Bir öğretmen modeli olarak Mehmet Âkif
Țair, veteriner hekim, öğretmen, öğretim üyesi, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi, siyasetçi, düşünür, âlim, aydın ve yazar olarak hayatını dolu dolu yaşamış olan Akif, kadim yeteneklere sahip bir toplum adamıdır.
SÜMEYRA AKTAŞ
Öğretmenlik bilinen en eski mesleklerden olmakla birlikte günümüze ulaşan en kadim bilgi akışlarından biridir. Bu yetinin öğrenim ve öğreti eseri olması öğretmenin toplumlar boyunca çok önemli bir aktör olduğunu göstermektedir. Günümüzde öğretmenin bilgi aktarıcı rolü hâlâ devam etmektedir. Ancak öğretmenin temel rolüne ya da görevine yönelik anlayışta önemli değişimler meydana gelmiştir. Hayatın her alanında keşfetme ve keşfedilen bilginin insanlar arasında aktarılmasına ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz. Her coğrafyanın kendine özgü bir öğretmen modeli olduğu gibi toplumların düşünürlerin de, öğretmenden farklı beklentileri mevcuttur. Bazı düşünürler öğretmenin alanında bazıları ise de öğretim yöntemleri akışında uzman olması gerektiği yönünde görüşlere sahiptir. Bütün bunlara ilave olarak öğretmenin ahlâklı biri olması beklenir. Duruş ve eylemleriyle yüksek ahlâkın temsilcisi olan öğretmen, eğitim faaliyetlerini icra ederken, eğitim etiğinin evrensel kurallarına ve doğrularına uymalıdır.
Bilindiği üzere Mehmet Akif Ersoy birçok yetisinin yanısıra en bilindik özelliği öğretmen olmasıdır. Akif kendisine özgü bir öğretmen modeli geliştirmiştir. Şairin eğitime yönelik görüşleri pek çok araştırmacı tarafından araştırma konusu yapılmış, kitap, makale, bildiri, yüksek lisans ve doktora tezi olarak yayınlanmıştır. Ancak Ersoy’un ortaya koyduğu öğretmen modeli bugüne dek incelenmemiştir. Bu durumu üzülerek ve aklımda bulunan bir çalışmanın taslak temasını bugün Akif ’in kurucusu ve öncüsü olduğu dergilerin genç yazarlarından olarak kelamımın kalemime yettiğince, ifâde etmeye gayret göstermekten büyük şeref duyuyor ve kıymetli okurlarımızla birlikte böyle bir başlık altında istifade etmekten onur duyuyorum.
Şair, veteriner hekim, öğretmen, öğretim üyesi, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi, siyasetçi, düşünür, âlim, aydın ve yazar olarak hayatını dolu dolu yaşamış olan Ersoy, kadim yeteneklere sahip bir toplum adamıdır. İnsanı olgun, erdemli, mükemmel bir varlık haline getirme süreci olan eğitimi tasarlayan, yürüten ve değerlendiren öğretmenin kendisine bir model oluşturması ve bu doğrultuda tutum, tavır, davranış ve niteliklere sahip olması kaçınılmazdır. Ersoy’un Safahat adlı şiir kitabında geliştirdiği öğretmen modelini ortaya çıkarmaktır. Ersoy, bir öğretmende; imanlı, edepli, liyakatli, vicdanlı, ahlâklı, Türkçe’ye sahip çıkan, bilime ve sanata önem veren, ihtiyaç halinde eğitim amacıyla yurtdışında giden, manevi değerlere saygılı, vatan sevgisi taşıyan, temizliğe aşırı dikkat gösteren, dindar özelliklerinin olmasını istemektedir. Şair, İslam dininin temel esaslarını bilen ve bunları hayatına rehber edinen bir öğretmen modeli geliştirmiştir. Yaşadığı, dönemde dini duyguların zayıfladığını ve dinin yaşamdan uzaklaştığını gören Şair, bunun çaresini dindar nesiller yetiştirmekte bulur. Bu nesilleri geliştirmede öğretmene önemli bir rol biçmiştir.
O, Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca gibi kendi döneminin en önemli dilleri ile birlikte babasının dili olan Arnavutçayı tercüme edebilecek düzeyde dilbilgisine sahipti. Aynı zamanda eğitim sürecinin temel ilkelerini çok iyi kavramış uygulamaya geçirmişti. Ersoy, eğitimci yönünün yanı sıra fikrî kimliğiyle öne çıkan bir şahsiyettir. Ersoy, Safahat adlı şiir kitabında sahici, ayakları yere basan, ilim-irfan sahibi, azimli, tuttuğunu koparabilen şahsiyetli insanlardan oluşan bir Asım’ın neslini yetiştirme fikrini geliştirmiştir. Her yönüyle bir eğitim bilimci gibi düşünen Mehmet Akif Ersoy, Tanzimat’tan sonra açılan okulları; tüketici insan tipi yetiştirme, görmeden okuyan ve hayatı tanımayan öğrenciler yetiştirme, Batı’nın pozitif bilimleri yerine kötülüklerini alma yönünden eleştirir. Bu durumun sorumlularının milli ve dini değerleri tanımayan halkından kopmuş “muallimler” olduğunu ifade eder. Bunun yerine çocuklarımızı Hz. Ali’nin belirttiği gibi eğitim biliminin esaslarına göre yetiştirmemizi ister (Akyüz, 1994: 267).
Âkif ’e Göre Öğretmenin Özellikleri
Safahat adlı şiir kitabındaki şiirler ele alınıp incelendiğinde Akif ’in bir öğretmende bulunmasını istediği özelliklerden bazılarını araştırmalarımın el verdiğince sizlerle paylaşmak ve öğretmenlik gibi kadim bir görevi üstlenmiş meslektaşlarıma birer örnek olması için derlemiş olmaktan büyük şeref duyacağım.
İman, Edep, Liyakat, Vicdan
Kendi toplumumuz için bir öğretmen modeli öngören Ersoy, bu öğretmen modelinin öncelikle imanlı, edepli, liyakatli ve vicdanlı olması gerektiği görüşündedir. Bu düşüncelerini Sahafat’ın dördüncü kitabı olan Fatih Kürsüsünde dile getirmektedir (Ersoy, 2006: 243- 244) Muallimim” diyen olmak gerektir imanlı,
Edebli, sonra liyakatli, sonra vicdanlı.
Bu dördü olmadan olmaz: vazife, çünkü, büyük
Toplumu oluşturan bütün unsurların cehalet içerisinde olduğu tespitinde bulunun Ersoy, bu cehaletten kurtulmak gerektiği uyarısında bulunmaktadır. Zamanın, bilimlerin zamanı olduğunu bundan dolayı, cehaletin yok edilmesi ve bilimsel gelişmenin sağlanması gerektiğini, bunun da ancak öğretmenler aracılığıyla yapılabileceğini düşünmektedir. Öğretmen ordusunun, önüne gelen her şeyi sınırsızca tüketen çekirge ordusu olamayacağını, aksine imanlı, edepli, liyakatli ve vicdanlı olması gerektiğini dile getirmektedir.
Allah Korkusu
Ersoy, edepli ve ahlaklı olmanın kendi başına olamayacağını, bunun ancak “Allah korkusu” ile mümkün olabileceğini ifade etmektedir. Allah korkusu olmadan, insanın gerçek anlamda etik ilkelere sahip olamayacağına, insanlara ve diğer varlıklara karşı vicdan sahibi olmanın da ancak bundan kaynaklanabileceğine vurgu yapmaktadır. Onun bakış açısı ile öğretmenin öğrencilerine kazandırması gereken en temel değerler dini ya da manevi olanlardır. Bu değerler olmadan ahlaki ya da etik değerlerin kazandırılması mümkün değildir. Bu görüşlerini aşağıdaki dizelerde dile getirmektedir (s: 267):
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır; Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân’ın… Ne irfanın kalır te’siri kat’iyyen, ne vicdanın.
Milli Ahlaka ve Dile Sahip Çıkma
Ersoy, milli ahlak oluşturmak yoluyla milli bir ruh oluşturulabileceğine inanmaktadır. Milli ahlak ve dolayısıyla milli ruhun zayıflaması ya da toptan yok olması, milletin topyekûn ortadan kalkmasına yol açacaktır. Bu inancını şu dizelerle dile getirmektedir (s: 267-268):
Oyuncak sanmayın! Ahlâk-i millî ruh-i millîdir; Onun iflası en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir.
Milli ruh ile birlikte dilin korunması da Ersoy’un önem verdiği konular arasında yer alır. Özellikle İngilizceden ve Fransızcadan doğrudan doğruya alınan kavramların Türkçeye aktarılmasının dilimize verilecek en büyük zarar olacağı görüşündedir. Dilin milli bir vakarı vardır ve yabancı dillerden gereğinden fazla etkilenme bu vakarı yok edebilecek derecede tehlikelidir.
Bilim ve Sanat Öğrenme Amacıyla Yurtdışında Eğitim
Ersoy, yurt dışına eğitim amacıyla gönderilen öğrencilerin batının kültürünü ve değerlerini değil, bilimini ve sanatını yurda getirmesini önemsemektedir (s: 252).
Heriflerin, hani, dünyâ kadar be- dâyi’i var. Ulûmu var, edebiyyâtı var, sanâ- yi’i var.
Giden birer avuç olsun getirse memlekete; Döner muhitimiz elbette muhit-i marifete.
Batı’nın, özellikle Avrupa’nın, biliminin, sanatının ve sanayisinin öğrenilmesi ve yurda taşınması Akif’in en büyük hayalidir.
Fen Bilimlerinin Öğretimi ve Manevi Değerlere Saygı
Ersoy, öğretmenlerin gençleri çağın bilimsel gelişmelerini takip edebilecek, öğrenebilecek ve geliştirebilecek şekilde yetiştirmeleri gerektiği üzerinde durmaktadır. Bununla birlikte, gençlerin manevi değerlere de saygılı olarak yetiştirilmesi gerektiğini düşünmektedir (s: 244):
Evet, ulûmnu asrın şebâba öğretelim; Mukaddesâta, fakat, çokça ihtiram edelim.
Asım kitabında Köse İmam ile birlikte başrol oynayan Hocazade (Akif ’in kendisi), maddi gelişmelerin bir toplumu mutlu etmek için yeterli olmadığı, ancak maddi olarak güçlü olmayan halkların da ahlaklarını ve değerlerini koruyamayacakları yönünde görüşlerini dile getirmektedir. Bu görüşler en bariz şekilde yukarıdaki dizelerde dile getirilmektedir. Öğretmen, öncelikle öğrencilerine çağın gerektirdiği bilgi, beceri, yeterlik ve alışkanlıkları kazandıracaktır. Bununla birlikte, manevi değerlere de saygılı olacaktır. Bu bağlamda Akif’in doğu, batı, mektep, medrese, kışla, siyaset, ilim, sosyal hayat gibi daha birçok alana ilişkin sorunları da içeren karmaşık bir sürecin içerisinden başarıyla çıktığına vurgu yapılır.
Vatan Sevgisi
Ersoy, öğretmenlerin öğrencilerini vatan sevgisi ile donatmasını istemektedir. Vatan uğruna ölmeye hazır bir gençlik yetiştirme görevini öğretmenin sorumlulukları arasında görür. Vatanını yitiren toplumların özgürlüklerini de yitirerek esaret altına gireceklerini ifade etmektedir. Felaketlerden kurulmanın yegâne yolunun vatana sahip çıkmak olduğunu şu dizelerle dile getirir (s: 245):
Fakat sen öyle değilsin: Senin yanar ciğerin; “Vatan!” deyip öleceksin semâda olsa yerin, Nasıl tahammül eder hür olan esaretine? Kör olsun ağlamayan, ey vatan felaketine!
Öğretmene Kılavuz Âkif…
Ersoy, şiir kitabı Safahat’ta çalışmak, ilim sahibi olmak, dürüstlük, cömertlik, azim, ümit gibi değerlere çok fazla yer veriştir. Bu değerler ancak eğitim yoluyla ve öğretmen aracılığıyla öğrenciye ve topluma kazandırılabilir. Eğitime ve öğretmene verilen değerin önemi, şiirlerinde yer verdiği ve kazanılmasının mutlak anlamda gerekli olduğunu düşündüğü değerler üzerinden okuyucuya aktarmaktadır. Milletin kalkınması için çocukların eğitimini şart olarak gören Ersoy, çocuğun büyüklerin yaşadığı döneme göre değil kendi yaşayacağı zamana uygun olarak eğitilmesini gerekli görmüştür (Ogur, 2009). O’nun öğretmende olmasını istediği özelliklerin başlıcaları şunlardır:
- İmanlı,
- Edepli,
- Liyakatli,
- Vicdanlı,
- Ahlaklı
- Türkçeye sahip çıkan
- Bilime ve sanata önem veren,
- İhtiyaç halinde eğitim amacıyla yurtdışında giden,
- Manevi değerlere saygılı,
- Vatan sevgisi taşıyan,
- Temizliğe aşırı dikkat gösteren,
Edep, güzel ahlak sahibi olmayı gerektirir. Güzel ahlak sahibi öğretmen, belirli etik ilkeler setine sahiptir, yaşamını bu ilkeler doğrultusunda sürdürür ve sınıf yönetimini de bu ilklere göre gerçekleştirir. Etik ilkeler, insanların toplumda nasıl davranacaklarını belirler. Bundan dolayı öğretmenin öncelikle kendi etik ilkelerinin olması ve öğrencilerine etik ilkelere sahip olma bilincini yerleştirmesi gerekir.
Edepli olmakla birlikte vicdan sahibi olan öğretmen, öğrencilerine ve topluma karşı sorumluluk duygusu taşır. Kendi davranışlarını eleştiri filtresinden geçirir, adil olarak algılamadığı davranışlar sergilemekten kaçınır. Davranışları ile birlikte ahlaki değerlerini de bu eleştiri filtresinden geçirir, her zaman doğru olanı bulmaya çalışır. Eskilerin tabiri ile sürekli olarak bir “nefs muhakemesi” içerisinde olur.
İmanlı ve edepli öğretmen, bu imanın verdiği motivasyon ile öğrencilerini de imanlı bireyler olarak yetiştirecektir. Güçlü bir imanı, kul hakkı yememeyi, başkalarına eziyet etmemeyi, doğruluktan ayrılmamayı gerektirir. Bu özelliklere sahip öğretmen temel insan haklarına saygılı olur, her bir öğrenciye karşı sorumluluklarını hakkıyla yerine getirir, bunun bir doğurcusu olarak sınıfta öğretme-öğrenme etkinlikleri etkili olur ve her bir öğrenci kendi potansiyelleri doğrultusunda kendisini geliştirme imkânı bulur.
Kur’an ve Hadis, Ersoy’un hayatına yön vermiştir. O’nun güzel ahlaktan anladığı bu iki kaynağın anlattığı güzel ahlaktır elbette. Güzel ahlakın temeli Allah korkusu ile birlikte, irfan ve fazilet hissi de bu ahlakı tahkim etmede etkilidir. İrfan, evrenin sırlarına erişebilmeyi mümkün kılar. Böylelikle insan, yaradılışının sırrına erer. Bu sırra eren kişi iyi huylara başka bir deyişle fazilet hissine sahip olur. Ancak Allah korkusunun (havf-ı Yezdân) yüreklerden çekilmesi durumunda ne irfanın ne de vicdanın tesiri kalır.
Akif, Müslümanlara, batıdan ilmi alın; ama onların hayatına özenmeyin, kendi dininizi, kutsal değerlerinizi ön planda tutun çağrısı yapmaktadır. Daha önce eğitim için batıya gidenler, batıdan ilim irfan getirmek yerine, yaşam tarzı getirmişlerdir. Şair, batıya eğitim amacıyla giden Asım’ın neslinin o toplumlar ile iletişim kurmasını, orada bulunan doğruları almasını, ilim öğrenmesini, ilerleme yollarını keşfetmeye çalışmasını tavsiye etmekte, millet yararına çalışacak faydalı evlatlardan olmasını beklemektedir. İlim öğrenmek için bir an önce yola koyulmasını, eğitimlerini tamamlayınca hiç vakit kaybetmeden geri dönerek vatana ve millete hizmet etmesini istemektedir. Vatan sevgisi insanın ciğerini yakacak kadar güçlü olmalıdır. Akif’in vatanı sadece Anadolu ile sınırlı değildir. Onun vatanı İslam dininin yaşandığı bütün coğrafyaları kapsar. Balkanlar, Arnavutluk, İpek, Kosova, Prizren, Meşhed, Mısır, Necid, Serendip (bugünkü adıyla Senegal), Keşmir, Afganistan, İran, Taşkend, Buhara, Semekand ve daha pek çok ülke ve şehir O’nun şiirlerinde yer almaktadır. Bütün bu topraklar onun vatan olarak gördüğü yerler arasındadır. Ersoy, İslam ümmetinin tamamını tek bir millet, onların topraklarını da tek bir vatan olarak idrak etmektedir. Türk’ün, Arab’ın, Kürd’ün Arnavud’un kendi kavmiyetini unutup tek bir millet şuuruna sahip olması gerektiğini düşünür. Bu görüşlerini Safahat’ın değişik yerlerinde bulmak mümkündür. Netice olarak değerlendirdiğimizde inançlarımızın ve hayatlarımızın ilk öğretmeni olan Hz. Muhammed (s.a.v)’i ilk öğretmen olarak benimseyip kendimize rehber kabul ettik. Sık kullandığım tabirimle kodifiye edilmiş bütün ilimlerin ilk ana yeri olarak tabîi olduğumuz kadim inancı ayrıcalıklı tutuyorum. Mehmet Akif’te bir öğretmen kılavuzunun en özverili özelliklerini nahiflik ve zerafetiyle bizlere en ince ayrıntısıyla aktaran Peygamberimizi örnek alarak ve onu önemseyerek hayatına geçirmiş olduğunu Safahat’ın sayfalarında ilmek ilmek işlendiğini görüyoruz.
Geçmişimizden günümüze böyle kıymetli ustaların bir zamanlar topluma ışık tutmuş olduklarını bilmek, kendileriyle alakalı öğrenmiş olduğumuz özelliklerinde biz gençleri ayrı bir noktaya taşıyarak heyecanlandırıyor. Varolduğunu bildiğimiz bu kutsal mesleğin bizden önce ve sonrasında da devam etmesi günümüz ve gelecek nesilimiz için bir umut kaynağı olarak yerini dokunulmazlığıyla koruyor. Mehmet Akif gibi ilmi öğretme iştiyakı taşıyan öğretmenlerin çoğalması temennisi ile.
Sümeyra Aktaş /Mart 2024
Kalemine sağlık Bacım.