Büyük Taarruz nasıl ertelendi?
(Gerçek Tarih) – Gazeteci ve araştırmacı yazar Mustafa Armağan Yeni Akit gazetesinde “Büyük Taarruz’un bilinmeyen yönleri” başlığıyla kaleme aldığı yazısında “Büyük Taarruz”un başlama tarihinin nasıl ertelendiğine dikkat çekti.
Büyük Taarruz’un 100.yılına denk düştüğü günlerde kaleme aldığı yazısında, Mustafa Armağan şu ifadelere yer verdi:
Büyük Taarruz’un başladığı 26 Ağustos 1922 tarihinin Hicri takvimin ilk günü olan 1 Muharrem 1341’e, yani Müslümanların yılbaşına denk geldiğini biliyor muydunuz?
Nereden bileceksiniz ki?
Mazi sağır bir duvardır bizde. Berlin Duvarı’ndan ses gelir de ondan gelmez.
Bu duvarı sağdan, soldan matkapla delip arkasına bakmak isteyenlerin nasıl cezalara çarptırıldığını, hatta Üstad Necip Fazıl’ın sırf Sultan Vahdetttin’e “hain değil, büyük vatan dostu” dediği için iki yıla yakın bir hapis cezasını kefen olarak sarınarak mezara girdiğini hatırlamak kâfidir. Demek ki bir mayın tarlasıdır üzerinde dolaştığımız.
Bakın o tarihte Başbakan (İcra Vekilleri Heyeti Reisi) olan Rauf Orbay sağlığında yayınlanan hatıralarına neler yazmış:
“O sabahki Ankara gazeteleri, büyük taarruzdan henüz malumatları olmadığı halde, adeta güzel bir hiss-i kablelvuku (önsezi) ile bu takvim haberini aynen şöyle veriyorlardı:
‘Bugün Muharremin birinci günü ve 1340 Hicrî yılından 1341 yılına geçiyoruz. Bu yılın memleketimiz ve bütün vatandaşlarımızla İslâm âlemi için kurtuluş ve refah ile kapanmasını temenni ve Cenab-ı Hakktan ordumuza tam bir zafer ihsanını niyaz ederiz.’
Hakikaten de ordumuz o sabah, yurdu tam kurtuluş ve refaha götürecek olan muazzam zaferin ilk başarılı hamlelerine atılmış bulunuyordu.”
100. yıldönümünü idrak ettiğimiz Büyük Taarruz’un Hicri yılbaşında başladığını birbirimize sık sık hatırlatalım, olmaz mı?
ZAFERDE İSTANBUL’UN UNUTTURULAN PAYI
Beş gün süren meydan muharebesinin ilginç taraflarından biri de Kemaleddin Sami Paşa’nın ağzından dile getirilen İstanbul’un katkısıdır. Bursa’da İstanbullu öğretmenleri muhatap alan konuşmasında Paşa aynen şunları söylemiştir:
“Bu şanlı menkıbelerden bahsederken zannetmeyiniz ki İstanbul’u bir an için unuttuk. İstanbul bize çok yardım etmiştir. Biz bu zaferin minnet ve şükranını İstanbul’a borçluyuz. Her ihtiyacımızı, noksanlarımızı İstanbul temin etti. Anadolu mücadelesinde mevkiiniz çok yüksektir. Hizmetleriniz nihayetsizdir.” (1962-63 yıllarında neşrolunan Yakın Tarihimiz adlı eserin 3. cildi, s. 8.)
Peki sıcağı sıcağına yapılan bir konuşmada İstiklal Savaşı’nın paşalarından birinin İstanbul’un büyük zaferdeki büyük hissesini böylesine vurgulu bir şekilde belirten konuşmasındaki mühim malumat neden sonradan unutturuldu dersiniz?
Sorular, sorular…
Tarihte soru işaretleri bitmez. Hele ki yakın tarihte hiç.
BÜYÜK TAARRUZ’UN ELEŞTİRİSİ
26 Ağustos günü başlayan Büyük Taarruz beş gün sürmüş, 1 Eylül’de Yunanların I. ve II. Kolordu Komutanları Trikupis (esir düştüğünde Başkomutan olduğunu bilmiyordu) ve Diyennis’in Albay Halit (Akmansü) tarafından esir alınmasıyla sona ermişti. 18 Eylül’e kadar süren takip son yakıp yıkarak çekilen Yunan birliklerinin Çeşme’den ayrılmasıyla nihayet bulmuştur.
Her savaşın bitiminde kurmay kadroları bir değerlendirme yapar. Başardıkları kadar başaramadıkları da onlar için değerlidir. Bu muhasebe maalesef bizim cephemizde İstiklal Savaşı için yeterince yapılamamıştır, eleştirilerin millî bütünlüğümüze zarar vereceğine inanıldığı için olmalı, genellikle zafer kısmına ağırlık verilmiştir. Bu sebeple İstiklal Savaşı’nın objektif bir değerlendirmesini yapan kalem sayısı ender çıkmıştır. O “enderu’n-nevâdir” yani nadirlerin en nadiri isimlerden biri General Celâl Erikan’dır. Celâl Erikan’a gelinceye kadar askerî tarihçiler şu minval üzere laflar ederdi:
“Kemal Atatürk’ün beyninden doğan ve çelikten iradesiyle tatbik edilen 30 Ağustos 1922 imhası yüksek sevk ve idare ve bilhassa neticesi bakımından TARİHİN EN BÜYÜK BAŞARISIDIR.” (Genelkurmay Başkanlığı Türk İstiklâl Harbi Hulâsası, 1937 s. 11.)
Oysa General Erikan tam bir asker soğukkanlılığıyla ele almaktadır savaşları. Komutan Atatürk adlı kitabını halen Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları basmaktadır (bendeki 2006 tarihli 4. baskısı). Aynı değerlendirmeyi biraz daha kısa olarak yine İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Kurtuluş Savaşı Tarihi adlı kitabında tekrarlamaktadır (2008, s. 353 vd.)
En başta General Erikan bu savaşın adına itiraz etmektedir. Bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın 30 Ağustos 1924 tarihli nutkunda dediği onun adı “Afyon-Dumlupınar Meydan Savaşı”dır. Başkumandanlık Meydana Savaşı tabiri İsmet Paşa’nın teklifiyle dilimize girmiştir.
Ali Fuat Cebesoy ise Büyük Taarruz’dan önce yapılan istişarelerde hücumda başarı ümidi görmeyen komutanlar arasında 2. Ordu Komutanı Yakup Şevki kadar Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve I. Ordu Komutanı Nurettin Paşa’nın da ismini sayar ki, başka yerde pek geçmeyen bir bilgidir. Bunun kendisine karşı güvensizlik ve yüksek komutanlık makamı için zaaf kaynağı olduğunu söyleyerek istifa eden kişi de Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’tır. Fevzi Paşa’nın istifası üzerine M. Kemal de Başkomutan olarak kendisinin de istifa etmesi gerektiğini söylemiştir. İsmet Paşa’nın bu restten sonra şöyle dediğini aktarır Erikan:
“Düşüncelerimizi anlamak istemiştiniz. Biz de serbestçe sunduk. İsteğiniz buyruk şeklini alınca, tıpkı kendi düşünce ve kanılarımız gibi bütün güç ve kuvvetimizle yerine getireceğimize güvenebilirsiniz.”
Gerçi Erikan, Ali Fuat Paşa’nın bu iddiasına inanmaz ama onun kanaati, İsmet Paşa’nın Büyük Taarruz’u geciktirdiği yönündedir.
BÜYÜK TAARRUZ’U İSMET PAŞA GECİKTİRMİŞ
Hücumun ismi Sad konulmuştu. Arapça Sad harfi nasıl sol üst ucunda bir açıklık bırakacak şekilde üç tarafından kapalı ise Yunan ordusu da Sad harfi gibi kuşatılacak ve açık tarafı da son bir hamle ile kapatılarak bütün Yunan kuvveti kuşatılarak imha edilecekti (bu imhanın gerçekleştirilemediğini de yazar Erikan).
Hazırlıklarına 15 Ekim 1921’de başlanmış, aynı yılın 10 Aralık’ında bahara bırakılması uygun bulunmuştu. Sonra Haziran’a ertelendi, Temmuz ayında Akşehir’de yapılan komutanlar toplantısında ise Ağustos ortasına bırakıldı. Erikan’a göre “Büyük Önder, saldırının 24 Ağustos’ta yapılmasını istedi. 17 Ağustos 1922’de cepheye son gidişinde Başkomutan, General İsmet’in birliklerine 26 Ağustos olarak bildirmiş olduğunu görünce, saldırıyı bu tarih olarak saptadı.”
DEMEK Kİ NEYMİŞ?
Mustafa Kemal nihai olarak 24 Ağustos’ta başlamasını emretmiş taarruzun ama cepheye gittiğinde İsmet Paşa’nın taarruz emrini 26 Ağustos olarak belirlediğini görünce kendi kararından vazgeçip onun kararına uymuş ve biz Büyük Taarruz’un İsmet Paşa’nın kararıyla iki gün ertelendiği gerçeğini ancak Erikan’ın kitabından öğreniyoruz (Komutan Atatürk, s. 677).
Daha neler var neler bilmediğimiz.
Bu, tadımlık olsun, devam ederiz nasipse.
gercektarih.com.tr