tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Âkif ve hürriyet

Âkif ve hürriyet
14.03.2023
A+
A-

Âkif çok ateşli bir hürriyet taraftarıdır. Hürriyetçiliğini anlayabilmenin yolu hürriyet kavramının tanımından geçer.

Hürriyet, insanın sınırsız bir başıboşluk içinde hak ve hukuka başkaldırarak toplumun sosyal normlarını çiğneme serbestliği değildir. Âkif’e göre hürriyet, insanların Allah’a kul olması, O’nun dışındaki tüm varlıkların baskı, kayıt ve korkularından kurtulmasıdır. Âkif’in istediği ve arzuladığı hürriyet, İslami esaslarla sınırlandırılmış insana yaraşır bir hürriyettir.

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmazsınız,” düsturu, Âkif’in hürriyet anlayışının sınırlarını belirler.

İslam, inanç, düşünce, konuşma ve mülk edinme hürriyetine büyük önem vermiştir. Başkasının hürriyetinin başladığı noktada kendi hürriyetinin nihayetine ulaştığını düşünen insan, gerçek hürriyet anlayışını kavramış ve kabullenmiş demektir.

Âkif, inancını dışlayan, insan mizacına ters düşen, ahlaki değerleri aşındıran bir hürriyet anlayışını tel ‘in etmiştir. Ruh, kalp ve akıl üçlüsünün etkileşimi ile oluşan his ve duygular, iman ve ilimle kurtarılabilir.

İman ve bilgi ile süslenmeyen duygular gizli esaret denilebilecek nefis ve kibre dönüşür. Bu ise insanın kendi ihtiraslarına ve korkularına esir olması demektir. O halde gerçek anlamda hürriyet, insan düşüncesinin her türlü kayıt ve korkulardan kurtulmasıdır.

Ramazan Nazlı, “Faşizm Komünizm ve İslam” adlı eserinde “İnsan düşündüğünü söylemedikçe mutlu olamaz. Bugünkü medeniyetimiz hür düşüncenin meyvesidir… Düşünce hürriyeti öyle sanıldığı gibi kolaylıkla elde edilmemiştir. Bu yolda nice fedakâr insanların kanı fidye olarak verilmiştir,” demektedir. Âkif, bu fidyeyi vermeye razıdır ama hürriyetten uzak istiklale hasret kalarak yaşamayı reddeder.

***

“Doğduğumdan beridir aşığım istiklal’e

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle”

Ve…

“Yumuşak başlı isem, Kim dedi Uysal koyunum?

Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boynum”

***

Yukarıdaki mısraların şairi Âkif’in ne denli bir hürriyet tutkunu olduğunu bize göstermektedir. Ekmek ve sudan vazgeçilebileceğini fakat hürriyetten vazgeçilemeyeceğini defalarca belirtmiştir.

Hürriyeti “fazilet” olarak tanımlayan Mehmed Âkif, sadece bedenlerin hürriyeti tatmasını yeterli görmez. Esas olan ruhun hürriyetine kavuşmasıdır. Ruhun hürriyeti, aslına rücu etmesi için hareket kabiliyetini geliştirecek davranışların ruha serbest edilmesidir. Yani ruhun isteği, İslam’ı yaşaması ve bezm âleminde Rabbine verdiği sözde karar kılarak, aslına rücu etmesidir. Bu hürriyet elde edildikten sonra beden hürriyeti anlam kazanır. Âkif, milletlerin hürriyetini bu anlamda ele almıştır. Ruhsuz bir bedenin anlamsızlığı neyse; hürriyetsiz bir vatanın olması da aynı derecede anlamsızdır.

Düşünme, inanma ve İslam akidesi çerçevesinde hareket serbestisini göstermeyen bir milletin bağımsız olması o kadar anlamlı değildir. Ancak, bağımsızlığını yitirmiş bir milletin de hürriyetini yaşama olanağı yoktur. Bu sebeple Âkif kişi hak ve hürriyeti kadar vatanın bağımsızlığını da şart görmüş, hürriyet ve bağımsızlık kavramlarını iç içe ele alarak yorumlamıştır. Tıpkı ruhla beden ilişkisi gibi.

İnsan yaratılışının hikmetini anlamak istemeyen insanların hürriyet anlayışı, Âkif’in acısını arttırıyordu. Ruhları esaret altına alınmış insanların sorumsuz, şuursuz ve anlamsız hareket serbestilerini hürriyet olarak telakki edenlerin “Hürriyet! Hürriyet!” diye bağırmalarına hayret eder.

 “Sâde hürriyeti ilân ile bir şey çıkmaz

Fikri hürriyeti hazm ettiriniz halka biraz”

***

Bir anlam kargaşası içinde hürriyeti anlamsızlaştıranlara “hürriyet devrini ilan etmekle hürriyet kazanılmaz” diyordu. 

Âkif, insanların manen yücelmesine katkı sağlayacak hürriyet özlemi ile tutuşurken, hürriyet naralarıyla sokağa dökülen insanların nasıl küçüldüklerine şahit olmanın şaşkınlığını yaşıyordu. Kanun ve emirlerle dışarıdan üretilen hürriyet anlayışı, insanımızı insanımızdan uzaklaştırıyordu. Bu hürriyet anlayışı, eşrefi mahlûkat olan ve ahseni takvim sıfatıyla şereflenen insanımızı basitleştiriyor, yaratılış gayesini insanımıza unutturuyordu. Çünkü ithal edilen hürriyet anlayışı yapımıza, fikrimize ve zikrimize uygun değildi.

Bu hürriyet anlayışı, ruhun hareket kabiliyetini daraltıyor, imanı tanımıyor, akıllı ve fikri uyuşturuyordu. Getirilmek istenen hürriyet, Âkif’in istediği erdemli hürriyetten çok uzak kalıyordu.

Hudutlarını İslam’ın çizdiği bir hürriyet kavramına tutkun olan Âkif’in, yaratılan kargaşa düzenine söyleyecek sözü vardı:

***

“Bir de İstanbul’a geldim ki: bütün çarşı, pazar

Naradan çalkanıyor, öyle ya… Hürriyet var!

Galeyan geldi mi, mantık savuşurmuş… Doğru:

Vardı aklından o gün her kimi gördümse zoru.

Kimse farkında değil, anlaşılan, yaptığının;

Kafalar tütsülü hülya ile, gözler kızgın;

Sanki zincirdekiler hep boşanır zincirden,

Yıkıvermiş de tımarhaneyi çıkmış birden!

Zurnalar şehr ahalisini takmış peşine;

Yedisinden tutarak ta dayanın yetmişine!

Eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli,

En ağır başlısının bir zili eksik, belli!”

***

Şuursuzca galeyana gelip hürriyet hürriyet diye bağıran insanları, zincirini koparıp, yıkılan bir tımarhaneden birden boşalan delilere benzetiyor Âkif.

Âkif’in bu denli hürriyetten bahsetmesi yadırganmamalıdır. Hasan Basri Çantay’ın deyimiyle hürriyet onun sevgilisiydi. Âkif, aklı, fikri ve zikri hür olmayan robotlaşmış insanların arasında yaşadı. Âkif, tüm İslam âleminin birer birer şer güçlerce istila edildiğinin canlı şahidiydi.

Şüheda kanı ile sulanan toprakların yad ayaklar tarafından çiğnendiğini gören, emaneti ehliyetsizlere teslim ve tesellüm edildiğine şahit olan şanssız insanlardan biridir Âkif. Onun için mustariptir. Onun için dertlidir. Onun için ateşli bir hürriyetçidir…

“Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!

Ah! karşımda vatan nâmına bir kabristan

Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan”

Tarif edilen bu manzaraların ortasında kalan ve yaşayan birinin bu denli ateşli bir hürriyetçi olmasının yadırganacak tarafı olur mu?

 “Âşinâlık yok, hayâlin konsa en bildik yere,

Yâd ayaklar çiğniyor; düşmüş vatan yâd ellere!”

**

 “Nasıl tahammül eder hür olan esaretine?

Kör olsun ağlamayan, ey vatan; felaketine.”

**

“Kimin ayakları altında inliyor, hele bak!

Kimin elinde bıraktık… kimin emanetini.”

***

Bu dizelerde Âkif’in isyanını, hıncını ve acısını duyar gibi oluyoruz. Bu duygularla yaşayıp hüzünlenen hüzünlendikçe cesaretlenen elbette hürriyete sahip çıkacaktı, elbette hürriyetsiz olan sahte bir hürriyete sarılanları ayıplayacaktı…

Mehmet Sait Uluçay

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Ankara Şube Başkanı

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.