Şiir hayatın neresinde
Gerçek Tarih adına gazeteci Neslihan Gül’ün sorularını yanıtlayan şair ve yazar Talip Işık ile ilham veren bir meslek yolculuğu üzerine sohbet.
Konuşan: Neslihan Gül
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü.
Türk edebiyatının yaşayan değerli kalemlerinden biri olan şair ve yazar Talip Işık ile tanışmam, bir tesadüf sonucu sosyal medyada gerçekleşti. O gün paylaştığı bir şiir ve şiire eşlik eden kemanın dokunaklı ezgisi yüreğime dokundu, ruhumda derin bir yankı uyandırdı. Şiir ve edebiyat üzerine başlayan bu sohbet, benim için bir kapının aralanması gibiydi. Babamın yıllardır tutkuyla okuduğu Necip Fazıl, Nihal Atsız, Fuzuli, Faruk Nafiz Çamlıbel, Cahit Sıtkı Tarancı gibi büyük ustaların şiirleriyle büyümüş biri olarak, Talip Işık’ın kaleminden dökülen her bir mısrada ayrı bir huzur, ayrı bir anlam buldum.
Uzun bir süre sadece selamlaşmalar ve kısa sohbetlerle devam eden bu tanışıklığımız, bir gün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndaki ofisinde onu ziyaret etmemle farklı bir boyuta taşındı. Beni içten bir gülümsemeyle karşıladı, kahve ikram etti ve şiirden hayata uzanan derin bir sohbetle vakit nasıl geçti anlayamadım. O an, edebiyatın yalnızca bir kelime sanatı olmadığını, insan ruhuna dokunan büyülü bir yolculuk olduğunu bir kez daha hissettim.
Başka bir gün yeniden buluştuğumuzda, son şiir kitabı “Mürekkep Lekesi”nin yayımlanmak üzere olduğunu öğrendiğimde içimde tarifsiz bir heyecan hissettim. Bu buluşma, onun edebi dünyasına daha da derinlemesine bir yolculuğa dönüştü. Ve işte, hocamız meslek röportajı yapmamızı istediğinde aklıma gelen ilk isim yine Talip Işık oldu.
Kendisine röportaj talebimle ulaştığımda, her zamanki nezaketiyle beni karşılayarak görüşme için hemen randevulaştık. Bu röportaj, yalnızca bir söyleşi değil, edebiyatın ve yaşamın özüne dokunan dolu dolu bir sohbet oldu. Umarım, okuyan herkes benim yaşadığım bu derin duyguları hissedebilir ve Talip Işık’ın büyülü dünyasına bir adım atabilir.
Sayın Işık, birçok önemli görevde bulunduğunuzu biliyoruz. Şimdiye kadar üstlendiğiniz bu görevlerden biraz bahsedebilir misiniz?
İnsanın kendini gerçekleştirmesinde iki önemli fonksiyon var. Eğitim ve sosyal çevre. Özellikle lise yıllarımda şiirle tanışmam, yoğun okumalar yapmam, çeşitli dernek ve vakıflarda konferanslara katılmam, entelektüel birikime sahip hocalarımızla yakın iletişimde olmam, yaşadığım tüm bu süreçlere pozitif katkı sağladı.
Kalemin ve düşüncenin gücünü idrak etmek gerçekten insana inanılmaz ufuklar, hedefler kazandırıyor. Özgüven ve başarının arka planındaki gücün bu olduğuna inanıyorum. Özellikle üniversiteyi İstanbul’da okumamın entelektüel anlamda beni zenginleştirdiğini düşünüyorum. Lise yıllarımda başlayan şiir serüvenim İstanbul’da yani kültür ve sanatın başkentinde farklı bir sürece evrildi. Mezuniyetimin ardından farklı şehirlerde farklı okullarda 12 yıl öğretmenlik yaptım, dergilerde yazı ve şiirlerim yayınlandı. Ardından 5 yıl TBMM’de Milletvekilliği danışmanlığı yaptım. 2011 yılında Aile ve Sosyal hizmet Bakanlığı’na geçtim. Burada sırasıyla; İlçe Müdürlüğü, İl Müdür Yardımcılığı, Bakanlık Şube Müdürlüğü ve Daire Başkanlıkları görevlerinde bulundum. Bu süreçte Bakan danışmanı olarak 11 yıl Bakanlık (Bakan) konuşma metinlerini yazdım, metin koordinasyon ekibini yönettim. Halen aynı Bakanlıkta Aile ve Sosyal Hizmet Uzmanı olarak görevimi sürdürüyorum.
Tüm bu süreçlerde şiir yazmaya, sanat edebiyat çalışmalarına katılmaya devam ettim. Bir dönem Türkiye Yazarlar Birliği Ankara Şubesi başkanı olarak görev yaptım.
Üstlendiğiniz görevler arasında sizi en çok tatmin eden ve mutlu eden hangisiydi? Bu görevin hayatınıza ve kariyerinize etkilerini anlatabilir misiniz?
Çalışma hayatımı üç kategoride değerlendiriyorum. Eğitim, siyaset ve bürokrasi. Üç kategoride üstlendiğim görevler ne kadar yoğun olsa da şiir, sanat ve edebiyat hayatımın merkezinde olmaya devam etti. Üç görevimi de yorucu olmasına rağmen severek yaptım. Bunlar içerisinde öğretmenlik elbette ilk sırada gelir. Manevi tatmin duygusu en yüksek meslek öğretmenliktir. Bu gerçekten tarifsiz bir duygu. Kariyerimdeki en önemli etken ise kuşkusuz şiir ve yazı çalışmalarımı aralıksız sürdürmem oldu. Kendi eylemimi özgün bir şekilde gerçekleştirmem yazı ve şiirle olmuştur.
Bunun ilk adımı tabii ki belirli bir seviyede bilgi ve birikime sahip olmanızı gerektiren Milletvekili danışmanlığı görevidir. Bu görevi severek yapmam ve çabuk adapte olmamdaki en önemli sebep ise Milletvekilimizin Adana’da şiir dersleri aldığım Şair-Yazar Recep Garip hocam olmasıdır. Buradan edindiğim tecrübe ile de Bakanlık bürokrasisinde doğrudan Bakan danışmanı olarak Bakanla çalışmak gibi bir ayrıcalığım oldu. Bu bürokraside edinilebilecek en üst tecrübelerden birdir.
İnsanın bu hayattaki başarısında en önemli etken işini severek yapmasıdır. Hayallerinin, ideallerinin peşinden gitmesidir. Kararlı istikrarlı, azimli olmalı, bu konuda negatif yaklaşımlara kulak asmadan insan yürüyüşünü sürdürmelidir. İnanın işte o zaman insan tüm bu emeklerin maddi ve manevi karşılığını alıyor.
Farklı alanlarda başarılı bir kariyeriniz var. Bu kadar çeşitli rolleri bir arada yürütmeyi nasıl başardınız? İlham aldığınız bir yaklaşım veya prensip var mı?
İlham aldığım bir şey varsa o da kuşkusuz iyiliktir. Empati yapmak, sağlıklı iletişim kurmak ve çözümleyici olmak. Öğretmenlik kolay bir meslek değil. Burada öğrencilere salt bilgi aktarmak yetmiyor. İnsanı anlamak ve bağ kurmak gerekiyor. Çünkü her insan farklı bir dünya. Ama hepimizin ortak özelliği iyilik üzere olmamızdır. Öncelikle eğitimin her aşamasında iyi insan olmayı, iyiliği yaşatmayı, farklı yaş guruplarına göre geliştirdiğiniz pedagojik yöntemleri kullanmanız gerekiyor. Biz işimizi nasıl severek yapıyorsak, öğrencilerimiz de işini severek yapmalı. İlkin bunu öğretmemiz, bu sorumluluk duygusunu kazandırmamız gerekiyor. Siz samimi olursanız bu hâl sizin söz ve davranışlarınıza yansır, doğal olarak öğrenci üzerindeki etkiniz de farklı olur.
TBMM’de çalıştığım dönemde de aynı prensiple hareket ettim. Derdi, sorunu olan herkese ayrım gözetmeden yardımcı olmaya çalıştım. Bakanlık döneminde de kalemimle, yazdıklarımla sosyal hizmet ve sosyal politika alanlarında insana dokunan birbirinden güzel hizmetleri anlatmak, kaleme almak, insanımızın bu hizmetlere erişimini kolaylaştırmak ayrı bir mutluluk vesilesi oluyor.
İyilik bazen bir kelimedir, insanın hayatını değiştirir. Bazen maddi bir yardımdır, insanın hayatını kolaylaştırır. Bazen dinlemektir, empati kurmaktır, insana huzur verir. Çünkü iyiliğin kaynağı sevgidir, merhamettir. İyilik sevgiden, merhametten beslenir. Sevgi olmadan bu konuştuklarımızın hiç bir anlamı da olmaz. O nedenle iyiliği sevgiyle yaşatmaya devam edeceğiz. Bütün bunlar olmadan inanın sözde başarının hiçbir anlamı ve karşılığı da olmaz.
Üstlendiğiniz her mesleğin hayatınıza kattığı en değerli şey nedir? Bu katkılar arasında sizi en çok etkileyeni bizimle paylaşır mısınız?
Her mesleğin kendine göre zorlukları var elbette. Bu zorlukların yanı sıra kişisel gelişiminize, hayata bakışınıza ayrı bir değer katar. Ayrıca eğitim ve öğretim süreçlerinde öğretmenin öğrencileriyle birlikte kendini geliştirmesi, inovatif fikirlere açık olması, kendini yenilemesi mesleki anlamda artı bir değerdir. İyi bir eğitimci, zamanın ruhunu yakalamalı ve çağın gerisinde kalmamalı.
Çalışma hayatında insanı en çok mutlu eden şey yapmış olduğunuz işin, emeğin karşılık bulması ve takdir edilmesidir. Öğretmenlikte en büyük takdir yetiştirdiğiniz öğrencilerinizdir. Örneğin konuk şair olarak katıldığınız bir şiir şölenine, aradan yıllar geçmesine rağmen etkinliği haber alıp iki öğrencimin çıkıp gelmesi güzel bir duygu.
Meclis’te Milletvekili danışmanı olarak görev yaptığım dönemde edindiğim en büyük kazanım devleti tanımak oldu. Bakanlık sürecinde ise kamu kurumlarının işleyişi, bürokrasideki işleyiş ve devlet yapılanması anlamında da ciddi tecrübelere sahip oluyorsunuz.
Bu kadar yoğun iş hayatının içinde şiiri nereye koyuyorsunuz, sizin için şiir ne anlam ifade ediyor?
Bu soruya cevap vermeden önce tabi şiirin bendeki kökleri nereye kadar uzanıyor ona bakmamız lazım. Küçük bir çocuktuk. Adana’da yaz sıcağı insanın içine işler, oturduğunuz yerde nemden sırılsıklam olursunuz. O yüzden Adana Tellidere’de bulunan iki katlı evimizin damına döşek serer, boylu boyunca uzanır, gökyüzünü kandiller gibi süsleyen yıldızları seyre dalar, saymakla bitmeyince en parlak olanlarını seçer, onlara dokunmak isterdik. Kardeşlerim uyur ve ben böylece yıldızlara bakarak hayal kurmaya devam ederdim. Sanırım farkında olmadan şiirin ilk kımıltılarını içimde hissetmeye başladığım bu döneme kadar uzanıyor.
Az önce ortaya koyduğum tasvir aslında şiirin hayatımda nerde durduğunun da bir göstergesi. Hangi mesleği yaparsam yapayım şiir her zaman hayatımın merkezinde olmuştur. Yaşadığım, hissettiğim, bilgi ve tecrübelerime kattığım ne varsa hayatımda ona içten, özden bir bakışla şiirin penceresinden bakarım. Şiir varlığın özü, içimizde inkişaf eden sonsuzluğa açılan kapı. Şiirde her zaman içeriden bir bakış vardır. Evin içinden, kalbimizden bir bakış. En yoğun olduğum anlarda, en çaresiz olduğum anlarda bile şiirle aramda her zaman açık bir kapı, göğe açılan açık bir pencere hep olmuştur.
Bu nedenle şiir benim için her şeydir. Sonbaharda titreyen, sararan bir yaprak, dağlarda açan yaban çiçeğidir şiir. Acı coğrafyasında ıstırap çeken çocuktur, Afrika’da açlıkla sınanan mazlumların gözyaşıdır şiir. Kimi zaman hüzünlerimizin kimi zaman mutluluk ve sevinçlerimizin veciz bir dille ifade edilmesidir şiir. Şiir ve şair kavramlarını yan yana koyduğumuzda şiiri bir keşif şairi de o muhteşem keşfi yapan bir kâşif olarak tanımlayabiliriz.
Bazen söz biter, bu durumu bir şiirimde şu şekilde ifade etmiştim; “Söz bitti vakit/ sükûtu hâl ile konuşma vaktidir…/ aşkın lisanı olmaz.”
Bu açıdan şiir edebiyatımızın öznesidir. Şiir demişken şiirin sıradanlaşması şairin de ölümüdür. Şiir hiçbir zaman sıradanlaşmamalı. Şiir alelade duyguların, gelişi güzel kelimelerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir ürün değil, çünkü şiir içinde tarih, coğrafya, kültür, inanç, değer ve sahip olduğumuz tüm varlığın özüdür. Öz en kıymetli cevherdir, öze yaklaştıkça kendimizi tanırız, kendimizi tanıdıkça nedenli kıymetli bir cevhere sahip olduğumuzu anlarız.
Özellikle duygu ve düşünce dünyamızı harekete geçiren, bir iletişim ve etkiletişim aracı olarak şiir ve edebiyat bir toplumun zarafetini ve entelektüel düzeyini gösterir. Teknik olarak da şair ve yazarlar hâsılı edebiyatçılar Türk dilinin türbedarlarıdır. Türk Dili’nin yaşatılması, zenginleştirilmesi bakımından edebiyatçılarımızın özel sorumlukları olduğunu düşünüyorum.
Peki Şiir ve edebiyat çalışmalarına profesyonel anlamda şiir yazmaya ne zaman başladınız, etkilendiğiniz ya da beğendiğiniz şairler oldu mu?
Lise yıllarımda şiir okumayı, dinlemeyi çok severdim. Kendimce yazdığım şiir denemelerim vardı. El yazısıyla yazılmış şiir denemelerim hala arşivimde duruyor. Tabi bunları şiir olarak nitelememek lazım. Bunlara amatör çalışmalar da diyebiliriz. Belirli bir disiplin içinde şiir çalışmalarına lise bitiminde Şair Yazar Recep Garip hocamla başladım. Aynı liseden 8-10 kişilik bir gurupla edebiyat topluluğu kurduk. Bir yıl boyunca Recep Garip hocamla her hafta edebiyat dersleri yaptık. İlk derste alan seçimi yaptık. Ben şiiri seçtim diğer arkadaşlardan da hikâye, şiir şeklinde seçenler oldu.
Çok sıkı bir şekilde şiir okumalarına başladım o dönemde. Hem Türkiye’den hem dünya şiirinden isimler. Arthur Rimbaud, Charles Baudelaire, Louis Aragon, Pablo Neruda, Ömer Hayam, Poul Eluard, Lorca, R.M. Rilke bunlardan bazıları. Türk Edebiyatından da elbette okuduğum ve tüm gençlerimize de tavsiye edeceğim isimler var.
Öncelikle Divan şirini, Fuzuli’yi, Bâki’yi, Nedim’i, Mevlana ve Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı, Aşık Veysel’i okumak şart. Geçmişi bilmeden geleceğe dair sözümüz olmaz.
Şair Mehmet Atilla Maraş hocamla birlikte Türk Şiirinde son yüz yılı özetleyen “Yüzyılın Türk Şairleri Antolojisi” isimli bir çalışma yaptık. Hem biyoğrafi hem de örnek şiirlerden oluşuyor bu antoloji. M. Akif Ersoy’dan Yahya Kemale, A. Hamdi Tanpınar’a, Ahmet Haşim’e, Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç’a, Nazım Hikmet’e, Cahit Zarifoğlu’na, İsmet Özel’e yüzün üzerinde bir seçki var orada.
Bunlar severek okuduğum ve istifade ettiğim şairlerdir.
Peki ilk eserinizin ortaya çıkış süreci ve hissettikleriniz hakkında bize neler anlatabilirsiniz? Bir de şiir alanında pek çok değerli esere imza attınız, toplamda kaç şiir kitabınız var, bundan da bahsederseniz sevinirim?
Her bir şiir tek başına bir eserdir aslında. Bu hususu belirttikten sonra ilk şiirimin ve ilk kitabımın yayınlanma sürecinden bahsetmek istiyorum kısaca.
“Annem” İsimli ilk şiirim Kadın ve Aile Dergisinde yayınlanmıştı. Bu şiirimi Adana Kültür Sitesinde (1988) ders çalıştığım dönemde, derse biraz ara verip çok sevdiğim ve hatırasını hiçbir zaman unutamadığım rahmetli anneme yazmıştım. İlk çocuk şiirim de yine Gül Çocuk isimli dergide yayınlandı.
Bir yıllık şiir çalışmalarımızın sonunda Recep Garip hocamızın başkanlığında 13 sayı çıkacak olan “Yeni Sıla Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisini” çıkarttık. Aynı yıl üniversite okumak için İstanbul’a gittim. Bu süreçte şiirlerimle dergiye destek verdim. Bu dergi hepimizin ortak meyvesi idi. Edebiyat çalışmalarında yer alan arkadaşlarımızın bu dergide şiir, hikâye, deneme vb yazı çalışmaları yayınlandı. Birçoğumuz farklı şehirlerde üniversite kazanmış, o yüzden artık kendi imkân ve kabiliyetlerimizle şiirde edebiyatta kendimizi geliştirmeye devam etmemiz gerekiyordu. Bu anlamda İstanbul’da olmak benim için bir kazanç oldu.
Tabi her şairin şiir çalışmalarını kitaplaştırmak en büyük hayalidir. Üniversite yıllarımda şiir hep hayatımın yine merkezindeydi. Edebiyat dergilerinde yazmaya başlamıştım. Şiir şölenlerinde şiir okuyordum. Yazdığım şiirlerim özgün hale gelmeden yani belirli bir seviyeye çıkmadan şiir kitabı çıkarmayı düşünmedim. O dönemde ben şiir kitabı çıkartmaktan ziyade her bir şiirin eşsiz bir eser olarak yazılması gerektiğini düşündüm, halen de aynı düşüncedeyim. Şimdi çevreme bakıyorum daha dün şiir yazmaya başlayan insanların kendi şiirlerini ölçüp tartmadan, bu konuda otorite isimlerin bir terazisinden geçmeden ellerinde ne var ne yok derleyip kitap çıkarıyor, bu konuda gençler ve farklı yaş gurubundan insanlar yarış yapıyor. 25-30 bin liralara varan ödemlerle bu kitapları herhangi bir kriter olmaksızın basan yayın evleri var. Bu iş artık ticarete dökülmüş durumda.
Yahya Kemal Beyatlı Türkçemizin eşsiz kalemlerinden biridir ve vefat ettiğinde şiir kitabı yoktu. Ama her bir şiiri zamana meydan okuyan yapıtlar şeklinde idi. Burada esas olan şiirdir. Şiiri güçlü ikame etmek gerekiyor. M. Akif Ersoy şiiri tanımlarken şöyle söyler. Şiirin yüzde onu duygu ise yüzde doksanı emektir, der.
Ben yaklaşık 35 yıldır şiir yazıyorum. Bir arkadaşımın teşvikiyle şiir yazmaya başladıktan 8 yıl sonra Giresun, Bulancak’ta öğretmenlik yaptığım dönemde ilk şiir kitabım “Tuana-Toprak Kahırlı Bugün (1996)” isimli şiir kitabım yayınlandı. Bu kitap üç bölümden oluşuyordu. Dilan, Tuana ve Akşamlar. Dilan Halepçe katliamında şehit edilen küçük bir kız çocuğunun adı ve yaşadığımız döneme ait gerçek bir olay. “Kefenler giydi Halepçe/Ak alnına şehit yâr düştü/Yüreğini toprağa serdi/Bâkir yüzüne kan düştü/ Dilan yâr/Dilan yâr.” Uzunca bir şiirden kısa bir paylaşım oldu bu.
Acı ve hüzün coğrafyası dediğimizde bölgemizde ve dünyanın farklı yerlerinde yaşanan ve bir türlü dinmeyen yaralarımızdan bahsediyorum. Bosna katliamı da buna dâhil elbette. Sarayevo’da Akşamlar şiirimde de yine yaşadığımız döneme ait gerçek hikâyeyi konu alıyor.
Her şiirin bir hikâyesi vardır. Tuana’nın, Aşk Risâlesi’nin, Mürekkep Yarası’nın ayrı ayrı hikâyeleri var. Tuana şiiri üniversite yıllarımda yazdığım bir şiir. Okulda düzenlenen şiir yarışmasında jüri tarafından birincilik ödülüne layık görülmüştü.
Şiirden kısa bir bölümü sizinle paylaşmak istiyorum.
“Beyaz güvercinler uçurdum tuana
Kahır yüklü bulutlar devşirdim
Saçlarım çıldırdı ilkin
Sonra yüreğim
Oysa tuana
Toprak kahırlı bugün”
Sonra 2009 yılında “Adını İsyan Koydum Aşkın” isimli şiir kitabım yayınlandı. Bu kitapta aşk ve hüzün temalı şiirlerimi bir araya getirdim. 2011 yılında “Yağmuru Beklemez Mısralarım– Naat” isimli özel tasarımlı prestij kitabı olarak çıktı. Yine 2020 yılında aşk şiirlerinden oluşan “Aşk Risalesi” isimli şiir kitabım yayınlandı. Bu kitapta da aşkın bam teline dokunduk sanırım.
“Şimdi zeval vaktidir sevgilim
azığımızdan arta kalan aşkları
çıkar koynundan
yeryüzü yağıyor
heybemizdeki yalnızlıklardan” Aşk Risalesi şiirimden kısa bir bölüm.
Ve ardından 2024 yılında “Mürekkep Yarası” isimli şiir kitabım yayınlandı. Böylece beş şiir kitabı serisi tamamlanmış oldu. Bu kitaplar içerdiği her bir şiir ile 35 yıllık bir serüveni anlatan, şair duyarlılığını ortaya koyan özel çalışmalar.
Ben son olarak beşinci kitabıma adını veren Mürekkep Yarası isimli şiirimi sizinle paylaşarak bu güzel söyleşiyi bitirmek istiyorum.
Mürekkep Yarası
Geceyi fethe hazırlanan
Güçlü ordular kurardık kelimelerden
İnce bir sızıydı içimizde mürekkep yarası
Bir dünya çocuk
Kaynardı yüreğimizde
Akşam esintisiyle uyuyan gölgeler
Düş kurar, ağarırdı serviler
Sedeften bahçemizde güneş
Başaklar biçerdi
Işıltılı günlerin bekçisi zaman
Parlatırdı içimizde devinen şafakları
Deniz gülümserdi uzaktan yaralı
Sen bakardın
O yaralı o nahif bakışların
Alırdı acılarını yıldızların
İpekten çalgılar titrerdi
Titrerdi ellerin
Yeni bir günün sevinciyle
Baharı kışkırtan yaz olurdu ellerin
Son olarak hayatınızda hiç “Keşke” dediğiniz, böyle olmasaydı dediğiniz konular oldu mu?
Yaşamak öncelikle büyük bir lütuftur. Bunun değerini bilerek yaşamalı insan. Sevdiklerini belki daha çok sevmeli, zamanın ve gerçek dostların kıymetini bilmeli. Hayatın kolaylıkları, güzellikleri olduğu gibi elbette zorlukları da olacak. Gece de insan için gündüz de. Toprak da insan için ateş de su da. İnsan toprak gibi mütevazı ve aynı zamanda verimli olmalı.
İnsan keşkelerin değil, varsa hata ve eksiklikleri “bir daha ki sefere” demeli. Yaşadıklarından ders çıkarmalı. Geçmişte kalan keşkelerin, pişmanlıkların girdabına kapılmamalı.
Birbirinden güzel şiirleriniz ve bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum. Aslında her bir kitabınız bir söyleşi, araştırma konusu. Bizleri kırmayıp vakit ayırdığınız, özetle hem mesleki çalışmalarınız hem de şiire ve edebiyata dair düşüncelerinizi, kitap çalışmalarınızı bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum.
Şiire, edebiyata dair keyifli bir söyleşi oldu. Ben de teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Gercektarih.com.tr