Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve yeni arayışlar
Cumhurbaşkanlığı makamı, yeni hükümet sisteminde, ağır yüklerin bir araya toplandığı, çoğu zaman bir araya gelen yüklerin oransal bir dağılım ile dağıtılamadığı, sistemin getirdiği hızın fevri veya keyfi ölçüsüzlüklere sebebiyet verebildiği aşırı bir sorumluluk ve ateşten elbisenin giyildiği bir makamdır.
Seçilen Cumhurbaşkanı halk içinde herhangi bir kişi değil, halkının lideridir. Bu sebeple avam değil artık havas sınıfındadır. Bu sebeple, halktan biri gibi davranması, düşünmesi, hareket etmesi doğru değildir. Onun görevi, halkının sorunlarını çözmek, halkını memnun etmek olduğundan gecesi gündüzüne karışması da normaldir.
Cumhurbaşkanı halktan biri olmadığından, havas sınıfından olduğundan dolayı, artık ondan insanüstü meziyetler beklenir, istenir, umulur. Lakin neticesinde hangi sınıf veya zümreye ait olursa olsun Cumhurbaşkanı da nihayetinde bir insandır. Yorulur, uyur, hastalanır, tatil yapar, güler, hüzünlenir, ağlar. Doğu toplumlarının hastalıklarından biri de kendisini yöneteni bir nevi ilahlaştırmasıdır. Bu sebeple, halkın Cumhurbaşkanına olan sevgisi /nefreti at başı mesafede gidiyor.
Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminin yasal ve mevzuat olarak Cumhurbaşkanına verdiği yetkiler neticesinde vatandaşın Cumhurbaşkanından beklenti ve talepleri, hoşnutluğu veya kızgınlığı, sevgisi veya nefreti yine doğu toplumlarına özgüdür. Sınırsız yetkiye sahip dahi olsa Cumhurbaşkanından sorunların hızla çözümünü bekleyen yönetişim bilgisine çokça sahip olan kişi var. Bir kişinin her türlü yetkiye sahip olması o kişinin sorunları çözebileceği anlamına gelmiyor. Bir insan ne kadar yüceltilirse yüceltilsin, her türlü imkân ona tanınsın yine de aciz kalacağı birçok meselesi oluyor. Yine aynı şekilde bir idareci ne kadar ilahlaştırılırsa o kadar yalnızlaşıyor. Yalnızlaşan idarecinin güven duygusu da yine aynı ölçüde azalıyor ve idareci güvendiği az sayıdaki kişinin telkinlerine, önerilerine eskiye nazaran daha fazla ihtiyaç duyuyor.
Yüceltilen, tanrılaştırılan ve yalnızlaştırılan Cumhurbaşkanının bir miktar zafiyeti, devlet dengelerini alt üst etmeye müsaittir. Devleti yönetmek, dengeleri gözetmek anlamına geldiğinden -ipin ucundaki cambaz- misali Cumhurbaşkanının alacağı her karar denge noktasını yeniden belirliyor.
Devleti yönetmek, kamu kurumlarını yönetmekle eşdeğerdir. Kamu kurumları hassas, adil, şeffaf olmayan bir devlet büyük sıkıntılar çekiyor. Cumhurbaşkanının tüm kamu kurumlarını nizam ve intizam içinde çalıştırmak görevi olduğundan çok iyi bir ekip (mutfak) oluşturmak gibi zor bir sorumluluğu da var.
Yeni hükümet sisteminde veya parlamenter sistemde, kamu kurumları çoğu zaman bir arka bahçe, kadrolaşma için uygun ortam, keyfi uygulamalar için ele geçirilmiş mekân olarak görüldüğü için başarıdan daha çok yolsuzluk, hukuksuzluk veya kadrolaşmalar ile gündeme geliyor. Oysaki kamu kurumları vatandaş için var ve vatandaş olmadan devletten bahsetmek mümkün değil. Seçilen Cumhurbaşkanının sorumluluklarından biri de kamu kurumlarındaki her türlü keyfiliğe engel olmaktır. Cumhurbaşkanı kendisine verilen yetkileri kullanırken bir orkestra şefi misali dengeyi, ahengi ve disiplini sağlamakla da sorumludur. Tabi etrafını saran –güvenilir– kişilerden fırsat bulabilirse. Cumhurbaşkanı gereksiz yüklerinden kurtulduğu zaman güvenilir kişilerin varlığına daha az ihtiyaç duyacaktır. Eski sistem veya mevcut sistem, güvenilir kişileri her daim koruma altına alıyor!
Kamu kurumunda üst düzey yönetici seçerken koşul ve kıstasların yazılı metinlerle zapturapt altına alınmasının doğru olup olmadığı tartışma konusu olmakla birlikte tamamen kamuya yabancı veya liyakat sahibi olacak kadar kamuda orta düzey vazife almamış birinin üst yönetici olarak atanması da bir başka tartışma konusudur.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde üst düzey atamalar Cumhurbaşkanı tarafından yapıldığından farklı kesim ve düşünceye sahip kamu görevlisi atamalarıyla başarıyı yakalaması daha olası olarak görülebilir. Aynı aklın ürünü, aynı ortamları paylaşan kamu görevlilerinin atamalarının yapılması, paralel devlet riskini beraberinde getiriyor. Bir paralel devletten kurtulmaya çalışılırken başka bir paralel devlet kuruluyor.
Sadece liyakati bir atama unsuru olarak görmek de bazen sorun oluşturabiliyor. Liyakatle beraber uyumlu çalışabilmek de önemlidir. Muhalif bir yöneticiyle çalışmak da bazen olumsuz sonuçlar doğurabilir. Kamu kurumlarının işletme mantığına göre yönetilebilirse daha iyi olacağını düşünenler de var. Kötü yönetici nerede olursa olsun, aldığı negatif kararlarla birden fazla olumsuzluğa kapı aralayabiliyor. Kötü yönetilen bir kamu kurumu, kurum içi çalışma performansını etkilediği gibi kurumdan beklentileri de boşa çıkartıyor. Çalışma disiplininin ve çalışan performans verimliliğinin düşük seyrettiği kamu kurumları, devlete negatif fayda sağlıyor, hantallığı sebebiyle vatandaşa da kaliteli hizmet sunmaktan hızla uzaklaşıyor.
Kamu kurumlarının üst düzey yöneticilerini belirlerken sınırlı da olsa bazı yazılı metinlerin olması deneyim, liyakat ve hakkaniyet ölçülerini belirgin hale getirebilir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin başarılabilirse bir avantajı da nitelikli kamu personelinin belirlenmesi ve görevlendirilmesi önünde engel olmamasıdır.
Muhalif partilerin ısrarla parlamenter sisteme geri dönülmesi yönündeki talepleri ve vaatleri mevcut sistemin eksikliğinden ziyade keyfiliğe çok fazla kapı aralaması olabilir. Mevcut sistemde üst düzey kamu görevlilerinin hepsinin Cumhurbaşkanı tarafından atanması bürokrasinin sıralı amir uygulamasında büyük aksaklıklara yol açtığına dair söylentiler var. Bakan / Bakan Yardımcısı / Genel Müdür / Vali / İl Müdürü gibi atamaların Cumhurbaşkanınca yapılması; Bakan ile İl Müdürü çatışmasını, uyumsuzluğunu beraberinde getirme ihtimali yanında Cumhurbaşkanlığının iş yükünü de birdenbire artırabiliyor. İl Müdürü sıralı amirlerini atlayarak Cumhurbaşkanlığından talimat alabiliyor veya talimat bekliyor. Hiyerarşi bozulduğu zaman belirsizlik, karamsarlık, iş yapmama / sorumluluktan kaçma gibi kamu disiplininden uzaklaşma da gerçekleşebiliyor.
Kamu kurumlarında sürekli değişim / dönüşüm / başkalaşım / restorasyon olması menfaat sağlama, üst kadroya atanma vb. faktörlerin yanında iş tanımlarında oluşan kargaşaya da sebep olabiliyor.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişle beraber yeni arayışlar, deneme – yanılmalar elbette ki oluyor. Sistemi daha iyi işler hale getirmek için çalışmalar yapılıyor. Gözlemler ve incelemeler neticesinde sistem sürekli olarak onarılıyor.
Yeni sisteme geçiş olmadan önce eskiye dair ve varsa daha basit hale getirilerek, metinlerdeki karışıklıkların, çakışmaların giderilmesi için büyük fırsatlar olduğunu belirtmiştim. Neredeyse Cumhuriyetle yaşıt birçok kanun ve uygulama halen yürürlükte ve kamu uygulamalarında sıkıntıların çoğu da bunlardan kaynaklanıyor. Bu açıdan bakıldığında yeni sistemin halen eski sisteme dair mevzuattan beslenmesinden dolayı mevzuattaki hükümlerin yeni sistemle uyum göstermemesi neticesinde uygulama sorunları sistemi tıkamaya devam ediyor.
Yeni sisteme uyum sağlamaya çalışırken eski sisteme geri dönmek tam kargaşaya sebep olabilir ve mevzuatı tekrar düzenlemek yine yıllar alabilir.
Yeni sistemin daha verimli olması, güçler ayrılığı ilkesinin belirginleşmesi ve Cumhurbaşkanlığı makamının gereksiz yüklerden arındırılması için olumlu eleştirilerin çoğalması gerekiyor. Meclisin etkinliğinin artması ve Sayıştay gibi kamu kurumlarının çok daha etkin denetimler yapabilmesi, yargının siyaset baskısına maruz kalmaması için yapılacak çalışmaları önemsemek gerekiyor. Bakanların atama yerine mevcut sistemde seçilebilmesi ve Meclise karşı da sorumlu olması için illa ki parlamenter sistemin gelmesi de gerekmiyor.
Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu değişmeden yeni sistemin tam olarak işler hale gelmeyeceğini de belirtmekte fayda görüyorum. Kamu görevlileri için tek bir kanunun olması ve bu kanunun da basit ve anlaşılır olmasını da önemsiyorum.
2023 seçimleri yaklaşırken Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyenlerin analizimde belirtmeye çalıştığım bazı temel unsurları hatırından çıkartmaması, mevcut Cumhurbaşkanı hakkındaki değer yargılarını buna göre tekrar gözden geçirmesi, muhaliflerin pozitif eleştiri kültürünü geliştirmesi, yandaşların ise biat kültüründen ve ilahlaştırma hastalığından kurtulması gerekiyor.
Muhammed Işık – gercektarih.com.tr