Balkanların anahtarı: 1389 Birinci Kosova Meydan Muharebesi
“Yâ Ilâhi. Evvel beni Gâzi kıldın, âhir şehadet ruzi (nasip) kıl!”
Sultan I. Murad
14. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı Balkanlarda bir hayli ilerleme kaydetmişti. Osmanlı 1385’te Sofya’yı, 1386’da Niş’i fethetmişti. Bu ilerleyiş bölgedeki Sırp ve diğer prenslikleri endişeye düşürmüştü. Bölgedeki en önemli güç Bosna kralı Tvrtko idi. Bir diğer unsur ise Kosova’nın doğusunda bulunan Sırp Kralı Lazar idi. Lazar, Bosna kralı Tvrtko ile ilişkilerini güçlendirmişti. Kosova’nın diğer bölümünü elinde tutan Vuk Brankovic’e ise kızını vermişti.
Böylelikle güçlü bir blok oluşturmuşlardı.
Kosova Savaşı’na doğru!
Sultan I. Murad, Osmanlı karşıtı bu bloğun oluşumundan haberdardı. Sırpların başını çektiği bu oluşumu bertaraf etmek için Lazar’ın üzerine doğru hareket etme kararı verdi. Bu vesileyle 1388’de gerçekleşen ve birçok akıncının şehid edilmesiyle sonuçlanan baskınında intikamı alınmış olacaktı.
Gerekçeler ne olursa olsun nihai bir çarpışmanın çıkacağı kesindi. Derhal Rumeli yakasına geçen I. Murad belli başlı beyleri yanında götürmeyip, Anadolu’nun emniyeti için geride bırakmıştı. Zira Anadolu’da Karamanoğulları tehdidi tamamen ortadan kalkmış değildi.
Sultan I. Murad’ın Filibe’ye ulaştığı sıralarda oğlu Bayezid (Yıldırım), ve diğer oğlu Yakup orduya askerleriyle birlikte katıldılar. Şehzadelerin dışında orduya Anadolu beyliklerinden Aydın, Saruhan, Hamidoğulları’da katılmıştı. Civarda bulunan Hristiyan vasal beyleride orduya I. Murad’ın çağrısı üzerine katılmıştı.
Kosova’ya, Piriştina yakınlarına ilerleyen Osmanlı ordusu daha sonra savaş meclisi topladı. Mecliste nasıl bir strateji izleneceği görüşülüp tartışıldı. Gazi Evranos Bey harp meydanına erkenden gidilip en iyi mevziye yerleşmeyi teklif etti. Ayrıca yerleştikten sonra acele davranılmaması ve düşmanın ilk saldırıyı gerçekleştirmesini tavsiye etti. Bu plan uygun görüldü ve ordu harekete geçti. Fakat meydana yaklaşıldığında Sırp ordusu Kosova ovasına yerleşmiş ve saf bile tutmuştu. Yüksek tepeden vaziyeti izleyen Sultan I. Murad ise kalabalık düşman ordusunu görünce şaşkınlığını gizleyemedi.
Osmanlı ordusuda derhal harp nizamına geçti ve iki ordu karşılıklı düzen aldı. Tarihler 15 Haziran 1389’u gösteriyordu. (Bazı kaynaklar 28 Haziran olarak geçer).
Iki orduda kesin olmamakla beraber sayısal olarak birbirine yakındı. Kaynaklar farklı farklı abartılı rakamlar versede her iki taraf 30 bin civarında asker toplamıştı. Sırp ordusuna Bosna kralı Tvrtko çok sayıda asker yollamıştı fakat kendisi savaşta yer almadı. Lazar’ın askerleri dışında Hırvat, Macar, Arnavut, Bulgar, Çek ve Alman paralı askerlerde orduda yerlerini aldı.
Osmanlı sağ, sol ve merkez olmak üzere üç kısma ayrılıp tertip almıştı. Sağ kolda Yıldırım Bayezid, Rumeli Beylerbeyi Timurtaş, Evranos ve diğer paşalar, sol kolda Yakup Çelebi, Anadolu Beylerbeyi Saruca Paşa ve Anadolu beylikleri birlikleri, merkezde ise I. Murad, veziriazam Ali Paşa, yeniçeri ağası Mehmed Ağa ve yeniçeriler yer aldılar.
Merkez daha geride olup padişahın önünde okçu ve yaya yeniçeriler iki kola ayrılmıştı. Okçu yeniçeriler 1000 sağ, 1000 sol olarak padişahın önünde dizilmişti. Ayrıca okçuların arkasında zincirlerle birbirine bağlanmış develerde bulunuyordu. Böylece merkez son derece korunaklı bir seyyar kale haline gelmişti. Bu sistem daha sonra Osmanlı’nın sıkça kullanacağı strateji haline gelecekti.
Sırp ordusu ise üç kol halinde dizilmişti. Merkezde yaya askerleri, ağır zırhlı süvari ile birlikte Lazar yer alıyordu. Sağ tarafta damadı Vuk Brankovic ve kuvvetleri, solda ise Bosna kuvvetleri yerlerini almıştı.
Harp başlıyor!
Harp, Osmanlı okçularının ileri atılıp düşmanı ok yağmuruna tutmaları ile başladı. Sıkı bir sekilde düzen almış düşman ordusu sarsılmaya başlayınca 4000’e yakın düşman ağır atlı süvarisi saldırıya geçti. Tarihçi Enveri bu saldırıda düşmanın “kapkara demirden orman” gibi gözüktüğünü yazmaktadır. Bu son derece sert zırhlı süvari hücumu Anadolu askerinin bulunduğu Osmanlı’nın sol kanadını zor durumda bıraktı. Sol kolun savunmasını yaran düşman süvarileri buradan merkeze yöneldi. Davul, zurna, nakkare ve tekbir sesleri eşliğinde Osmanlı safları düşman saflarına girdi. Son derece çetin geçen bu göğüs göğüse çarpışmalarda birçok Osmanlı askeri şehid düşmüştü. Merkezdeki develer ve ağırlıklara takılan birçok düşman süvarisi yeniçeriler tarafından imha edildi.
Henüz harbe girmemiş olan sağ kanada kumanda eden şehzade Bayezid vaziyeti izliyordu. Durumun vahametini kavrayan Bayezid, yıldırım gibi hızla hücuma kalktı. Bu hücum karşısında şaşkına uğrayan düşman ordusu sarsıldı. Bu hücum sayesinde sarsılmış ve geri çekilmiş olan Osmanlı kuvvetleri tekrar harbe dahil oldu. Sağ kanadın harbe girmesiyle kıskaç içine alınan düşman ordusunun birçok askeri imha edildi. Kral Lazar basta olmak üzere birçok esirde alınmıştı. Hezimeti gören Lazar’ın damadı Brankovic ise savaşa müdahil olmadan meydandan kaçmıştı.
Aşıkpaşazâde harbin “iki namaz ortasına kadar” sürdüğü belirtir. Yani sabah ve öğle namazı arasında gerçekleşen ve birkaç saat süren savaşta Osmanlı, güçlü düşman ordusunu dağıtıp imha etmeyi başardı. Savaşın ilk safhasında zırhlı süvari hücumu karşısında sarsıntıya uğrasada, şehzade Bayezid’in ani atağı ile düşmanı kıskaca alıp imha etmişti. Kayıplar hakkında kesin bir rakam vermek zordur fakat son derece sert geçen çarpışmalar yaşandığı için her iki tarafında fazla kaybı olduğu kabul edilir.
Sultan I. Murad’ın şehâdeti
Osmanlı birlikleri kaçan düşman ordusunu takibe koyulmuştu. Az sayıda askerle meydanda kalan I. Murad harp sahasını dolaşmaya başlamıştı. Meydanda yaralı olarak bulunan ve padişahla görüşmek istediğini belirten Miloş isimli Sırp, padişahın izniyle yaklaştı. Bu esnada sakladığı hançeri I. Murad’ın göğsüne sapladı. Bazı kaynaklar Miloş’un daha önce Osmanlıya bağlı bir bey olduğunu, sonradan saf değiştirip Sultan’ın karşısına çıktığını zikreder. Bu esnada Miloş derhal korumalar tarafından öldürüldü.
Daha sonra ordugaha dönen şehzade Bayezid durumu öğrenmiş ve babasının son anlarında yanında bulunmuştu. Bayezid’e nasihat ettiği söylenen I. Murad çok arzuladığı şehidlik makamına nail oldu. Orada bulunan beyler Yıldırım Bayezid’e biat ettiler. Sultan Bayezid, derhal esirler arasında bulunan Lazar’ın idam edilmesini emretti.
I. Murad’ın şehadetinden sonra iç organları vefat ettiği yere gömüldü. Daha sonra üzerine türbe inşa edildi ve “Meşhed-i Hüdavendigâr” adıyla anılmaya başladı. Günümüzde hâlâ Balkan Müslümanları tarafından sıkça ziyaret edilmektedir.
Sonuç
Sonuç itibariyle Osmanlı, Kosova meydanında Sırpların önderliğindeki Hristiyan ittifakını kesin bir şekilde mağlup etmişti. Öldürücü darbe yiyip dağılıp kaçan Sırplar artık bir daha toparlanamadı. Gelecekteki fetihleri müjdelercesine Balkanların kapıları açılmıştı. Bölgede uzun süre böyle bir siyasi ve askeri oluşum çıkmamış ve Sırbistan toprakları fethe açılmıştır.
Sultan Murad’ın şehadeti ise beklenmedik olaydı. Osmanlıyı hüzne boğan bu olay Batı’da zafer olarak kabul edilmiştir. Bu sebeple Batı, Kosova savaşından zafer olarak bahsetmektedir. Lazar meydanda idam edilmiş, damadı Brankovic ise savaşa müdahil olmayıp kaçmıştı. Düşman ordusunun büyük kısmı imha edilmişti. Burada Osmanlı ordusunun disiplinli ve etkili dizilişi, riskli olmakla beraber düşmanı merkeze çekip, kıskaca alıp imha etme taktiği başarılı olmuştu.
Sırp literatüründede Kosova savaşı, hâlâ destansı zafer olarak geçmektedir. Aynı zamanda Sırp milliyetçiliğin oluşmasını etkilemiştir.
Kosova Savaşı’nın 600. yıldönümü dönemin Yugoslavya’sında büyük şenliklerde kutlanmıştı. Milosevic bu anma töreninde ateşli bir konuşma yapmıştı. Hiç şüphesiz Yugoslavya’nın parçalanmasında ve akabinde yaşanan kanlı iç savaşın çıkmasında, Kosova savaşı üzerinden yapılan milliyetçilik hareketleri etkili olmuştur. Günümüzde Sırplar her sene bu sözde zaferi, “Vidovdan” günü olarak kutlamaktadırlar.
Mükremin Ümit Gül
Kaynakça:
Osmanlı Klasik Çağında Savaş / Feridun M. Emecen
Savaşın Sultanları / Feridun M. Emecen & Erhan Afyoncu
Osmanlı Ansiklopedisi I. cilt/ IZ Yayıncılık
Kayı serisi I / Ahmet Şimşirgil