tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Mehmet Poyraz

Gazeteci ve Araştırmacı Yazar

Deprem güncesi

07.03.2023
A+
A-

6 Şubat 2023 günü saat 04.17’de Pazarcık merkezli ilk deprem gerçekleştiğinde Adana’dan anacağızım şiddetli sarsıntıdan 3 dakika sonra, saat tam 04.20’de beni aramıştı. Yine aynı saatlerde Gülendam Berfin’de Adana’dan arıyordu fakat biz o saatte, karlı ve soğuk bir Ankara gecesinin uykusuna dalmış henüz güne başlamamıştık. Yani korkunç depremden haberimiz yoktu daha. Saat 6 civarında telefonlarımızı kontrol ettiğimizde ancak fark edebildik aramaları.

Kızım Gülendam Berfin ilk başta meseleyi kavrayamamış, yaşanan şiddetli depremin başka bir şey olduğunu düşünmeye başlamış. O’nun bu hislerini 1998’de Ceyhan merkezli Adana depreminde yaşamıştım. Evimiz İncirlik Hava Üssü’ne yakın olduğundan, bir uçağın düştüğünü ya da bomba atıldığını düşünmüştüm. O an dışarı çıktığımızda komşular deprem olduğunu söylemişlerdi.

Anacağızım Emine Hanım, 6 Şubat’ta Yüreğir’de tek başına yaşadığı evinde dehşetli bir korkuyla uyanmış o gece. Fakat metanetini koruyan bir kadındır anam. Sarsıntının bitmesiyle beraber yakınlarını aramaya koyulmuş ve bir müddet sonra sesli komutla Google’a “Deprem,” diye sorgulayarak yaşadıklarının ne olduğunu öğrenmiş olur.

Derken, o sabah aklımıza gelen yakınlarımızı telefonla aramaya başladık. Merhum babam Mustuk ile anam Emine Hanım amca çocuklarıydı. Babam ile anamın amcasının kızı Nermin Hala ile Elif Bibi olarak ailemizde bilinen annesinin Osmaniye’deki evlerinde enkaz altında kaldıklarını öğrendik. Bu hadiseyle beraber kız kardeşimin Selma’nın büyük kızı, yeğenim Fatma ile eşi Bekir Demirci’nin depremden iki gün önce Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesine gittiklerini ve kendisiyle iletişim kurulamadığı haberini aldık. Aynı gün öğleye doğru, kuşluk vakti, yeğenim Fatma’nın babası Ali aradı. Fatma’dan ve eşinden haber alamadıklarını, aynı evdeki yakınlarına da ulaşamadıklarını söyledi ve bölgede tanıdık olup olmadığını sordu. “Tamam,” diyerek telefonu kapattım. Önce EkoAvrasya Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Eren Bey’e mesaj attım. “Maalesef kardeşim, bölgeyle irtibat kuramıyoruz,” şeklinde mesajımı yanıtladı. Bursa’da ikamet eden ve Bursa Büyükşehir Belediyesi Burulaş Genel Müdürü akrabam Mehmet Kürşat Çapar’ı telefonla aradım. Kürşat abi yola çıkmış Ankara’yı bile geçmişti. Gölbaşı’nda tanıdık kimse olup olmadığını sordum. Var dedi ama o da ulaşamamıştı. Zaten onunda acısı vardı. Sonraki günlerde Mehmet Kürşat Çapar’ın Osmaniye’de depremzedelere yardım için kolları sıvadığını ve gereğini yaptığını duymuştum.

Sonra Adıyaman’da ikamet eden Gerçek Tarih yazarlarından Aydanur Çakır Yıldız Hanım’a telefonla ulaşmaya çalıştım. Telefon düşmüyordu. Ardından mesajla nasıl olduklarını ve Gölbaşı’nda tanıdık olup olmadığını sordum. Bir zaman sonra Aydanur Hanım dönüş yaptı. Adıyaman ve çevresiyle irtibat kurulamıyor, buradaki tablo korkunçtu. Eşi tarafından yakınlarını kaybeden Aydanur Hanım’dan sonra Malatya’nın Darende ilçesinde ikamet eden kardeşim Fatoş’u, Adana’nın Sarıçam ilçesinde bulunan en küçük kardeşim Ayça’yı aradım. Erkek kardeşim Fikri yurtdışındaydı. Dakikalar geçiyor fakat çok uzun bir zaman dilimiymiş gibi geliyordu. Fatma’dan bir türlü haber gelmiyordu. Kazakistan’da bulunan ve “Sarı” olarak diye hitap ettiğimiz emmoğlu Mehmet Fikri ile biraz konuşarak durum değerlendirmesi yaptık. Yakınlarımızdan hayatını kaybeden var mı diye kendi aramızda konuştuktan sonra Türkiye’ye geleceğini söyledi.

İlk günden bölgede yaşananlardan haberdar olan dostlarımızı telefon etmeye başladı. Bunlardan biri şair Sıtkı Caney idi. Kendisi Elazığlı idi ve depremi çok iyi biliyordu. Ardından birçok dostlarımız vaziyeti öğrenmek ve geçmiş olsun dileğinde bulunmak için telefon açtılar, mesaj attılar. Gerçek Tarih ailesinden Prof. Dr. Mahmut Özbay, Recep Garip ve Talip Işık bölgedeki depremlerde yakınlarını yitirirken yine Gerçek Tarih yazarlarından Hasret Tosun ile yukarıda da bahsettiğim gibi Aydanur Yıldız Çakır bizzat depremzede idi. Aydanur Hanım Ardahan’a geçerken, Hasret Hanım yakınlarının defin işlemlerinin ardından Samsun’a ailesiyle beraber geçmek zorunda kaldı.

Yine Gerçek Tarih ailesinden olan Abdurrahman Dilipak ile Mustafa Armağan’da deprem bölgesindendi. Dilipak abi aslen Osmaniye’nin eski adıyla Haruniye olarak bilinen Düziçi ilçesindedir. Mustafa Armağan’ın Gaziantep ve Şanlıurfa’da tanıdıkları olduğunu biliyorum. Her ikisiyle de telefonlaştık ve birbirimize geçmiş olsun dileklerinde bulunduk.

Yeğenim Fatma saatlerdir Gölbaşı’nda enkaz altındaydı ve umudumuz vardı. Saatler, günler böyle geçti… Yıllardır Ankara-Adana ile Ankara-Osmaniye arasında yolculuk yaparım, bu yolun o kadar uzun olduğunu hatırlamıyorum. Vefatından üç gün önce hastaneye kaldırılan merhum babam Mustuk’un rahatsızlandığını duyduğumda uçakla gitmiştim. Aradaki mesafe hava yoluyla kısa olmasına rağmen epey uzun sürmüştü bana göre, bir saatlik yol, olmuştu on saat. Şimdi yine acı haber aldık ve bölgeye gitmeye çalışıyordum. Osmaniye’nin Düziçi ilçesine yolculuğum sanırım on saat sürdü. Fatma’yı Düziçi’ne gelin ettiğimizden kayınbabasının evinde toplandık. Eniştemiz merhum Bekir’in ailesinin evinde acı daha da büyüktü. Fatma’nın görümcesi ile eşi ve çocukları da deprem şehidi olmuştu. Fatma’nın kayınbabası metanetini korumaya çalışıyordu ama arada çığlık atıyordu. Fatma’nın anne ve babası, kız kardeşim Selma zaten kendinden geçmişti, kabullenmeye çalışıyordu. Babası Ali, eniştemiz diğer yandan emmoğlu olur. İlk günden yıkılmıştı. Darende’deki kız kardeşim Fatoş ile eşi Remzi çoktan gelmişlerdi. Yurtdışından gelen Kardeşim Fikri’de oradaydı. Çadır kurulmuştu. Hem taziye çadırı idi hem de barınma içindi.

Osmaniye merkeze geldiğimde depremin izleri her tarafta göze çarpıyordu. Yani iyice gözlem yapmanıza gerek yoktu. Yıkılan binalar, çatlak yapılar hemen her yerde görebiliyordunuz. Düziçi’ne geldiğimizde de aynısı söz konusuydu. Yıkılan, yıkılmak üzere olan binalar… Taziye çadırları ve mezarlıktaki yoğunluklar… Osmaniye merkeze bağlı Bahçe köyümüzde hasar yoktu ama il merkezinde hayatını kaybedenler olmuştu. Düziçi’ndeyken emmoğlu “Çam Ahmet”in sağlamca duran evinde kaldık, sanırım kırk kişiydik. Kimisi arabada geceledi.

Derken, yeğenim Fatma’dan acı haber geldi. Kurtulamamıştı felaketten. Eşi, görümcesi ve onun da eşi, iki çocuk. İlkin görümcesi ve eşinin cenazesi getirildi ve defnedildi. Sonra onların çocukları ile Fatma ve eşi Bekir’in… Düldül Dağı’nın karşısındaki Çamlık Mezarlığı’nda iki aileyi yan yana defnettik. Depremin beşinci günü Cuma ve saat 23.30 civarıydı. Cenazeyi kıldıran hoca o kadar yoğundu ki, usulü bile karıştırmaya başlamıştı. Zaten bunu kendisi de itiraf etti. Yeğenim Fatma ile diğer aile efradını defnederken mezarlıkta sanırım beş yüz civarında insan vardı. Elektrik yoktu… Cep telefonlarının ışığı ve cılız bir jeneratörle ortam aydınlatılmaya çalışılmıştı. Enkazda kalan Fatma, eşi ve diğer aile efradının kurtarılması adına aile tarafından temin edilen hilti ve jeneratör yüklü bir kamyonet Gölbaşı’na gönderilmişti. Aynı kamyonet ve içindeki saydığım malzemelerle cenazeler gelmişti. Hayatımda gördüğüm en tuhaf cenaze aracıydı bu. O gece emmoğlu Çam Ahmet’in evindeyiz yine. Allah razı olsun ondan, yükümüzü epey aldı. Adana’dan, Kadirli’den, Osmaniye’den, diğer köylerdeki akrabalardan epey gelen oldu. Hepsinden Allah razı olsun. Gelemeyenlerden de Allah razı olsun… O şartlarda cenaze ne kadar zor, ancak bunu yaşayan bilir… Cumartesi günü sabahı gruplar halinde Düziçi Çamlık Mezarlığı’na giderek deprem şehitlerimize dualar ettik. Akabinde Fatma’nın babasının köyü, bize de akraba olan Kesmeburun köyüne geçtik. Kuran ve dualar okundu… O geceyi geçirmek için bir kısmımız Adana’ya gittik. Adana’da Buruk Mezarlığı’nı o gece görmüştüm. Sabaha kadar mezar kazılıyor ve defin işlemi yapılıyordu. Sabahleyin tekrar Osmaniye’nin merkeze bağlı Kesmeburun köyüne gittik. Kuran ve dualar okundu, yemek ikram edildi. Allah kabul etsin inşallah.

Bütün bunları yaşarken anam Emine Hanım’a oldukça şaşırdım. Biz onu teselli edeceğimize, o bizi teselli ediyordu. İlk kız torununun acısını içine gömmüş, metanetini korumaya çalışıyordu. Ya Fadıma Halam? Yeğenim Fatma’nın babaannesi Fadıma Halam, o da anam gibi duruyordu, acısını gizlemeye çalışıyordu. Depremzedelerin hemen hepsi şunun farkındaydı. Yaşadıklarına şükrediyorlardı ve sadece kendileri değil birçok ailenin kaybı vardı. Büyük ihtimal bu yüzden acılarını sessiz yaşadılar diğerlerine de saygı duyarak. Depremde tüm yitip giden canlara rahmet olsun… Fatma’nın amcası Hüseyin vefatına bir türlü inanamadığını söylemişti. Aynı durum oğlum Mehmet Ziya içinde geçerliydi. Günlerce Mehmet Ziya’yı ikna etmeye çalıştık. Fatma’dan sonra iki kandil gecesi yaşadık. Oğlum Mehmet Ziya’nın Fatma’ya dualar edişine şahidim.

***

2021’in Kasım ayında ziyaret ettiğim Kastabala Hierapolis Antik Kenti.

Kesmeburun ile bizim köy Bahçe’nin ortasında “Kastabala Hierapolis Antik Kenti” var. Burası Osmaniye’nin 12 kilometre kuzey batısında ve Hititlerin son yaşadığı yer olarak tespiti yapılan “Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi” yolu üzerindedir. En son bu antik kenti 2021’in Kasım ayında ziyaret etmiştim. Buranın tarihi geçmişini az çok biliyordum. Burada, yani 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen depremin tam orta yerinde aşağı yukarı 1500 yıl önce de korkunç bir depremin meydana geldiği döneme dair arşiv kayıtlarında mevcut. Bahçe köyümüzün yanı başında yer alan Kastabala-Hierapolis Antik Kenti, 3000 yıl boyunca önemli bir yerleşimdir. 500’lü yılların ilk çeyreği ile ilk yarısından sonra şiddetli depremle harabe olur. Suriye’ye kadar gerçekleşen yıkım ve ardından salgın kentin sonunu getirir. 13. yüzyılda tamamen özelliğini yitirir. Tarihi bilmeli ve ders almalıyız… Kastabala diyip geçmeyelim. Sezar’ın, Çiçero’nun Marcus’un döneminde önemli bir şehirdir. Aynı zamanda Türkiye’deki iki kutsal antik şehirlerden biridir. Diğerinin adını duymuşsunuzdur: Efes. Adanalı gazeteci Özcan Aladağ görevinin başındaydı. Yazarı ve imtiyaz sahiplerinden olduğu Çukurova Barış gazetesinin bürosunda Özcan Aladağ ziyaret ettim. Özcan ağabeyin Jeoloji eğitimi aldığını biliyordum. Sohbet deprem tedbirine geldi. Zaten bilinen bir gerçekti bölgedeki deprem hadisesi ve geçmiş tarihte yaşananlar bunu gösteriyordu. Fakat ne hikmetse tedbiri dikkate almıyorduk. Zaten Özcan ağabeye de üniversitedeki bir hocası bu mealde bir şeylerde söylemişti. Buradaki ziyaretimden sonra üyesi olduğum Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nden (ÇGC) Yusuf Aslan’ı aradım. Cemiyettelermiş ve oraya gittim. Fakat öncesinde şehrin kıymetli gazetecilerinden Nuri Olgun babaya uğradım. Depremden dolayı birkaç gazete ve 5 Ocak TV Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’ni ofis olarak kullanmaya başlamış. Cemiyette depremzedeler için alanda ayrılmış ve sandalye ile masalardan yatak oluşturulmuştu. Perdelerle bölmeler yapılmıştı. Cemiyet boş durmamıştı yani. Burada gazeteciler Sefa Saygıdeğer, Süreyya Uri, Mehmet Özer, Emre Ekici, Soner Kan ile şu an isimlerini hatırlayamadığım arkadaşlarla ayaküstü sohbet ettik. Cemiyet başkanımız Cafer Esendemir’in deprem bölgesinde meslektaşlarımızla incelemeler yaptığını öğrendim.

***

Depremin ilk gününden itibaren sosyal medyadan paylaşımlar yapan, canlı yayınlar gerçekleştiren Osmaniyeli gazeteci Bahri Çolpan ağabeyi de ilgiyle takip ettim. Çolpan ağabey sadece gerçekleri sunmaya çalışırken diğer yandan da yardım faaliyetlerine omuz vermeye çalışıyordu. Adana’dan deprem bölgesine giderek yayınlar gerçekleştiren Metro Türk Haber ile Adana Kulis’in Genel Yayın Yönetmeni Selahattin Sekin, Ceyhan CRT’den Şahin Özer ve oğlu Ceyhun Özer depreme dair önemli haberleri izleyicisine ulaştırıyordu. Depremi fırsat bilip işbaşına geçen ve dezenformasyon içerikli haberler de yok değildi. Mutlaka denk gelmişsinizdir. İşte bu dönem gazetecilik ve yayıncılık çok önemlidir ve mutlaka herkese önemli görevler düşer. Sahada olmanıza dahi gerek yoktur. Yeni Şafak Düşünce Günlüğü Editörü Ayşe Betül Kayahan gazetesinde depreme dair aklıselim yazılara yer vermeye didinirken, Derin Tarih dergisi Genel Yayın Yönetmeni Taha Kılınç Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde, geçmiş tarihlerde meydana gelen depremlerden ve felaketlerden bahsedip okurunu bir şekilde tefekküre davet etmeye girişmiştir. Asrın felaketi 6 Şubat depremiyle birlikte toplumun büyük kesiminin tefekküre yöneldiğini söyleyebiliriz. İlla ki deprem olmamalı tefekkürün sebebi. Arada bir yapılması gerektiğine inanıyorum. Mesela son çalıştığım işyerinden ayrıldıktan sonra günlerce tefekkür etmiş ve birçok yanlışlarımı bulmuştum. İyi ki de ayrılmışım demişimdir.

***

Depremi ilk haber aldığımızda ve bölgenin yardıma ihtiyacı olduğunu duyduğumuzda, Genel Başkan Yardımcısı olduğum ve genel merkezi Ankara’da bulunan Adanalılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Yunus Sakarya ile Yönetim Kurulu Üyesi Selami Öztok araçlarına yükleyebildikleri kadar yardım malzemesini alarak deprem bölgesine doğru yola düşmüşlerdi. Derneğin Maltepe’deki genel merkezinde ise Genel Sekreter Mehmet Kubat ile Genel Başkan Yardımcısı Ferhat Bilgin’in koordinasyonun da deprem bölgesine yardım faaliyetine başlanmıştı. Önce otomobillerle, sonra ticari araçlar, kamyonetler ve kamyonlarla yardım malzemesi gönderildi. Elbette yardımlar İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi dâhilinde gerçekleşmişti. Dernek üyesi olsun veya olmasın birçok kişinin yardımı deprem bölgesine ulaştırıldı. Bunlar arasında iş makinesi olduğunu da biliyorum. Acılarımızla boğuşurken diğer yandan da yardım faaliyetinde bulunmaya çalışıyorduk. Öte yandan Ankara’ya gelmek zorunda olan depremzedelere de bir nebze de olsa yardım eli uzatmaya çalıştık. Yardımlaşmanın fikri, siyasi görüşü, etnik kökeni yoktur. Tamamıyla insani bir konudur, reklamı da yapılmamalıdır ve öyle de olmalıdır. Fakat durumdan vazife çıkaranlarda yok değildir. Ne masa başında ne de sahada hiçbir yardım faaliyetinde bulunmayan sözde kuruluş ve şahısların korkunç paylaşımlarını okumak bizi yaralamış ve üzmüştür. Korkunç diyorum, o da şu sebepledir ki; yazdıkları da sözde yaptıkları da koca bir yalandan ibarettir. Böylesi durumlarda, Müslüman olmayı bir kenara koyalım, bir insan nasıl yalan söyler. Vicdanı buna nasıl el verir anlamış değilim! Deprem istismarıyla ilgili daha önce Yeni Şafak Düşünce Günlüğü’nde bir metin kaleme almıştım. 17 Şubat 2023 tarihli ve “Felakete şahit olmak” başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ediyorum. 7 Mart 2023 tarihinde kaleme aldığım bu satırları asrın felaketine dair küçücük bir not olarak görürken, deprem şehitlerimize rahmet diliyorum. Deprem sonrası yardımsever olarak bölgeye koşan, bölgeye gidemeyen fakat bulunduğu yerde bir şekilde yardım faaliyetine katılan, dualar eden binlerce insanımıza selam olsun.

***

Yine deprem bölgesinden olan Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) Rektörü ve Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Genel Başkanı, Hatay Dörtyollu Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan ile 20. Dönem Hatay Milletvekili ve Kızılay Ankara Şube Başkanı Dr. Mehmet Sılay da asrın felaketinin ilk gününde bölgeye giden isimlerdi. Hatay bölgesine ulaştıklarında acılarını kenara bırakıp yardıma koşan binlerce insandan sadece ikisi idi. Dönüşlerinde TYB’de yaptıkları konuşmaları üzüntümden fazla dinleyememiştim. TYB Ankara Şube Başkanı Mehmet Sait Uluçay’da deprem bölgesinde yakınlarını kaybedenlerin başında geliyor. Tıpkı Talip Işık gibi, Mehmet Sait Uluçay’da, Ankara’daki evinde depremzede akrabalarını ağırlamaya çalışıyordu.

***

Depremin ilk anından itibaren ihtiyacımızın olup olmadığının soranların başında gelen, güzel kardeşim Gerçek Tarih Yayın Koordinatörü Muhammed Işık başta olmak üzere birçok dosta teşekkür ederim.

Kurucusu olduğu TYB’deki Safahat Okumaları’nın yeni dönem açılış konuşmasını Mehmet Akif ve Zelzele üzerine gerçekleştiren, yakın ilgi göstererek taziyelerini bildiren Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı D. Mehmet Doğan ağabeye de söylediğim gibi “6 Şubat Deprem Bölgesi” birbirine akrabadır. Dolayısıyla da Türkiye’de yaşayanların yarısına yakının, bir şekilde tanıdıkları yahut tanıdıklarının akrabası vefat etmiştir asrın felaketinde. Cümlemizin başı sağ olsun… Cümlemize geçmiş olsun Türkiye…

MEHMET POYRAZ

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Aydanur dedi ki:

    Yaşadığım ilk şok sonrası ısrarla aranmak, düşmeyen hatlar dolayısıyla mesajla da olsa haber almaya çalışmak o kadar kıymetli ki.. O acı günü o an yaşadıklarımızı unutma imkanı yok..Yalnız değildim benim için endişelenen ailem mesajı bizi duygulandıran ve bir nebze olsun mutlu eden tek şey.. Ailemden sonra ilk arayan kişilerdensiniz. Gerçek Tarih dergisi ailesinde olduğum için bahtiyarım. Kaleminize, gönlünüze sağlık..

    1. Mehmet Poyraz dedi ki:

      Tekrardan çok geçmiş olsun, başınız sağ olsun Aydanur Hanım.