tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Gnostik bir din: Maniheizm

21.01.2023
A+
A-

İnsan bilmeden farkında olamaz…
Özellikle son yıllarda insanlardan fazlaca duyduğum, ‘Neden et yiyoruz. Ben et asla yemem.’ ‘İnsan yaratılışında, iyi veya kötü özellileri taşıyarak gelir.’ ‘İnsan dünyaya geldiğinde kötülüğe bulandı.’ ‘İslamiyet de yok ama ruh göçüne inanıyorum.’ ‘Tanrı tek değildir.’… gibi cümleler Müslümanlar arasında kullanılır oldu. Belki dinimizi detaylı bilmemek veya bize enjekte edilen şeyleri fark etmemekten kaynaklı bu tarz cümleleri bir Müslüman’ın söylemesine tanık oluyoruz. Peki hiç merak ettik mi? Gnostik bir inancı benimsemiş olabilir miyiz? Birlikte biraz tarihe yolculuk yapıp farkında olalım.
Gnostik, Tanrının varlığının sadece keşif ve ilham yoluyla bilenebileceğini aklı ve delilleri reddeden felsefi bakıştır. Arapçada ‘gnostik’ kelimesinin karşılığı ‘İrfaniyye’ olarak geçer. Yalnız iki kelime birbirinden farklıdır. Gnostiklik düalizmi ortaya koyar. İrfan kelimesinde aklın bu denli ayrılması yoktur.
Gnostik, sezgiyle ve ızdırapla öğrenilen bilgidir. Bu yapısıyla Helenistik kültüre kadar uzanır. İnanç ve ibadet şekilleriyle gnostik olan dinlerden biri; Maniheizm’dir. Maniheizm, M.S. 3. Yüzyılda ortaya çıkmıştır. Mani’nin öğretileri üzerine kurulu bir dindir. Aramice ‘Mana’ ışık demektir. Mani’ye gözüken kutsal ruhla Mani, içinde bulunduğu Hıristiyanlık grubundan ayrıldı ve kendi öğretilerini kurdu. Öğretileri birçok dinden izler taşımaktadır. Mezopotamya’da yaşayan Mani, Hindistan’a gitmiştir. Pers kral I. Şapur döneminde Mani destek bulmak için Babil’e gelmiştir. I. Behram dönemine kadar öğretilerini anlatmış ve öğrenciler yetiştirmiştir. I. Behram döneminde Mani, Zerdüşt rahipler tarafından tehdit olarak görülmüştür. Yakalanıp öldürüldükten sonra öğrencileri birçok bölgede Mani’nin düşüncelerini anlatmıştır. Bu yönüyle Maniheizm yayılmacı bir din olmaktan öteye geçmiş, dinlerin içinde yaşamaya başlamıştır.
Kısaca tarihine baktığımızda Maniheizm Ortadoğu ve Orta Asya’ya yayılmıştır. 762 yılında Uygur İmparatorluğunun resmi dini olmuştur. Budizm ve Maniheizm Türk kültürü içerisine Şamanizm ile girmiştir. Kültürel bir etkileşimle bunları birbirinden ayırmak güçtür. Mani öğretilerini kitaplaştırmıştı. Bu yönüyle daha kalıcı bir adım attı.
Emeviler zamanında cizye verme karşılığında devletin topraklarında yaşamışlardır. Daha sonra Abbasilerin tutumuyla baskı ve göçe zorlanmışlardır. Nitekim ortaya çıkan Kalenderilik, Hurufilik, Yezidilik gruplarıyla zamanla Maniheizm öğretileri karışmıştır. Özellikle ibn Nedim’in Fihrist kitabında anlatıldığı kadarıyla Alevilikle Maniheizm arasında en önemli benzerlik insanın yaratılışıyla ilgilidir.
Maniheizm’de; “Dedi ki: sonra o Erkunlardan biri yıldızlar, günah hırs, şehvet ve pislik çiftleştiler, bunların çiftleşmesinden Âdem olan ilk insan doğdu. Bu işi üzerine alan erkek ve kadın iki Erkundu. Sonra bir çiftleşme daha oldu, bundan da güzel kadın Havva doğdu. Beş melek hırsın gasp ettiği ve bu iki doğan da (Adem ve Havva) hapsedilen Allah’ın nuru ve kokusunu gördükleri zaman Müjdeci, Hayatın Annesi, Kadim İnsan ve Hayatın Ruhu’ndan bu kadim doğanı özgür bırakacak ve kurtaracak olan, ona ilmi ve iyiliği açıklayacak ve onu şeytanlardan kurtaracak kimseyi kendisine göndermesini istediler. Dedi ki: İsa’yı bir ilahla birlikte gönderdiler. İki Erkun’a doğru harekete geçtiler, onları hapsettiler ve iki doğanı kurtardılar. Şöyle dedi; İsa, ilerledi ve Adem denen doğmuş olanla konuştu. Ona cennetleri, ilahları, cehennemi, şeytanları yeri ve göğü güneş ve Ay’ı izah etti. Onu Havva hususunda korkuttu, onun ayıp yerini gösterdi, onu Havva’dan geri tuttu ve ona yaklaşma konusunda kalbine korku saldı. O da yaptı, sonra Erkun kızı Havva’ya döndü. İçindeki şehvetle onunla çiftleşti. Ondan çirkin yüzlü, kumral bir oğlu oldu. Adı Kayin [Kabil], kumral adam idi. Sonra, bu çocuk anasıyla çiftleşti, ondan beyaz bir oğlu oldu, ona Habil, beyaz adam adını verdi. Sonra Kayin döndü ve anasıyla tekrar çiftleşti. Ondan iki kız çocuğu oldu. Bunlardan birine Hakimetu’ddehr, diğerine Hırskızı adını verdi. Kayin, Hırskızı’nı kendisine eş yaptı. Hakimetu’d-dehr’i Habil’e verdi, o da onu kendisine eş yaptı. Dedi ki: Hakimetu’d-dehr’e Allah’ın nurundan ve hikmetinden bir ihsan vardı. Hırskızı’nda ise bu yoktu. Sonra meleklerden biri Hakimetu’d-dehr’e gitti. Ona “Nefsini koru, senden Allah’ın sevincini tamamlayacak iki mükemmel kız doğacak.” dedi. Onunla çiftleşti. Hakimetu’d-dehr ondan iki kız doğurdu. Bunlardan birine Firyad, diğerine Birfiryad adını verdi. Habil bunu öğrenince gazapla doldu, hüzne boğuldu. Hakimetu’d-dehr’e “Bu iki çocuğu kimden doğurdun? Kayin ’den zannediyorum, o seninle birleşti.” dedi. O da ona meleğin şeklini izah etti. Onu bıraktı, anası Havva’ya gitti. Ona Kayin’in yaptığını şikâyet etti. Anasına “Benim kız kardeşime ve eşime yaptığını öğrendin.” Kayin bunu öğrenince Habil’e hücum etti, bir taşla başını yardı ve onu oldurdu. Sonra da Hakimetu’ddehr’i eş edindi. Mani şöyle dedi: Sonra bu Erkunlar, bu Sındid ve Havva, Kayin’in yaptığına üzüldüler. Sındid, Âdem’e sihir yapması için Havva’ya sihrin esaslarını öğretti. O da gidip yaptı. Ağaç çiçeklerinden bir taç ile ona yöneldi. Âdem onu görünce şehveti sebebiyle onunla birleşti. Havva ondan hamile kaldı. Güzel yüzlü, yakışıklı bir erkek doğurdu. Sındid bunu duyunca üzüldü, hastalandı. Havva’ya “Bu çocuk bizden değil, yabancı.” dedi. Onu öldürmek istedi. Âdem çocuğu aldı. “Ben onu inek sütü ve meyvelerle beslerim.” dedi. Onu alıp gitti. Sındid, Erkunlardan ağaçları ve sığırları Adem’den uzaklaştırmalarını istedi. Âdem bunu görünce çocuğu aldı, etrafına üç daire çekti. Birincisine Cennetler hükümdarının, ikincisine kadim insanın, üçüncüsüne hayatın ruhunun adını yazdı. Allah’a -ismi ne yücedir- dua edip yalvardı. Ona “Ben size karşı bir suç işlediysem bu çocuğun sucu ne?” dedi. Sonra üç daireden biri elinde Adem’e getirdiği parlaklık tacıyla hızlıca hareket etti. Sındid ve Erkunlar bunu görünce çekip gittiler.. Dedi ki: Sonra Adem’e lotus denen ağaç göründü. Ondan süt çıktı. Âdem çocuğu bu sütle besledi. Ona lotus adını verdi. Sonra bu çocuğa Şaşıl adını verdi. Sonra Sındid, Adem ile bu çocuklar arasına düşmanlık soktu. Havva’ya “Âdem’e görün, belki onu bize geri getirirsin.” dedi. Havva gidip Adem’i kandırdı. Şehvetle onunla birleşti. Şasil bunu görünce ona nasihat etti, onu kınadı. Ona “Gel doğuya, Allah’ın nuruna ve hikmetine gidelim.” dedi. O da onunla gitti, ölünceye kadar orada kaldı. Sonra cennetlere girdi. Sonra Şasil, Firyad, Birfiryad ve anaları Hakimetu’d-dehr, Sadikut ile ölünceye kadar tek hak ve bir yolda oldular. Havva, Kayin ve Hırskızı ise cehenneme gittiler.”(1) şeklinde geçmektedir.


Anadolu Aleviliği içerisinde ‘Guruhu Naciye’ olarak anlatılan hikâye ise şu şekildedir:
“Havva çocuk doğuramaz hale geliyor, Âdem ile senden dolayı çocuk olmuyor diye bir restleşmeye giriyorlar. Havva benim enerjim bitmedi seninki bitti diyor. Bunun üzerine bir küp hazırlanıp bu küpe nefes üflüyorlar. Bu nefes yaşam enerjisi, doğurganlık enerjisi anlamına da gelir. 40 gün bekleyecekler kırk gün sonra küpü açıp görecekler. Bakalım ne var diye, ne olacağını da bilmiyorlar, çocuk mu olacak ne olacak, çünkü sadece nefes üflediler. Ne çıkacağını bilmiyorlar, canlı çıkarsa, enerji var kabul edecekler. Bu arada Havva acaba benimkinden çıkmaz mı diye tedirgin oluyor ve gidip küpleri açıp bakıyor. Kendi küpünü açıyor bakıyor ki bir yılan var, yılan Şeytan enerjisidir, Şeytan Âdem ile Havva’yı yılan kılığına giderek kandırmıştır, sonra Âdem’inkine bakıyor ki bir erkek çocuk, orada duruyor, anlıyor ki; kendisinin ki artık Şeytan enerjisi, doğarsa da Şeytan olmaya devam edecek ama Adem’in ki insan. Kendi durumunu anlıyor ama tükürdüğünü de yalamak istemiyor. Küplerin yerini değiştirmek istiyor fakat bunu beceremiyor, Adem geliyor ne yapıyorsun diye yakalıyor, yakalanınca bu hırs ile küpe vuruyor ve küp kırılıyor, su dökülüyor erken doğan çocuğun kolu ve bacağı kopuyor, işin kötüsü sağ bacağı ve sol kolu kopuyor. Sonuçta çocuğu o şekilde büyütmek zorunda kalıyorlar. Onun adına da Şit diyorlar. Şit ’in kelime olarak anlamı da kırık, kırgın demektir. O da beni bu hale getirdiniz diye Havva ve Adem’e kırgın. Bu olayın üzerine Nâciye Âdem’in evine gönderiliyor, geliyor. Adem tarlada çalışırken, Havva eve gelen Naciye’ye soruyor, kimsin nesin, nereden geliyorsun? diye. Nâciye; Âdem’e eş olarak gönderildim, Adem’in nesli benden devam edecek diyor. Havva kendi zürriyetinin kesildiğini ve soyun Adem’den devam edeceğini zaten biliyor. Bunun üzerine süsleniyor, koşarak tarlaya gidiyor, Âdem’den kendisini aldatmayacağına dair söz almaya çalışıyor. Âdem de eşimi aldatmayacağım Allah şahidimdir diyerek söz veriyor. Akşam eve gelince bakıyor ki evde misafir bir kadın, kimsin nesin diye sorunca, eyvah diyor hemen anlıyor meseleyi ama bir kere söz vermiş oluyor. Hatta Adem, Naciye’nin rüyasını da görüyor ama bu rüyayı yorumlayamıyor. Söz verdiği için de Nâciye ile evlenmiyor. Nâciye evde bekliyor, hatta evde hizmetçi olarak bekliyor. Şit büyüyor ve diyorlar ki Nâciye ile Şit’i evlendirelim. Burada asıl yaratılmak istenen nesil, Adem peygamberin soyu olduğu için, peygamber soyu olarak devam etsin isteniyor ama Adem’den bu kapı kapanıyor. Daha sonra Şit ve Nâciye’den doğanlar peygamberler ocağı oluyor. Oradan doğup da dünyaya gelen ruhların hepsi yüksek tekâmüllü, Kevser suyu içirilmişler oluyor.” (2)
Bu yaratılış hikâyesinin benzerlerini kültürümüzde duymaktayız. Dinimize girmiş batıl inançları iyi tanımak için Kur’an-ı Kerim’i iyi bilmeli ve Peygamberimizin sünnetini iyi kavramalıyız. Zira farkında olmadan başka bir dine ait ibadeti yapmaya başlayabiliriz. Özellikle son yıllarda özendirilen kalp temizliği yeter veya kader ile ilgili konularda çok rahat cümleler kurma hastalığı inancımızı zedelemiştir. Gençler arasında ruh göçüne inanma oranı azımsanmayacak kadar çok. Amin Maalouf’un Işık Bahçeleri adlı romanına yapılan yorumları okuduğumda, Maniheizm’i bilmeden araştırmadan yazılan mesajlar karşısında şaşırdım. Bir kitabı edebi yönünü ayırt edemeyenler Mani’nin peygamber olduğunu zannediyorlar.
Batıl olan inançları iyi ayırt etmeliyiz. Dinimizi öğrenirken kaynaklara bakmalı ve Kur’an-ı Kerim’i okumalıyız. İnsanlar tarih boyunca kültürel etkileşime uğramıştır. Sosyalleşmeler içinde dini konulara dikkat etmek gerekir. Budizm inancına ait bir ibadeti bizim yapmamız ne kadar doğru olur? Yogadan bahsediyorum yıllarca Müslümanları Budizm ibadetine özendirdiler. Bunun bir dine ait olduğunu anlatmak bir o kadar da zor. Nitekim Güneş sembolü ve Taoizm işareti de başka bir dinin inanç sembolüdür. Yılbaşında Noel Baba’yı beklemekte bunlardan farksız değildir.
Evet bilmek farklılık yaratacaktır.

Kaynakça:
1-İbrahim KARACA/Turkish Studies- Comparative Religious Studies, 2022 (Hakemli Dergi) Maniheizm İnancının Ehl-i Hak İnancına Etkileri.
2-İskender Oymak/”iSLAM KAYNAKLARINA GÖRE MANiHEiZM”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 14/1 (Haziran 2009).
3-Şinasi GÜNDÜZ/Maniheizm, İslam Ansiklopedisi.
4-Amin MAALOUF/Işık Bahçeleri.

SÜMEYRA ÖZEL

Gerçek Tarih Ocak 2023 sayısında yayınlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.