Bolşevik Anadolu ve Sultan Galiyev
23 nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi (BMM) açılır. Mustafa Kemal Paşa 24 nisan tarihli BMM’deki gizli celsede, Avrupalıların Bolşeviklerden çekindiğini, yine Bolşeviklerle Türklerin işbirliği yapmasından endişe duyduğunu dile getirerek, Sovyetlerden yardım alınabileceğine vurgu yapar.
26 nisanda Lenin’e mektup yazan Mustafa Kemal Paşa, emperyalist devletlere karşı Bolşeviklerle hareket edebileceklerini belirterek, birlikte yapılacak mücadele adına, silah, para, cephane, sıhhi malzeme ve erzak yardımı talebinde bulunur.[1] Ayrıca Meclis’te, Ankara Hükümeti adına temasta bulunması için bir dış işleri heyetini oluşturulup Moskova’ya gönderilmesine karar verilir.
1920’li yılların başından itibaren Ankara’da herkes Bolşevik’tir. Heyet-i Temsiliye’de hemen hemen herkes, Mustafa Kemal başta olmak üzere birbirlerine hitap ederken, mutlaka “Yoldaş” kelimesini kullanırlar. Bu ifade Mustafa Kemal’in yazışmalarına da yansır.
Halide Edip Adıvar İstanbul’dan Ankara’ya gelirken, kendisine eşlik eden askerlerin Bolşevik gibi davrandığını da yazar. Kılık-kıyafete de yansır Bolşevik modası. Anadolu’da Bolşevikliğin, sosyalizmin, Kur’an-ı Kerim’den alınan ilhamlarla oluştuğu söylentileri bile yayılmıştır.
Öte yandan yine bu yılların başından itibaren Mustafa Kemal’in girişimleriyle komünist, sosyalist partiler dahi varlığını gösterir. Bakü’de ilk defa, adında Türkiye geçen komünist parti TKP kurulur. Mustafa Suphi’nin kurduğu, hedefinin Anadolu olduğu ve açılımı Türkiye Komünist Parti (TKP) olan bu parti Mustafa Kemal’in de dikkatini çeker. Mustafa Suphi’yi Ankara’ya davet eder. Suphi bu davete dünden razıdır. Zaten Milli Mücadele’ye destek amaçlı partiyi kurmuştur. Rusya’daki Osmanlı savaş esirlerinden oluşan gönüllü silahlı birliği de vardır. Bütün oluşumlarını tamamlayan, hazırlıklarını, niyetini belli eden broşürler Anadolu’ya Mustafa Suphi’nin adamları tarafından dağıtılmıştır. Suphi Anadolu’da bilinmektedir. Uygun zamanda Suphi Anadolu’ya geçmeye karar verecektir.
Türkiye’den Rusya’ya bakışı toparlayıp kısaca değerlendirecek olursak, Rusya Müslümanları ile Moskova arasında işbirliği çözülme sürecine girerken, Anadolu’daki Müslümanlar yakınlaşma gösterir, Bolşeviklikten övgüyle bahseder. Az önce izah ettiğimiz üzere, Bolşevik bile olmuşlardır. Ankara Hükümeti’nin ve Mustafa Kemal’in kontrolündeki Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde bunu çok açık görmekteyiz. Ankara Hükümeti’nin Moskova ve Bolşevik yanlısı ilgileri uzun süre devam eder. Genel anlamda buraya kadar çıkaracağımız sonuçtan sizler de tahmin edeceğiniz gibi, nereden bakılırsa bakılsın Anadolu’daki savaş aslında İngiltere ve Rusya savaşı idi. Meydanlarda savaşanlar Yunanlılar ve Türk halkı olurken, esas rol sahipleri Bolşevik Rusya ve İngiltere devletiydi.
Dönemin İngiltere Başbakanı Lloyd George bunu açıkça dile getirmekten hiç çekinmemiştir.[2] Avam Kamarası’nda konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Lloyd George:
“Türkiye’ye karşı yapılan hareket, Türk-İngiliz veya Türk-Yunan hareketi değildir. Bu doğrudan doğruya İngiltere ile Rusya arasında bir mücadeleden ibarettir.”
GALİYEV’İN HEDEFİ TÜRKİYE
1920’nin ilk çeyreğinde Anadolu’da Bolşevikleşmeye doğru adımlar atılırken, Sultan Galiyev ve arkadaşları büyük bir İslâm devleti kurma yolundaki ümitlerinden hâlâ vazgeçmiş değillerdi.
Başkırlar, büyük İslâm devleti projesinden Moskova’nın çabalarıyla ve Ahmet Zeki Velidov’un imzasıyla koparılmıştır. Bu durum Galiyev ve yandaşlarının iz sürmelerine neden olur. Bir bakıma hedefleri artık Kızılelma olmuştur. Kuracakları İslâm ülkesi Kızılelma idi ve bu Batı’nın elindeydi. Fakat umutları vardır, ulaşacaklardır. Ümmetin, atalarının, soydaşlarının da hedefi Kızılelma değil miydi? İslâmi Fetih anlayışından yola çıkarak Bizans’ı dağıtan, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, Kızılelma’ya, Batı’ya doğru yürümüştür. Ardından Batı’ya, Osmanlılar tarafından düzenlenen seferler de Kızılelma hareketidir. Sultan Galiyev’in hedefinde değişiklik yoktur. Tatar-Başkır Cumhuriyeti yerine, adında sadece Tatar Cumhuriyeti geçen ve söz verilen ülkelerini istemeyi sürdürür. Başkırları dışarıda bırakan yeni bir devlet projesi Bolşevik Müslümanlar tarafından gündeme getirilir. Yeni devletin tasarısında Sultan Galiyev’den esinlenilmiştir. Amaçları yine aynıdır; Müslümanların kurmayı düşündükleri bu yeni İslâm devleti projesi Milletlerin Hayatı dergisinde 7 mart 1920 tarihinde yayınlanır. Bu devletin toplam nüfusu 4.873.327’dir. Nüfusun yüzde 38’i Tatar, yüzde 36.6’sı Rus, yüzde 15.9’u Başkır. Geriye kalan yüzde 9.5 ise Çuvaş, Mari ve Kiryasen halkları oluşturur. Moskova’nın da yeni bir Tatar Cumhuriyeti projesi vardır. Fakat bunların kurmayı düşündükleri devlet küçük ve göstermelik Tatar devletidir.
Hem yeni projelerini sunmak, hem de tasarı halindeki Tatar Cumhuriyeti’nin sınırlarının genişletilmesi adına Sultan Galiyev ve ekibi Lenin’le görüşmek istemektedir.
22 martta Sultan Galiyev, Said Galiyev ve Burhan Mansurov’dan oluşan heyet Lenin ile görüşür. Projelerini anlatırlar, tasarı halindeki yeni devletin sınırlarının genişletilmesi gerektiğini savunurlar. İstekleri yine geri çevrilir. Moskova’ya göre artık Sultan Galiyev emperyalist şövenisttir.[3]
Buna benzer ithamlar günden güne artmaya devam eder. Galiyev yine de umudunu yitirmez. Kendisine yapılan haksız ithamlar karşısında, ilk günkü duruşunu ve niyetini ortaya koyan tavırlar sergiler. Sovyetlerin Bakü’yü almasını övgüyle anlatırken, Müslümanları da ihmal etmez. İlkbaharda Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesi gündeme gelir. Sultan Galiyev, 9 nisanda Milletlerin Yaşamıdergisinde, Sovyetleştirilmiş Azeraycan’ı değerlendirir.[4]
Bakü’nün Bolşevikler tarafından ele geçirilmesi, Müslüman Doğu’ya açılma bakımından olumlu sonuçlar verecektir.
Azerbaycan’ın, İran, Arabistan ve Türkiye için kızıl fener olacağına işaret ederken, buradan İran’daki İngilizlere zarar verilebileceğine, Arabistan’a el uzatılacağına az veya çok özerk bir sınıf mücadelesine dönüşene kadar Türkiye’deki devrimci hareketi yönetebileceklerine dikkati çeker.
Coğrafi konum itibariyle Azerbaycan’ın uluslararası politikada artacak olan önemini de vurgular. Sultan Galiyev’in hedefleri arasına Türkiye’nin de iyice yerleştiği açıkça görülüyor. Bu görüşlerinin yer aldığı derginin aynı sayısında Kafkasya’daki Ermeni girişimlerini de gündemine alır. Yazısında Türkiye yanlısı bir tutum içerisinde olurken, faaliyetlerinden dolayı Ermenileri de eleştirir. Komünist Parti içindeki Ermeni yoldaşları bundan rahatsızlık duyar. Galiyev’in bu makalesi üzerinden İzvestiya gazetesinde uzun süre tartışma yaşanırken, Türkler ile Ermenileri de karşı karşıya gelir. Tartışmalara, Stalin imzalı olduğu tahmin edilen “Uygunsuz ve Yersiz” başlıklı makale son noktayı koyar. 29 haziranda Milletlerin Yaşamı dergisinde çıkan bu yazıda her iki taraf da milliyetçilikle suçlanır.[5]
[1]– Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, Timaş Yay., İst., 2014, s. 383.
[2]– Rahmi Doğanay, Milli Mücadele Döneminde Türkiye, Sovyet Rusya İtilaf Devletleri’nin Kafkas Politikaları, FÜSBD, Elazığ, 2009, C. 19, S. 2, s. 282.
[3]-Bennigsen-Quelquejay, SGSM., s. 115.
[4]-Bennigsen – Quelquejay, Sultan Galiyev ÜDDB., s. 113.
[5]-Bennigsen – Quelquejay, SGSM. s. 110-111.