Mustafa Armağan sordu ve yanıtladı: Neden Sultan Abdülhamid?
(Gerçek Tarih) – Gazeteci ve araştırmacı yazar, Gerçek Tarih’inde kıymetli yazarlarından Mustafa Armağan, 21 ekim 2022 günü Adıyaman’ın Kahta ilçesinde İlim Yayma Cemiyeti’nin organizasyonuyla Sultan 2. Abdülhamid konulu konferanslar gerçekleştirdi. Yanlış bilinen doğruları anlatan Armağan’ın hayli ilgi gören ve görsel sunum eşliğinde gerçekleştirdiği konferanslarındaki konuşmasının bir bölümünü Gerçek Tarih okurları için paylaşıyoruz:
Sahte kaşıkçı elması meselesi gibi nasıl ki sonradan fark edilir gerçek elmasın çalınıp, sahtesinin yerine konulmuş olduğu, tarihimizi anlatan dramın senaryosu da budur. Bizim tarihimizi de el çabukluğuyla çaldılar ve yıllar geçtikçe fark ettik ki bizim tarihimiz de bu şekilde çalınıp yerine sahtesi konulmuş.
Turgut Özal, vefatından 40 gün önce İslam Araştırmaları Sempozyumu’ndaki açılış konuşmasında anlatır: okul sonrası dedemin yanında ders kitabımı sesli okuyorum. Okuduklarım dedemin dikkatini çekti. “Ne yazıyor orada?” “Kötü, Kızıl Sultan.” “Yalan!” dedi dedem; “Yalan yazıyorlar, Sultan asla öyle biri değil!” Ben de çocuk aklımla “Dede sen mi iyi bileceksin onlar mı?” dedim ama yıllar geçtikçe, okudukça anladım ki dedemin anlattığı doğru çıkıyor.
NEDEN SULTAN ABDÜLHAMİD?
Mesnetsiz iddialar, 113 yıl önce tahttan indirilmiş bir padişaha iftiralar devam ediyor. “İçki içiyor,” dedi. 20 yıl Türk Tarih Kurumu’na başkanlık yapmış bir insan, başkanlığı sonrası bunu söylüyor. (İktidarla derdi var da o yüzden.) Eğer Sultan Abdülhamid’in içki içtiğine inansaydınız, onu sizden kabul eder baş tacı ederdiniz.
Necip Fazılların, Serdengeçtilerin mücadelesi sonunda 2000’li yıllarda gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Bana da nasip oldu Sultanımızın kitabını yazabilmek; elhamdülillah. Malum dizi çekilirken “Sizin kitabınızdan faydalanmak istiyoruz,” dediler. “Neden?” dedim.
“Bunca kitap arasından neden benim kitabım?”
“Çünkü akademik kitaplar değil aradığımız; sizin eserinizde ruh var. O nedenle sizin kitabınızdan yararlanmak istiyoruz.”
Birkaç bölüm danışmanlık yaptım. Tabii benim çalışma stilim farklı olduğu için onlarınkinden, mesela “Yaver üniformasının düğmesinin rengi ne?” diye sordular. Ben de Yıldız Sarayı’na gidip baktım, buldum; sarı. Ben bulana kadar çekmişler bölümü mavi koymuşlar. Orada benim ismim görünecekse muhakkak doğrusunu bulmam lazım; prensibim bu benim. Ve yollarımız ayrıldı. Fakat güzel de hizmet yaptı doğrusu dizi.
SULTAN ABDÜLHAMİD KİLİT TAŞI
Kemerlerin ortasındaki o taş yerleşti mi kolay kolay binaya bir şey olmaz. Bir fıkra anlatayım: Bir deveci varmış; develeriyle yük taşırmış artık yaşlanınca emekli olmaya karar vermiş ve develerini toplamış demiş ki: Ey develer sizi satacağım ama önce gelin helalleşelim. Develer aralarından birini sözcü seçmişler. Demişler ki: hakkımızı helal edeceğiz etmesine ama bir şey çok zorumuza gidiyordu. Kervanın önüne merkep ya da katır koyardınız o durum bizi çok üzerdi; bunu da affediyoruz fakat inatçı hayvan, geçmemek için inat edince bağlayıp üstümüze koyardınız; bu da ağırımıza giderdi lakin tekrar bu şekilde geçtikten sonra, önümüze koymanızı hiç affetmiyoruz.
İngilizler “Modern medeniyetin kıblesi” diye anlatıldı. 1923’ten sonra. Koskoca arslanlar, Batılılaşacağız diye peşinden gittik; onlar da tek tek İstanbul’u topraklarımızı işgal ettiler ve mezalim yaptılar; bunu yapanları önümüze rehber diye koydular. Merhum padişah onların oyunlarını parçalama planlarını engellemek için 30 yıl mücadele etti. İktisat Tarihçisi Şevket Pamuk yüzde 3 kalkınma hızı yakaladığını ortaya koydu onun döneminde.
Bakın, “27 Nisan 1909” tarihimizin döndüğü tarih.
Padişahı ha’l etmek için gelen heyete Sultan, “33 sene hizmet ettim karşılığı bu mu?” diye soruyor.
Şeyhülislam fetvasını tebliğe gelen heyet:
Albay Galip Pasiner: Sabetayist (Yahudi dönmesi)
Aram Efendi: Ermeni
Esat Toptani (Balkan Savaşı’nda Yanya kalesi direniyordu; kalenin içindeki kale komutanı Hasan Rıza Paşa’yı öldürüp kaleyi teslim eden hain)
Fetva: “Şer’î kitapları yasaklaması ve yaktırması”; suçu bu. Onu “yaz” diyorlar fetva yazacak kişiye. Fetva emini Osman Nuri Efendi “imzalamam” diyor. Lakin Talat Paşa kendisini “Çoluk çocuğunun güvenliğinden sen sorumlusun,” diyerek tehdit edince mecburen imzalıyor.
Emanuel Karasu (33 dereceli mason üstadı. İtalya’ya kaçmış araştırınca bakılıyor ki İtalyan vatandaşı imiş zaten.)
Arif Hikmet Paşa: Yaver
27 Nisan 1909, e- muhtıra ne için o gün verildi? Gece 22:30, özellikle seçildi. Sultan Abdülhamid etrafında bir kodlama yapmışlar. Uyumuyorlar. 7 Temmuz 2008, Sultan Abdülhamid’ e karşı dağ çıkanların, Şemsi Paşa’yı vurdukları gün.
Şu fotoğraflara bakalım: Zülfü Livaneli’nin kitabında daha pespaye hali, niyeti kapağından belli bir kitap. Daha kötü gösterdikleri resimler var.
Darağacında Sultan Abdülhamid, ne hatırlatıyor size? Bugünkü yöneticilerimiz için de Avrupa basınında resimler çıkıyor. Demek ki ülkesini kalkındırmak isteyen bütün yöneticilere bunu uygun görüyorlar (Zamanında Turgut Özal için de aynı olduğunu düşünüyorum).
İlkokul 3. sınıf kitabı. Sultan Abdülhamid devrinin iğrenç bir timsali yazıyor. “İstibdat devri insanları zalim sultana tapınmaktan utanmazdı” diye yazıyor. Pedagojik olarak bile ne kadar korkunç. (Hürriyet mücadelecileri!)
Bu memlekete baştanbaşa demiryolu kazandırmış, Ankara’yı başkent kılacak hale getirmiş, Darülaceze, PTT binası, çoban binası, deniz itfaiyesi bugün yok, ufka bakın!
Mihrab diye ünlenen resim ve altında kutsal kitaplar. Çağdaş müzeciliğimizin ismi, arkeoloji müzesi kurucusu Osman Hamdi resimleri. Abdülhamid bunlara sansür uyguluyordu.
Selanik’e gönderildi ki etrafında destekçi olmasın. İslam Halife’sini bir Yahudi’ye, Alatini Köşkü’nün sahibi bir Yahudi’ye kiracı ettiler.
Hicaz demiryolu… İngilizlerin yeni dünya düzeni petrol üzerine kurulacaktı. Musul’a, Bağdat’a, Kerkük’e nasıl oturacak Sultan Hamid varken; bu yüzden gitmesi ve bizim oğlanların gelmesi lazımdı. Turkish Petrol Company kurulması ile birlikte Said Halim Paşa, İslamcı yazarlar arasında, Sadrazam Mısır Hidivi Kavalalı’nın torunu, imzalıyor. Ortadoğu petrollerini almaya odaklı. İngiltere amacına ulaşacak. Musul petrollerini fetihle, Yavuz’un kılıcıyla ele geçirdiğimiz yerden bir tek biz yararlanamıyoruz. 7 Haziran 1926’da Tevfik Rüştü Aras diyor ki “Bizim için İngiliz dostluğu mühim.” Dörtte birini kullanıp dörtte üçünü satacağız. Böyle olsaydı belki 2050’de ulaşacağımız seviyeye ulaşmış olacaktık şimdi.
“Sultan Abdülhamid gençlerin boğazına ip bağlayıp denize salladı. Kayık insan cesedine çarpmaktan ilerleyemedi,” iftirası da atıldı.
Refik Halit Karay, edebiyatımızın güzide insanlarından, “Bir Ömür Boyunca” adlı hatıratında diyor ki “Biz bunu gerçek sandık. Sonra Meşrutiyet ilan edilince gazetelerde ilan çıktı. Abdülhamid devrinde çocuğu öldürülenler çıksın, destek olalım! Bir kişi çıkmadı! O zaman anladık ki yalan ve iftira imiş.” Alman Propaganda Bakanı Goebbels’in izinden gidiliyor hâlâ.
1911 yılında İtalya “Trablusgarp benim toprağım,” deyip savaş açtı. Büyük silah depoları yapmıştı Abdülhamid, oralarda silah depoladı. İttihatçı kafa “orada o kadar silahın işi ne?” diyerek o depoları boşalttılar. İtalyanlar bunu gördü. İstanbul’dan gönüllü 200 subay, Senusi tarikatı ve yerel halkla orayı örgütledi Enver Paşa; tabii o zaman henüz paşa değil. İtalya bakıyor ki bu iş uzuyor ve gelip 12 adayı işgal ediyor ve “Ya 12 adaya karşı Trablusgarp,” diye tehdit edince, 1912 Ekim ayında, Uşi antlaşması yapılıyor; böylece 12 adayı boşaltıyorlar. Sultan Abdülhamid mi verdi? Balkanlarda savaş çıkınca İtalya’ya geçici olarak bıraktık. Fakat 4 küçük devlete karşı Osmanlı ordusu tarihinde görülmemiş yenilgiye uğradı. Bizim 6 bin şehidimiz var; Bulgar ordusunun 140 ölüsü. Türk ordusu bu kadar ağır yenilgi yaşamamış. Ordu içinde ittihatçı ve itilafçı subaylar birbirine yardım etmiyor. Bu nifakı sokanlar Hürriyet Kahramanları!
Ordu bir bütün olacak. Birinci Dünya Savaşı’nda bu bütünlük sağlandı. İttihat-Terakki tek parti olarak, Abdülhamid’e “despot,” diyenler 1912 yılında meclisi kapattı. Abdülhamid de o nedenle kapatmıştı. Rus Savaşı’nda ki kapatmak da değil tatile sokmuştu.
1909-1910 yıllarında 3 kişi alnından vuruldu. (Ahmet Samim, Hasan Fehmi, Zeki Bey)
Abdülhamid devrinde bir tane idam yok. Siyasi olarak hiç kimseyi idam ettirmedi.
1912 yılında patates çuvalı gibi idamlar. Devr-i Dilara-yı Meşrutiyet’te olan idamlar.
Abdülhamid en fazla sürgüne gönderirken, onu aç da bırakmaz.
Aziz Nesin, babası müftü kendisi de Kur’an biliyor hafızlığa çalışmış. 1939’da İnönü devrinde bir sene Bursa’ya sürgün ediliyor. Nasıl geçinecek? “Ya,” diyor, “O kadar aç kaldım ki bir tanıdığa rastladım yemek yedik birlikte, tuvalet müsaadesiyle kaçmak zorunda kaldım. Beni bu duruma getirenler utansın.” Bursa Ulu Camii’nde Kuran öğretiyor, çocukların harçlığı ile geçiniyor sonra aileler kim olduğunu öğrenince o imkân da elinden gidiyor.
Bu da 1926 model gazete sayfası, Vakit gazetesi herkes idam fotoğraflarını gördü ki 6 milletvekili ve iki paşa var. Ayıcı Arif milli mücadele kahramanlarından, İsmail Canbolat. Abdülhamid’i Selanik’e sürenlerin de sonları bu şekilde oldu. Çivi çiviyi söker. İstiklal Savaşı’nın Doğu Cephesi’nin kahramanı Kazım Karabekir’i yargılayanlar.
İngiliz idamları Hindistan’da. Churchill açlığa mahkûm etti. Büyük Hindistan açlığı.
Cezalandırma yöntemi topun önüne bağlanan insanlar. Bütün zulümlere rağmen, neden İngiliz düşmanlığı yok.
“Soykırım enstitüsü açılsın,” diye anlatıyorum ama Osmanlı’yı parçalamayı planlayıp parçalayanlar, bunları ele geçirenler kim? 16 Mart’ta şehit edilen askerlerimizi anma günü, Şehzadebaşı Karakolu anma töreni. 30’ların yarısında İngiltere kralı geldi; bizi Alman etkisinden çıkarmak için ve şehitleri anma günü kaldırıldı.
2 Ekim 1923’te İngiliz askerleri çekildi ve garip 29 Ekim’de cumhuriyet ilan edildi. Millete proksy düşman bıraktılar; Osmanlı düşmanlığı bıraktılar, İngiliz düşmanlığı yerine.
Sultan Abdülhamid’den sonra çok ağır bir şekilde yaşadık kıyameti ve 1939 yılında, İngilizlerle anlaşma yaptık ve kredi ile verdikleri gemileri vermediler. 1939’da savaş çıkınca İngiltere vermedi gemileri ve 1945’e kadar kullandılar. Savaş bitti ve muavenet denen gemi teslim edildi. Defalarca kullanılan gemiyi törenle bize teslim ettiler. Teslim etmedikleri de var; bugün 5 milyon alacaklıyız. “Abdülhamid’e donanmayı çürüttü,” diyenler… Dünyanın en büyük 2 savaş gemisini yaptırdı ve parasını taksit taksit ödüyoruz. Teslime Rauf Orbay Bahriye Nazırı başkanlığında gidiyorlar ve İngiliz istihbaratı, Enver Paşa Almanlarla gizlice anlaşma yaptı. İttihatçı triümvira bir milyon anlaşma yapıyorlar ve diyorlar ki belirlediğimiz tarihte savaşa gireceksiniz. Rauf Orbay’ın haberi yok anlaşmadan. 5 milyon altın ödediğimiz gemi Birinci Dünya Savaşı’nda bize karşı kullanıldı. Sultan Abdülhamid bu tuzağa düşer miydi? Bunu bildikleri için indirdiler.
İngiltere’den 75 milyon altın alacaklıyız ve Deutsche Bank’taki parayı da isteyince diyorlar ki “Bizim askerimiz barış sağlamak için 5 yıl kaldı; onların da parasını da isteriz.” İşgal eden askerlerin parasını da karşıladık dememiş olmadık mı İsmet Paşa ile. Ve Yavuz ve Midilli’yi güya kaçırmış yaparak soktular boğazdan. İngilizler dedi ki “Boğazdan girmeyin bize savaş açmış olursunuz.” Bizim paşamız Alman askerlerinin başına fes geçirip Enver Paşa, Yavuz ve Midilli’ye emir veriyor “Gidin Rus limanlarını bombalayın.” Bunu inkar ettiler. “Amiral Souchan, kendisi bombalamış.” O zaman niye yakalamadın? Ve Alman Arşivlerinden çıkan belge, hücum emrini verdiği belge işte. İttihat Terakki’nin meşhur üçlüsü, direkt kaçtılar.
“Efendiler Nereye?” yazısı var; Refik Halit Karay’ın okuyun.
Sarıkamış hezimet 1914 başları, Enver Paşa harekatı bizzat yönetti. Gerçi donarak ölen 30 bin zayiat var. Hepsi donarak ölmedi. Düşmana esir düşen, hastaneye kaldırılan da zayiattır. Sarıkamış’a Ruslardan önce ulaşmaktı amaç her şeye rağmen ama. Napolyon’un Moskova’yı ele geçirmesi gibi. Moskova’yı ele geçirdi ama 30 bin askeri kalmıştı ve geri döndü ordusunun yüzde 90’ınını kaybeden Napolyon, hâlâ kahramandır Fransızlar için. Avrupa’yı Avrupa yapan adamdır Napolyon. Gençliğinde Osmanlı ordusuna katılmak için mektup yazmıştır tabii henüz Napolyon değilken.
Sarıkamış’a yetersiz orduyla ulaştık; bir de geri dönüş kayıpları ile büyük facia ve bu yenilgi basına sansür uygulanarak duyurulmadı. 1921 senesinde Şerif Günalp hatıralarında bu yenilgiyi yazınca, o zaman öğrenildi. Halil Menteşe İttihatçıların babalarından, hatıralarında, trenle dönerken, “Yazık oldu bu kadar asker şehit oldu,” deyince, “Ee uzatma nasıl olsa sonunda herkes ölmeyecek miydi?” diyor.
Sultan Abdülhamid askerleri hastanede ziyaret ederken saat isteyen askerin hemen ihtiyacını gidermişti; bir ona bir bunlara bakın.
Almanlarla askeri ittifaka girmedi, “İktisadi olarak olur,” dedi. Alatini Köşk’ünden getirilirken Yunan Ordusu Selanik’e giriyor. Tehlike: Sultan, Yunanlıların eline esir düşecek yani ikinci Cem vakası yaşanabilir. Alman İmparatoru gemi gönderiyor. Gitmek istemediyse de ikna edilir Sultan. Geminin komutanı selam veriyor. Gemiler ülkelerinin bayrağını taşır yani o ülkenin toprak parçası anlamına gelir bu. (Ertuğrul Fırkateyni’nde de herkes gemiye binmek istiyordu zira Halife’nin gemisinde namaz kılmak, onun toprağında namaz kılmak kadar kutsaldı.) Ve silahlarını bırakıp gemiye bindi Türk askerleri. Gemi kaptanı selam veriyor: “Nereye gidecekseniz sizi oraya götüreceğim, emir buyurunuz.” Fethi Okyar da gemide, hatıratından anlatıyoruz, Abdülhamid bakıyor ki bunda bir oyun var evladım sen İstanbul’a çek diyor ve 6 buçuk sene Beylerbeyi Sarayı’nda kalıyor. Abdülhamid’in kaçma fırsatı varken nasıl vatan memleket sevdalısı olduğunu göstermeye yetmez mi tek bu misal!
Biz onu şahıs olarak değil fikir olarak ele alıp, hakikatin tecellisine çalışıyoruz.
gercektarih.com.tr