Çanakkale: Bir milletin direnişi, inancı ve geleceğe ışığıdır
18 Mart sadece takvimdeki bir işaret değil; Türk milletinin vatanı için gösterdiği olağanüstü fedakârlığın, sarsılmaz inancın ve bitmeyen direniş ruhunun en derin sembolüdür. Bu tarih, denizde başlayan ve 1915’te Osmanlı ordusu tarafından hızla kara cephesine yayılan Gelibolu Muharebesi’nin başlangıcını simgeler. Savaş, askeri strateji ve taktiklerin ötesinde, ulusal kimliğin yeniden inşasında belirleyici bir rol oynayan, bir milletin kaderini değiştiren dönüm noktalarından biridir.
Çanakkale Zaferi yalnızca askeri bir başarı değil; aynı zamanda ulusal birlik, dayanışma ve özgürlük ideallerinin bir tezahürüdür. Bu zafer “ulusal uyanış” sürecinin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Savaşın dünya savaşlarının gidişatını değiştiren stratejik bir dönüm noktası olması, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun uluslararası arenadaki gücünü ve kararlılığını da ortaya koymaktadır.
Gelibolu Muharebesi, zorlu coğrafi koşullar, sınırlı kaynaklar ve beklenmeyen düşman saldırıları gibi birçok engele rağmen kazanıldı. Düşman kuvvetlerinin sayısal üstünlüğüne rağmen, stratejik düşünce ve disiplinin öne çıkması, “Çanakkale Geçilmez!” ifadesinin tarihe kazınmasına yol açtı. Bu başarı, “küçük güçler büyük zaferler kazanabilir” örneklerinden biri olarak askeri literatürde yerini aldı.
Zaferin kazanılmasında sadece askeri stratejiler değil, halkın moral ve inancı da önemli rol oynadı. Çanakkale, yüreklerde umudun yeşerdiği, milli kimliğin yeniden yapılandırıldığı ve nesilden nesile aktarılacağı bir destanın temel taşı oldu.
Gelibolu Muharebesi, İtilaf Devletleri’nin Osmanlı başkenti İstanbul’u ele geçirmek, Osmanlı’yı savaştan çıkarmak ve Rusya’ya erzak ve askeri destek sağlamak amacıyla başlattığı büyük bir zafer olarak tarihe geçti, ancak Türk ordusu disiplin, taktik ustalık ve vatanına olan sarsılmaz sevgisiyle direndi. Teknolojik üstünlüklerine güvenen İtilaf Devletleri, Çanakkale Boğazı’nı geçmeyi amaçladı, ancak Türk savunmasının kararlı ve stratejik hamleleri karşısında ağır kayıplar verdi.
Savaşın gidişatını değiştiren en kritik anlardan biri 18 Mart 1915’te yaşandı. O gün, düşman filosu, Türk topçu bataryalarının ustaca atışları ve önceden döşenen mayınların etkileri nedeniyle büyük kayıplar verdi. Nusret Mayın Gemisi’nin döşediği mayınlar, İngiliz ve Fransız gemilerine ağır darbeler indirerek İtilaf kuvvetlerini geri çekilmeye zorladı. Bu yenilgi kara savaşlarını da kaçınılmaz hale getirdi ve savaş farklı bir boyut kazandı.
Çanakkale Zaferi yalnızca askeri bir başarıdan ibaret değildir; Türk milletinin inancının, cesaretinin ve birliğinin bir yansımasıdır. Bu direniş, bağımsızlık mücadelesinin temel taşlarından biri olmuş ve sonraki yıllarda Kurtuluş Savaşı’na ilham kaynağı olmuştur.
Çanakkale Zaferi, askeri taktik ve teknolojik üstünlüğün değil, insan iradesinin, inancının ve vatan sevgisinin zaferidir. Türk ordusu, düşmanın “yenilmez” olarak gördüğü modern donanmaya karşı sadece askeri gücüyle değil, aynı zamanda akılcı stratejileri, zamanında aldığı kararlar ve sarsılmaz birlik ruhuyla üstün gelmiştir. Bu zafer, dönemin savaş planlarını altüst etmekle kalmamış, aynı zamanda milletin özgürlük tutkusunu pekiştiren ve Cumhuriyet’in temellerini atan bir mücadeleyi de ateşlemiştir.
Çanakkale’deki destansı mücadele, dünya tarihine kazınan en büyük direnişlerden biridir. İtilaf Devletleri’nin üstün ateş gücüne ve teknolojik üstünlüğüne rağmen, Türk askerinin kararlılığı ve vatan uğruna yaptığı eşsiz fedakârlık, savaşın seyrini değiştirmiştir. “Çanakkale Geçilmez” ifadesi, sadece savunma başarısı değil, aynı zamanda bir milletin bağımsızlık ruhunu, özgürlük sevgisini ve inancını yansıtan bir sembol haline gelmiştir.
Bugün, 18 Mart anması geçmişin kahramanlık hikâyelerinin geleceğe taşınmasını ve ulusal bilincin nesiller boyunca canlı tutulmasını sağlar. Her tören, anma, şiir ve anma, bu ebedi mirasın – bağımsızlığın, özgürlüğün ve ulusal ruhun – canlı tutulmasına katkıda bulunur. Tarih bize her zaman vatanı savunmanın, fedakârlık yapmanın ve inançla yürümenin değerini hatırlatırken, Çanakkale ruhu milletin bağımsızlık yolundaki sarsılmaz kararlılığını sembolize etmeye devam ediyor.
Gelibolu Muharebesi, sadece Türk tarihinin değil, dünya tarihinin de seyrini değiştiren bir dönüm noktasıdır. Bu zafer, sadece askeri bir başarı olmanın ötesinde, uluslararası güç dengelerini sarsmış, imparatorlukların çöküşünü hızlandırmış ve yenidünya düzenlerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun savunmadaki kararlılığı, dönemin en güçlü donanmalarına ve ordularına sahip olan İtilaf Devletleri’ni şaşkına çevirmiş ve savaş stratejilerinin yeniden gözden geçirilmesine neden olmuştur.
Gelibolu’daki direniş, sadece silahlarla değil, aynı zamanda insan iradesi, inanç ve vatan sevgisiyle kazanılmış bir zaferdi. Düşman güçleri bile Türk askerlerinin cesaretine ve dayanıklılığına hayran kalmış, savaş alanında sergilenen insanlık örnekleri, tarihe geçen unutulmaz sahneler olmuştur. Bu destan, en zor koşullarda bile özgürlüğün, birliğin ve dayanışmanın nasıl sağlanabileceğinin somut bir göstergesi olarak insanlık tarihine kazınmıştır.
Bugün, 18 Mart’ın anlamı ve önemi, sadece bir zaferin yıldönümü olarak değil, aynı zamanda “bir milletin vatanını ve özgürlüğünü savunma kararlılığı” olarak da gelecek nesillere aktarılmalıdır. Her anma, her anı ve her anlatı, bu şanlı mirasın gururla yaşatılmasına katkıda bulunmalıdır. Çanakkale ruhu, sadece geçmişin bir anısı olarak değil, bugünün ve yarının ilham kaynağı olarak, anılarda her zaman canlı tutulmalıdır.
“18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü” sadece tarihi bir hatırlatma değil, aynı zamanda milletimizin hürriyet ve bağımsızlığa olan sarsılmaz bağlılığını yeniden anlama günüdür. Geçmişteki acılar, kahramanlıklar ve fedakârlıklar, bugün özgür yaşamımızın teminatı olan ulusal değerlerimizi hatırlatırken, aynı zamanda bu mirası koruma sorumluluğunu da bize yükler. Çanakkale’de sergilenen kararlılık ve vatan sevgisi, sadece tarih kitaplarında anlatılan eski hikâyeler değil; her nesilde yeniden canlanan, her yürekte hissedilen ve her zaman yaşatmamız gereken bir direniş manifestosudur.
Bu şanlı mirası korumak, sadece geçmişi hatırlamak değil, aynı zamanda geleceği şekillendirmek anlamına gelir. Atalarımızın kanlarıyla savunduğu bu kutsal mirası koruyarak vatanımızı korumalı, ulusal birlik ve beraberliğimizi güçlendirmeli ve bu ruhu nesilden nesile aktarmalıyız. Çanakkale’de kazanılan zafer “Çanakkale Geçilmez!” sloganıdır. İfadesinin ötesinde, sarsılmaz bir inanç, cesaret ve ulusal birlik sembolüdür.
Tarihimizi korumak sadece geçmişi anmakla değil, bu ruhu canlı tutmakla, ortak değerlerimize sahip çıkmakla ve geleceğe umutla bakmakla mümkündür. 18 Mart’ın anlamını ve ruhunu her daim canlı tutmak, bu ülke için canlarını veren kahramanlarımıza olan vefa borcumuzdur. Çanakkale ruhu, milletimizin istiklal aşkının ve özgürlük mücadelesinin ebedi sembolü olarak sonsuza kadar var olmaya devam edecektir.