tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Türkiye-Çin ilişkilerine paradoksal bir yaklaşım

Türkiye-Çin ilişkilerine paradoksal bir yaklaşım
17.09.2022
A+
A-

Küresel güçlerin büyük güç mücadeleleri ve sıcak çatışmalar açısından sahne olan bu evrende, en çok oyuna yeni girenler uluslararası çapta ilgi odağı olmaya çalışıyor. Bu arada ABD’nin azalan etkisinin, Çin’in dünyadaki rolünü artırması için bir fırsat ortaya çıkarırken, Çin kısa vadede askeri güç açısından ABD nin savunma sanayi ve uzay savaşları noktasında seviyesine erişemesede, ekonomik gücü ABD’ninkiyle eşleşmeye başlıyor. Bu açıdan Çin’in yükselişi, Türk yetkililer tarafından çoğunlukla ekonomik ve pragmatik nedenlerden dolayı bir fırsat olarak görülüdügünü söylemek mümkün.


Hükümet yetkilileri; işbirliği yoluyla Türkiye ekonomisini olumlu yönde etkileyebilecek dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konumundaki Çin’in, uluslararası siyasi arenada önemli bir oyuncuya dönüştüğünü kabul etmekte. Türkiye’nin 2019’dan bu yana Asya ülkeleriyle işbirliği fırsatlarını ilerletmeyi amaçlayan Yeniden Asya Girişimi (YAG), Türkiye’nin Çin ile ilişkilere öncelik verdiğini de göstermekte.
Türkiye’nin bu yaklaşımları, Türkiye’nin Çin ile ilişkilerine verdiği önemi göstermekte çok mühim olsa da, Çin-Türkiye ilişkilerinin kısa bir geçmişe sahip olmadığı da unutulmamalıdır. Çin-Türkiye ilişkileri, 1971’de Çin Halk Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler’e üye olmasıyla başladı. Bu ilişki, 1980’lerde iki ülkenin liberal dünya ekonomisine açılmasıyla gelişmeye başlamıştır. Ardından 1980-1991 yılları arasında iki ülke arasında üst düzey ziyaretler gerçekleşmiştir. Çin’in Uygurlara karşı yaptığı muameleler nedeniyle 1990’lı yıllarda ilişkilerde yaşanan gerginliğin ardından, 2000’li yılların başında Çin-Türkiye ilişkileri tekrar toparlanmaya başladı. Nitekim 2010’dan sonra Çin, Türkiye’nin “stratejik ortağı” haline geldi ve o günden bu güne Türkiye’nin Çin ile ilişkileri ve ticareti önemli ölçüde artmıştır. O dönemler Türkiye’nin başbakanının birkaç kez Çin’i ziyaret etmiş ve bu ziyaretler peşpeşe 2019 yıllarına kadar sürmüştür.


Çin, Türkiye ekonomisi açısından en büyük ikinci ticaret ortağı konumunda olduğu aşikardır. Buna dayalı olarak 2020 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 24 milyar dolar olmuştu. Türkiye Çin’e mermer, traverten, krom, bakır, kurşun, demir, doğal borat cevherleri, borik oksit ve borik asit ihraç ederken; Çin, Türkiye’ye otomatik veri işleme makineleri, telsiz ve telefon cihazları, oyuncaklar, görsel işitsel cihazlar ve yolcu ve ticaret gemileri ihraç etmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin Çin’e tarım ve hayvancılık ihracatını artırdığı da dikkate alınmak gerekir. Çin’in Türkiye’deki yatırımları şu anda yaklaşık 2 milyar dolar değerindedir ve enerji, altyapı, lojistik, finans, telekomünikasyon ve hayvancılık sektörlerine yatırım yapılmaktadır. Çin’in söz konusu yatırımları arasında Xiaomi, Oppo ve Vivo gibi Çinli akıllı telefon üreticilerinin yatırımları da yer alıyor. Ayrıca 2021 yılında iki ülke arasında 3,6 milyar dolarlık swap (takas) anlaşması imzalandığını biliyoruz.


Bunların dışında; Türkiye’nin Çin’i ve diğer ekonomileri birbirine bağlamayı amaçlayan, küresel GSYİH’nın üçte birinden oluşan ve dünyanın en büyük ticaret ve altyapı girişimlerinden biri olan Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) verdiği destek de bilinmekte. Türkiye’nin Çin’in girişimini desteklemek için çeşitli nedenlerinin olduğunu biliyoruz. İlk olarak Türkiye, stratejik coğrafi konumu ve enerji kaynaklarına yakınlığı nedeniyle KYG’de önemli bir role sahip. Çin; Türkiye’yi Orta Doğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika’ya açılan bir kapı olarak görüyor. Bu nedenle Türkiye; kara, hava ve deniz ulaşımı için bir merkezi konumu ve duruşu nedeniyle KYG açısından önemli bir oyuncu olarak düşünülmektedir. Türkiye için ise KYG, bütçe açığıyla başa çıkmak ve ülkenin daha da gelişmesini sağlayacak ortaklıkları güvence altına almak için bir fırsattır.


Türkiye ayrıca, Çin’i Türkiye’nin karayolları ve demiryolları ile Avrupa’ya bağlayan ticaret yolu projesi Orta Koridor Girişimi’ni de KYG ile birleştirmeyi hedefliyor. Bu konuda Cumhurbaşkanı şunları ifade etmiştir; “Orta Koridor, KYG’nin kalbinde yer almaktadır ve Türkiye Orta Koridoru KYG’ye dâhil etmek için Çinli dostlarımızla birlikte çalışmaya devam edecektir.” Nitekim, Türkiye ile Çin arasında 1 Temmuz 2016’da KYG ile Orta Koridor’un birleştirilmesine ilişkin bir mutabakat zaptı imzalanmıştır. Bu doğrultuda Türkiye, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattını inşa ederek Çin’e ihracat trenlerini göndermeye başlamıştır.


Her şey buraya kadar güzel, peki Çin ile ilişkilerimiz açısından Türkiye stratejik ürünler (ÇİP) açısından yıllık 1.8 milyar dolar ticaretimiz olan Tayvan’a ilhak girişimi ve sosyal ve kültür ilişkileri açısından Uygur Türkleri’ne yapılan jakoben ve militarist baskı açısından nerede durmaktadır. Zira Çin hükümeti Tayvan’a Çin’in ayrılmaz bir parçası olarak bakarken Uygur Türkleri’nin yaptığı her türlü savunma eylemlerini “terörist” bir unsur olarak görmektedir.


Şimdi TAYVAN’ın ÇİN’in dışında diğer küresel ülkeler açısından önemine baktığımızda, çipler dünyada teknolojik bağımlılığın sembolü haline gelen, kendi küçük fakat etkisi büyük yarı iletkenler. Otomotivden elektroniğe kadar birçok sektör, üretim için çiplere bağımlı ve çipler dünyada en çok ticareti yapılan dördüncü ürün durumunda. 2012 yılında dünya çip endüstrisi geliri 300 milyon dolar iken 2021’de bu sayı 583,5 milyar dolara ulaştı. 2022’de dünya çip imalatında yüzde 66 ile Tayvan açık ara lider. En yakın takipçi ise yüzde 17 ile Güney Kore ve Çin ise yüzde 8 ile üçüncü sırada. Geri kalan tüm ülkeler dünya çip üretiminin sadece yüzde 9’unu gerçekleştiriyor. Bu tablo, içinde elektronik bulunan herhangi bir üretimin yapabilmesi için başta Tayvan olmak üzere dünya çip üretiminin yüzde 91’ini gerçekleştiren Güney Asya ülkelerine tüm dünyanın ne derece bağımlı olduğunun bir göstergesi. Yakın tarihe damgasını vuran Çin-Tayvan krizinde olduğu gibi işler kötüye gittiğinde gücü elinde bulunduran ülkeler bağımlı ülkelere karşı çok büyük bir silaha sahipler ve bu silahı gerektiğinde kullanmaktan çekinmiyorlar.


Çin-Tayvan kriziyle ortaya çıkan durumda başta ABD olmak üzere birçok ülke olası çip tedarik probleminden etkilenmemek ve sanayileri için gerekli çipleri kendileri üretebilmek için 2023 sonuna kadar adeta bir seferberlik ilan ederek 446 milyar dolarlık çip yatırım programları açıkladılar. Avrupa Komisyonu’nun geçtiğimiz şubat ayında çıkardığı “Avrupa Çip Yasası”, AB içinde yarı iletken araştırma ve geliştirmeyi desteklemeyi ve Avrupa’nın başka ülkelerden satın aldığı çiplere bağımlılığını azaltmayı amaçlıyor. İlk etapta 11 milyar dolarlık yatırım öngören plana göre, 2030 itibarıyla özel ve kamu yatırımları 45 milyar dolara ulaşacak. Hatırlanacağı üzere salgın sonrası ortaya çıkan çip krizinden ilk etkilenen sektörlerden biri otomotiv sektörü olmuştu. Sanayisinin önemli bir kısmını otomotiv üretimi oluşturan Almanya da çip üretiminde bağımsız olmak için yatırım teşvikleri veriyor. Almanya Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı Robert Habeck, Almanya’nın çip yatırımlarını, “Uluslararası tedarik zincirlerine daha az bağımlı hale gelmek için Almanya ve Avrupa’da çip üretimini güçlendirmek istiyoruz” şeklinde açıklıyor. ABD ise 52 milyar dolarlık fon ile çip üretimini desteklemeyi planlıyor.


Önümüzdeki yıllarda “gelişmiş ülkelerin ve gelişmekte olan ülkeler” stratejik planlarında bağımlılıklarını azaltmak için kısa vadede karlı olmasa dahi bazı ürün ve mamulleri kendi kendilerine üretmek veya teminini garanti altına almak için plan ve yatırımlar yapmaya devam ettigini göreceğiz. “Gelişmiş” veya imkanı olan ülkeler bu yatırımları yapabilecekken, imkanı olmayanların bağımlılığı ise maalesef artarak devam edecek.


Bu arada gerek UYGUR TÜRKLERİ’ne yapılan jakoben ve militarist baskı ve gerekse TAYVAN’a yapılabilecek her türlü iltihaka rağmen TÜRKİYE-ÇİN ilişkileri maksimum ölçekte mutedil bir şekilde sürdürülmek zorunda.
Fakat 22 TEMMUZ 1945’te yapılan YALTA anlaşmasına göre dünyayı paylaşan ABD, İNGİLTERE, SOVYET RUSYA üçgeninde TÜRKİYE batıda kaldı. Dolayısıyla DOĞU ile ilişki kurulmaya girişildiğinde ya darbeler veya suikastkar yoluyla TÜRKİYE tekrar NATO çizgisine geri getirilmek istenmektedir.
Kısaca onca kaoslar bir tarafa Türkiye’nin DOĞU ile ilişkileri açısından “YALTA ANLAŞMASI” en büyük paradokslarından biridir.
VESSELAM…

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.