Kronik Kitap’tan birbirinden kıymetli 8 kitap

(Gerçek Tarih) – Yayıncılıkta haklı olarak önemli bir yer edinen Kronik Kitap 2022’nin ağustos ayında da birbirinden kıymetli 8 kitabı daha okuruna ulaştırdı. Söz konusu kitaplar ile tanıtımlarında yer verilen ifadeleri sizler için derledik.
Havacılıktan teknolojiye, istihbarattan Osmanlı’ya, ortaçağdan Türk tarihine o kitaplar:
ROBOTLARIN İKTİDARI
Yapay Zekâ Dünyaya Nasıl Hükmedecek?

“Yapay zekânın bugün nerede durduğu, nasıl gelişebileceği ve insan toplumu için oluşturduğu riskler hakkında isabetli, dengeli ve bilgilendirici bir tartışma…”
Stuart Russell
“İster yapay zekâ alanıyla ilgilenin ister bu alanın şimdilik dışında olun, Martin Ford’un net ve eleştirel bakış açısıyla çok şey öğreneceksiniz.”
James Manyika
“Bugün yapay zekâdan daha önemli bir teknoloji yok. Martin Ford, iyi araştırılmış detaylarla bezeli sürükleyici kitabında bu önemli konu hakkında net içgörüler ve gözlemler sunma geleneğini sürdürüyor.”
Erik Brynjolfsson
New York Times çoksatan kitabı Robotların Yükselişi’nin yazarından, yapay zekâ hayatlarımızı ele geçirdiğinde neler yaşanacağı hususunda çok yakın geleceğe dair çarpıcı bir çalışma… Yapay zekâ, doktorların hastalığı teşhis etme biçiminden arkadaşlarınızla nasıl etkileşim kurduğunuza veya haberleri nasıl okuduğunuza kadar her şeyi çoktan değiştirdi.
Ancak Robotların İktidarı’nda Martin Ford, gerçek devrimin henüz gerçekleşmediğini savunuyor. Nasıl ki bir zamanlar elektrik hayatımıza girdi ve önemli bir parçamız hâline geldiyse, yakın gelecekte yapay zekâ da böylesi bir etkiye sahip olacak. Makineler geliyor ve durmayacaklar; yirmi birinci yüzyılda gelişmek istiyorsak her birimizin bunun ne anlama geldiğini bilmesi gerekiyor. Üstelik ekonomiden tıbba, endüstriden toplumsal ilişkilere her alanda hayatımızı kolaylaştıran gelişmelerin kapısını aralayan yapay zekânın bir de karanlık tarafı var: Beraberinde getirdiği emsalsiz zorluklar ve tehlikeler işlerimizi, ekonomiyi, kişisel gizlilik ve güvenliğimizi, belki de en nihayetinde demokratik sistemi, hatta ve hatta uygarlığın ta kendisini etkileyecek.
Peki, biz yapay zekânın hayatımızı dönüştürme gücüne ve olası olumsuz etkilerine ne kadar hazırız? Robotların İktidarı; yanı başımızdaki devrimi nasıl ele alacağımıza, abartılı beyanlarla sansasyonu gerçekten nasıl ayıracağımıza, ellerimizle yarattığımız gelecekte gerek bireyler gerekse toplumlar olarak nasıl kalkınacağımıza dair önemli bir kılavuz…
***
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI İSTİHBARATI
İkinci Şube Tarihi
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı istihbaratı nasıl işledi?
Mısır, Filistin, Suriye ve Irak cephelerinde hangi istihbarat operasyonları yürütüldü?
Kafkas ve Çanakkale cephelerinde Osmanlı casuslarının edindiği bilgiler askerî harekâtları nasıl etkiledi?
Yurt içinde gerçekleştirilecek suikast ve terör eylemleri nasıl tespit edildi ve etkisiz hâle getirildi?
Savaş sırasında düşmanların gizli planları, Osmanlı casusları tarafından nasıl açığa çıkarıldı ve bunlara karşı hangi tedbirler alındı?
Tüm bu soruların ve daha fazlasının cevabı, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İstihbaratı: İkinci Şube Tarihi’nde! Osmanlı Devleti, on dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren dünyadaki gelişmeler doğrultusunda ordusunu ve istihbarat sistemini modernleştirmiştir. Balkanlar’da alınan yenilgiler, Babıali Baskını, Birinci Dünya Savaşı seferberliği ve sıkıyönetimin ilanıyla, kamuoyunda ordunun tek kurtuluş kaynağı olduğu fikrinin destek görmesi sağlanmış ve Harbiye Nezareti’nin gücü ve istihbarat operasyonlarının yoğunluğu artırılmıştır. İstihbarat faaliyetlerini icra eden İkinci Şube ise kurumsal yetkilerinin genişlemesiyle, kamuoyunun yönlendirilmesinden casusluk faaliyetlerine, karşı casusluk faaliyetlerinden cephelerde düşmanlara karşı bilgi toplamaya kadar çok geniş bir sahada operasyonlar yürütmüştür. Osmanlı casusları, Birinci Dünya Savaşı sırasındaki stratejik askerî istihbaratla ilgili misyonlarda düşman ve müttefik devletlerin ekonomik, sosyal ve siyasi koşullarına odaklanarak savaş stratejisinin yürütülmesine katkıda bulunmuştur. Askerî operasyonların siyasi amaçları ve ayrıca hedef orduların kapasitesi ve organizasyonu hakkında bilgiler toplamıştır. Operasyonel seviyede topladıkları istihbarat ise diğer orduların seferberlik kapasiteleri, düzeni, komuta heyeti, konuşlanması, iaşesi vb. hususlarda diğer askeri birimlere gerekli planlamanın yapılması için bilgi sağlamıştır. Tüm bu askerî operasyonların yanı sıra İkinci Şube özellikle, Osmanlı toplumunun dönüşümünde propaganda ve sansür faaliyetleriyle rol oynamış, savaş sırasında Türk milliyetçiliğini canlandırmak ve halk desteğini kanalize etme adına birçok dergi ve gazeteyi kontrol etmiş; yazar, şair, vaiz ve ressam gibi çeşitli meslek gruplarından yararlanarak millî duyguları diri tutmak adına faaliyetlerde bulunmuştur. Somer Alp Şimşeker’in titiz çalışması Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İstihbaratı: İkinci Şube Tarihi, Osmanlı Devleti’nin modern dönemdeki istihbarat faaliyetlerini İkinci Şube penceresinden inceliyor.
***
YÜZ YIL SAVAŞLARI
Avrupa’yı Şekillendiren İngiliz-Fransız Mücadelesi
Vebanın Orta Çağ Avrupası’nı kasıp kavurduğu yıllarda krallıklar ve derebeylikler iktidar mücadeleleri içerisindeydi. Bir yandan hastalıktan korunmaya ve zararları dindirilmeye çabalanırken, doğudan yükselen yeni bir güç ise Avrupa’yı tehdide başlamıştı. Belirsizliklerin ortasında İngiliz kralı III. Edward 1337 yılında Fransa tahtında hak ilan etti. Sonucun hemen alınacağı düşünülüyordu ancak bir yüzyıldan fazla sürecek bir mücadelenin fitili ateşlenmişti. Saldırıyı başlatan İngiliz orduları 1340’ta Sluys’ta Fransızları yendi ve bu andan itibaren, Fransızların yeniden uyanıp işgalcileri Manş Denizi’nin ötesine geri sürdüğü 1453 yılına kadar Fransa bir savaş meydanına döndü.
İngiliz Anjou ile Fransız Valois hanedanları arasındaki uzun süren mücadele çok önemli aşamalar geçirdi. Güçlü yeni millî kimliklerin oluşmasına yol açarak modern Avrupa’nın ortaya çıkışı ve şekillenmesinde çok önemli bir role sahip oldu.
Michael Prestwich, kısa ve derinlikli bir şekilde kurguladığı elinizdeki kitapta savaşan orduların yapısı ve gelişimini, değişken savaş taktiklerini, arka planda dönen diplomasiyi, gelişen şövalyeliği ve her iki tarafın kazanç ve kayıplarını aydınlatıcı şekilde sunuyor. Yakın tarihli akademik çalışmalardan hareketle bu uzun savaşa dair lojistik, askerlerin seçimi ve orduya alınmaları, nakliye gibi yönler de inceleniyor. Askerî teşkilatlanma, strateji ve taktiklerin güncel analizini yapan ve ayrıca İngiliz okçuluğunun ölümcül gücünü açıklayan Prestwich, savaşı kapsamlı bir şekilde anlatıyor.
Kitapta dünya tarihinin en uzun savaşının gidişatını belirleyen isimlerden III. Edward, oğlu Kara Prens lakaplı Woodstocklı Edward, ilk Fransız zaferlerinin mimarı Bertrand du Guesclin, şövalye kahramanı Jean Boucicaut, Agincourt’ta kaybeden fakat neredeyse Fransa kralı olmayı başaran V. Henry ve Tanrı’dan ilham aldığı düşünülen ve şehit edilmesiyle Fransızlara umut kaynağı olan Orleanslı Jan Dark yeniden hayat buluyor.
Önde gelen askerî tarihçilerden Michael Prestwich’in kaleme aldığı Yüz Yıl Savaşları: Avrupa’yı Şekillendiren İngiliz-Fransız Mücadelesi karmaşık bir tarihi ustaca anlatan bir başvuru kaynağı.
***
I. KILIÇ ARSLAN
Haçlıları Durduran Selçuklu Sultanı

TÜRK TARİHİNİN EFSANEVÎ ŞAHSİYETİ: I. KILIÇ ARSLAN
“Kılıç Arslan’ın Haçlılara karşı verdiği mücadele onu Türk tarihinde efsanevî bir şahsiyet hâline getirmiştir. Burak Nazif Sarıcı tarafından kaleme alınan bu kitap şimdiye kadar Sultan I. Kılıç Arslan hakkında yazılan en kapsamlı ve en başarılı çalışma olmuştur.”
Prof. Dr. Muharrem Kesik
“Bazen bir şeyi düzeltmek onu yapmaktan daha zordur. I. Kılıç Arslan, babasının ölümüyle birlikte sekteye uğrayan devleti genç yaşta tekrar dirilten, Haçlılara Anadolu’yu dar eden, Çaka Bey ile yaptığı ittifakla Bizans’ı sıkıştıran, Anadolu’nun Türk yurdu olma sürecine büyük katkı sağlayan sultandır. Tüm başarılarına rağmen dedesi Kutalmış ve babası Süleymanşah gibi Büyük Selçuklu tahtı uğruna hayatını kaybeden yine odur. I. Kılıç Arslan Haçlıları Durduran Selçuklu Sultanı, uçlarda yaşanmış, ancak çok fazla bilinmeyen bir yaşamın hikayesi!”
Prof. Dr. Cihan Piyadeoğlu
Başından sonuna dek mücadele ile geçen bir ömür. Aklını, bilgisini, cesaretini; hükmetme gücüyle ve otoritesiyle birleştirmiş bir ruh. Türk dünyası ve diğer Müslüman devletler için zamanın en büyük tehdidini oluşturan Haçlı ordularını at sırtında, insanüstü mücadeleyle büyük kayıplara uğratan bir komutan. Anadolu topraklarını dağılmaktan koruyan kararlara imza atmış bir stratejist: I. Kılıç Arslan.
Kılıç Arslan’ın elde ettiği zaferler, Türklerin Haçlı ordularına karşı verdiği başarılı mücadelenin ilk safhasını oluşturmuştur. Onun tüm gayretleri, İslâm dünyasını ayağa kaldıracak mücadele ateşinin ilk büyük kıvılcımını meydana getirmiştir. Anadolu içlerinden Musul’a kadar genişlettiği devletinde adaleti, huzuru, emniyeti temin eden Kılıç Arslan; hem soydaş ve dindaşları hem de başka dinlere mensup halklar tarafından tarih boyunca en çok sevilen komutanlardan biri olmuştur.
I. Kılıç Arslan-Haçlıları Durduran Selçuklu Sultanı; on dört yıllık hükümdarlık süresinde adını Türk tarihinin müstesna bir yerine yazdıran, Anadolu’nun Türk yurdu olmasında ve Haçlıların durdurulmasında çok kritik bir rol oynayan I. Kılıç Arslan’ı tüm yönleriyle inceliyor.
***
KARA ÖLÜM
Ortaçağ Dünyasını Yok Olmanın Eşiğine Getiren Veba

Tarihin Akışını Değiştiren Hastalık: Kara VebaSavaşlar, katliamlar, şiddet olayları…
Tarih, bu ve benzeri olaylarla doludur. İnsanlık sürekli bu konularla meşgul olurken aynı zamanda hiç eksik olmayan depremler, seller, kuraklıklar, yangınlar, kıtlıklar ve salgın hastalıklarla da baş etmeye çalışmıştır. Ve hâlen de baş etmeye çalışmaktadır. Tarihsel süreçte insanlığı çaresiz bırakan bu felaketler arasında salgın hastalıklar daha yıkıcı tahribatlarından dolayı zihinlere kazınmış durumdadır.
Pandora’nın kutusu ve Hıristiyanlıktaki cennetten kovulma hikâyelerinde de anlatıldığı gibi, veba ve ölümcül salgın hastalıklar, üstesinden gelinebileceğini umut ettiğimiz kaçınılmaz doğal afetlerin çok ötesindedir. Hastalıkların ortaya çıkışına bakıldığında daha çok insanlığın baş sorumlu olduğu görülmektedir. Salgın hastalıklar toplumla birlikte ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle uygarlık beraberinde yalnızca gelişmeyi ve ilerlemeyi (olumlu-olumsuz birçok yeniliği) değil, hastalıkları da getirmiştir. “Kara Ölüm” bu duruma en büyük örnektir. Avrupa’nın kısa sürede (1347-1352) en az üçte birini “silip süpürmesi” ve kıtalar arasında önlenemeyecek derece etkiye sahip olmasından dolayı bu büyük veba salgını diğer felaketlerden ayrılmaktadır.
İnsanlığın hastalıklarla olan uzun ilişkisinde “sahip olunan nüfus üzerinden” en fazla kayıp verdikleri olay olan bu büyük vebada sadece milyonlar ölmemiş, özellikle Avrupa periferinde gündelik hayatın ritmi de değiştirmiştir. Kara şöhretini fazlasıyla hak eden veba salgını bu etkisiyle Ortaçağ dünyasındaki dengeleri derinden sarsmıştır. Ortaçağ dünyasını ölüm eşitliği ile tanıştıran veba; köyleri, kasabaları ve şehirleri ıssızlaştırmıştır. Veba saldırısından şans eseri canlı çıkmayı başarabilenler ise bu duruma neyin neden olduğunu dahi anlayamamışlardır.
Tolgahan Karaimamoğlu’nun ayrıntılı çalışmasıyla kaleme aldığı Kara Ölüm kitabı 1300’lü yıllarda Çin’den İngiltere’ye kadar insanları kasıp kavuran vebanın nasıl yayıldığını, şehirleri nasıl ölüm sessizliğine büründürdüğünü, vebanın kazananlarını-kaybedenlerini, ekonominin, sosyokültürel hayatın, yönetimsel ve dinî otoritenin derinden etkilendiğini ve nihayetinde değişen zihinsel hayatı çarpıcı yönleriyle inceliyor.
Kara Ölüm: Ortaçağ Dünyasını Yok Olmanın Eşiğine Getiren Veba uygarlık üzerinde derin bir etki yapan hastalığın tarihi…
***
KIBRIS İÇİN HAVALANDILAR
“G-GÜNÜ”Son Tanıkların Anlatımlarıyla Kıbrıs Barış Harekâtı’nın Hava Cephesi

Son Tanıkların Anlatımlarıyla Kıbrıs Barış Harekâtı’nın Hava Cephesi(Temmuz – Ağustos 1974)Kıbrıs İçin Havalandılar “G-Günü” kitabı, Türk havacılık tarihi araştırmacıları Levent Başara ile Serhat Güvenç’in Hava, Kara ve Jandarma havacılık birliklerinde görev yapmış 30’un üzerinde Kıbrıs gazisiyle yaptıkları röportajlardan oluşuyor. Söz konusu röportajlar, hava indirme, uçarbirlik ve foto-keşif faaliyetlerine ilişkin teknik ayrıntılar, fotoğraflar ve özel olarak hazırlanan haritalarla destekleniyor. Türk havacılık tarihinde büyük bir boşluğu dolduran bu kitap, ayrıca Kıbrıs Barış Harekâtı’nın daha doğru bir tarihinin yazılmasına katkı sağlıyor.
Kıbrıs’a hangi rotalardan gidildi ve hava indirme hangi bölgelere yapıldı? Kıbrıs’a hangi birlikler taşındı? Rumlar nasıl hazırlıksız yakalandı? Harekâtın başarı yüzdesi neydi? Helikopterler kayıp vermeden nasıl görev yaptı? Harekâtın ikinci gününde, tüm helikopterler neden geri döndürüldü? Adaya inen askerler ne ile karşılaştı? Harekâtın ilk şehidi Ütğm. İlker Karter’in uçağı nasıl vuruldu? Cenazesine ve uçağının enkazına nasıl ulaşıldı? Kocatepe gemisine yapılan hava taarruzları önlenebilir miydi? Keşif fotoğraflarından çıkan sonuçlar neden dikkate alınmadı? Dünya tarihinin en önemli denizaşırı müşterek harekâtlarından biri olan Kıbrıs Barış Harekâtı’yla ilgili birçok sorunun cevabını Kıbrıs İçin Havalandılar “G-Günü” kitabında bulacaksınız.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın havacı tanıkları o günleri ilk kez anlatırken, şu noktayı hep vurguladılar: “Bunları torunlarımız okusun, dedelerinin harekâtta neler yaptığını, neler yaşadığını bilsinler.” Levent Başara ve Serhat Güvenç, elinizdeki kitapta hem havacı gazilerimizin bu anlamlı isteğini yerine getiriyor hem de Kıbrıs Barış Harekâtı’na dair ilk kez gün yüzüne çıkan bilgilerle havacılık tarihimize değerli bir katkı sunuyor.
***
KISA OSMANLI TARİHİ
Osmanlı İmparatorluğu Tarihine Kuşbakışı

Hayatını Osmanlı tarihi üzerine araştırmalara adamış, kitaplar ve makaleler yazmış, Türkiye’de ve dünyada konferanslar vermiş Halil İnalcık’ın ders notları; pek çok yönden güncelliğini korumakta ve tarih severlere yeni bakış açıları kazandırmakta, yeni ufuklar açmaktadır. İnalcık, 1942 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde başladığı öğreticiliğine, başta Chicago ile Bilkent olmak üzere Harvard ve Princeton gibi saygın üniversitelerde de devam etmiştir. Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora düzeylerindeki bu derslerde, sonradan meslektaşı olacak ve Osmanlı çalışmalarını bugünkü konumuna eriştirecek öğrenciler yetiştirmiştir.
Çalışma üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan kuşbakışı bir tarih okuması sunuluyor, imparatorluk tarihinin ana hatları en pratik biçimde aktarılıyor. İkinci bölümde yer alan II. Murad (1421-1451), II. Mehmed (1451-1481) ve II. Bayezid (1481-1512) dönemlerindeki askeri ve siyasi gelişmeler, klasik dönemdeki vergilendirme, askerlik işleri, bütçe harcamaları gibi derinlikli meseleler, İnalcık’ın son derece sade üslubuyla kolay biçimde anlaşılıyor. Son bölümde ise Timur’a, kurduğu imparatorluğa ve devrin medeniyetine dair hem hızla okunabilen hem de oldukça doyurucu bir karşılaştırma yer alıyor.
Kısa Osmanlı Tarihi: Osmanlı Tarihi’ne Kuşbakışı; hakimiyeti asırlar süren bir imparatorluğu siyasi, askerî ve iktisadî açıdan çok daha anlaşılır hâle getiren bir başucu eseri.
***
TÜRKİYE’DE SİNEMANIN TARİHİ
Başlangıcından Günümüze

“Uluslararası sanat filmlerinden popüler Türk sinemasına, tapon filmlerden yüksek sanat filmlerine, feminizm ve auteur kuramlarından Şarkiyatçılığa, erotik yapımlardan melodrama, Sessiz Dönem’den yeni medyaya dek, referanslarıyla zengin, anlayışıyla derin ve analizleriyle net bir kitap.”
RONALD GREEN, Ohio State University
“Savaş Arslan’ın Türkiye’de sinema geleneği üzerine yepyeni fikirlerle dolu kitabı, popüler sinema ve sanat sineması arasında verimli bir uzlaşı sağlıyor. Tür meseleleri, alternatif kültürel coğrafyalar, kültürler arası adaptasyon ve ulusaşırı sinema tarihçiliği üzerine kavrayışlar sunuyor. Ayrıca, Batı anlatılarıyla bu anlatıların modernleşen çeperler tarafından sahiplenilmesi arasındaki ilişkiyi başarılı bir şekilde ele alıyor. ”
DINA IORDANOVA, University of St. Andrews
Bugüne kadar çekilen 8.000’den fazla filmle Türkiye, dünyada en çok film üretmiş ülkelerden biridir. Bu üretken sinemanın eleştirel bir tarihi olan Türkiye’de Sinemanın Tarihi, hem popüler türleri hem de sanat filmlerini ele alarak, 1896’dan günümüze ülkenin sinema geleneğini bütünüyle ortaya seriyor. Sadece filmler değil, ülkenin kendisine has dağıtım sistemi ve izleme pratiklerini de tüm ilginç yönleriyle resmediyor.
Kitapta Yeşilçam, Savaş Arslan’ın önerdiği yeni bir dönemleştirmeyle, 1950’lerden 1980’lerin sonuna kadar Türkiye’nin popüler film endüstrisi olarak ülke sinemasının zirvesinde ve merkezinde. Başlangıçtan 1940’ların sonuna dek süren Yeşilçam Öncesi dönem, Cumhuriyet dinamikleriyle iç içe serimleniyor. 1990’lardan bu yana Yeşilçam Sonrası evrende şekillenen son dönemin öne çıkan olgularıysa sinemada “yeni” tartışmaları ve dijitalleşme.
Günümüzün gitgide çoğullaşan ve genişleyen sinemasal manzarası, kitap boyunca olduğu gibi, ülke ve dünyanın “hakikatleriyle” paralel olarak ortaya konuyor. 200 yılı aşan modernleşme tecrübesi, ulus inşası süreçleri, askerî darbeler, göç, krizler, devalüasyonlar, küreselleşme, dinî ve etnik hareketlerle Karagöz, minyatür ve hikâyeden modern sanatsal formlara geçiş gibi bütün sosyoekonomik, kültürel ve politik bağlamlar sinemayla ilişkilendiriliyor.
“Kıyamet gibi hakikat” içeren Türkiye’de Sinemanın Tarihi, hayalle gerçeğin, popülerle sanatsalın, zorlamayla kendiliğinden olanın bir arada varoluşunu eleştirel bir yordamla anlama ve anlatma yönünde bir milat değerinde.
gercektarih.com.tr