Yüz-bin-lerce kale

Abdurrahim Zararsız / Şair – Yazar
Biliriz ki uğrunda yazılan destanlar sığmaz tarihe
Sevgili Vatan, şu Çanakkale’yi bize bir anlat hele
*
Uyuyordu sular, bir bardağı bile fırtınaya gebe
Lakin uyumamış ki düşman, açılıverdi onca cephe
Kopan Balkanlarımın tarifsiz acısı daha dinmeden
Yeni bir alamete biniyorduk eskisinden inmeden
Ortadoğu cadı kazanı hep davetliydik kıyamete
Mertliği erdem bilir Osmanlı, alışmamış hıyanete
Şuramda aşağılarda alev alev idi Yemen ve Şam
Sarıkamış buzdan fanus içinde doksan bin camdan adam
Ve Çanakkale’m‘e dinmeyen kini ile yağarken düşman
Durmak nedir bilmiyordu sel olup Boğazımdan akan kan
Avustralya, Yeni Zelanda, Senegal ve de Hindistan
Toplanıp geldi köleler Kahire’ Yemen ve hatta Şam’dan
Hüseyin ile Mehmet’i getirdiler hep karşı karşıya
Hani hasmın saplar da hançeri sağa sola döndürür ya
Elebaşları pekte gözükmez göğüs göğse cephede
Seyretmededirler az gerilerde yüksekçe bir tepede
Hem öyle kolayca akar mı idi her yerde o asil (!) kan
Yaverleri idi Fransızlar, İngilizler başkomutan
Fakat öylesi yiğitlerim vardı ki birbirinden namlı
Düğüne gider gibi elleri ya da saçları kınalı
Hangi birini söylesem haksızlık olur diğerlerine
Ne tartarım ne de değer katabilirim değerlerine
Tohum oldu şehit bedenler saçıldı yere âzâ, organ
Örttü üstünü mermi ve toplarla dövülen toprak yorgan
Can suyu niyetine kan ile sulandı o kutsal toprak
Yeni ruhlar dirildi oradan filizlendi yaprak yaprak
İngiliz’in yüzen kibirden dağları suya gömülürken
İlahi müjdelerle gürledi her yanım o sabah erken
Bir bayraktı Çanakkale, kahretti düşmanı ay yıldızı
Bak yine Mehmedî güller uçuşuyor beyaz ve kırmızı
Can alıp can veren nefesle dolu köşe bucak tüm civar
Tabyalarda ve siperlerde hâlâ nöbetleşen ruhlar var
*
Değil yüz yıl, bin yıl geçse de bu destan asla unutulmaz
Tarihinden ders alırsa bir millet, kolay kolay tutulmaz