tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Türkiye’de insan haklarının kurumsallaşma tarihi: Hak arama kurumları

Türkiye’de insan haklarının kurumsallaşma tarihi: Hak arama kurumları
28.05.2022
A+
A-

Şeyh Edebali’ nin Osmangazi’ye söylediği “Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” Bir söz söyleyip söylemediği tartışılagelse de nasihatte “Ey Oğul insanı yaşat ki Devlet yaşasın” veciz sözü ve mottosunu” sık sık duyarız. Devlet ve millet kavramları en çok tartışılan konulardan birisidir. Devlet dediğimiz şey, milletin bir araya gelerek meydana getirdiği birlikteliktir. Devletin varlığı, milletin yaşaması ve güçlü olmasına bağlıdır. İslam ve Türk kültür ve medeniyet anlayışında “kul hakkı” önemli bir yer tutmaktadır. Kul demek öncelikle eşref-i mahlukat insan olmak üzere Allahın yarattığı her canlıdır aslında. Buradan bakınca insanın yaratıcı ile ilişkisinde, insanların insanlarla ilişkisinde ve insanların doğada bulunan tüm canlılarla ilişkisinde hak kavramı ve sorumluluğu birlikte ele alınmaktadır. Haksızlığın izalesi için sadece bu dünyada değil öteki dünyada da hesaba çekilme korkusu oluşturan kapsamlı bir zemin oluşmuştur. Bu meyanda Rasim Özdenören’in “Kul Hakkı versus insan hakkı” başlıklı yazısının okunması şiddetle önerilir. (https://www.yenisafak.com/yazarlar/rasim-ozdenoren/kul-hakki-versus-insan-hakki-35411)


Osmanlı Devleti’nin kuruluş ülküsünün menkıbevî bir dille resmedildiği Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihat metni, bazılarınca gerçekten tarihi karakterlerin ağzından çıkmış gibi kabul görse de aslında Tarık Buğra’nın 1983’te yayınlanan “Osmancık” adlı romanından bir alıntıdır. Osmanlının kuruluşu ile geçmişi Hz. Ömer dönemine kadar giden bir uygulamadan mülhem kurum olan “Hisbe teşkilatı” da hak arama yollarından birisi olarak tarihte önemli bir yer almıştır. Bu çerçevede İslâm devletlerinde en yüksek idarî-adlî yargı ve denetleme kurumu olan Mezalim, Muhtesip, İhtisap ağası gibi kurumların da varlığı önemli bir başlıktır.
Ülkemizde Tanzimat’tan bu yana azınlık hakları merkezli hak ve hürriyet temalı düzenleme talepleri ve girişimler yaşanagelmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti; II. Abdülhamit Yönetimi ile çekişmesinde Osmanlı Devleti’ndeki Mutlakiyete karşıt olarak Fransızların “Liberté, égalité, fraternité” özdeyişini “Hürriyet (Özgürlük), Müsavat (Eşitlik), Uhuvvet (Kardeşlik)” kavramlarıyla çevirmiş ve benzer anlamlara gelecek şekilde kullanmaya çalışmıştır. Bu yolda 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat fermanları ile bir dizi düzenleme yapılarak başta azınlıkların hakları olmak üzere tebanın bazı haklara kavuşması yolunda adımlar atıldı.


Hisbe teşkilatı, Muhtesip, İhtisap Ağası
Hisbe, İslâm toplumlarında genel ahlâkı ve kamu düzenini koruma ve denetleme faaliyetini ve bununla görevli resmî kuruluşu ifade eder. Bu işle görevli memura da genelde muhtesip adı verilir. (Detaylı bilgi için https://islamansiklopedisi.org.tr/hisbe adresine bakınız.)
Hisbe görev ve teşkilâtı, İslâm›ın emir bi’l-ma’rûf ve nehiy ani’l-münker ilkesinin, yani toplumda iyiliği hâkim kılma, kötülüğü önleme prensibinin kamu hukukuyla ilgili kısmını temsil eder. Daha önce de ifade edildiği gibi, esasında toplumda her bireyin bu yönde faaliyet göstermesi, iyiliğin yayılmasında, özellikle de kötü âdet ve davranışlarla mücadelede aktif rol üstlenmesi beklenir ve gerekir.
Hisbe faaliyetinin Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemlerine uzanan uzun bir tarihî geçmişi vardır. Hisbe faaliyeti kişi, toplum ve devlet haklarına karşı tecavüz ve ihlâlleri önlemeyi, toplumun ortak değerlerini korumayı gaye edinir. Bu yapılırken de, kişilerin özel hayatlarının irdelenmemesi, kişilik haklarının çiğnenmemesi, kötülüğün açık ve herkes tarafından reddedilen bir nitelik taşıması gibi hususlara dikkat edilir. İşlenen kötülüğün gayri meşrû olduğu anlatılır, nasihatte bulunulur, ortam ve imkânlar ortadan kaldırılır, gerekiyorsa maddî yaptırım uygulanır. Önemli olan şahısların cezalandırılması değil, kötülüğün önlenmesidir.
Toplumsal sağduyu ve olumlu kamuoyu ancak böyle kurulabilir. Fakat böyle bir görevin ifasının dinî konularda bilgiyi, insanlarla sağlıklı ilişki kurma kabiliyetini ve maddî yaptırım gücünü gerektirdiği açıktır. Bunun için de kamu düzeniyle alâkalı alanlarda bu faaliyetin ifası fertlerin değil de devletin görevleri arasında sayılmış, bununla ilgili olarak resmî yetkililer ve bir teşkilât ihdasına gidilmiş, böylece doğabilecek kargaşa, keyfîlik, düzensizlik ve hak ihlâlleri önlenmiştir.


İslam tarihinde yer alan tüm devletlerde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de halkın adalet, huzur ve güven içerisinde yaşamalarını temin, devletin temel görevleri arasında yer almıştır. Bu amaçlara uygun olarak İslam hukukunda pek çok düzenleme yapılmış ve bunlara bağlı birtakım kurumlar oluşturulmuştur. Bu kurumlar arasında en köklü ve etkin bir geçmişe sahip olan “Hisbe Teşkilatı” İslâm’ın başlangıcından 19. yüzyıl başlarına kadar bütün beldelerde var olmuş, Osmanlı Devleti’nde ise kurumsal açıdan adeta zirve noktasına ulaşmıştır. Teşkilatta görev alan muhtesibler, adlî ve idârî işler dâhil olmak üzere –devlet gözetiminde- farklı kamu hizmetlerinde etkin rol üstlenmiştir. Bu kişiler toplumsal hayatta devleti temsil etmiş, adeta devletin gören gözü, işiten kulağı ve tutan eli olmuştur.

Muhtesiblerin görevleri tüm kamu hizmetlerini kapsamaktadır. Bu görevler genel olarak dînî, iktisâdî/sosyal ve adlî alanlarda olmak üzere üç ana başlık altında toplanabilir. Dînî/ahlâkî anlamda “iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak” ilkesi gereği din ve geleneklere uymayan davranışlara uyarı, yeri geldiğinde müdahale ederek kurallara uyulmasını temin etmektir. İktisadî/sosyal alanda denetim ve normal şartlarda işleyişin devamını sağlama; adlî konularda ise bazen yargılama ile bazen de yargılama yapılmadan belirlenen sınırlar içerisinde yetki kullanımıyla hüküm vermek suretiyle toplumsal düzenin sağlanmasındır. (Osmanlı Devleti’nde Hisbe Teşkilatı, Doç. Dr. Ömer Faruk HABERGETİREN)


Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb (sevabını umarak bir işi yapmak, akıllı ve basiretli bir şekilde yönetmek; çirkin bir iş yapanı kınamak, hesaba çekmek) masdarından isim olan hisbe kelimesi, terim olarak emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker prensibi uyarınca (Âl-i İmrân 3/104, 110, 114; et-Tevbe 9/71, 112; el-Hac 22/41) gerçekleştirilen genel ahlâkı ve kamu düzenini koruma faaliyetlerini ve özellikle bununla görevli müesseseyi ifade eder. Bu işle görevli memura muhtesip, vâli’l-hisbe, veliyyü’l-hisbe, mütevelli’l-hisbe, nâzırü’l-hisbe denir.
“İhtisab ağası» veya «muhtesib”, İslâm toplumsal düzeninde, kent ve kasabalarda belde hizmetlerini yürütmekle görevli olan kişiyi tanımlayan sözcüktür. İkinci Halife Ömer’in, aynı zamanda Medine Muhtesibi olduğu bilinmektedir.

MEHMET ALTUNTAŞ

DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ MAYIS 2022 SAYISINDA

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.