Bir garip ayna: Karşısında Putin
Bir ayna düşünelim. Geliyor, karşısına geçiyor, saçımızı düzeltiyor, yüzümüze bakıyor ve hiç bir tuhaflık sezmeden evden çıkıyoruz. Gündelik hayatta bu eylemin yadırganacak hiç bir tarafı yok. Her gün tekrarladığımız gayet tabî bir hareket…
Bir de, teşbihte kusur olmaz deyip, fantazmalar dünyasının zihinlerimizde uyandırdığı olasılıkların zenginliğinden istifade edelim ve yeniden bir ayna düşünelim. Ama bu ayna bu kez oldukça garip, sırlı bir ayna olsun…
Bu garip aynanın karşısına geçelim… Saçımızı düzeltelim, yüzümüze bakalım… Ama o da ne? Yüzümüzün takındığı ifade aynadaki yansımanızda karşılık bulmuyor. Biz şaşkın bakışlarla onu süzerken, o bizi düşman ve kin dolu bakışlarıyla rahatsız ediyor. Biz aynadan uzaklaşmaya çalışırken, yansımamız kendisinden beklenmeyecek bir hareketle meçhul dünyasından çıkıp ağır adımlarla üzerimize geliyor. Ne tuhaf ayna, ne korkunç vaka!
Size bu garip aynanın müdavimlerinden birini söyleyeyim, Vladimir Putin… Rusya’nın steplerinden esen, hırçın ve değdiği yeri donduran buz gibi bir rüzgarın Moskova sokaklarını titrettiği bir gece yarısı, aynasının karşısında, bir zamanlar ayılarla boğuşan vücudunun gittikçe nasıl da ölçüsüz bir kudret dahilinde büyüdüğünü görüyor ve bu kudret ile bıçak gibi keskin gözlerini Ukrayna topraklarına dikiyordu. Elbette aynadaki yansımasının da gözleri o topraklara dikilmişti o an. Bir ayna ve o aynadaki yansıma mevzubahis olduğunda aksi düşünülemezdi…
Ama bu ayna farklıydı ve diğer aynalardan kendisini farklı kılan sırrını uzun bir müddet sakladı. Putin’in Ukrayna topraklarına uzattığı tehditkar ellerini ve her bakışında, onu daha kudretli kılan tavrını mükemmel bir şekilde yansıttı. Kimseler şüphelenmedi bu aynadan. Putin onun karşısına geçtiği her an diğer aynalardan farkı yoktu ve ondan yansıyan tüm kudret uzaklara bir zafer ışığını taşıyarak gidiyordu.
İşler bir anda sarpa sardı. Aynanın karşısında Putin’in takındığı kahraman eda artık eski tadı vermiyordu aynaya. Hatta bir nebze sahte de geliyordu denebilir. Zaman geçiyor, ama bu aynadaki yansımasında kendisini izlemekten hoşlanan liderin beklediği mutlak zafer bir türlü gelmiyordu. Sabrı taşıyordu aynanın. Ayların yıllara karıştığı uzun müddet zarfında her hareketini ideallerine inanarak yansıttığı lider kendisini gittikçe daha da kudretli görmek istiyor ve bunda diretiyordu.
Cephelerden oluk oluk kan akıyordu.
Nihayet aynanın sabrı tükendi. Putin’in karşısına geçtiği ilk andaki sadakatinden eser yoktu artık. Putin kendi kudretinin yansımasını izlemek isterken bir anda aynadaki yansımasının kendisine tehditkar gözlerle baktığını fark etti. Artık çok geçti. Aynanın çerçevesi yok olmuş, içindeki yansıma olduğu yerden çıkıp Putin’in üzerine ağır adımlarla gelmeye başlamıştı. Putin’in kendisi zannettiği yansıma kendisinin değildi aslında… Hiç bir zaman da kendisinin olmamıştı. Putin ayna karşısında büyüyen kudretini kendi kudreti sanmıştı sadece, hepsi bu. Oysa hakikat başkaydı.
Neden bahsettiğimi anladınız… Tahmin ettiğiniz gibi Wagner vakasından bahsediyorum. Tıpkı bir aynadan ve onda şekillenen yansımadan beklemeyeceğimiz gibi, kimselerin beklemediği şekilde bir anda çerçevesinden kurtulup, tehditkar gözlerini Moskova’ya dikti Wagner. Parayla görev yapan ve var olmak için müsait bir varlık sahası arayan, amaçları evvelden belli bir oluşumdu zaten…
Şimdi cevabı merakımızı celbeden o mühim sual şu:
Putin kendi yansımasıyla, kendisini feda etme pahasına mücadele mi edecek, yoksa aynalara eskisi gibi güvenmekten ve kendisine her fırsatta galibiyet aramaktan vazgeçip, hakikatin acı şurubunu yudumlamayı göze alarak işlerin yolunda gitmediğini kabul mü edecek?
Zaman gösterecek.
SELİMCAN YELSELİ