tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Abdurrahman Dilipak

Gazeteci-Yazar

“Soğuk Savaş” ve “İnsan Hakları” üzerine aykırı görüşler

A+
A-

“Sıcak savaşı bir süre buzdolabında bekletirseniz, ‘soğuk savaş’ olur”. Bu işin şakası. O zaman soğuk savaşı ısıtırsanız da, “sıcak savaş” olur. Sonuçta savaş “savaş”tır. Bu anlamda “soğuk savaş dedikleri savaş, bir 3. Dünya savaşı” idi. Askerlerle cephede verilen savaşın yerini, hedef ülkede verilen, aynı ülkenin çocukları birbirine karşı kışkırtan ve onların kanları ve gözyaşları üzerine kurgulanmış bir savaştır bu. Bunları eğiten, donatan, istihbarat sağlayan perde gerisinde birileri vardır. Askeri birliklerin yerini, terör grupları ve gönüllüler almıştır. Militer unsurların yerine paramiliter unsurlar sahaya sürülmüştür. Gerilla savaşı için donatılmışlardır. “Kır gerillası”, “Şehir gerillası” ayrı ayrı örgütlenmiştir.


Artık zaten cephe savaşının yerini bugün çok farklı savaş türleri almıştır: Uzay savaşı, siber savaş vekâlet savaşları, kimyasal, nükleer, biyolojik savaş, Laser ve/veya RF savaşı. Ekonomik savaş da bir başka savaş mesela.


Savaşı çok şekilde kategorize etmek mümkün. Kutsal savaş gayeye göre farklıdır; Emperyal/Hegomonik savaş, bağımsızlık savaşı, dünya savaşı, lokal savaş, asimetrik savaş, konvansiyonel savaş, modern savaş. Bunları hava, kara, deniz savaşı diye de çeşitlendirmek mümkün, füze savaşı, özel savaş diye ayırmak da. Mesela anfibik savaş da var, bilgi savaşı da. Sonunda savaş, karşı tarafa zarar vermek, caydırma, korkutma, baskı, zorlama, kabul ettirme, işgal etme gayesi güdünce, bu gayeye hizmet eden her şey bir savaş aracına dönüşebilmektedir.
Soğuk savaş, her zaman vardır. Sıcak savaş öncesi de vardır, sırasında da, sonrasında da olacaktır. Ordu yok, cephe yok, ama her zaman farklı şekillerde vardır.


İşin resmi tarihi ve süreçleri bir kenara bırakırsak, bu savaş, kapitalizmle komünizmin, sovyet bloku ve batı bloku arasında, dünyayı paylaşmak üzere kurgulanmış kanlı ve kirli bir oyundu. 2. Dünya savaşı sonrası oluşturulan bu kirli oyunla, dünya paylaşıldı. Westefelya sonrası kurulan ulus devletler ve uluslararası düzen, 1. Dünya savaşı ile tamamen yenilenir, sınır, rejim ve iktidar yapıları yeniden düzenlenirken, 2. Dünya savaşı ile bu oluşan yeni devletler iki güç arasında paylaşıldı ve ulus devletlerin sınır, rejim ve iktidar yapıları revize edildi. Kurgulanan düzeni korumak, kontrol etmek için de NATO ve Varşova Paktı kuruldu. Ve siyasetin yeni dininin adı “Demokrasi” oldu. Komünist blok “Halk Demokrasisi”, Batı Bloku “Liberal Demokrasi” maskesi taktı. Ve bu yapılar zaman içinde kendi içinde de çeşitlendirildiler. Çin komünizmi, Rus komünizmi, Balkan, Latin Amerika, Afrika grupları, sol, sosyalist, sosyal demokrat gruplar karşılıklı rekabet içinde soğuk savaş yöntemleri ve propagandalarla hem yarıştılar hem de birbirinin sahip olduğu imkânları ele geçirmeye çalıştılar. Ve bu süreçte Komünizmden kaçanla ABD ve Batıya, kapitalizmden kaçanlar komünizme sığınmaya çalıştılar. Bu iki sistemin dışında kalanlar ise, her iki sistem tarafından “çağdışı, gerici/Mürteci” olarak yaftalandılar. Zaman içinde her iki gücün arkasında “Derin bir güç”ün varlığı sezilse de bu hem “komplo” olarak gösterildi ve reddedildi. Oysa sonunda görünen o ki, her iki blok da birbirinin varlık gerekçesi, meşruiyetini oluşturuyordu. Arkada “görünmeyen derin güç” her zaman bu Yin Yang arasında bir denge sağlıyordu. Yani çatışma görüntüsü arkasında rekabet içinde bir işbirliği de vardı. Ve bunlar media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK, akademi, istihbarat, cemaat, eğitim her yerde vardılar.


Bu hikâye resmi kayıtlara şöyle geçti: 2. Dünya Savaşı’nda “3 büyük güç”ü temsil eden Müttefik Devletler’ in devlet başkanları Winston Churchill, Franklin D. Roosevelt ve Josef Stalin, 4 Şubat 1945 – 11 Şubat 1945 tarihleri arasında olan SSCB’nin önde gelen tatil yeri Yalta’da Livadia Sarayı’nda bir araya geldiler ve 2.Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın yeni düzeni ve Avrupa topraklarının yeniden şekillendirilmesi planladılar. BM, Güvenlik Konseyi, Marshall yardımı, AET, Marshall Planı, Kominform, NATO, Varşova Paktı gibi oluşumlar bunun ardından şekillendi. İşin bize yönelik kısmında CENTO, RCD, Bağdat Paktı gibi yapılar da vardı. BM Güvenlik Konseyi aslında gerçek anlamda bir barış örgütü değil, iki blok arasındaki çatışmayı önleme ve bu iki blok dışında muhtemel oluşumları engellemek için bir müdahale aracı olarak yapılandırıldı.


Bu senaryoda Türkiye “Küçük Amerika” olacaktı. DP öyle kuruldu. DP ilk FG Projesidir aslında. T.C. Laikçi, Komünist Parti ile yola çıkıp, sonra Küçük Amerika olma konusunda karar kılan, NATO üyeliği hemen onaylanan ama AB kapısında yarım asrı yakın süredir bekletilen bir ülke olarak batının çiftçisi, ucuz asker deposu, sıçrama tahtası, savaş tarları, diğer Müslüman ülkelere yönelik de “Ilımlı İslam”ın rol modeli olacaktı. Gel gör ki, soğuk savaşın sonunda tehlikenin rengi kırmızıdan yeşile döndürüldü. Türkiye bu anlamda müttefikleri tarafından tehlikeli ülke olarak döndürüldü.

DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ MAYIS 2022 SAYISINDA

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.