Çağımızın şeytanı: Sloganlar
Çığlıklarla dolu bir çağ.
Bağrışların gökyüzünü kapladığı bir çağ.
Prometheus, sessizlikle mi takas etti ateşi? Dünyadan ayrılan sükut nereye gitti? Sesler sesler haksızlığı bastırmak için daha cüretkar çıkıyor. Ezberletilmiş kelimeler, bunlara slogan deniyor. Sloganların ördüğü zindanda yaşıyoruz. Cemil Meriç’in vurguladığı gibi sloganlar kuru, ruhsuz çığlıklardır. Beyinleri uyuşturan cümleler sloganlar; iradenin pasifliğini gizlemenin en kolay yoludur.
Bizim sloganlara ihtiyacımız var mı? Slogan kelimesinin işgalinden dilimizi kurtarmak için önce şuurumuzu arındırmalıyız. Zihnimizle konuşur, hareket eder hatta yaşarız. Zihin haritamız Avrupalı olmaya zorluyor bizi. Atina geleneğine ait olduğumuz dikte edilmekte. İşgalin en büyüğü aitlik hissinin kayboluşudur. Zihinde ki pusulayı yitirmişlik, fıtratında olandan uzaklaşmanın ilk bölümüydü. Pusulasız olana pusula verirler. Aldık pusulamızı Tanzimat Döneminde, merkez Avrupa’yı gösteriyordu. Avrupalılaşma hareketini başlatırken hesapsızlığımızın bedelini ilk dilimizle ödedik. Sonra düşünmeyi bıraktık. Çünkü şuur tıkanıklığı yaşadık. Süreçten geçerken Atina geleneğine hayran olduk. Yazıyı elinde tutan entelijansiya, yazının sahibi halkı unuttu. Halktan uzak bir yazı, yazgıdan uzaklaştı. Yazgıyı yitirmişlik yazgımız oldu.
Kıramadığımız gerçek yazgımızı dahi tanımayışımız. Batı’yı tanımadan kabul veya tamamen reddetmek bizi figüran haline getirdi. Kayboluşumuzu bastırmak için slogana başvuruyoruz. Slogan, gizlenmek için giydiğimiz kamuflaj. Ruhsuz kelimelerle avuntu içindeyiz. Sokaklara dökülüp, bağırmanın sonunda evlerine dağılan kuru kalabalıklarız. Son bir yıldır Gazze için sokaklara dökülüp tepki gösterdik. Gazze’nin yanında olduğumuzu, safımızı bildirdik. Peki asıl yapmamız gerekeni yani Gazze olmayı atlamadık mı? İşte unutulan; yaşama, gerçeği hakim kılmak. Sonuç almak istiyorsak Gazze’ye dönüşmeliyiz. Gazze olmadan sokaklarda bağırmanın bir sonucu pek yok. Nefsi bir rahatlama, sonra devam dünyaya. Müslüman çığlık koparmaz, çığır açar.
Perdeden ibaret bir yaşam sürüyoruz. Elimize tutuşturulan kağıtlarda yazılı görevlerimiz ve sahne bize gelince sergiliyoruz. İşte sloganda bu, sergileyişin çığlık oluşudur. Sana ait olmayan, senin de olmadığın dünyadır. Uzaklaşmayı kendimizden kaçış gördük. Uzaklaştık uz’larımızdan. İyiyi ve güzeli yitirdik. Uzakta olanı yücelterek uzaklaştık kimliğimizden. Şimdi gençlerimi suçlayacağız. Gençleri uyandıramayan yetişkinlerin uzaklara sevdalı oluşunu görmezden mi geleceğiz. Dirilmek için diri olanı tanımalı. İslam medeniyetinde nefes alan fert Diri olanı görmeden dirilemez. Dirilişi muştulayamaz. Sesler fısıldıyorlar bize, sloganlarla aynı tonda. Şeytanın vesvesesi ve yoldan çıkarmasıyla aynı amaçta. Sloganlar atılıyor ne için olduğu bilinmeden. Bilinseydi kaybettiğimiz yeri tamire girişirdik. Sahi Gazze için attığımız sloganlarda düşündük mü Gazze’yi kurtarış için nereden başlamalı. Zihinlerimizi kurtarmalı, yıkamalıyız küfleri. Cemil Meriç’in ifadesiyle Allah korkusuna dayalı bir medeniyet, uzaklarda söylenen şarkı gibi mi? Bizim şarkımız, uzağındayız en yakının. Sustur sloganları, yaşam sırrını araştır.
Çığlıklardan sükuta dönüş gerçekleşirse medeniyete özlem başlamıştır.
Not: Yazının başlığı Cemil Meriç’in Kırk Ambar 1.cilt kitabında, sayfa 358’de geçen cümleden alıntı yapılmıştır.