Uygur sanatı: Mimari ve tasvir
Türklerin İslam dinini kabul etmeden önce Asya coğrafyasında varlığını sürdüren Uygur devletinin yarı göçebe olarak sürdürdükleri yaşam tarzlarının yerine, dönemin koşulları gereğince yerleşik yaşama geçmeleri, Türk sanat tarihi açısından oldukça mühimdir. Uygurların, Doğu Türkistan bölgesine göçleri yerleşik hayata geçişi de beraberinde getirmiş, etkilendikleri ve benimsedikleri inanç sistemleri ile yerleşik yaşam tarzının bir etkisi olarak kültür ve sanat anlayışlarında bir gelişim süreci başlamıştır. Uygur kültürü hakkında en mühim bilgiler Turfan Havzası‘nda 19. ve 20. yüzyıllarda yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkmıştır.
Uygurların Şehir ve Mimari Anlayışı
Uygurların etkilendikleri dinler, Uygurların şehir anlayışını etkilemiştir. Ama Uygur şehirlerinin şekillenmesinde en büyük pay iklim koşulları olmuştur. Yaz mevsimlerinde evlerin tonoz kemerli zemin kat odalarına işlevsellik kazandıran Uygurlular, bu binaların yapımında güneşte kurutulmuş balçıktan mamul tuğlalar kullanıyorlardı. Evlerin tek işlevi barınma değildi. Uygurlar evlerini kendilerini savunmak için de kullanmaktaydılar. Bu yüzden evlerinin giriş kısmında bir hendek de bulunmaktaydı. Dörtgen plan üzerine kurulu, dört ana yönden gelen yollar, genellikle hükümdarın köşkünün bulunduğu yere çıkardı. Dört yönden gelen yolların hükümdarın köşkünde birleşmesi savunma ve stratejik amacının yanında, kozmolojik bir merkeziyet şuurunun etkisi olarak da görülebilir. Bu şehir planı tarihsel süreçte de sıkça kullanılmış ve ilerleyen yıllarda görülen dört eyvanlı yapıları da etkilemiştir.
Uygurlar iki kanatlı bir kapıyla açılan ve ekseriyetle küçük girişleri olan evlerde oturmaktaydılar. Kaidelerin üzerinde yükselen Uygur evlerine merdivenlerden girilmekteydi. Çoğu zaman tek katlı inşa edilmiş bu evler Çin evlerini andırmaktaydı. Anadolu’daki Türk sivil mimarisinde olduğu gibi, Doğu bölgelerde avluya hayat denilmekteydi ve evlerin odaları bir sofaya açılmaktaydı.
Genellikle bir iç avlu etrafında düzenlenen Uygur tapınakları, avlunun orta kısmında, tapınağın adandığı kişinin heykelinin bulunduğu kutsal bölüm ile yukarıda da bahsettiğimiz, kozmolojik olarak merkezî bir anlayışın etrafında gelişim gösterir. Uygur tapınaklarının inşasında iki teknik gözlemlenmektedir. Toprak üzerine inşa edilen tapınakların yanı sıra bir kayanın oyulması suretiyle mağara şeklinde inşa edilen Uygur tapınaklarına da rastlamak mümkündür. Toprak üzerine inşa edilmiş Uygur tapınaklarının yapı malzemesi taş ve tuğladan müteşekkildir. Bu tapınakların örtü sistemini ise kubbe ve tonoz oluşturmaktadır. Mağara tapınakları ise uzun dikdörtgen bir şekilde uzanan beşik tonozun örttüğü yahut ana yapı içinde dörtgen bir ibadet mekanının oluştuğu yapılardır.
Uygurların Yazma Eserleri ve Uygur Tasvirleri
Turfan Havzası’nda yapılan kazılarda bulunan duvar resimleri üslup açısından Çin, Hint tesirlidir. Sonraları olgunluğa erişen ve kendisine özgün tarzını ortaya koyan Uygur resim sanatı, sadece Türk dünyasının değil, İslâm minyatür kültürünün de kaynağı haline gelmiştir. Anadolu’da 13. yüzyıla ait iki eser, Topkapı sarayında bulunan Varka ve Gülşah mesnevisi ile Astrolojik bilgileri ihtiva eden ve Paris Bibliotheque Nationale’da bulunan Nasr El Din (Siyasi Tezkere) olarak bilinen el yazmaları İslam minyatürünün en güzel örnekleri olmakla beraber, tarihsel kökenini de gözler önüne sermektedir.
Uygurlarda gelişen resim sanatı ekseriyetle dinî ve sosyal içerikli kompozisyonlardan oluşmaktadır. Özellikle dinî etkiler, tarih boyunca gelişerek kendilerine has bir ifade biçimi oluşturmuşlardır.
“Uygurlu tipi” tasviri İslam medeniyetinde de kullanılmış, hatta Hıristiyan resim sanatına kısmi de olsa tesir etmiştir. Uygurlar, değişik üslupların yanı sıra sanatlarına zemin teşkil eden Avrasya üslubunu unutmamışlar, kendi sanat anlayışları içerisinde bu üslubu koruyarak, sanat tarihinde mühim bir yere sahip olmuşlardır. Uygurca “bedizci” olarak isimlendirilen ressamların daha özgün eserler ortaya koyması, yerleşik hayatın sonuçlarından biridir. Resim, heykel, yazı ve resimli kitap ile oluşan sanatsal gelişim, Uygurların sanat anlayışını ortaya koymuş ve dinî tercihleri, doğal olarak sanat eserlerine tesir etmiştir. Özellikle kitap sanatlarının gelişiminde önemli bir yere sahip olan Uygurlar, çeşitli yazma türleri kullanmışlardır. İpek ve kağıt yazmalar, geniş ve ikiye katlanmış, sayfaları katlama yerinden dikişle tutturularak oluşturulan kitaplar, rulo haline getirilmiş uzun kağıt tomarlar, ince uzun sayfaların ortalarından açılan deliklerden geçirilen sicimle birbirine tutturulan ve ahşap bir cilt ile korunan “pothi” ya da “pustak” ismi verilen ipek parçalar olmak üzere dört farklı yazma formatı bulunmaktadır. Yazmaların sayfalarında minyatürlü alanlar farklı şekillerde düzenlenmiştir. Sayfaların ortası, sağ, sol ve alt kenar boşlukları da değerlendirilmiştir. Bu yazmalarda belli bir geleneğin süreği olan standart bir tasarım bulunmamaktadır.
DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ EYLÜL 2022 SAYISINDA