tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Yunus Emre’de inanç dili olarak Türkçe

Yunus Emre’de inanç dili olarak Türkçe
27.06.2022
A+
A-

Ahmet Hamdi Tanpınar Yunus Emre’nin dillini anlatırken “O Türkçenin içinde uçan bir yıldız” ifadesini kullanır.
‘Risaletü’n-Nushiyye’ incelendiğinde Yunus Emre’nin Hoca Ahmet Yesevi’ye benzer bir yol izlediği görülür. Yunus Emre Türklerin anlayacağı öz dilleriyle hitap etmeyi tercih etmiştir. Yunus’un kullandığı dil incelenirken din dilinin ne olduğu konusu üzerinde çok fazla durulmamıştır. Yunus’un inşa ettiği din dili için özellikle dönemin Türkçesi olan Eski Anadolu Türkçesinin tercih edildiği görülmektedir.
Türkiye Türkçesinin bugünkü gücü Yunus’un Türkçesine borçludur dense yeridir. Döneminde hâkim olan Farsça ve Arapçanın yerine Türkçeyi şahlandıran devrimci bir tavır ve anlayışa sahip olan Yunus Emre’nin meydana getirdiği Türkçe hassasiyeti günümüze kadar güçlenerek devam etmiştir.
“Türkçe Dîvân’ı tertip edip Risâletü’n-nushiyye adında bir de Türkçe mesnevî kaleme alan Yûnus Emre’nin, hem Türk tasavvufunda hem de Türk Edebiyatında müstesna bir yeri vardır. O, Türkün yaşadığı hemen her coğrafyada ve mekânda en çok sevilen, beğenilen, takdir edilen, okunan, okutulan ve şiirleri hafızalarda yer edinen şâirlerin başında gelmektedir. Hatta kaleme aldığı şiirleriyle, XIV. asırdan itibaren Abdalân-ı Rûm vasıtasıyla Osmanlı fetihlerine paralel olarak bütün Türk-İslâm coğrafyasına tesir etmiştir. Dinî-ahlâkî-tasavvufî birçok terimi Türkçe manzum olarak terennüm etmiş, bu dilden başka dil bilmeyen büyük Türk kitlelerine anlatıp sevdirmiş ve Haçlılar ile Moğolların altüst ettiği Anadolu topraklarına yeni bir nefes verip umut ışığı yakmıştır. Yûnus Emre, her ne kadar Mevlânâ’nın aksine kırsal kesimde yaşayıp, halk geleneği içinde yetişse de, Mevlânâ gibi yüksek zümreye mensup tasavvuf erbabının maddî-manevî birikimine ve hüviyetine sahip bir sufîdir. Nitekim O, Türkistan merkezli Türk tasavvuf geleneği ile tasavvuf felsefesini birleştirmiş yani Ahmed-i Yesevî ile İbnü’l-Arabî’nin düşüncelerini kendisinde bir araya getirmeyi başarmış bir şahsiyettir. Bunu taklidî mahiyette değil, bilakis kendi istidadı ve kabiliyetiyle meczederek en üst düzeye çıkarmış, kendi nevişahsına münhasır bir şekilde oluşturduğu şiir geleneğiyle kendi “mekteb”ini kurmuş ve birçok muakkıp edinmeyi başarmış orijinal bir şâirdir. Geçmişte olduğu gibi hâlâ günümüzde de onun mektebinin takipçisi olup onun şiirlerine benzer şiirler yazmaya çalışanlar ile yazanlar bulunmaktadır. Pek çok kişiye ilham kaynağı olan şiirleri, bugün hâlâ yazıldığı dönemdeki hem canlılık ile samimiliği korumakta hem de aynı hâlet-i ruhiye ile okunmaktadır. Özellikle bugün Anayurttan Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada Müslüman Türklüğün kültürünü hiç kimse söküp çıkaramıyorsa, hiç şüphesiz bunun arkasında Yunus Emre’nin ilahîleriyle beslenen insanlar vardır. Ayrıca bu ilâhîler, halkın ilticagâhı ve moral kaynağı olan akıncı ocaklarında ve zaviyelerde de asırlarca terennüm edilmiştir. Diğer taraftan, destanî hayatı kendi çağından itibaren hassaten sûfî çevrelerde “bir sâlik model” olarak anlatılan Yunus Emre’nin şiirleri, saliklere gerek usul/erkân öğretimi vesilesiyle gerekse aşk ve irfan telkin eden özellikleri yönüyle asırlardan beri okunmuş ve okutulmuştur.”
Yunus Emre’nin Türkçedeki yeri ile ilgili Faruk Kadri Timurtaş “Yunus Emre Divanı” eserinde şu bilgileri verir:
“Yunus Emre, Eski Anadolu Türkçesinin en büyük temsilcilerinden biridir. Bu dilin meydana gelmesinde en mühim rolü oynadığı, onu son derece güzel kullanıp işlediği geliştirdiği için, hattâ bu devrenin en büyük san’atkârı kabul edilebilir. Eski Anadolu Türkçesi, Tarihî Türkiye Türkçesinin Selçuklular çağı Türkçesini de içine alan ve XV. yüzyılın sonuna kadar devam eden ilk devresidir. Tarihî Türkiye Türkçesinin öbür devreleri XVI. asrın başından XIX. asrın ikinci yarısına kadar devam eden ve divan edebiyatının dili olan «Klâsik Osmanlıca» ile XIX. asrın ortasından XX. asrın başına kadar süren ve Tanzimat’tan sonra Batı medeniyeti tesirinde gelişen yeni edebiyatın dili olan «Yeni Osmanlıca» dır. Bunun ardından ise, «Modern Türkiye Türkçesi» denilen bugünkü konuşma dilimiz ve 1918’den sonra gelişen yazı dilimiz gelmektedir.
Anadolu Selçuklu Devleti zamanında din ve ilim dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak Farsça kullanılıyordu. Bir ara, çeşitli sebepler, bilhassa, millî şuur noksanlığı yüzünden Farsça, saray dili olmuş, resmî dil- olarak kullanılmıştı. İşte Yûnus Emre ve öteki şâirler, böyle bir hava ve çevre içerisinde Türkçe’yi edebî dil haline getirmişlerdir. Sarayda, okumuşlar muhitinde Türkçe, arka plânda olmakla beraber, halk sadece kendi dilini kullanmıştır. Bugüne intikal etmemesine rağmen, zengin bir sözlü halk edebiyatının mevcut olduğu muhakkaktır. İsimlerini say (tığımız bu şahsiyetler, yeni bir edebî dil, meydana getirirlerken, halk diline ve bu sözlü edebiyata dayanmışlardır.
Eserlerini Türkçe meydana getirenler Ahmed Fakih, Şeyyâd Hamza, Dehhânî ve Yûnus Em re’dir. Hepsinden büyük san’atkâr olduğundan, Türkçeyi mükemmel kullandığından dolayı, yeni edebî dilin meydana gelişinde en tesirli hizmeti Yûnus Emre görmüştür.
Ahmed Fakih, Şeyyâd Hamza, Dehhânî ve bunlardan sonra gelen Gülşehrî ve Aşık Paşa, divan edebiyatının ilk temsilcileri olarak telâkki edilirler. Yûnus Emre, bu edebî ekole mensup değildir. O, başlı başına bir çığır açmıştır. Bu san’atkârlar, değişik zevk, görüş ve edebî anlayışa sahip olmakla ve Yûnus Emre daha çok halk diline dayanmakla beraber, bu şairlerle Yûnus Emre arasında dil bakımından büyük fark yoktur. Yûnus Emre’ninki biraz daha sadedir. Fakat Yûnus’un asıl muvaffakiyeti, bu dili, eşsiz bir san’atkâr olarak büyük bir kudretle ve hünerle kullanmasıdır. Yûnus’un elinde Türkçe en güzel şeklini almış, zafere ulaşmıştır. Dilimizin millî sesini, millî çehresini ve dehâsını o devirde en iyi aksettiren san’atkâr odur. Yûnus Emre’nin dili en güzel, en hâlis Türkçedir. O halkın dilini, en canlı, en ışıklı ve en sıcak şekilde kullanmıştır. Türkçe’nin bir edebiyat ve kültür dili olmasında Yûnus’un hizmeti son derece büyüktür. Bu dil, İslâmî Türk Medeniyetinin o devirde taşıdığı bütün zenginliği içine alan ve aksettiren millî bir dildir. Türk halkının bütün duygu, heyecan ve düşüncelerini, bütün iç zenginliğini en iyi bir şekilde verebildiği için de son derece samimî ve bizdendir.
Yûnus’un dili, halk diline girdiği kadarıyla Arapça ve Farsça unsurlar da taşır. Bu durum, öyle bir medeniyetin içerisinde bulunmanın tabiî sonucudur. Fakat Yûnus’ta, yabancı asıllı kelimelerin sayısı fazla ve ölçüsüz değildir. Halk dilindeki kadar ve halkın kullandığı derecededir. Bu sebeple, halk, Yûnus Emre’yi yüzyıllar boyunca severek okumuştur, bugün de severek okumaktadır. Türk Milleti, Yûnus’ta, kendi öz dilini ve kendi iç dünyasını bulmaktadır.
Yûnus Eınre’den sonra dilimiz, halk Türkçesi ve yüksek zümre yazı dili olmak üzere iki kolda gelişmiştir. Yüksek zümrenin yazı dili gitgide halkın anlayamadığı bir hale gelmiştir. Yûnus Emre’nin terennüm ettiği halk Türkçesi ise, kendisinden sonra gelen halk san’atkârları tarafından bütün zenginliği ile devam ettirilmiştir.”

NACİ YENGİN

DEVAMI GERÇEK TARİH HAZİRAN 2022 SAYISINDA

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.