVI. Asırda Anadolu’da Alevilik,TTK Yayınları, 2.Baskı, Ankara, 2018

[2] age., s.1.

[3] age., s.1.

[4] age., s.2.

[5] age., s.3.

[6] age., s.5.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.