“Zone guldag”, Zonguldak olmuş
1970’lerde ve 80’lerde ilkokullarda okuma kitaplarında taş kömürünün bulunması “Uzun Mehmed”in hikâyesiyle anlatılırdı.
- Mahmud zamanında Ereğli taraflarında bir köylü delikanlısı bulmuştu taş kömürünü.
Askerliğini İstanbul’da bahriyeli olarak yapan Uzun Mehmed taş kömürünün önemli yakıt olduğunu öğrenmişti ve II. Mahmud’un taş kömürü bulana ödül vereceğine dair fermanı Uzun Mehmed’in köyünün dağlarında rastladığı siyah ve parlak kayalarla ilgili şüphesini artırmış, askerden köyünde döndükten sonra taş kömürünü bulup padişaha götürmüştü.
Hikâye kısaca böyledir.
Ancak Osmanlı devletini ekonomik olarak kuşatmaya alan Fransa ve İngiltere bölgeye çökmüş, limanlar ve tren yolları yapmış; buranın kömürünü kendilerine yakıt olarak taşımıştı. Bu nedenle bölgedeki taş kömürü yatağı olan Gül Dağı’na “Güldağ Bölgesi” anlamında “Zone Guldag” adını veren Levantenler ve sömürgeci ülkelerden sonra bu bölgenin şehir olarak adı ZONGULDAK olarak kaldı.
Kömür petrolden önceki yakıt ve enerji kaynağı… Gemiler, trenler, fabrikalarda makinalar kömürle çalışırdı.
Bartın’dan Sakarya’ya giderken Zonguldak’tan geçiyoruz. Zonguldak’ın geniş bir kömür havzası olmasının yanında önemli jeosit alanlarına sahip olduğunu biliyoruz. Daha Zonguldak’a gelmeden arabada çocuklara Zonguldak’taki belki her ailede bir kömür işçisi şehidi olabileceğini vurguluyorum. Bu yaşımıza kadar kömür ocaklarının nice göçüğüne, grizu patlamasına şahit olduk ki binlerce işçimiz bu nedenle hayatlarını kaybetti. Bu arada daha evvel gezdiğimiz Bartın’ın da Karabük ve Safranbolu’nun da Zonguldak’ın önceden birer ilçesi olduğunu çocuklara hatırlatıyorum.
Zonguldak’ın markalaşması için “Zonguldak Kömür Jeoparkı” projesi hazırlanmış. Türkiye’nin UNESCO Küresel Jeoparklar Ağı’nda bulunan tek bir şehri var. O da Manisa’nın Kula-Salihli Jeoparkı.
Evet, Zonguldak dağları arasında kıvrım kıvrım bükülen manzaralı yollarda ilerlerken dağların üzerinde kayın, meşe, gürgen, kestane, çınar, ıhlamur ve kızılağaç, karaçam, sarıçam, kızılçam ve sahil çamı gibi ağaçlar size selam verir ama toprağın altı da kömür yataklarıyla birbirinden farklı jeolojik oluşumlarla zengin bir dünyadır.
GÖKGÖL MAĞARASI
Planladığımız gezi rotasında Zonguldak’ta sadece bir mağara görmek ve şehri şöyle bir tur atmak var. Mağara görmekten muradımız, terk edilmiş bir taş kömürü madeni görmektir. Tam bunları konuşurken Zonguldak’a yakın bir mesafede yol kenarında bir kalabalık araç parkı görünce biz de aracımızı parka çektik. Burası Gökgöl Mağarasıymış.
Mağarada kimi zaman eğilerek yürüdük, kimi yerde yüksekliği yaklaşık 20 metreyi bulan galerilerden geçtik. Başta Gümüşhane’deki Karaca mağarası olmak üzere benzer ve daha gösterişli mağaraları gezdiğimiz için Gökgöl Mağarası bizi çok heyecanlandırmadı.
Mağara içi damla taş birikimi yönünden zengin. Her traverten, sarkıt, dikit sütunlar yanında, bayrak, perde, akma damlataşları ile süslüdür. Damlataşlar ve mağarada akan su, mağaradaki oluşumun hala devam ettiğinin belirtileri. Gökgöl Mağarası’nın ilk 875 metresi turizm amaçlı kullanıma açılmış. Farklı renklerle aydınlatması yapılan bu alanda yürüyüş parkuru, köprüler ve seyir terasları bulunmaktadır. Mağarada da en güzel ses su sesi…
Dağı taşı, denizi, sahilleriyle, yerin altının da üstünün de zengin olduğu güzel şehrimiz, kara elmas diyarı Zonguldak… Çocukların sık sık tekrar ettiği o söz:
Hakikaten bizin ülkemiz ne zengin coğrafyaya ve iklime sahip. Her yeri birbirinden farklı coğrafya ve kültür.
Vatanımız cennet.