tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Mehmet Baş

Şair ve Yazar

    Medeniyetin izleri ve bedevileşen zihinler

    12.01.2025
    A+
    A-

    Bir medeniyetin büyüklüğünü anlamak için o medeniyetin bıraktığı izlere bakılır. İz, yalnızca bir geçmişin hatırası değil, aynı zamanda bir gelecek hayalidir.

    Mimar Sinan’ın taşlara kazıdığı o iz, Itri’nin notalara dokuduğu o melodi, medeniyet dediğimiz büyük hikâyenin köşe taşlarıdır. O taşlar, o melodiler bir çağın ruhunu inşa ederken, bizlere de şu soruyu sordurur: Biz o ruhu yaşatabiliyor muyuz?

    Bugün muhafazakâr diye tanımladığımız kitlelerin, geçmişe sıkı sıkıya bağlı bir anlayışla köklerini koruduklarını iddia ediyoruz. Ancak bu köklere dönüp baktığımızda, derin bir çelişkiyle karşılaşıyoruz. Çünkü köylülüğün sade ve üretken dünyasından, İslam’ın medeniyet kurucu rolünden geriye ne kaldığını sorgulamak gerekiyor. Köylüydük, evet. Toprağı işleyen, alın teriyle üreten bir halktık. Ancak şimdi, o sadeliği ve üretkenliği geride bırakmış, yüzeysel bir tüketim kültürüne teslim olmuş durumdayız.

    İslam bir medeniyet dinidir. Onun hikâyesi, bedeviyi medeni yapma hikâyesidir. Medine bunun adıdır: Şehri inşa eden ve aynı zamanda insanı medenileştiren bir anlayış. İslam, insanı kendi çevresinin sorumluluğunu alan bir varlık hâline getirir. Ama bizler bugün bu sorumluluktan uzaklaşmış gibiyiz. O kadar ki, geçmişin Medine’sini yeniden kurmamız gerekirken, elimizdeki medeniyi bile çözüp dağıtıyoruz. Mimar Sinan’ın yaptığı camilerdeki zarafetin yerini, beton yığınları almışsa, Itri’nin bestelerindeki letafet, gürültüyle yer değiştirmişse, bu sadece estetik bir kayıp değil, aynı zamanda bir ruh kaybıdır.

    Medeniyet dediğimiz şey, yalnızca teknoloji ya da büyük yapılar değildir. Medeniyet, insana insan olmayı hatırlatan bir düzendir. Fakat günümüz muhafazakârlığı, bu düzene dair herhangi bir iddia ortaya koymuyor. Daha çok, yüzeysel bir şekilcilik içinde kendi varlığını sürdürmeye çalışıyor. Ritüellere sıkışmış, sembollerle avunan bir anlayıştan medeniyet çıkar mı?

    Mimar Sinan’ın eserlerine bakın. O taşların yalnızca işlevsel olmadığını, bir ruh taşıdığını göreceksiniz. Çünkü medeniyet ruhla inşa edilir. Itri’nin bestelerini dinleyin. O melodilerin yalnızca bir ritim olmadığını, bir anlam taşıdığını fark edeceksiniz. Peki, biz bugün neyin ruhunu yaşıyoruz? Hangi anlamın peşindeyiz?

    Köylülükten gelen dayanışma kültürünü kaybettik. İslam’ın medeniyet tasavvurunu unuttuk. Şimdi geriye, yalnızca bir geçmişe öykünme, bir taklit dünyası kaldı. Oysa medeniyet, taklitten değil, üretimden doğar. Bizler, elimizdeki tohumları eken değil, onları tüketen bir hâle geldik. Toprağın yerine beton döküyoruz. Ezgilerin yerine gürültü koyuyoruz. Ve buna muhafazakârlık diyoruz.

    Fakat unuttuğumuz bir şey var: Geçmişi muhafaza etmek, onu kutsal bir sandıkta saklamak değil, onu geleceğe taşımaktır. Bugün Mimar Sinan’ın taşları yaşıyor mu? Itri’nin melodileri kulaklarımızda mı? Eğer bunları unuttuysak, yalnızca geçmişimizi değil, geleceğimizi de kaybetmişiz demektir.

    Belki de kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Biz gerçekten medeniyeti mi koruyoruz, yoksa medeniyeti kendi ellerimizle çözüp dağıtan bir bedeviliğin içinde miyiz? Eğer cevabımız ikinciyse, durup düşünmek zorundayız. Çünkü bir medeniyet, ancak onu taşıyacak bir ruh bulduğunda yeniden doğar. Belki de o ruhu bulmak için tekrar Medine’ye dönmeli, taşların ve melodilerin dilini yeniden öğrenmeliyiz. Aksi takdirde, elimizde sadece yosun bağlamış taşlar ve anlamını kaybetmiş notalar kalacak.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.