tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Doğunun kilidi; Çaldıran savaşı

A+
A-

“.. Ben Allah’ın emirlerini yerine getirmek, zulüm görenlere yardım etmek için zırh giydim, kılıç kuşandım.”

Yavuz Sultan Selim

 

16. asrın başlarında Osmanlı’nın doğu topraklarında ciddi bir tehlike meydana gelmişti. Bu tehdit Safevilerdi. Akkoyunlu devletinin yıkılmasıyla oluşan boşluğu Tebriz, Bağdad, Fars ve Rey gibi mühim şehirleri ele geçirerek dolduran Şah İsmail, Osmanlı sınırına dayanmıştı.

Yavuz Sultan Selim daha şehzade iken Doğu Anadolu’da faaliyet gösteren Şah İsmail’in ajanlarının yol açtığı tehlikenin farkına varmıştı. Çevresindeki paşalarında etkisiyle Sultan II. Bayezid bu duruma müdahale etmekte yetersiz kalmıştı. Şah İsmail’in halifelerinin çıkarmış oldukları isyanları bastırmakla aciz kalınmıştı. Şehzade Selim ise üzüntüyle durumu izliyor ve İstanbul’a gerekli malûmatları ulaştırmak için çaba gösteriyordu. Fakat durum öyle bir vahim hâl almıştıki geç kalındığı takdirde Anadolu yangın yerine dönecek ve devletin bekası ciddi manada sarsılacaktı.

Tahta geçer geçmez Yavuz Sultan Selim gerekli hazırlıkların yapılmasını emretti. Evvelâ Macarlar ve Venediklilerle mevcut anlaşmalar yenilenip Batıda barışın devamı sağlandı. İstişare neticesinde Safevilere karşı düzenlenecek bir seferin kâfirlere karşı gazadan daha mühim olduğu fetvası verildi ve neticede sefer kararı alındı. Ordunun derhal toplanması emredildi.

Çaldıran’a doğru yol

Sultan Selim 20 Mart 1514 günü Edirne’den İstanbul’a doğru yola çıktı. 29 Mart’ta İstanbul’a ulaştı ve şehir dışında ordugâh kurdu. Burada kaldığı sırada Eyüb El-Ensarî, dedesi Fatih Sultan Mehmed ve babası II. Bayezid’in türbelerini ziyaret etti. Fakirlere bolca sadaka dağıtıldı ve kurbanlar kesildi. Nihayet 19 Nisan 1514 günü donanmanın top atışları ve halkın duaları eşliğinde Üsküdar’a geçti. Eskişehir-Konya-Kayseri-Sivas güzergâhı takip edildi. Sivas’ta ise ordu iki kol halinde Çaldıran’a doğru hareket etti. Kuzey kol Erzincan-Kemah-Erzurum üzerinden, güney kolu ise Harput-Diyarbekir-Bitlis üzerinden sefere devam etti. Bu arada karşılıklı casusluk faaliyetleri devam ediyordu. Sultan Selim ve Şah İsmail arasında ayrıca mektuplaşmalar oldu. Sultan Selim, Şah İsmail’e bozgunculuk yapmaması, tövbe etmesini tavsiye ediyordu. Çünkü kendisi mazlumları korumak ve dini yüceltmek için zırh giyip kılıç kuşandığını söylüyordu.

Orduya kartopu misali hareket halinde yoğun katılımlar oluyordu. Konya’da ordunun büyük bir kısmı (40.000) geride bırakılarak yola devam edildi. Anne tarafından Sultan Selim’in dedesi olan Dulkadiroğlu Alaüddevle’nin sefere katılması istendi fakat Alaüddevle bu çağrıya olumlu cevap vermedi.

Safevi topraklarına girilmesiyle ordu harp nizamı almaya başladı. Temmuz sonlarına doğru gelinmiş fakat Şah İsmail ve ordusu ortada yoktu. Bunca meşakkatli yol geçilmiş, etrafın düşman tahrip edilmesiyle zahire sıkıntısı dahi yaşanıyordu. Asker arasında bu sebeple homurdanmalar başladı. Bu grubun şikayetlerini padişaha ileten Karaman Beylerbeyi Hemdem Paşa 24 Temmuz günü idam edildi. Kısa süreliğine muhalif sesler kesilsede bir süre sonra küçük çapta isyan meydana geldi. Yeniçerilerin bazıları padişahın çadırına tüfek dahi attılar. Son derece kararlı olan Sultan Selim davasından vazgeçecek değildi. Atını asilerin üzerine süren Yavuz Sultan Selim gerekirse tek başına sefere devam edeceğini söyledi. Nihayet Şah İsmail’in yakınlarda olduğu istihbaratı geldi ve ordu Çaldıran tepelerine yerleşti.

Sultan Selim komutasındaki Osmanlı ordusunun mevcudu 70.000’i geçmiyordu. Kaynaklarda bazı abartılı rakamlarda vardır, sayıyı 100.000’e kadar çıkaranlar vardır. Fakat o dönemin şartlarına göre bu sayı çok fazla gözükmekte. Safevi ordusuda bu sayılara yakındı ve 60.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla her iki ordunun mevcudu birbirine yakındı.

Bütün zorluklara rağmen Osmanlı ordusu hedefe ulaştı. Henüz ordu saf tutmadan Safevi öncü birlikleri gözüktü. Safevi komutanları savaşın başından itibaren fikir ayrılığına düşmüştü. Bazı komutanlar, Osmanlı kuvvetlerinin yerleşip dinlenmesine fırsat vermeden saldırmak istiyordu. Fakat diğer komutanlar, ve başta Şah Ismail olmak üzere bu fikre onurlu bir davranış olmadığından dolayı karşı çıktıgı rivayet edilir.

Savaşın ertesi sabah yapılmasına karar verildi. Daha sonra her iki ordu savaş düzenine geçti. Osmanlı ordusu merkez, sağ ve sol kol olarak saf düzeni aldı. Sağ kolda Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa ve Karaman Beylerbeyi Zeynel Paşa, sol kolda ise Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa, Şehsüvaroğlu Ali Bey yer alıyordu. Her iki kolda eyalet askerleri, sipahiler, yani zırhlı atlı birlikleri ve yaya azap askerleri yerleşti. En uçta ise sağ kanatta pusuya Hüsrev Paşa ile Ayas Paşa, sol uçta Malkoçoğlu Tur Ali Bey ile Ali Bey yerlerini almışlardı. Merkezde ise Yavuz Sultan Selim, Veziriâzam Hersekzâde Ahmed, ikinci vezir Dukakinzâde Ahmed,  Mustafa, Ferhad ve Karaca paşalar yerlerini aldılar. Merkez son derece korunaklı, adeta seyyar bir kaleyi andırıyordu. Merkezde top arabaları ve zincirlerle birbirlerine bağlanmış toplar dizilmişti. Bunların yanında tüfekli ve okçu yeniçeri birlikleride sıra halinde dizilmişti. Tüfekli yeniçeriler zaten savaşın kaderini belirleyen en büyük unsurlardan birisidir. Görüldüğü gibi Osmanlı ordusu son derece düzenli ve modern, en son teknolojik vasıtalara sahip bir ordudur. Top ve tüfeği seri şekilde kullanabilen bir ordudur.

Safeviler ise tamamen süvarilerden oluşan bir orduya sahipti. Top ve tüfeği tıpkı Memükler gibi savaş meydanından ziyade kale kuşatmasında kullanıyorlardı. Oysa Osmanlı devleti bu silahları meydan savaşlarında kullanmayı Avrupa devletlerinden bile daha evvel kavramıştı. Buna rağmen Safevi süvarileri son derece sert hücum yapma kabiliyeti olan ve çevik hareket eden birliklerdi.

Şah İsmail ordusunu iki kola ayırmıştı. Sağ kolda Şah İsmail, Zülkadirli Halil Sultan ve Durmuş Han. Sol kolda Ustaclu Muhammed Han ve Ustaclu Çayan Sultan yerlerini aldılar. Safevilerin öncü kuvvetlerine Ustaclu Sarı Pîre komuta ediyordu. Safevi stratejisi hızlı bir hucumla Osmanlı ordusunu dağıtmayı hedefliyordu, böylece Osmanlı’nın ateş gücü üstünlüğünü boşa çıkarmak hedeflenmişti.

Harp başlıyor!

Savaş her iki tarafin öncü birliklerinin birbirlerine saldırması ile başladı. Ustaclu Sarı Pîre ve kuvvetleri Osmanlı öncü kuvvetlerini geri püskürttü. Mihaloğlu emrindeki Osmanlı öncüleri buna cevaben ani bir hücumla Ustaclu Sarı Pîre’yi geri püskürtmeyi başardı. Ustaclu Muhammed Han ise Osmanlı’nın sağ kanadına taarruz etti. Burada Ayas Bey şehid oldu. Sinan Paşa birliklerini geriye çekerek Safevileri bir anda Osmanlı topları ve tüfekli yeniçerilerin önünde bıraktı. Açılan dehşetli ateş sonucunda Safeviler perişan oldu ve bir Osmanlı sipahisi Ustaclu Muhammed Han’ı öldürüp başını kesti. Kalan Safevilerin bir kısmı dağa kaçtı ve bir kısmı Şah İsmail’in yanında toparlandı. Şah İsmail bunun üzerine Osmanlı sol koluna taarruz etti. Burada çıkan şiddetli çarpışmalarda Malkoçoğlu Ali Bey ve kardeşi Tur Ali Bey şehid oldular. Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa’nın müdahil olmasıyla şiddetli çarpışmalar artarak devam etti. Şah İsmail’in şedid hücumu karşısında sarsılan Osmanlı sol kanadında Hasan Pasa başta olmak üzere birçok ümera şehid oldu.

Daha sonra bizzat Şah Ismail ve birlikleri bütün gücüyle merkeze yüklendi. Buradaki çarpışmada tüfekli Yeniçeri birlikleri saf saf dizilip, seri tüfek ve top atışları ile Savefi kuvvetlerini bozguna uğrattı ve Şah İsmail’in etrafı sarıldı. Şah Ismail daha sonra Hızır Ağa Ustaclu’nun atına binerek kaçmayı başardı. Afşar Sultan Ali Mirza, Şah Ismail zannedilerek yakalanıp Sultan Selim’in huzuruna getirildi. Safevi ordusu Şah Ismail’inde kaçmasıyla artık tamamen dağılmıştı.

Osmanlı çok sayıda esir aldı ve Safevi hazinesini ele geçirdi. Şah Ismail’in Taclı Hanım isimli hatunu da esir alınanlar arasındadır. Tam kayıp sayısı vermek mümkün olmamakla beraber her iki tarafın ağır kayıpları olduğu açıktır fakat Safevilerin kayıpları biraz daha fazla olduğu söylenebilir. Osmanlılar Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa başta olmak üzere, Mora sancak beyi Hasan Ağa, Sofya sancak beyi Malkoçoğlu Ali Bey ve kardeşi Silistre beyi Ali Bey, Anadolu beylerinden Ayas Paşa, Niğde beyi Yörgüçoğlu İskender Bey ve daha nice belli başlı ümera şehid olmuştu.

Safeviler 30’un üzerinde önemli kumandanını kaybetmişti. Ordunun tamamı dağılmıştı. Birçoğu ya öldürülmüş, ya esir edilmiş ya da kaçmıştı.

Sonuç

Osmanlı tarihinde doğuya seferler her zaman daha zor geçmiştir. Nitekim Çaldıran savaşı öncesi orduda yer yer isyanlar meydana gelmişti. Yiyecek içeceğin temini doğu seferlerinde daha zordu. Bu sebeple askerin doğuya sefere çıkma isteksizliği söz konusuydu. Bu zorluklara rağmen Çaldıran’da muzaffer olan Osmanlı ordusu daha sonra Tebriz’e girdi. Bu tarihten sonra Safevi ordusu hiçbir zaman Osmanlı ile meydan muharebesine girmeye cesaret edemedi. Daha çok vur-kaç taktiği ile Osmanlı ile mücadele etmiştir. Şah Ismail bu agır mağlubiyeti asla unutamamış ve tahtından el ayak çekmişti.

Tıpkı Fatih Sultan Mehmed döneminde Akkoyunlu Devleti ile yapılan Otlukbeli savaşında ki gibi, Çaldıran savaşında da modern Osmanlı ordusu tipik süvari Türkmen ordusunu feci bir şekilde mağlup etmişti. Burada ateşli silahların yanı sıra, emir komuta ve disiplin ön plana çıkmaktadır.

Safeviler bu mağlubiyete rağmen rahat durmayacak ve Memlûk Devleti ile görüşmeler yapacaktı. Nitekim Yavuz Sultan Selim bir sonraki Doğu seferini bu sebeple güneye, Memlûkler üzerine yapmak zorunda kalacaktır. Burada meydana gelen Mercidabık ve Ridaniye savaşları ise bir sonraki yazıların konusu olacaktır.

Kaynakça:

Osmanlı Klasik Çağında Savaş / Feridun M. Emecen

Savaşın Sultanları / Feridun M. Emecen & Erhan Afyoncu

Osmanlı Ansiklopedisi 2. Cilt/ IZ Yayıncılık 

Kayı serisi 3 / Ahmet Şimşirgil

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.