tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Mehmet Poyraz

Gazeteci ve Araştırmacı Yazar

Suriye’yi Fransa mezheplere bölmüştü: Moskova ise BAAS’ın ayakta kalmasını sağlamıştı

09.03.2025
A+
A-

Osmanlı hâkimiyetine Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde giren Suriye, İngiltere ile Fransa’nın kendi aralarında 1916 yılında imzaladığı meşhur Sykes-Picot anlaşması gereği Fransa tarafından işgal edilmesi hesaplanmıştır.

Söz konusu anlaşmadan sonra Suriye’de huzursuzluk günümüze kadar süregelmiş ve yüzbinlerce cana mal olmuştur. Fransa’nın bir asırdan önce uygulamaya koyduğu plan hiç sapmadan tıkır tıkır işliyor diyebiliriz.

İngiltere ve Fransa; 22 Ekim 1918 tarihinde Suriye, Lübnan ve Filistin’de kendilerince bir askeri idare kurmuş ve geçici olarak tanımladıkları bu idareye de Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı atamışlardı. Suriye’nin bağımsızlığı adına katıldığı 18 Ocak 1919’daki Paris Barış Konferansı’ndan istediği desteği alamayan Faysal, günümüzde Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’ü kapsayan coğrafyada “Büyük Suriye Devleti” hayallerini kurmaya başlayarak destek arayışına çıkar.

BÜYÜK SURİYE HAYALİ

Faysal’ın çağrısıyla 6 Haziran 1919 tarihinde “Suriye Genel Kongresi” toplanır ve Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün topraklarında “Büyük Suriye”nin kurulması karara bağlanır. Alınan karar sonrası İngiltere ve Fransa ile görüşmelere başlayan Faysal umduğu desteği bulamayınca Fransızlarla günümüzdeki Suriye topraklarını kapsayan anlaşma yapmak zorunda kalır. Faysal ile Fransa Başbakanı Clemenceau arasında gizlice imza edilen 22 Ocak 1920 tarihli anlaşmaya göre, Faysal Suriye Kralıdır ve Suriye’de “gevşek” bir manda yönetimi kurulacaktır. Bu gizlinin anlaşmanın ardından 18-26 Nisan 1920 tarihleri arasında düzenlenen San Remo Konferansı’nda ise Suriye’de Fransız mandası kurulması karara bağlanır. İşte Suriye’de bir asır önce uygulamaya konulan “gevşek politika” günümüze kadar sirayet etmiştir diyebiliriz.

FRANSIZ MANDASI

1920’nin Temmuz ayının son günlerinde Fransız işgalci askeri birlikleri Şam’a girer, Faysal 28 Temmuz’da Suriye’yi terk eder. Fransa’nın Suriye’de kurduğu manda yönetimini Milletler Cemiyeti 1922 yılında tanır ve böylece Fransız mandası resmileşmiş olur. Bölgede hâkimiyeti ele alan Fransızlar Suriye’yi etnik gruplara göre 5 eyalete böler. Bu arada Fransız mandasındaki Suriye haritasında günümüz Lübnan’ı ve Hatay’ı da yer alır. Yani Türkiye sınırı Osmaniye’ye ve Adana’ya dayanmıştır. Fransızlar, işgal ettikleri Suriye’de 1920’lerin başından itibaren yerel direnişlerle karşılaşmıştır. Suriyeli direnişçilerle Fransızlar arasında geçen çatışmalar 1930’lu yıllara kadar sürer. Nihayetinde Fransa, 1930’da düzenlenen seçimlerde sandıktan kazanan olarak çıkan “Suriye Ulusal Cephesi”ni iktidara gelmesine müsaade eder. Suriye’nin bağımsızlığını içeren anayasa hazırlamaya koyulan Ulusal Cephe, Fransızlarla bir anlaşma imzalar. 1936 yılındaki bu anlaşmaya göre Suriye bağımsızdır, ancak 2. Dünya Savaşı’nın sinyal vermesi üzerine Fransızlar söz konusu anlaşmayı sürümcemede bırakır. Yine aynı dönemlerde Türkiye’de Hatay hareketliği vardır. Fransa’nın Suriye mandası içerisinde yer alan İskenderun Sancağı, Hatay Devleti olarak 1938’de bağımsızlığını ilan eder. Hatay Devleti 1939’da ise Türkiye’ye katılma kararı alır.

  1. DÜNYA SAVAŞI

O dönem bölge kaynayan kazan gibidir ve Suriye’de, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra çok kısa aralıklarla huzur bulunmuştur. Hitler Almanyası’nın 1 Eylül 1939’daki Polonya işgali, Suriye’de yeni bir süreci tetikler. Suriye’yi işgal altında tutan Fransa’yı, Almanya 14 Haziran 1940 günü işgal eder. 22 Haziran’da Fransa ile yapılan ateşkes anlaşması uyarınca yeni bir Fransız “Vichy Hükümeti” kurulur. Adını kurulduğu Fransa’nın kuzeyindeki Vichy şehrinden alan bu yeni hükümet savaşta tarafsızlığını ilan eder, ancak Nazilerle işbirliği yapar.

Suriye toprakları, Alman-İtalyan Ateşkes Komisyonu kontrolündeki Nazi işbirlikçisi Fransız “Vichy Hükümeti” idaresi altına girer. Almanya ile savaş halinde olan İngiltere, 1 Temmuz 1940 tarihinde yayınladığı deklarasyonda, Suriye topraklarının düşmanlar tarafından işgal edilmesine müsaade etmeyeceğine dikkat çeker. İngiltere, 16 Mayıs 1941’de Suriye’yi düşmanlar tarafından işgal edilmiş bölge olarak tanımlar. İngiltere ve Özgür Fransa Kuvvetleri 8 Haziran’da Suriye’ye girer.

Özgür Fransa Ulusal Komite üyesi General George Catroux, 2. Dünya Savaşı’nın bitiminde manda yönetiminin kaldırılacağını ve Suriye’nin bağımsızlığına kavuşacağını vaat eden ve İngiltere’nin de garantör olduğu deklarasyon yayınlar. “Vichy Hükümeti” askerlerinin 14 Temmuz 1941’de teslim olmasıyla beraber Özgür Fransa Kuvvetleri ve İngiliz ordusu Suriye’nin tamamında hakimiyeti ele alır.

Vichy Hükümeti’ne karşı kurulmuş olan Suriyeli direnişçiler, Özgür Fransa Kuvvetlerine dahil edilir. Suriye’deki devlet organları Özgür Fransa’nın kontrolüne geçer. General George Catroux, daha önce vaat edildiği gibi 27 Eylül 1941’de Suriye’ye, 26 Kasım 1941’de ise Lübnan’a bağımsızlık verildiğini duyurur. Böylelikle Hatay’ın ardından Lübnan da Suriye’den ayrılır. 1943’ün Temmuz ayında gerçekleşen seçimlerde Suriye Ulusal Cephesi iktidara gelir. Cumhurbaşkanı Şükrü Kuvvetli, Başbakan ise Saadullah Cabiri olur.

BAĞIMSIZ SURİYE DEVLETİ

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 1944 yılında Suriye’nin bağımsızlığını tanır. İngiltere’nin de 1945’de tanıdığı Suriye’nin Almanya’ya savaş ilan etmesi ve sonrasında Arap Birliği’ne üye olmasıyla beraber Birleşmiş Milletler (BM) Fransa güçlerinin Suriye’den çıkmasını talep eder. 15 Nisan 1946 günü Fransa kuvvetlerinin terk ettiği Suriye 17 Nisan’da resmen bağımsızlığını ilan eder. 1946’da ilan edilen Suriye devleti, İskenderun Sancağının Hatay olarak Türkiye’ye katılması ve Lübnan’ın da bağımsız olmasıyla beraber, Fransız mandasındaki Alevi, Dürzi, Şam ve Halep eyaletlerinin birleşmesinden meydana gelmekteydi.

Manda döneminde toprak ağası bazı aşiret ağaları ile Fransız şirketlerle bağlantıları olan tüccarlar ekonomide söz sahibidir. 1945 sonrası Fırat Nehri kıyısındaki toprakların ekili alan kapsamına alınması, toprak ağaları ile tüccarların ekonomideki gücüne güç katmıştır. Aynı zamanda ağalar ve tüccarlar siyasette de söz sahibi olur. Bağımsızlık öncesinde en önemli siyasi güç olan Suriye Ulusal Cephesi’nin omurgasını teşkil eden bu iki kesim, bağımsızlık sonrasında ülkede siyasi gücü elinde tutan iki partiye ayrılır. Söz konusu partiler, Şamlı hukukçuların ve tüccarların kontrolündeki, Mısır ile Suudi Arabistan’la yakın münasebetler olmasını savunan Ulusal Parti ile Halepli toprak ağaları ve tüccarların kontrolündeki, Ürdün ve Irak’la birleşme yanlısı olan Halk Partisi’dir. Ancak her iki partide Suriye’ye istikrar getiremez. 1948’de Arap-İsrail Savaşı’ndan Suriye’nin mağlup çıkmasıyla ülkede ilk darbe General Hüsnü Zaim liderliğinde 30 Mart 1949’da gerçekleşir. General Zaim’de ülkede istikrarı sağlayamaz. 14 Ağustos 1949 günü Sami Hinnavi liderliğindeki askerler darbe yaparak iktidarı ele alır. Darbe sonrasında Cumhurbaşkanı Haşim Attasi, Başbakan ise Halid el-Azm olur.

15-16 Kasım 1949’da düzenlenen seçimler Suriye’de istikrarı sağlayamaz ve Albay Edip Çiçekli liderliğindeki askerler, 19 Aralık 1949 günü darbe yapar. General Hinnavi, Irak’la işbirliği yapmaktan tutuklanır. Darbenin ardından Haşim Attasi Cumhurbaşkanlığını sürdürür, Halid el-Azm başbakanlığında ise yeni bir hükümet kurulur. Albay Edip Çiçekli ise yönetimde olmamasına rağmen siyasi gücü elinde tutmaya devam eder. Siyasi istikrarın sağlanamamasından dolayı Albay Edip Çiçekli 29 Kasım 1951’de parlamentoyu fesheder ve yeniden iktidarı kontrol altına alırken kendisini Cumhurbaşkanı ilan eder. Suriye’de tüm yetkileri eline alan Edip Çiçekli, 6 Nisan 1952’de Arap Özgürlük Hareketi dışındaki tüm siyasi partiler kapatır. 10 Temmuz 1953 günü gerçekleşen başkanlık seçimlerinde yüzde 99,7 oranında oy alarak Suriye Devlet Başkanı seçilen Edip Çiçekli, 25 Şubat 1954’teki darbeyle iktidardan indirilir. Sonrasında seçimler yapılsa da Suriye’deki siyasi belirsizlik sürer gider. Süveyş Krizi 1956 yılının sonlarında Suriye’nin gündemine girer.

BİRLEŞİK ARAP CUMHURİYETİ: MISIR VE SURİYE

Suriyelilerin antiemperyalizm, Arap birliği ve Arap milliyetçiliği duygularına kapılması, Suriye Komünist Partisi ile Baas Partisi’nin ülkede siyasi güçler olmasına neden olur. Arap birliği ve Arap milliyetçiliği duygularının yükselmesi Mısır ile Suriye arasında birleşme görüşmelerini başlatır. 1 Şubat 1958 tarihinde Suriye ve Mısır’dan oluşan Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) kurulur ve başkenti Kahire’dir. Meclisinin ve kabinesinin Kahire’de olması ve BAC ordusunun başkomutanının da Mısırlı bir general olması kararlaştırılır. 21 Şubat 1958’de birleşmeye ve Nâsır’ın başkan olmasına dair yapılan referandumda 6,102,128 kabul, 247 red oyu kullanılmıştır. Ancak bu birleşmeden umulan olamamıştır. Nâsır’ın Suriye üzerinde hâkimiyet kurma çabaları tepki görür. Buna ilave olarak Nâsır’ın Mısır’dakine benzer bir toprak reformunu Suriye’de yapma girişimi birleşmenin çatırdamasına neden olur.  General Abdülkerim Nahlavi liderliğinde Şamlı Sünni subayların çoğunlukta olduğu askerler, 28 Eylül 1961 günü darbe yapar. Suriye’nin Mısır’ın bir vilayeti olmasını kabul etmediklerini, Suriye’nin BAC’den çekildiğini ve Suriye Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan eden darbeciler, bütün devlet kurumlarına Suriye bayrağını asarlar. Hukuk Profesörü Memun el-Kuzbarî Başbakanlığında yeni hükümet kurulur. İlk tanıyan ülkeler ise Türkiye, Ürdün ve İran’dır. Darbeden birkaç ay sonra yapılan milletvekili seçimlerinde geleneksel elitlerin desteklediği muhafazakârlar 155 sandalyenin 86’sını alır.

Parlamentoda Suriye Cumhurbaşkanı olarak Nazım El Kudsi seçilir. Başbakan ise Müslüman Kardeşler üyesi Maruf Davalibi’dir. Ancak siyasi çekişmeler bitmez. Nahlavi 28 Mart 1962 günü yeniden darbe girişiminde bulunur fakat başarısızlıkla sonuçlanır. Toprak reformu talebi, köylülerin tepkileri, ekonomiyi elinde tutanların Suriye’ye yön vermek istemeleri yeni bir darbenin daha önünü açar Halep Ordu Komutanı ve Nâsır taraftarı Cesim Alvan liderliğindeki “Hür Subaylar” 2 Nisan 1962 günü darbe girişiminde bulunur ve Halep Radyosu’nu ele geçirir. Darbeciler Mısır’la birleşmek istediklerini açıklar. Ancak diğer askerlerin darbeye katılmaması üzerine Nâsır taraftarı subaylar hükümetle anlaşarak İsviçre’ye gider ve darbe başarısızlıkla sonuçlanmış olur.

Suriye’de yaşanan peş peşe darbeler ülkeye büyük oranda zarar verir. Milliyetçilik ve sosyalizm hem halk hem de ordu arasında yer bulmaya başlar. General Ziyad Hariri önderliğinde Baasçı, Nâsırcı ve bağımsız subaylar 8 Mart 1963 günü darbe yapar. Darbe sonrası Baasçıların liderliğinde Arap Ulusalcı Hareketi, Birleşik Arap Cephesi ve Sosyalist Birlik Hareketi’nin oluşturduğu Askeri Komite iktidardadır.

Darbe sonrası 9 Mart 1963 tarihinde kurulan yeni hükümette Baas’ın önde gelen isimlerinden Selahaddin Bitar Başbakan, Lu’ay el-Atasi da Cumhurbaşkanı olur. Bu arada iktidarı ele geçiren Askeri Komite içerisindeki Baasçılar ile Nâsırcılar arasındaki yönetimden pay alma savaşı iki grubun çatışmasına neden olur. Çatışmalar 18 Temmuz 1963’te Albay Cesim Avlan’ın liderliğinde Nâsırcı ve Sünni subayların darbe girişiminde bulunmasına neden olur, ancak başarısızlıkla sonuçlanır.

Başarısız darbe girişiminden Nâsır sorumlu tutulur, sonrasında yönetimdeki bütün Nâsırcıları tasfiye eden Baasçılar, iktidarı bütünüyle ele geçirir. İşte bu tarihten itibaren 8 Aralık 2024’e kadar Baas Rejimi Suriye’de iktidarı elinde tutan tek güç olur.

SURİYE BAAS PARTİSİ

Suriye Baas Partisi, 1947 yılında Mişel Eflak ve Salah al-Din al-Bitar tarafından kurulan Arap Sosyalist bir partidir. Partinin temel ideolojisi, Arap milliyetçiliği, sosyalizm ve sekülerizm üzerine kurulmuştur. “Birlik, Özgürlük ve Sosyalizm” sloganıyla hareket eden parti, Arap dünyasında birlik ve bağımsızlığı savunur. 1963 yılında Suriye’de iktidara gelen Baas Partisi, güçlü bir devlet yapısı ve ordu üzerinde kontrol kurarak yönetimini sağlam zemine oturtmuştur. Hafız Esad’ın iktidarı ele geçirmesiyle Baas Partisi, ülkenin siyasetinin merkezinde yer alır.

1963 yılında Baas Partisi’nin gerçekleştirdiği darbe, Suriye siyasetinde köklü bir değişim yaratır. Bu dönemde, askeri bir yönetim oluşturulur ve Baas Partisi, iktidarı ele geçirerek sosyalist ve milliyetçi politikalar uygulamaya başlar. Baas rejimi, toprak reformları ve sanayileşme projeleriyle ekonomik yapıyı dönüştürmeye çalıştı. Ancak söz konusu reformlar, geleneksel elitler ve dini gruplar arasında huzursuzluğa neden olur.

Suriye’nin dış politikası ise, Arap milliyetçiliği ve İsrail karşıtlığı üzerineydi. 1967 Altı Gün Savaşı’nda İsrail’e karşı büyük bir yenilgi alınması, Suriye’nin Golan Tepeleri’ni kaybetmesine yol açtı. Bu yenilgi, Suriye’nin SSCB’ye daha fazla bağımlı hale gelmesine neden olur.

1970’te Suriye Savunma Bakanı Hafız Esad tarafından gerçekleştirilen “Düzeltme Hareketi” siyasi ve ekonomik istikrarı sağlama amacı taşıyordu. Esad, ordu ve askeri malzemeleri güçlendirerek Baas rejimini pekiştirdi ve dış politikada SSCB ile daha yakın münasebetler kurdu. Böylece 1971’de iktidara gelmesi, Suriye’nin SSCB ile stratejik ortaklığını daha da köklü hale getirdi.

SSCB’NİN SURİYE İLE İLK TEMASI

1944 yılında SSCB, Suriye’nin bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri oldu. Bu dönem, SSCB’nin Ortadoğu’daki etkisini artırma stratejisinin bir parçasıydı. Daha doğrusu sıcak denizlere açılma politikası da diyebiliriz. 1950’lerde Soğuk Savaş’ın etkisiyle, SSCB Arap dünyasında Batı karşıtı hareketleri desteklemeye başlar. Suriye, 1956 Süveyş Krizi sonrasında Batı’ya karşı daha bağımsız bir politika benimsemeye yöneldi ve SSCB ile yakınlaşma süreci hızlandı. 1957’de Suriye ve SSCB arasında ekonomik ve askeri işbirliği muhteva eden bir takım anlaşmalar imzalanır.

SİYASİ MÜNASEBETLER VE ORTADOĞU STRATEJİSİ

Hafız Esad, 1971’de iktidara geldiğinde Suriye’nin uluslararası arenada yalnızlık çektiğini fark etti. Bu durumu tersine çevirmek için SSCB ile yakın münasebetler kurarak Suriye’yi Batı karşıtı bir blokta konumlandırdı. Devlet Başkanı olduktan sonra ilk yurt dışı gezisini Moskova’ya yapan Esad’ın bu tercihi, SSCB’nin Arap dünyasındaki etkinliğini artırırken Suriye’ye de güçlü bir müttefik kazandırdı. SSCB’nin Ortadoğu politikası, Arap dünyasında Batı yanlısı devletlere karşı bir denge oluşturmak üzerine kuruluydu. Böylelikle, Suriye’nin anti-emperyalist tutumu ve Baas ideolojisi, Sovyetler’in sosyalist ilkeleriyle örtüşüyordu. 1972’de imzalanan Dostluk ve İşbirliği Anlaşması, iki ülke arasındaki siyasi bağları daha da güçlendirdi. SSCB, Suriye’nin uluslararası arenada izolasyonunu kırmasına yardımcı olurken, Suriye de SSCB’ye Ortadoğu’da stratejik bir üs imkanı sundu.

ASKERİ DESTEK VE SAVUNMA İŞBİRLİKLERİ

Suriye ordusu, SSCB’den aldığı silahlar ve askeri eğitimlerle bölgenin en güçlü ordularından biri haline geldi. 1973 Yom Kippur Savaşı’nda Suriye’nin İsrail’e karşı mücadelesi sırasında SSCB, önemli miktarda silah ve mühimmat desteği sundu. Moskova’nın desteği, Suriye’nin askeri kapasitesini artırırken, SSCB’nin Ortadoğu’daki etkisini pekiştirdi. SSCB, Suriye’ye askeri danışmanlar yollayarak ordunun modernizasyonunu gerçekleştirdi. Hava savunma sistemleri, tanklar, füzeler ve savaş uçakları gibi ileri teknoloji ürünleri, Suriye’nin savunma gücünü artırdı.

SSCB’NİN SURİYE’DEKİ ASKERİ ÜSSÜ

Sovyetler Birliği, Suriye’deki stratejik varlığını güçlendirmek için Tartus limanında bir deniz üssü kurdu. 1971 yılında açılan bu üs, SSCB’nin Akdeniz’deki tek deniz üssü oldu ve Sovyet donanmasına lojistik destek sağlıyordu. Tartus Üssü, Soğuk Savaş sırasında SSCB’nin deniz gücünü bölgedeki ABD etkisine karşı dengelemesine yardımcı oldu. Tartus’taki askeri tesis, SSCB’nin Suriye’ye olan askeri desteğini açıkça ortaya koyarken, aynı zamanda Suriye’ye savunma kapasitesini artırma konusunda önemli bir avantaj sağladı. Tartus, SSCB’nin Suriye üzerindeki nüfuzunu pekiştirdi.

SSCB’DEN EKONOMİK DESTEK

Sovyetler Birliği, Hafız Esad döneminde Suriye’nin ekonomik kalkınmasına da önemli katkılar sağladı. İki ülke arasındaki ekonomik işbirliği, enerji, sanayi ve altyapı projeleri üzerinde yoğunlaştı. SSCB, Suriye’ye barajlar, fabrikalar ve enerji santralleri inşa etme konusunda teknik destek verdi. Söz konusu projeler, Suriye’nin modernleşme sürecinde önemli rol oynadı. 1970’lerin sonlarına doğru Sovyetler, Suriye’ye düşük faizli krediler ve ekonomik yardımlar sağlayarak ülkenin sanayileşmesine katkıda bulundu.

MOSKOVA-ŞAM TERS DÜŞEBİLİYORDU

Hafız Esad döneminde, Suriye ve SSCB ittifakı çeşitli bölgesel krizlerde test edildi. 1973 Yom Kippur Savaşı’nda SSCB’nin desteği, Suriye’nin İsrail’e karşı direncini yükseltti. Lübnan İç Savaşı sırasında da SSCB, Suriye’yi desteklemeye devam etti. Ancak İran-Irak Savaşı gibi bazı olaylarda tarafların farklı politikalar izlemesi ittifakın zaman zaman gerilim yaşamasına yol açtı. Buna rağmen, her iki ülke arasındaki münasebetler genel olarak istikrarlı şekilde devam etti.

SSCB’NİN DAĞILMASI VE MOSKOVA İLE YENİDEN

1991’de SSCB’nin dağılması, Suriye-Sovyet ittifakının sona ermesine neden oldu. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle Suriye, stratejik ve ekonomik desteğinin büyük bir kısmını kaybetti. Ancak Hafız Esad, bu dönemde bile Rusya ile münasebetleri devam ettirerek, Moskova’nın desteğini muhafaza etmeye girişti. Hafız Esad dönemi, Suriye’nin Sovyetler Birliği ile geliştirdiği yakın münasebetler sayesinde uluslararası arenada önemli bir güç haline geldiği bir dönem olmuştur. SSCB’nin sağladığı siyasi, askeri ve ekonomik destek, Suriye’nin Ortadoğu’daki konumunu güçlendirmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde bile bu münasebetlerin mirası, Suriye’nin Rusya ile olan bağlarını korumasına imkan tanımıştır.

BEŞAR ESAD RUSYA İLE DEVAM ETTİ

Hafız Esad’ın 10 Haziran 2000’de ölümünün ardından oğlu Beşar Esad Suriye Devlet Başkanı oldu. Babasının Moskova politikasının izinden giden Beşar Esad’ın dolayısıyla Bass Rejiminin, 2011’de patlak veren iç savaş sırasında en büyük destekçisi bilindiği üzere Rusya olmuştur. Rusya tarihinde hiçbir ülkeye Suriye’ye yapılan ve uzun soluklu başka bir yardım görülmemiştir. Suriye’deki Rus askeri güçleri, özellikle 2015’ten itibaren hem karadan hem de havadan Suriyeli muhaliflere karşı Esad rejiminin yanında yer almıştır.

Moskova’nın desteğiyle Suriye’de 61 yıl süren Baas rejimi, yine Moskova’nın bir anda elini çekmesiyle beklenmedik şekilde çökmüştür. Suriye Milli Ordusu’nun 8 Aralık 2024 günü Suriye’de kontrolü tamamıyla ele almasıyla, 1950’lilerden beri Baas rejimi üzerinden süregelen Şam ve Moskova arasındaki münasebetler son bulmuştur.

KAYNAKÇA:

Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1988), Kronik Yayınları, 2017.

Sabahattin Şen, Ortadoğu’da İdeolojik Bunalım, Hemen Kitap, 2010.

Galip Çağ-Sami Eker, Ortadoğu’da Baas Rejimleri Suriye ve Irak, Çankırı Karatekin Üniversitesi Avrasya Strateji Dergisi, S:2, 2013.

Yevgeni Primakov, Rusların Gözüyle Ortadoğu, Çev. Olga Tezcan, Timaş Yayınları, 2009.

Özge Özkoç, BAAS Partisi: Kökenleri, Dönüşümü, İzlediği İç ve Dış Politika (1943 – 1991), Mülkiyeliler Birliği Yayınları, 2008.

Muhittin Ataman, Suriye’de İktidar Mücadelesi: Baas Rejimi, Toplumsal Talepler ve Uluslararası Toplum, SETA Rapor, Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, Nisan 2012.

Göksal Caner Malatya, Hafız Esad Döneminde Suriye-SSCB İlişkileri (1971-1991), İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrasya Araştırmaları Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2018.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.