tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Arıların yok oluşu alarm veriyor: Dilipak’tan “Sıradaki biz olabiliriz” uyarısı

Gazeteci ve araştırmacı yazar Abdurrahman Dilipak, çevre krizinin canlı yaşamı üzerindeki etkilerine dikkat çektiği makalesinde arılar, kelebekler ve uğur böceklerinde yaşanan toplu kayıpların insanlık için ciddi bir uyarı niteliği taşıdığını söyledi. Dilipak’a göre doğadaki en küçük canlıların bile yok oluşu, insanlığın geleceğini doğrudan tehdit ediyor.

Arıların yok oluşu alarm veriyor: Dilipak’tan “Sıradaki biz olabiliriz” uyarısı
14.11.2025
A+
A-

 “ONLARIN BAŞINA GELEN YARIN BİZİM BAŞIMIZA GELECEK”

Abdurrahman Dilipak, arılar ve diğer küçük ekosistem canlılarının yok olmasının yalnızca biyolojik çeşitliliğe değil insan hayatına da ağır bedeller getirdiğini belirterek şu uyarıda bulundu:

Doğal dengeyi sağlayan bu canlıların kaybı, bilim ve teknolojinin bile geri getiremeyeceği sonuçlar doğuruyor. Aynı dünyayı paylaştığımız bu varlıklar çevresel değişimlerden çok daha önce etkileniyor. Asıl sorumlunun ise insanların bilinçsiz tüketim alışkanlıkları olduğunu vurguluyor.

“HAVA, SU VE TOPRAK ZEHİRLENDİ”

Türkiye’nin zengin mineralli su kaynakları, nadir bitki türleri ve endemik canlı yapısına dikkat çeken Dilipak, yanlış çevre politikalarının bu doğal varlıkları tehdit ettiğini söyledi. Ona göre hava, su ve toprak kirlenmiş durumda, zirai ilaçlar, deterjanlar ve genetiği değiştirilmiş ürünler hem insanlarda hem hayvanlarda ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor.

Dilipak, östrojen-androjen dengesinin bozulması, kısırlık vakalarındaki artış, düşük ve sakat doğum oranlarının yükselmesi gibi etkilerin yakın gelecekte daha görünür hale geleceğini savundu.

“EKMEK EKMEK DEĞİL, SU ARTIK AZİZ DEĞİL”

Endüstriyel gıdalarda katkı maddesi bulunmayan ürün kalmadığını söyleyen Dilipak, geçmişte “Nan-ı aziz” diye anılan ekmek ve “Su gibi aziz ol” ifadesinin anlamını artık yitirdiğini dile getirdi. Türkiye’deki su kaynaklarının büyük bölümünün yabancı şirketlerin kontrolüne girdiğini de iddiaları arasına ekledi.

CHEMTRAİLS VE 5G İDDİALARI

Dilipak, bazı ülkelerde “Açık Semalar Anlaşması”ndan çekilme kararlarının ardından kimyasal püskürtme (chemtrails) uygulamalarına yönelik davaların açıldığını hatırlatarak Türkiye’de bu konuda herhangi bir resmi adım atılmadığını savundu.

Rusya’nın bu uçakların sınırını ihlal etmesi halinde vuracağını açıklamasına rağmen Türkiye’de siyasetin, medyanın ve sivil toplumun sessiz kaldığını belirtti.

KIZILDERİLİ MEKTUBUNDAN ALINTI: “TOPRAK YARALANIRSA İNSAN DA YARALANIR”

Dilipak, Kızılderili reisi Seattle’a atfedilen mektuptaki çevre vurgusunu hatırlatarak mesajın günümüz için de geçerli olduğunu söyledi. Mektupta toprağa verilen zararın eninde sonunda insana döneceği vurgulanıyor.

“DOĞAYA YAPILAN HER ZARARIN BEDELİ İNSANA DÖNER”

Batı dünyasının tarih boyunca doğayı tahrip ettiğini, kölelikten sömürgeciliğe uzanan bir zihniyetle hareket ettiğini belirten Dilipak, günümüzde bu anlayışın insan fıtratı üzerinde de değişiklikler yapmaya yöneldiğini ileri sürdü.

Dilipak, biyolojik cinsiyetin, geleneklerin ve inanç değerlerinin aşındırıldığını, transhümanizm projeleriyle insanın kimliğinin “nesneleştirildiğini” iddia etti.

“GAZZE’DE SESSİZ KALANLAR BUNUN BEDELİNİ ÖDEYECEK”

Makalesinin sonunda Gazze’de yaşanan trajediye değinen Dilipak, birçok ülkenin, kurumun ve toplumsal yapının sessiz kaldığını ifade ederek bunun hem ahlaki hem de manevi sonuçları olacağını söyledi.

Dilipak’a göre arılar, kelebekler ve diğer canlıların başına gelenlerin insanlar için de bir uyarı olduğunun altı çizilmeli: Çevre ve insan fıtratı bozuldukça bunun sorumluluğunu taşıyanlar büyük bedeller ödemek zorunda kalacak.

Dilipak’ın Mirat Haber’de yayımlanan “Arılar’a, kelebekler’e, uğur böcekleri’ne elveda!” başlıklı o yazısı:

Evet, Arılar’a, Kelebekler’e, Uğur böcekleri’ne “elveda” derken, onların başına gelenlerin yarın bizim başımıza gelmeyeceğinden emin misiniz? Onlar gibi binlercesi var daha. Onlardan en değersiz gördüğünüz biri bile bizi terkettiğinde biliminiz, teknolojiniz ve ekonominiz onu yeniden getirmeye yetmeyecektir ve onun sizin için ne yaptığını onu kaybettiğiniz zaman anlayacaksınız.

Aynı dünyada yaşıyoruz. Aynı şeyden etkileniyoruz. Tek fark onlar daha küçük, daha narin yaratıklar oldukları için bizden daha önce etkileniyorlar. Aslında onları da öldüren biziz. Bizim vurdum duymazlığımız, cahilliğimiz, ihtiraslarımız, “bana ne”ciliğimiz..

Bakın, bizim ülkemizde sadece değerli nadir elementler yok. Bu ülkede bu mineral çeşitliği ve zenginliğinden kaynaklanan nadir sularımız var, bu sularla beslenen bitkiler ve hayvanlar, nadir böceklerimiz var. +40-40 Klimatolojik farkla, bu hava, bu su, bu toprakla dünyada yaşayıp da, Anadolu’da yaşamayacak ne bir bitki ne de bir hayvan türü var. Ama bu siyasetle bir şey olmuyor işte, Bu sağlık, bu gıda, bu çevre politikası, adını eğitim’e çevirdikleri maarifle bir şey olmuyor işte.

Havayı, suyu, toprağı kirlettik, zehirledik. Aklımız, kalbimiz, damarlarımız, midemiz işgal altında, zirai zehir bulaşıkları, deterjanlar, geni ile oynanmış, hormonlu, fıtratı bozulmuş gıdalar, insanları da, hayvanları da hasta ediyor. Bu işler ila nihaye böyle gidemez. Sıra neslin tereddisine geldi. Yediklerimiz-içtiklerimiz yüzünden östrojen, androjen dengesi bozuldu. Göreceksiniz, kısırlaştırılmış tohumlardan elde edilen gıdalar sebebi ile kısırlık patlayacak, RF etkisi ve çevresel etkiler sebebi ile düşükler, sakat doğumlar da patlayacak, çocuk sayısındaki kadın-erkek dengesi bozulacak. Akıl hastalıkları artacak. Bunlar birer kehanet değil, bu gidişin sonunda varacağımız yer burası. Yani size görünen köyün hikayesini anlatıyorum.

Nan-ı aziz yok artık. Bu ekmekler “ekmek” değil. Bu “rafine şeker”ler, “rafine tuz” sağlıklı değil. “Su gibi aziz ol” derlerdi eskiler. İçtiğimiz su da artık büyük ölçüde “aziz” olmadığı gibi, sağlıklı da değil. Hatta artık “yerli ve milli” de değil, yabancı şirketlerin eline düştü suyumuz.

İçinde katkı maddesi olmayan endüstriyel gıda kalmadı sanki. Tüketirken de maalesef abur cuburla, gazlı içeceklerle, israfla işi daha da için den çıkılmaz hale getiriyoruz.

Zaten manevi açıdan sadece zehir bulaşığı yok, bir de Riba bulaşığı var artık her şeyde.

Tepemizden püskürtülen Chemtrails’i, 5G cinayetini bile anlatamıyor, bu kötü gidişi durduramıyoruz.

Şairin dediği gibi “Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu / Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek / Siz hayat süren leşler sizi kim diriltecek”. Burunları havada, “gözleri var görmeyen, kulakları var duymayan, kalpleri var hissetmeyen”  bu VIP ve CIP’lerle buraya kadar.. Onlara söylesek de bir söylemesek de, “uluslararası sistemle birlikte hareket etmeye” yemin etmişler sanki.

Ne diyordu Duvarmish Kızılderililerinin reisi Seatle atfedilen bir konuşma ya da beyaz başkana gönderildiği söylenen bir mektuptan söz edilir. Gerçek ne olursa olsun, orada verilen şu mesajlar önemlidir: “…Beyaz adamın ayak izi bir yara izi bırakır. Toprak, annemizin yüzüdür; sizler onu yaralarsınız ve yaralar iyileşmez. Topraklarınızı ziyaret eden kabile kardeşlerimiz için, avlanma ve balık tutma hakkını koruyun. Onlar, toprağın çocuklarıdır. Eğer bu vaatler tutulmazsa, bu, kırmızı adamın sonu olur. Beyaz adamın sözleri rüzgar gibi geçicidir. Sizler, yıldızları saymak gibi bir şey yaparsınız: Saymak kolaydır, ama yıldızları anlamak zordur. (…)

Beyaz adamın şehirleri, Kızılderililerin anılarını yok eder. Beyaz adamın atları, çimenleri ezer; onun demir yolları, ormanları yaralar. Beyaz adamın kalabalığı, sessizliği bozar. Nereye giderseniz gidin, bir makine sesi duyarsınız. Ve geceleyin, yıldızların ışığı bile söndürülür. Bizim için, yaşam sessizdir. Bir yaprağın düşüşü gibi, bir cırcır böceğinin sesi gibi. Beyaz adam sessizliği bilmez. Sessizlik, onun için bir anlam taşır mı? Kızılderili, toprağın fısıltılarını duyar. Beyaz adam, toprağa saygı duymaz. Onu bir kardeş gibi değil, bir köle gibi görür – onu fetheder, sonra açgözlülüğünden doyana kadar emip bırakır, sonra bir kenara atar, Üç nesil sonra, beyaz adamın torunları, toprağın bir yabancısı gibi dolaşacak, ne toprağı tanıyacak, ne de toprağın ruhunu. Eğer toprağımızı satarsak, öğretin çocuklarınızı – toprağı sever gibi sevmeyi. Sulara saygı duymayı. Çünkü sular, kırmızı ve beyaz adamın kanıdır. Bir ırmağı kirletirseniz, kendinizi kirletmiş olursunuz. Nehirler, annelerimizin gözyaşlarıdır. Onları korumak, kendinizi korumaktır. Bilmelisiniz ki, toprağa ne yaparsanız, kendinize de onu yaparsınız. Bu, kırmızı adamın mirasıdır. Rüzgar, dalların iniltileriyle, toprağın çığlıklarıyla dolacak. Beyaz adamın da bu sesleri duyacağı gün gelecek. Bu, toprağın intikamıdır.”(…)

O beyaz adam değil mi, dünyada yaşayan dört büyük ırktan, Kızılderilileri büyük ölçüde yok eden, kara derilileri köleleştiren ve sarı ırkın sömürge yapan. Bugünkü servetlerinin arkasında Kızılderili kanı, kara derili insanların gözyaşı, sarı ırkın çalınan alınterleri var.

Bu servete kavuştukları yetmiyormuş gibi, dünya mirası olarak para, mal ve ne varsa ele geçirdiler. El aletleri toplayıp “sanayi devrimi” diye kendi ellerine geçirdiler. El yazması eserleri toplayı onları kendi eserleri imiş gibi dönüştürerek yeniden yayınladılar. O da yetmedi, 1. Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı, soğuk savaş diye 3 dünya savaşı çıkarttılar, şimdi de “tarihin sonu”nu getirecek bir medeniyetlerarası savaş için, “Tanrı” edindikleri Şeytanlarını kıyamet savaşına zorluyorlar.

Havayı, suyu, toprağı kirlettiler. Yetmedi bitkiler, hayvanlar ve insanların fıtratları ile oynamaya çalışıyorlar şimdi de. Yeryüzünde bir cennet, ebedi bir hayat/ ölümsüzlük vadederek cehennem yeryüzüne indirmeye çalışıyorlar. 7,5 milyar insanı 500 milyona indirmek için planlar yapıyorlar.

Gazze trajedisi karşısında bir çok İslam ülkeleri dahil, siyaset, bürokrasi, Media, iş dünyası 3 maymunları oynadılar. Gözleri var görmediler, kulakları var duymadılar ve kalpleri var olup-bitenleri hissetmediler sanki. Kim nereden nasıl bir talimat aldı, ya da kimin elinde nasıl bir kased ya da dosya var da sesleri çıkmıyorsa.. Epstein ve Mossad’ın elindeki arşiv belgeleri yüzünden, görünen o ki, birilerinin sesi çıkmıyor.

ABD’de bir çok eyalet “açık semalar anlaşması”ndandan çekildi ve Chemtrails uygulamasından vazgeçti. Hatta bu konuda zarar gören  kişiler, grublar davalar açmaya başladılar. bizde devam ediyorlar.. Rusya bu uçakların sınırından girmesi durumunda vuracağını açıkladı, Ankara’da siyaset ve bürokrasi, media, STK iş dünyası, akademi, cemaat örgütleri sessiz.. Diyanet zaten böyle şeylerle ilgilenmiyor.

Şunu unutmayalım, Gazze trajedisi karşısında sessizliğimiz yüzünden, Gazze’li çocukların başına gelenler, Müslümanım deyip, haksızlıklar, zulüm, sömürü, adaletsizlik, rüşvet, torpil, hilekarlık, düzenbazlık karşısından sessiz kalanların çocuklarının başına da gelecek. Evet, sadece bu değil, arılar, kelebekler, uğur böceklerinin başına gelenler, bu gidişle yakın bir gelecekte bizim de başımıza gelecek.

Lanetlenen topluluklardan kimi Domuz’a, kimi Maymun’a döndürülmüştü. Korkarım bizlerden birileri de “ins’in şeytanları”na, din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetlerinden bağımsız, “nesne”lere ya da “biyonik robotlar”a, “Domuz geni aktarımı ile TransHumanizm projesi ile fıtratları dönüştürüleceğe” benziyor. Domuz yemese de, “Domuzluk” yapanlar o kadar çok ki bugün dünyada!?

Fıtratı bozan her eylem, “Şeytan’ın davası”na hizmet eder ve bu işin sorumluları ya “İns’in Şeytanı”na dönüşür ya da “Verestüşşeytan” olurlar. Kitab’da bize bu konuda ne haber verildi? (Nisâ, 119) “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putperestlik için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir ziyana uğramış olur.”  (Sad 82-83) “(İblis) dedi ki: ‘Senin izzetine andolsun ki, ben onların hepsini mutlaka saptıracağım. Ancak içlerinden ihlâslı kulların müstesna.” “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım” Ya Rab, bizim ellerimizle cezalandır onları ve bizim ellerimizle yardım et mazlumlara. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil” (Amin)

Ya Rab, bize Hakkı Hak, batılı Batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, Gazaba uğrayanların değil. Selam ve dua ile.

Kaynak: Gercektarih.com.tr

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.