Sema’
Der mezhebi münkirân herâmest Sema‘
Der mezhebi aşigân helâlest Sema’
Sema‘-ı Şerîf mevzûna yukarıdaki beyitler ile başlamak lazım. Hz. Mevlânâ’ya Sema‘ın hükmünü sorduklarında verdiği cevap şöyledir;
“Sema‘ münkirler mezhebinde yani Kur’ân’ı bende edinmeyip Ol Muhammed Mustafa’nın (sav) ayağının tozu olmayanın mezhebinde haramdır.
Sema‘ âşıkların mezhebinde, Muhammed (sav)’i kandillerle aydınlatılmış o kutlu yolda yürüyerek Cenab-ı Hakka vasıl olmuşların mezhebinde olanlara âşıklara helaldir” der. Hz. Pîr’e tekrar sorarlar; “Münkirleri anladık, haram oluşunu anladık peki âşık olanı nasıl bileceğiz nasıl anlayacağız, bunun ölçüsü nedir?” diye?
Hz. Pîr; “O çok kolay” der ve soruyu sorana “hele sen gel yanıma ve bana nefesini üfle” der. “Şayet sende azıcık bir aşk ateşi varsa o aşkın hararetinden ciğerinin kebap olmuş kokusu gelir nefesinden. Sana hemen bir fetva yazayım. Bu adam âşıktır, ehli Sema‘dır, Sema‘ edebilir diye.”
Ve devam ederek Sema‘-ı Şerîfi anlatır bizlere; “Nefsine uyan, şehvetine kapılan kişiler; kibirle, gafletle Sema‘ya kalkarlar, Hakk’tan, hakikatten, âhiret hallerinden haberleri yoktur. Onların Sema‘ı boşuna bir iştir. Oyundan ibarettir. Yaptıkları ile azaba uğrayanların ta kendileri onlardır. Çünkü nefis ve şehvet dünyadandır.”
Âşıklara Sema‘ helâldir. Çünkü onlar Allah’tan gayrı her şeyden kurtulmuş bir gönül sahibidir. Onlar boş şeylerden oyunlardan tertemizdir. Onlara sema‘, zâhir ehlinin çalışıp çabalamasından da yücedir. Onlar vecde düşerler de Allah’a özleyişleri artsın, âhirete inanış sevgileri çoğalsın, gönülleri dünyaya yabancı olsun diye sema‘ ederler.
Âşıklar Elest Bezmi’nde Cenâb-ı Hakk’ın “Elestü Bi Rabbiküm” hitâbına “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna dünyada ete kemiğe bürünüp her bir çarkında Allah Allah Allah diyerek “Evet Sen bizim Rabbimizsin demektir” der.
Sema‘ Yâr’in adını anmaktır kemal-i edeb ile. Sevdiğinin adını söylemektir muhabbetle aşk ile. Sema‘ zikirdir vesselâm.
Sema‘ı yüzyıllar boyunca bu şekilde anlayan Mevlevîler tekkeler kapatılıncaya kadar Sema‘ı insan yetiştirmenin aracı olarak kullanmışlardır. Yani sema‘ insan yetiştirmenin bir aracıdır, amacı değil.
İnsan; eşref-i mahlûkât yani yaratılmışların en şereflisi…
İnsan; Zübde-i Alem yani kâinatın özü…
İnsan; Nefha-i İlâhî’yeden nasibdâr olduğu için Halifetullâh yani Allah’ın Halîfesi…
İnsan; yani Hazret-i İnsan, İnsan-ı Kâmil..
İnsan; Cenab-ı Hakk onun için ayet-i kerîmede “esfeli safilîn” de der. Yani yaratılmışların en aşağısı. Sema‘ “esfeli safilîn”den kurtulup, eşref-i mahlûkât olmak çabasıdır aslında.
Allah katında tarifi imkansız bir kıymeti olan Hazret-i İnsan’ın dünya imtihanından yani “esfeli safilîn”den kurtulup muvaffakiyetle Huzur-ı Şerîf’e varması için yapılan tâlimin adıdır Sema‘. Bu yüzden Sema‘ Mevlevîler için pek mühimdir.
SEMA‘ ER KİŞİ İŞİDİR, HER KİŞİ İŞİ DEĞİL…
Hz. Mevlânâ; “Evvela Sema‘ ehliyetini elde et, ondan sonra Sema‘ yap” der. Nitekim “Ben dün şekeri burnuma tuttum, burnum şekerden bir şey anlamadı. Çünkü burun şekerden bir şey anlamaz. Onun istidadı tatmak değil, koklamak. Sen Sema‘ yapmak istersin ama Sema‘ın hak ve hakikatinden haberin yok” der.
“Değirmene buğday öğütüp un almaya gidersin ama çuvalında buğdayın yok. Nasıl bir iştir bu? Değirmene buğdaysız gidersen eline geçen ancak saçının sakalının ağarması olur. Üstün başın toz olur. Başka bir şey elde edemezsin. Bu misallerin sonu gelmez. Boşuna bir uğraş içine düşme. Yürü liyâkat ve ehliyet elde etmeye çalış. Çuvalını buğdayla doldur da öyle gel” der.
Bu yüzden Sema‘ tâlimi her isteyen kişiye öğretilmez. Evvelen arzu eden kişi araştırılır; ailesi, kendisi, soyu sopu…. Sonrasında bu yolun zorlukları anlatılır kendisine. Hâlâ arzu ediyor ise “Bismillah” denir ve başlanır tâlim ve terbiyeye.
Sema‘ tâlimi esnasında dervîşânın her ne maddî ve manevî eksiklikleri var ise tamam edilir. Fazlası varsa usûlünce yavaş yavaş alınır. “Sizin en hayırlınız insanlara en fazla hizmet edeninizdir” düstûruyla yüzlerce hizmetle vazifelendirilir ve Hazret-i İnsan, İnsan-ı Kâmil yetiştirilir. Bu tâlim ve terbiye uzunca bir süre devam eder. Sabır işidir, gayret ister ve sevgi gerektirir.
Evvela ahkâm-ı şer‘iyye tâlim ettirilir.
Âhiren ahlâk-ı Muhammediye tâlim ettirilir.
Bu arada da usûl-ı Tarîk-ı Mevlevîyye tâlim ettirilir.
Bunca tâlim ve terbiye hâl sahibi olan, zâhirde ve bâtında kâmil olan dedeler nezaretinde ferda ferd yani bire bir yapılır.
Eşref-i mahlûkât olma yolunda Cenab-ı Hakk’a vâsıl olmak için Ahlâk-ı Muhammedî rehberliğinde Tarîk-ı Mevlevîyye usûl ve esasları ile sikkesini giyen ve Sema‘ ehliyetini kazanmış Semazen kendisini yetiştiren dedelerin ve Tarîk-ı Mevlevîyye’nin kefâleti ile Sema‘a çıkar.
Yetişen bu Semazenden tüm Tarîk-i Mevlevîyye sorumludur. Dervîşân olur da yola bir halel getirirse, yanlış bir iş yaparsa, pabucu ters çevrilir, yani tekkeden yol verilir ve uzaklaştırılır. Hırkası ve sikkesi de elinden alınır. Sema‘ etmesine de müsâde edilmez vesselâm.
Başlı başına bir kitap mevzusu olan tâlim, terbiye, usûl-ı Mevlevîyye konusunu en kısa hâli ile arz etmeye çalıştım. Bu konuda daha fazla mâlûmat arzu edenler için son dönemde yazılmış ve anlayabileceğimiz sıhhatli kaynakları da makalenin sonunda bulabilirsiniz.
SEMA MERÂSİ
Tekkelerin 1925 yılında kapatılmasıyla diğer tarikatlar gizlice faaliyetlerini bir şekilde devam ettirirken Mevlevîlik tam anlamıyla sırlanmıştır, yani kapanmıştır. Zira Mevlevîliğin olmazsa olmazı tekkedir. Yani mekân şarttır. Sema‘ için her şeyden önce bir Mevlevîhane lâzımdır. Sema‘ için hânendesi, sâzendesi, Semazeni, dedegânı ve dervîşânı lazımdır. Dedegân ve dervîşân için derviş hücreleri, dervîşânın yetişmesi içinde Matbah-ı Şerîf lazımdır. Hâl böyle olunca 1940-1950’li yıllarda tekkelerden yetişen son dedegân da vefat edince neredeyse kimse kalmamış Tarîk-ı Mevlevîyye’den.
1950’li yıllardan sonra Türkiye’ye gelen meşhur bir oryantalistin; “Konya’da Rûmî var ve onun dönen dervişleri var, görmek isterim” deyince apar topar bulunan iki üç Semazenin Sema‘ etmesi ile başlamış Sema‘ gösterileri. Sonrasında çok dar kapsamlı Hz. Mevlânâ’yı anmak için Aralık ayında programlar düzenlenmeye başlıyor. Yurt içinde ve yurt dışında gösterilerin yoğun ilgi ve alâka neticesinde önce dernekler vasıtası ile sonrasında Konya Belediyesi ve nihayetinde Kültür Bakanlığı’nın 1991 yılında Konya’da kurduğu Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu ve Sema Grubu ile bugün çok geniş çaplı anma törenleri, Sema‘ gösterileri yapılmaktadır. Günümüzde üçü Kültür Bakanlığı’na bağlı topluluk olmak üzere birçok vakıf, dernek ve şahıslar Sema‘ gösterisi için programlar düzenlemektedir.
Üç yıl sonra tekkeler kapatılalı 100 yıl olacak. Bu süre içerisinde diğer tarikatlar manevî tâlim ve terbiye noktasında hemen hemen hiçbir kesintiye uğramadan devam ederken Mevlevîlik mâalesef Sema‘yı var eden manevî tâlim noktasında çok ciddî bir inkıtaya uğrayarak sadece şekil olarak devam etmiştir.
Günümüzde Sema‘-ı Şerîfi değil sadece zâhiren dönmeyi bilen ve yolun maneviyatı ile hiçbir alakası olmayan insanları da ortaya çıkarmıştır. Sema‘ kendine ait bir mekânda ve hususî zamanlarda ehliyetli ve liyakatli Mevlevî dervîşânı tarafından icra edilmelidir. Falanca geldi filanca geldi diye değil. Market açılışı, düğün, sünnet, otel, panayır, pazar yeri, festival için değil. Bunların her türlüsü Hz. Mevlânâ’yı ve yolun büyüklerini incitir. Manevî vebâli ve âhirette hesabı vardır. Sema‘ın maneviyatına zarar verir. Sema‘ alınamaz, satılamaz ve ticârî bir iş değildir. Aksine manevî bir yolculuktur. Rahmânîdir ve dünyaya ait değildir, âhiret yurduna bir hazırlıktır.
Bugün yurt içinde ve yurt dışında çok fazlaca talep olması sebebi ile rağbet gören Sema‘ gösterisinin, ticarî amaçlarını tatmin etmeye çalışan aktörlerini Hz. Mevlânâ’nın yukarıdaki ifadeleri ile insâfa davet etmek ve uyarmak gerekir. Bir yıl 365 gün ve 52 haftadan oluşur. Tekkeler açıkken haftanın belirli günlerinde ve hususi gecelerde Mukabele-yi Şerîf yapılırmış. Yani bir yılda en fazla elli ya da altmış defa sema‘ edilir yani Muhabele-i Şerîf yapılırmış. Dervişler geriye kalan bu üçyüz günde ne yaparlar diye düşünmez mi insan?! Günümüzde sema‘ mâalesef amaç olmuş. Halbuki sema‘ Tarîk-ı Mevlevîyye de ahlâklı ve güzel insan yetiştirmenin aracıdır.
Sema‘ Tarîk-ı Mevlevîyye’nin yüzde ikisine bile tekâbül etmez. Geriye kalan yüzde doksan sekizden günümüzde yaşayan kimsenin haberi yok. Ayrıca merak da edilmiyor. Sema‘ Mevlevîliğin vitrini. Hangi tüccar dükkânının tamamını vitrine koyar ya da koyabilir? Akıllı tüccarın malının büyük çoğunluğu depodadır. Vitrinine üç beş nümûne koyar. Sema‘da böyledir. Esas hazine içeridedir.
Zaten Hz. Mevlânâ da diyor ki;
“Herkes kendi zannınca benim yârim oldu
Kimse aramadı içindeki esrârı”
Bugün Hz. Mevlânâ, sema‘ ve Mevlevîlik konusunda koparılan büyük fırtınanın içerisinde kimsenin derdi bu esrâr değil mâalesef.
Kimi şan derdinde, kimi şöhret, kimi mal derdinde, kimi makam, kimi mangır derdinde, kimi buğday. Hz. Mevlânâ; “Sen sen ol nân peşinde, yani ekmek peşinde olma. Sen sen ol da can peşinde, canan derdinde ol. Zira ne düşünüyorsan osun, ondansın” der. Hz. Pîr’in esrârını merak edenlere Hz. Pîr kendisi sesleniyor geçmişten geleceğe;
“Ben Kuranın bendesi ve Ol Muhammed Mustafa (s.a.v) ayağının tozuyum. Bir kimse benden bahsederken bundan başka bir şey söylerse, o sözden de onu söyleyenden de şikâyetçiyim”
Hz. Mevlânâ, Mevlevîlik ve sema‘ hususunda Kur’ân’ın bendesi ve Ol Muhammed Mustafa (sav)’in ayağının tozu anlayışı ile gönülleri var olan yeni bir nesil, yeni bir Türkiye yüzyılında inşallah doğmaya yakın.
Sema‘ gösterilerinin değil Mevlevî Mukabeleleri’nin Sema‘hânelerde Mevlevî dervişleri tarafından icrâ edileceği günlere niyaz ve selam ile…
Vakt-i Şerîfler hayrola
Hayırlar feth ola
Şerler def ola
Allah-ı Azîmü’ş-şân İsm-i Zâtı’nın nûru ile
Kalplerimizi pürnûr ve mutahhar kıla
Demler safâlar ziyâde ola
Dem Hz. Mevlânâ Sırr-ı Cenâb-ı Şems-i Tebrîzî
Kerem-i İmâm-ı Ali
Ve Şefâ‘at-i Muhammedi’n-nebî Rahmeten li’l-Âlemîn
Hû diyelim
Hû…
***
TAVSİYE EDİLEN KİTAPLAR:
Şefik Can – Mevlânâ
Şefik Can – Mesnevî Hikayeleri
Şefik Can – Mesnevî Tercümesi (6 cilt)
Safi Arpaguş – Mevlânâ ve İslâm
Safi Arpaguş – Mevlevîlikte Manevî Eğitim
Sezai Küçük – Mevlevîliğin Son Yüzyılı
AHMET SAMİ KÜÇÜK*
(*Semazenbaşı)
Gerçek Tarih Aralık 2022 sayısında yayınlanmıştır.