Katar ve Osmanlı
Katar, Basra körfezinin güney batısında bulunan bir yarımadadır. Arabistan yarımadasının denize doğru bir uzantısıdır. Batısında Bahreyn, güney doğusunda Maskat, güney batısında ise Ahsa ve Katif bulunmaktadır. Oldukça kuru bir yapıya sahip olup herhangi bir yeşillik veya çalı bulmak dahi zordur. Osmanlı kaynaklarında arazinin susuzluğundan ve sadece taşların olduğundan bahsedilir, fakat su kuyularının derinliğinden de ayrıca bahsedilir.
Bölge halkının geçim kaynağını balıkçılık ve inci karşılamaktadır, bunun için halk daima büyük küçük gemiler yapıp kullanmışlardır. Bölge halkı diğer Arap bölgelerinde olduğu gibi yerleşik halk ve göçebe bedevilerden oluşmaktadır. Katar’ı belli başlı kabileler yönetmişlerdir.
Osmanlı’nın Katar hakimiyeti Yavuz Sultan Selim zamanında başlar, fakat asıl hakimiyet oğlu Kanuni dönemine rastlar. Osmanlı’nın yerleşmesiyle bölgedeki Portekiz tehdidi durdurulmuş, daha sonra tabii ki Batılı devletler bu bölgedeki faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Önce Portekiz, daha sonra Hollanda ve nihayetinde İngiltere bölgeye yoğun ilgi göstermiştir.
Osmanlı hakimiyeti Basra ve Kuveyt’ten başlayıp güneye sahil boyunca sırasıyla Ahsa, Bahreyn, Katar, Maskat ve Umman’a kadar uzanır. Katar kıtası Osmanlı’da Bahreyn’ den ziyade daha çok Ahsa (Lahsa) eyaletine bağlı olarak geçer belgelerde.
Bölgedeki Osmanlı hakimiyeti klasik devirde olduğu gibi genelde orada nüfuslu şeyhlerin idaresine bırakılır, yani statüko değişmezdi. Osmanlı padişahının adı hutbelerde okunması hakimiyet için klasik devirlerde yeterliydi, bu özellikle merkezden uzak yerler icin geçerli olmuştur. Osmanlı’nın güçlü olduğu dönemlerde bu yöntem oldukça iyi işlemiştir, fakat Osmanlı’nın gücü zaafa uğradığı zamanlar bölgedeki hakimiyeti kesintiye uğramış ve boşluk oluşmuştur. Bunun en büyük örneği Vehhabi harekatıdır, sonunda bastırılsa da bölgede çok büyük sorunlar ve acılar meydana getirmiştir.
19. Yüzyılın ortalarından itibaren bölgeye İngilizler yoğun ilgi gösterir. Bölgedeki şeyhleri kandırıp, veya kargaşa çıkarıp bölgeye kendilerince müdahale etme hakkını ortaya çıkarırlar. Bölgede böylece pek bilinmeyen Osmanlı ile İngiltere arasında kıyasıya bir hükümranlık mücadelesi başlar. Osmanlı, Bahreyn dahil o bölgeyi daima kendi toprağı saymış, bu İngilizlerin bölgeye ilgi göstermesinden sonra Osmanlı tarafından daha çok vurgulanmıştır.
1860’larda Suud ailesi arasında çıkan ihtilaf sonucu bölgeye İngiltere müdahil olmuştur, Osmanlı hükumeti bu yüzden duruma askeri müdahale yaparak dahil olur. Mithat Paşa 1868 senesinde Bağdat valisi olarak bölgede birçok ıslahat gerçekleştirir, ve bölgeyi İngilizlerden koruma amaçlı merkeze bağlama çabası gösterir. 1871’de bu ıslahat ve askeri harekat başarıya ulaştıktan sonra, Hofuf, Katif ve Katar Necid mutasarrıflığı altında birleştirilmiş ve mevcut Şeyh Casim b. Sani kaymakam olarak atanmıştır. Diğer bölgelere Osmanlı merkezden memurlar atamıştır, fakat Katar’da durum farklıdır ve el-Sani ailesine bırakılmıştı. Bu durum Bahreyn’den gelecek herhangi bir tehdide karşı denge unsuru olarak kullanılır. İngiliz kışkırtması ve desteği ile Bahreyn Şeyhi Isa Katar’a sefer düzenlediği vakit, Casim el-Sani Osmanlı’ya olan sadakatinden vazgeçmeyip mücadele etmişti. Bu hareket ve sadakat el-Sani ailesinin Osmanlı nezdinde itibarını yükseltmiş ve yumuşak siyaset izlenmesine yol açmıştı.
1880’lerden sonra çeşitli vesileler ile bölgede ve özellikle Bahreyn konusunda Osmanlı ve İngiltere birçok defa karşı karşıya gelirler. İngiltere bölgedeki sorunları kullanarak Bahreyn üzerinde hak iddia etmiş ve Osmanlı protestolarını inkar yolunu seçip geçiştirme yoluna girmişti. Osmanlı bölgede denetimi artırmak amacıyla donanması kullanmaktan çekinmemiş, fakat sıcak temas ve çatışmadan kaçınırdı.
1890’larda Osmanlı devleti bölgede ciddi anlamda ıslahat girişimi başlatır, böylece bölgedeki kontrolü sağlayıp İngilizler’in ilerlemesini engellenmek ister. Katar Şeyhi hakkında şikayetler ve şüpheler gittikçe arttığı günlerde Basra valisi Hafız Mehmed Paşa askeri birliklerle teftiş amaçlı bölgeye hareket eder. Bölgedeki silahlı aşiretler dağıtılır ve asayiş sağlanır. Şeyh Casim el-Sani itaat göstermesi icin huzura çağrılır. Şeyh Casim el-Sani bu durumdan şüphelenip gelmeyi reddeder. Basra valisi Hafız Mehmed Paşa bunun üzerine Şeyh Casim’in üzerine yürüyüp Vecebe kalesi civarında çatışmaya girer. İlk başta Osmanlı Nizamiye (düzenli) askerleri üstünlük sağlasa da, karşı tarafın sayısal üstünlüğü ve Osmanlı birliklerin yorgun düşmeleri sebebiyle geri çekilmek zorunda kalırlar. Çarpışma böylece Osmanlı birliklerin 117 civarı zayiat verip çekilmesi ile son bulmuştur. Padişah durumu araştırmak için bilgi istemiştir, hükumetin izni olmaksızın bu işe girişen Basra valisi Hafiz Mehmed Paşa azledilir ve yerine Hamdi Paşa atanır.
Sultan Abdülhamid olayları askeri yönden değil diplomasi ile çözme taraftarı idi, bunun sebebi İngilizlerin bahanelerle olaylara müdahil olmalarından kaynaklanmaktadır. Mısır örneğinde olduğu gibi. İngilizler olaya karışma teşebbüsleri olmuş ve Osmanlı hükumeti bunu kati şekilde reddetmiştir. Ingilizler Şeyh Casim el-Saniye himaye teklif etmiş fakat Şeyh bunu reddetmiş, mektup ile durumu Osmanlı hükumetine bildirmiş ve itaatlerini bildirmişti.
Daha sonra 1890’lı yılların ortasında ve sonunda İngilizler ve Osmanlılar Katar’ın kuzey batısında bulunan Zubara bölgesinde mücadeleye girerler. Zubara denizden bombardımana tutularak birçok köy, bina, ve gemi tahrip edilmiş ve birçok insan ölmüştür. Osmanlı hükumeti bu saldırıyı şiddetle kınamış ve bir korvetin bölgede devriye gezmesine karar verilmiştir.
Osmanlı devletinin daha sonra bölgeye müdür atamalarına İngilizlere şiddetle karşı koymuşlar ve çeşitli tehditlerle müdürlerin yerlerine ulaşmalarını engellemek istemişlerdi. 1905 yılına gelindiğinde İngiltere Bahreyn Şeyhi İsa’nın oğlu ve bir Avrupalı arasında çıkan tartışmayı bahane ederek Bahreyn adasını fiilen işgal etmiştir. Osmanlı bu oldu bittiye askeri ve siyasi anlamda karşı çıkamayacağını bildiği halde hükümranlık haklarından vazgeçmemiştir. Bahreyn’de olup bitenler Kuveyt, Katar ve diğer bölgelerde tekrarlanmaması için Osmanlı hükumeti çeşitli askeri, siyasi ve iktisadi tedbirler alır. Ayrıca Osmanlı devleti merkezden müdür tayin etmek yerine yerli Şeyhlerin kendi rütbelerini muhafaza ederek görevli olarak atama yolunu seçer. Böylelikle yerli nüfuslu Şeyhler resmi görevli olarak görev almış olur.
Çekişmeler ve hükümranlık tartışmaları aralıksız devam eder. 1909’a gelindiğinde Uceyr limanının yakınlarında bulunan Zahnuniye adasına Bahreyn halkı iskan edilerek buralarında Bahreyn adasına bağlı olduğu iddia edilmiştir. Osmanlı hükumeti ada halkı ile beraber daha önce dikilen İngiliz bayrağını indirip adaya Osmanlı sancağı çekmiştir. Osmanlı hükumeti buraların terk edilmesi üzerine İngilizlerin daha çok yerleşmesi anlamına geleceğini bilmektedir ve ona göre çeşitli önlemler almak için sürekli bir uğraş içerisinde olmuştur. Buraların kaybı demek sıra Katar, Necid ve Basra’ya gelmesi anlamını taşımaktadır.
1903’te Almanlara verilen bazı imtiyazlar ve özellikle Bağdat demiryolu imtiyazı İngilizlerin daha agresif bir politika izlemesine yol açmıştır. İngilizler mümkün olduğu kadar Almanlara verilen imtiyazların etkilerini engellemek istemiş çünkü Hindistan yolu Almanların bölgeye yerleşmesi ile tehlikeye girmiştir. 1913’e gelindiğinde Osmanlı ve İngiliz siyasetçileri Katar, Bahreyn, ve Kuveyt sorunlarının çözümü için birtakım görüşmeler gerçekleştirir. Londra Büyük elçisi Tevfik Paşa’nın sunduğu rapor ve telgraflardan anlaşılacağı üzere, İngilizlerle sorunları çözmek için ciddi tavizlerin verilmesini tavsiye etmektedir. Anlaşmada Uceyr iskelesinin güneyinden vazgeçilmesi, Bahreyn’den vazgeçilmesi karşılığında Kuveyt’in Osmanlı’da kalmasını kapsıyordu.
Ön protokol imzalandıktan sonra eski sadrazam İbrahim Hakkı Paşa’ya anlaşmayı imzalama yetkisi Temmuz 1913’te verilmiş ve imzalanmıştır. Anlaşmanın her iki tarafın yüksek mercileri tarafından imzalanması gerekiyordu. Bazı sebeplerden dolayı bu süre uzamış ve araya Birinci Cihan Harbi girmiştir. Antlaşma İngiltere Kralı George ve Osmanlı Padişahı Mehmed Reşad tarafından imzalanmıştır, fakat Osmanlı meclisi onayından geçmemiştir. Bu yüzden hukuki boyutu tartışmaya açıktır ve her iki tarafta zaten adımlarını buna göre atmıştır.
Daha sonra Osmanlı askerini zaten Katar’dan çekmemiş ve Şeyh Casim el-Sani anlaşmadan çok kısa süre sonra vefat etmiştir. Vefat etmeden önce oğullarına Osmanlı askerlerinin Katar’dan çıkarmamalarını vasiyet etmişti. İbni Suud bu süreçte İngilizlerle anlaşarak Ahsay’i işgal etmiştir. Bölgedeki kabilelerde bu anlaşmadan son derece rahatsız oldukları Osmanlı belgelerine yansımıştır.
Sonuç
Hiç şüphesiz Mithat Paşa’nın Necid mutasarrıflığını kurup Katar’ı Necid’e bağlı bir kaza olarak belirmelesi bölgede yeni bir süreci başlatmıştır. Sıkıntılar olmasına rağmen Osmanlı hükümeti hiçbir zaman Şeyh Casim el-Sani’yi değiştirmeyi düşünmemiştir. Genelde sıkıntılar yerel valilerle halk ve şeyhlerin arasındaki sürtüşmeden kaynaklanıyordu. Şeyh Casim birçok kez istifasını sunmuş fakat Padişah Abdülhamid bunu hiçbir zaman kabul etmemiştir. Bunun altındaki ana sebep sorunlar olmasına karşın Şeyh Casim’in hiçbir zaman, bölgedeki diğer liderler gibi kendini İngilizlere teslim etmemesidir. Osmanlı bu sadakatinden ötürü onu değiştirmeyi düşünmemiştir ve 1913 Osmanlı-İngiliz anlaşmasında elinden geldiği kadar Katar’ı bağımsız tutmaya çalışmıştır. Hiç şüphesiz bu tutum ve politika bugünkü Katar’ın bağımsızlığını belirlemiştir. Casim el-Sani zaten Katar devletinin kurucusu olarak kabul edilir ve onun vefatından sonra oğlu Abdullah el-Sani başa geçmiş ve sırasıyla:
Ali el-Sani
Ahmed el-Sani
Halife el-Sani
Hamad el-Sani ve ondan sonra oğlu ve bugünkü Katar emiri Tamim el-Sani görev yapmaktadır.
Günümüzde Katar Türkiye ilişkileri son derece iyidir. Ekonomi, siyasi ve askeri alanda sıkı bir işbirliği vardır ve iki ülke müttefik durumundadır. Unutmamak gerekir ki bundan birkaç sene evvel Katar’da darbe girişimini Türk Özel Kuvvetleri engellemiş, ani bir kararla Katar’da üs kurma ve asker yollama tezkeresi öne alınmış ve bir gecede meclisten geçmişti. Buna ilaveten Arap ülkelerinin ambargosu altında sıkıntılı günler geçiren Katar’a o günlerde Türkiye sahip çıkmıştı.
Kaynakça:
Basra körfezinde Osmanlı-İngiliz çekişmesi, Katar’da Osmanlılar-Zekeriya Kurşun.
Arabistan Necid ve Arabistan’da Osmanlı hakimiyeti, Vehhabi harekati-Zekeriya Kurşun.
MÜKREMİN GÜL
Gerçek Tarih dergisi Ekim 2022 sayısında yayınlanmıştır.
Tatmin edici sekilde hazirlanmis bir yazi. Mustefid oldum. Kaleminize saglik. Farkli konulara degindiginiz yazilar da bekleriz