Bir entelektüel olarak Fatih Sultan Mehmet
Osmanlı Devleti’nin 7. padişahı olan Fatih Sultan Mehmet, savaş meydanlarındaki otoriter liderlik kabiliyetinin yanı sıra devrinin çok ötesinde bir entelektüel ve eşsiz bir fikir adamıdır. Türk ve dünya tarihine adını İstanbul’un fethiyle kazıyan başarılı hükümdar, sanata ve ilime olan düşkünlüğü ile de dikkat çekmesinden ötürü Osmanoğulları içerisinde oldukça farklı bir portre çizmektedir. Kılıçla ele geçirdiği toprakları hem bilgiyle hem de akılcı politikalarla yöneterek saltanatını güçlendirmiş, günümüze dahi ilham veren birçok pragmatist çalışmaya imza atmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, babası II. Murat’ın emriyle birlikte 5 yaşından itibaren son derece titiz bir eğitim görmeye başlamıştır. Dönemin en kalifiye hocaları olan; Molla Gürani, Molla Hüsrev, Ali Tusi, Hoca Hayreddin ve Akşemseddin’den ders alıp kendini her anlamda geliştirmiş; Matematik, Astronomi, Coğrafya, Felsefe ve Tarih’le beraber; Kuran, Hadis, Fıkıh, Kelam ve Tefsir ilimlerini de bütün detaylarına hakim olacak derecede öğrenmiştir. Aynı zamanda; Grekçe, Latince, İtalyanca, Arapça, Farsça ve İbranice’yi bizzat ana dili gibi konuşabildiği, hatta özellikle Homeros’un İlyada ve Odysseia’sını defalarca kez orijinalinden okuduğu bilinmektedir. Nitekim İstanbul’un fethi için Rumeli Hisarı’nı inşa ettirdiği sırada, kendisine Bizans İmparatoru Konstantin tarafından anlaşma teklifiyle gönderilen elçiye Latince cevap vererek şu sözleri sarf etmiştir:
“Gidiniz İmparator’a deyiniz ki şimdiki Padişah eski Padişahların aynı değildir. Onların yapamadıkları şeyleri bu kolayca yapabilecektir. Onların istemedikleri şeyleri bu istiyor ve alacaktır. Bu husus için şimdiden sonra gelenin ise derisi yüzülecektir.”
Devam eden süreçte54 gün süren İstanbul kuşatmasının ardından 29 Mayıs 1453’te şehre zaferle giren Fatih Sultan Mehmet, ilk iş Ayasofya’ya sığınan korku içerisindeki halkın yanına gidip onları teselli etmiş ve önünde eğilen Patriğe yine Latince olarak şöyle demiştir:
“Ayağa kalk. Ben, Sultan Mehmet! Sana, arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki bugünden itibaren artık ne hayatınız ve de ne hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız.”
Sultan, İstanbul’un fethinden sonra gerçekleştirdiği imar ve ilim faaliyetleri ile her kesimden insanın yüzünü güldüren pek çok etkinliği hayata geçirerek şehri ivedilikle bir kültür başkenti haline getirmiştir. Keza ünlü matematikçi Ali Kuşçu da dahil olmak üzere onlarca alimi ve çevre kentlerde ikamet eden tüm sanatkâr ve zanaatkârları İstanbul’a çağırmıştır. Bu noktada onun amacı; sadece ekonomik ve askeri alanda güçlenip ayakta kalmaya çalışmak yerine bunların yanına akli ve nakli ilimleri de katarak devrin en büyük kültür-sanat uygarlığını oluşturmaktır. Ayasofya’nın fresklerine ve özgün hatlarına hiçbir şekilde zarar vermemesi ve yağma yapılmasını katî suretle yasaklaması da bu anlayışın bir tezahürü olarak kabul edilebilir.
1462-1470 yılları arasında inşa ettirdiği Fatih Camii’nin etrafına 8 adet medrese yaptıran Padişah, bu medreselere “Sahn-ı Seman” adını vermiştir. Kafasındaki ulvi amaca hizmet edercesine Sahn-ı Seman’ı muazzam bir eğitim kurumuna dönüştürüp ders programlarını ve okutulacak kitapları bile bizzat kendisi seçmiştir. Ayrıca; Hadis, Kelam, Fıkıh, Kuran ve Tefsir’in yanı sıra Matematik, Coğrafya, Felsefe, Tarih ve Astronomi’nin bir arada öğretilmesini şart koşmuş, diğer yardımcı ilimleri ise müderrislerin inisiyatifine bırakmayı uygun görmüştür.
Sultan’ın gözbebeği olarak kabul edilen Sahn-ı Seman’da herhangi bir süre şartı yoktur. Buradaki mezuniyet durumu öğrencinin performansına ve bitirdiği eserlere göre belirlenir. Müderrisler, öğrencinin okuduğu kitabı tam olarak anladığına kanaat getirmeden diğer kitaba geçmesine müsaade etmeyerek bilginin ezber yoluyla değil de gerçek manada kavranmasına özellikle dikkat etmişlerdir. Aynı zamanda dönemin ekonomik koşullarına ve Fatih’in dünya görüşüne binaen öğrencilere ücretsiz eğitim verilmiş ve günlük 3 öğün yemekle birlikte 2 akçe de maaş bağlanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet’in çok yönlü olarak kurduğu bu ilim yuvası; Ali Kuşçu, Molla Hüsrev ve Molla Gürani gibi usta hocalar tarafından büyük bir özveri ile liyakat esasına göre yönetilmiştir. Rutin olarak yapılan akademik toplantılara zaman zaman Padişah da iştirak etmiş, hatta mezun olan öğrencilerin isimlerini bir deftere not edip hangi görevlere atandıklarını ve neler yaptıklarını itinayla takip etmiştir. Çünkü hedefi bir yandan devlet kadrolarına nitelikli elemanlar yetiştirmek iken bir yandan da tebaasının entelektüel gelişimine katkı sağlamaktır. Hâlihazırda sahada kazandığı muharebeleri masada taçlandırmak ise onun için en değerli zafer olarak görülmektedir.
Kitap okumayı çok seven Fatih Sultan Mehmet, Edebiyat’la da yakından ilgilenerek “Avnî” mahlasıyla birçok şiir kaleme almıştır. Bu şiirlerden bir tanesi şöyledir:
Ağlasa âşık ayrılık ateşiyle inlese
Gözlerinden akan yaş yerine kan olup
Gâh cefa dağının tozlarından giyinse
Gâh kızgın çöllerde dolaşsa üryan olup
Her ne kadar eziyet görse vefası artsa
Her ne kadar gülseler haline o giryan olup
Aşk sırrını aşikâr etmeye takat bulmasa
Sinesine yediği oklar pinhan olup
Sevdiğinden muhabbet olmazsa o kalp hastasına
Kimseler derdine derman edemez imkân olup
Gam çölüne her gün eylese seyrüsefer
Her gece üzüntü keder ve ayrılığa misafir olup
Verseler cihanın mülkünü tacını tahtını
Avnî köyün terk etmez başına sultan olup
Fatih Sultan Mehmet iyi bir şair olmakla beraber resim alanında da fazlasıyla yeteneklidir. Daha 6 yaşında iken çizdiği insan ve hayvan figürleriyle adeta fark yaratmış, yıllarca sürdürdüğü bu çizimler ve aldığı özel eğitim sayesinde mühendislik ilminde bir hayli ilerlemiştir. İstanbul’un fethi sırasında kullanılan devasa şahi topunun projesi ile şehrin ve surların krokileri bizzat onun tarafından çizilmiştir. Resme olan ilgisi pek tabii ki bununla sınırlı kalmamıştır. 1479 yılında Venedik’li ressam Gentile Bellini’yi sarayına davet eden Sultan, Osmanlı padişahları içerisinde yine bir ilki gerçekleştirip kendi portresini çizdirerek bir kez daha tarihe geçmeyi başarmıştır. Gelecek nesillerin onu bu portreyle hatırlayacağını söyleyip resimde heybetli bir duruş sergilemiş, tablonun geri kalan kısımlarına yerleştirilen hükümdarlık ve güç sembollerini ise özellikle vurgulatmıştır. Günümüzde İngiltere’deki Victoria ve Albert Müzesi’nde sergilenen bu resim, Fatih’in 3 orijinal portresinden biri olarak kabul edilmektedir.
Fatih Sultan Mehmet’ten bahsederken tercih edilebilecek pek çok unvan, söylenilebilecek pek çok söz ve anlatılabilecek pek çok kıssa var… Fakat hiç şüphe yok ki onu muzaffer bir komutan olarak anarken bir ilim ve sanat aşığı olarak tanımlamak da hatalı bir çıkarım olmayacaktır. Çağdaşlarının ve dahi kendisinden sonra gelen hükümdarların bile çok ilerisinde bir dimağa sahip olan bu ulu padişah, her açıdan takip edilebilecek örnek bir lider olarak karşımızda durmaktadır. Hal böyleyken onu yaşamak, yaşatmak ve mirasına sahip çıkmak da hepimizin boynunun borcudur.
KAYNAKÇA
Kayadibi, Fahri, “Fatih Sultan Mehmet Döneminde Eğitim ve Bilim”, Dergipark, İstanbul, 2012.
Kayapınar, Hasan, Korkmaz, Ömer, “XVI.yy Osmanlı Medreselerinde Fıkıh Eğitimi (Sahn-ı Seman ve Süleymaniye Örneği)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2017.
Öztuna, Yılmaz, Kısa Osmanlı Tarihi, İstanbul, 2015.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi II. Cilt, Ankara, 2011.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi I. Cilt, Ankara, 2011.
Büşra BULUT / bsra_blt@outlook.com