Çin emperyalizmin kıskacında mazlum Türkler: Uygurlar
Uygurlar kimlerdir?
Tarihte Türklerin ana yurdu neresidir? Sorusuna uzun zamandan beri verilen yanıt “Orta Asya” olmaktadır. Bu klişeleşmiş adlandırmanın “Türkistan” isminin unutturulması ya da ikinci plana düşürülüp, belirli bir ideolojinin aracı haline getirilip önemsizleştirmek için, Türklüğe karşı yürütülen psikolojik savaşın bir ürünü olduğunu düşünüyorum. Asya kıtasının ortası muazzam büyüklükte olup, Türkler dışında da birçok milletin ana yurdudur. Türklerin ana yurdu ise Türkistan’dır. Başta MEB olmak üzere kurumlarımızın bu durumu fark ederek, çocuklarımıza, gençlerimize Türkistan adının tarihi, kültürel nitelikte olduğunu ve milli tarihimizde bilimsel-akademik bir ad olarak hak ettiği değeri vermesini diliyorum. Türkistan dediğimiz coğrafyanın batısında günümüzde Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan Türk Cumhuriyetleriyle Tacikistan devleti vardır. Türkistan’ın doğusu yani Doğu Türkistan’da ise Uygur Türkleri yaşamakta ve 1949’dan beri de Çin işgali altında bulunmaktadır. Çin emperyalizmi Türk toplulukları içerisinde medeniyeti zirveye çıkarmış olan Uygur Türklerini asimile etmek ve yerüstü-yeraltı kaynaklarıyla bir hayli zengin olan bu kadim Türk yurdu Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmek için her türlü siyaseti ve uygulamayı zalimane biçimde yürütmektedir.
Uygurlar tarih sahnesine Ötüken bölgesinde, günümüz Moğolistan’ında IV-V. yüzyıllarda çıktılar. Yazılı Çin kaynakları onlara “Uçan Şahinler” (Hui-ho) adını veriyorlardı. Başlangıçta Göktürklere bağlı olan Uygurlar, Göktürk Kaganlığının zayıflamasıyla, 744’te bağımsız bir devlet kurdular. İlk kağanları Kutluk Bilge Kül adıyla bilinen Uygurlar, ertesi yüz yıl Kırgızlara mağlup olunca ilk devletlerini kaybettiler ama devletsiz de kalmadılar. On üç Uygur boyu, Kaşgar, Beşbalık, Tanrı Dağlarının güneyi, Kuça ve Hoten yörelerine yani Doğu Türkistan’a göç ettiler 856’da Mengli Kagan, Alp Kutluk Bilge unvanıyla Uygurların kağanı oldu. Artık Doğu Türkistan, tıpkı 1071 Malazgirt Zaferi sonrası Anadolu’nun Oğuz Türklerinin yurdu olması gibi, Uygurların ana vatanı haline dönüştü. Üç asır boyunca Doğu Türkistan’da hâkimiyet kuran Uygurlar, kurdukları kentler ve köylerle, tarımsal faaliyetleri, mimarileri, yaptıkları ve inşa ettikleri Türk-İslam sanatının güzide örnekleri eserleriyle, yazılarıyla bu toprakları imar ve ihya ettiler. Doğu Türkistan Karahanlıların hâkimiyetinde hem İslam’ın kökleşmesini hem de büyük ölçekte kalkınmayı yaşadı. On üçüncü yüzyılda Moğol istilası Doğu Türkistan’ı da vurdu ve Uygurlar bağımsızlıklarını kaybettiler. Cengiz Han sonrası, Çağataylıların hâkimiyetinde kalan Doğu Türkistan, Timurluların nüfuzunda da kaldı. Uzun bir süre siyasi birlikten yoksun bir şekilde çeşitli Türk-İslam hanlıkları tarafından yönetilen Doğu Türkistan, XVIII. yüzyılda Çin istila girişimlerini yaşamaya başladı: 1759’da Kaşgar ve civarını işgal ettiler. Çin hâkimiyeti birlikten yoksun Uygur varlıklarına silah gücüyle dayatıldı.
XIX. Yüzyılın ilk yarısında Doğu Türkistan hanları Çin istilasını önlemek ve Çinlileri Doğu Türkistan’dan atabilmek için sürekli mücadele ederek, zaman zaman Kaşgar ve civarında başarıya ulaştılar. XIX. Yüzyılın ikinci yarısında Doğu Türkistan’da hegemonya kurmak için Çin’in Rusya ile birlikte hareket ettiği görülüyor. Doğu Türkistanlı Müslümanlar, Sultan Abdülaziz döneminde İstanbul’a elçiler göndererek istilacılara karşı yardım talebinde bulundular. Osmanlı yönetimi top ve tüfeklerden oluşan askeri teçhizat ile eğitim için subaylar gönderdi. Kaşgar’da hutbe Sultan Abdülaziz adına okundu. Bu sıralarda ardı ardına ağır mağlubiyetlere uğratılan Çinliler çareyi Ruslarla anlaşma yapmakta buldular. Çin’e karşı direnişte önemli başarılar gösteren Yakup Han’ın vefatı ve oğulları ile ileri gelen beyler arasında çıkan anlaşmazlıklar da Çin’in işine yaradı. 17 Ağustos 1376’da Urumçi üzerinden ilerleyen Çinliler başarılar kazandılar. Aralık 1877’de Kaşgar dâhil bütün Doğu Türkistan Çin hâkimiyetine boyun eğdirildi. 1882’de Çin, Doğu Türkistan’ın adını değiştirdi ve yeni zapt edilmiş topraklar anlamında Hsin-chiang (Xin-jiang) ismini verdi. 1884’te de Doğu Türkistan, Sincan / Sinkiang adıyla Çin vilayetine dönüştürüldü. Bu süreç içerisinde Çin yönetimi, Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmek, demografik yapısını değiştirmek için Çinli nüfusu yerleştirmeye ve Uygurları azınlığa düşürmeye yönelik faaliyetler hızlandı. Zamanla Doğu Türkistan’da Han Çinlileri adıyla anılan önemli bir nüfus bu coğrafyada peyda oldu.
Doğu Türkistan’da 1932’de Niyaz Hacı ve Salih Darga önderliğinde başlayan ayaklanma kısa sürede tüm ülkeye yayıldı ve İli vilayeti ile Urumçi hariç Doğu Türkistan’ın tamamı Çin işgalinden kurtarıldı. Kasım 1933’te Kaşgar’da Şarkî Türkistan Cumhuriyeti ilan edildi. Fakat hem Çin’in hem de Sovyet Rusya’nın müdahaleleri sonucunda bu Türk Cumhuriyeti 1937 yılında sona erdi. Başta Niyaz Hacı olmak üzere tüm bağımsızlık yanlıları katledildi.
Şarkî Türkistan Cumhuriyeti, Gulca’da başlayan Çin’e karşı ayaklanmayla 7 Ağustos 1944’te yeniden kuruldu. Bu cumhuriyetin kurulması ve gelişmesinde Kazaklar da önemli katı sundular ve devlet bünyesinde yer aldılar. Devlet başkanlığına Ali Han Töre, yardımcılığına Gulcalı Hâkimbeg Hoca ve Buğra Han getirildi. Bir süre sonra Ahmed Can Kasımî duruma hâkim oldu. Doğu Türkistan Müslüman Türkleri, Uygurlar ve Kazaklardan oluşan önemli bir askeri güç çıkarmayı başardılar. Kazaklar’dan Osman Batur’un idaresinde ise 20.000 atlı bulunuyordu. Eylül 1945’te Urumçi’ye doğru ilerleyen ordu ile bağımsızlık karşıtı Kuomintang yönetimi Manas yakınlarında karşı karşıya geldi. Kuomintang Sovyetler’e başvurunca Ali Han Töre, Sovyetler Birliği’ne kaçırıldı ve herhangi bir çarpışma meydana gelmedi. 1946’da Sovyetler Birliği’nin baskısıyla Şarkî Türkistan Cumhuriyeti ile Hsin-chiang eyalet hükümetleri birleştirildi. Başkanlığa Chang Chih-chung getirildi, Ahmed Can Kasımî yardımcısı oldu. Ancak bu durum uzun sürmedi, Ahmed Can Kasımî kendi bölgesine döndü. 1947’de Mesut Sabri Baykozı’nın başbakanlığını, İsa Yusuf Alptekin’in genel sekreterliğini yaptığı mahallî bir hükümet ilân edildi, fakat bu da uzun ömürlü olmadı. Çin Komünist Partisi, Doğu Türkistan’ı ilhak amacıyla Teng Li-k’un’u görüşme için yolladı. 27 Ağustos 1949 tarihinde Almatı’dan Pekin’e gitmek üzere yola çıkan uçak, içinde Ahmed Can Kasımî, Abdülkerim Abbasov, Delilhan Sugurbayov, İshak Beg Mononov gibi cumhuriyetin önderleri olduğu halde ortadan kayboldu. 20 Ekim 1949’da bu devlet yıkıldı. Aralık ayında Komünist Çin’in Kızılordusu Doğu Türkistan’ı son defa işgal etti. Doğu Türkistan 1 Ekim 1955’ten beri Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı olarak Hsin-chiang Otonom Cumhuriyeti (Sinkiang/Sincan Uygur Özerk Bölgesi) adıyla anılmakta ve günümüzdeki Çin Halk Cumhuriyetinin bir parçası sayılmaktadır.
Doğu Türkistan Çin için neden vazgeçilmezdir?
Doğu Türkistan’da yaşanan soykırım ve trajedinin nedeni görünüşte etnik ve dini olsa da sömürgeci Çin’in, bu kadim Türk yurdunun sahip olduğu coğrafi özellikler ve zenginliğe ebediyen sahip olma politikası asıl sebeptir. 1.665.000 km2 lik yüzölçümü olan Doğu Türkistan, Çin’in Orta ve Batı Asya’ya, Hindistan’a, Sibirya’ya, Anadolu üzerinden Avrupa’ya açılan kapısı konumundadır. Bu konumuyla Çin, Hint, Türk, İran ve Rus coğrafyalarında stratejik etki üretebilmektedir. Zengin petrol, doğal gaz, uranyum, altın, bakır, demir ve platin gibi madenleri, doğal kaynakları Çin için yaşamsal görülmektedir. Çin kaynakları Doğu Türkistan’ın Çin’in toplam ham petrol rezervlerinin %25’ini, kömür rezervlerinin %20’sini barındırdığını belirtiyor. Nükleer denemelerini Doğu Türkistan’da yapıyor. Son on beş yıldan beri bu kaynakları değiştirmek amacıyla çok yönlü yatırımlar yapılıyor. Çin toplama kampından kurtulan ve anılarını yazan Gülbahar Haitiwaji’nin yaşadığı Karamay kenti yörede bulunan petrol kaynağını işletmek için kurumuştu. Yeni yollar, petrol ve doğalgaz boru hatları inşa ediliyor. Bunlar bir taraftan Pasifik sahillerine, diğer taraftan Özbekistan ve Türkistan’a kadar uzatılıyor. Ülkenin sahip olduğu hidrokarbon rezervlerinin büyüklüğü bu sömürgeci Çin yönetimini, bölgede hâkimiyetini devamlı kılmak için her türlü insanlık dışı siyaseti izlemeye yöneltmektedir. Yakın zamanlarda Çin’in geliştirdiği, sahip olduğu enerji kaynakları ve ürettiği malları dünya pazarlarına ulaştırmayı hedefleyen “bir kuşak bir yol” projesinin başlangıcını ve ana üssünü teşkil eden Doğu Türkistan’da Uygurların varlığını Çin Komünist yönetimi kendisi için büyük tehdit olarak görmektedir.
Doğu Türkistan’ın 1955’te Çin’e “Otonom Cumhuriyet” olarak ilhak edilmesi sonrasında Müslüman Uygurların kahir ekseri kendi ana vatanlarında bağımsız, özgür olma düşüncesinden vazgeçmediler. Üstelik Çin yönetiminin sürekli artan oranda ülkelerini Çinlileştirme politikası izlemesi büyük tepkilere neden oldu. 1953 yılı nüfus sayımında Doğu Türkistan’da nüfusun %75 Uygur, %6’ı Han Çinlilerinden oluşurken, 2000’li yıllara gelindiğinde nüfusun %40’ı Han Çinlileri, %45’i ise Uygurlardan müteşekkil hale geldi. Soğuk savaş döneminde Doğu Türkistan’da yaşanan Çin yönetimi karşıtı ayaklanma ve eylemler kanlı bir şekilde bastırıldı ve on binlerce Müslüman Türk katledildi, on binlercesi göçe zorlandı. Sadece 1960’da yaşanan olaylar sırasında 60 binden fazla Kazak ve Uygur canlarını kurtarabilmek için Sovyetlere kaçmak zorunda bırakıldı.
Uygurlar niçin tehdit olarak görülüyor? Uygurlara yapılan soykırım
Biraz önce ifade edildiği gibi ekonomik ve stratejik gerekçelerle Uygurların varlığı Çin Komünist rejimine göre önemli bir tehdittir. Uygurların özgürlüklerine düşkün oluşları, Türk ve Müslüman oluşları, asimilasyon politikalarına karşı gösterdikleri direnç Komünist Çin yönetiminin nazarında büyük bir tehlikedir.
Şarki Türkistan Cumhuriyetinin ortadan kaldırılması sonrasında, “bu tehdit ve tehlikeyi” önlemek adına, esasında Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmek için Çin Komünist rejimi askeri, polisiye, kültürel, ekonomik, sosyal her türlü vasıtayı kullanarak ve baskı-şiddet unsurunu gittikçe attırarak Müslüman Uygur Türklerini asimilasyona tabi tuttu. 1950’da Araturuk ve Kumul bölgelerinde yapılan protestolara silahla bastırıldı: 2000’den fazla Uygur ve Kazak katledildi. Osman Batur liderliğindeki muhalif hareket binlerce insanın öldürülmesi pahasına sindirildi. 1956’da Hotan’ın Karakaş bölgesinde yüzlerce Uygur katledildi. 1959’da sözde toprak reformu adı altında geçim kaynakları elinden alınan Aksu bölgesinin Uygurlarından 24.000’i açlıktan öldü. 1969’da Komünist Parti aleyhine yapılan gösteriler dolayısıyla 32.000 kişi tutuklandı, işkenceye maruz bırakılan tutuklardan birçoğu infaz edildi. 1970’li yıllar boyunca da Uygurların en ufak barışçıl kıpırdanmaları dahi şiddet, silah ve kanla bastırıldı.
Prof. Dr. Mustafa Daş
DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ EYLÜL 2022 SAYISINDA