Milletin hâfızası tarih, yanlış şekilleniyorsa?
Hâfıza kaybına uğramış bir saygıdeğer insanı düşünün: dostunu, düşmanını bilmez, ne tarafa çevirirseniz oraya yönelir, onu istediğiniz gibi kullanırsınız. Milletin hâfızası, onun târihidir ve o târih, çok titiz bir şekilde muhâfaza edilmelidir.
Peki, bizim târihimiz, nasıl ele alınıp yazılıyor? sorusuna geçmeden önce, târih, Batı’da nasıl ele alınıyor, ona bakalım. İki olay nakledeceğim.
1.İngiltere Kralı Sekizinci Henry karısını boşamak isteyince Papa izin vermedi, Henry de bunun üzerine, zâten zemîni hazırlanmış olan, kıta Avrupası’nda da taraftar bulan Protestanlığa geçti, Anglikan Kilisesini kurdu. Utopia yazarı Thomas More ikinci adamdı, Katolik kaldı, dînini değiştirmedi. (Biz yanlış olarak ‘mezhep’ diyorsak da kendileri ‘dîn’ derler, öyle kabûl ederler.) Henry çok isrâr eder, ama Thomas dîninden dönüp Anglikan olmaz, mahkeme edilir ve kellesi kesilerek îdam edilir. Olayı, A man for all seasons adlı filmde 1967 yılında İngiltere’de seyrettim.
Şimdi … Ya Henry büyük bir zalimdir, uçkuru için değiştirdiği dîne girmeyi reddeden en üst düzey görevlinin başını kestirmiştir veya Thomas, hâindir, Krala karşı gelmiş, mahkeme edilmiş (Westministerdeki, ‘Thomas More burada dikildi’ plaketi, mahkemede durduğu yeri gösterir) ve cezâsını bulmuştur; mantık böyle der. HAYIR! Film olayı öyle sunar ki: Henry, büyük devlet adamıdır, İngiliz millî kilisesini kurmuştur, Thomas da, inancına uygun yaşayıp ölen iyi bir mü’mindir. Ne şiş yanar ne de kebap!
2.A.J.P. Taylor dişli, esaslı bir tarihçidir, Avusturya’da üniversitede öğretim üyeliği yapmıştır, Avrupalıların soykırımcı olduğunu güzelce anlatır. Bu târihçinin, The Course of German History adında Alman târihini anlatan bir kitabı vardır. Önsözünde der ki: “Alman târihinde hiç orta yol yoktur, hep aşırılıklar vardır: ya kaos, başıboşluk bardır veya diktatörlük; (uçlar arasında savrulmayı anlatmak için oscillating (sarkaç hareketi) kelimesini kullanır) Hitlerin ortaya çıkışı, ırmakların denize kavuşması kadar tesadüftür …” yâni, böyle milletten böyle adam çıkar, der. İtirâzlar yükselir : “Hiçbir milletin târihi, böyle değerlendirmeye dayanamaz (hayatta kalamaz : cannot survive) derler. Adam, geri adım atmaz: “Ben belgelere dayanarak böyle yazdım” der.
Malezya’da Milletlerarası İslâm Üniversitesi’ne görevli iken, Osmanlı Târihi konusundaki projeme destek için bu olayı zikrettim ve dedim ki: Bir İngiliz târihçi, yine Hristiyan bir milletin târihini böyle ele alıyor; yüzyıllarca savaştıkları Osmanlının târihini nasıl yazarlar? Üniversite beni, 1993 yaz tatilinde, belge toplamak üzere Türkiye’ye gönderdi, yazdığım Osmanlı History o üniversite tarafından bastırıldı ve ders kitabı olarak kullanıldı.
DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ MART 2022 SAYISINDA