Filipinler’de İslami direniş 1902/1920
Morolar’ın Amerikan Emperyalizmine karşı bağımsızlık mücadelesi.
19. Yüzyılın sonlarına doğru bir zamanlar yenilmez armadası olan İspanya Imparatorluğu artık son vaktini yaşıyordu. Amerika ile girişilen 1898 Harbi’nden mağlup ayrılan İspanya verimli deniz aşırı sömürgelerini kaybetmişti. Maliyesi iflas etmiş ve İspanyol halkı ise artık savaş istemiyordu. Sözde yerel halkları İspanyol zulmünden kurtarmak için harekete geçen Amerika Birleşik Devletleri çok geçmeden kendi rejimini kurmuştu. Yerel halk için değişen pekte bir şey olmadı. Bir sömürgeci devletin yerini başka bir sömürgeci devlet almıştı.
30 Haziran’da ilk Amerikan askerleri Filipinler’e ayak basar. İspanyol kuvvetleri yoğun çarpışmalar sonucunda 13 Ağustos’ta silah bırakır ve teslim olur. İspanyollara karşı savaşta Filipinli Hristiyanlar Amerikan ordusuna yardım ve öncülük eder.
10 Aralık 1898’de imzalanan Paris Barış Antlaşması ile İspanya İmparatorluğu Küba, Puerto Rico, Guam ve Filipinler’deki haklarından feragat ediyordu. Buraları Amerika’ya devretmeye razı olmuştu. Fakat anlaşmada bir sıkıntı vardı. Harp esnasında General Aguinaldo önderliğinde Filipinler bağımsızlığını (12 Haziran 1898) ilan etmişti.
Paris Antlaşması ile bu mühim hadise görmezden geliniyordu. 4 Şubat 1899’da General Aguinaldo bildiri yayınlayarak halkını Amerikan işgalcilere karşı savaşa davet eder. Bir seneden fazla sürecek olan Amerikan işgaline karşı direnişte netice hasıl olmaz.
General Aguinaldo 23 Mart 1901’de Amerikalılara esir düşer. 4 Temmuz 1902’de Amerikan başkanı Theodore Roosevelt Filipinler direnişinin resmen bittiğini ilan eder. Ne gariptir ki Rus-Japon Harbi’nde barışa katkılarından dolayı Nobel ödülüne layık görülen Roosevelt, aynı hoş görü ve barışı Filipinler’e fazla görmüştü.
Moro Müslümanları ve İslami Direniş
Filipinli Hristiyan direnişi kısa ömürlü olmuştu. Daha çok Kuzey Filipinler ve başkent Manila çevresinde gercekleşmişti. Müslümanların ağırlıkla yaşadığı adalar ise Güney’de bulunan Mindanao adası ve daha ufak Jolo adasıdır. İspanyollar 16. Yüzyılda bu topraklara ayak basmıştı. Bölgeye Kral II. Felipe’ye ithafen Filipinler adı verilsede tam anlamıyla İspanyol hâkimiyeti sağlanamamıştı. Ispanyolların “Moro ülkesi” dedikleri bu bölgede ki Müslümanlara Moro (Los Moros). Sayısal ve teknolojik üstünlüğe rağmen Moro Müslümanları direnmeye devam etmişti. Onlarca farklı kabileye ayrılmış olan Moro Müslümanları etnik birliktelikten ziyade İslam bayrağı altında işgalcilere karşı birleşmiş ve direnmişlerdi.
Moro Müslümanlarının nüfusu 20. Yüzyılın başlarında yaklaşık irili ufaklı adalar ile birlikte 400.000 civarındaydı. Moro Müslümanları kabilelere ayrılmıştı ve başlarında “datu” denilen yerel sultanlar bulunmaktaydı. Şafi mezhebine bağlıydılar ve yönetim usulü Şeriata dayanıyordu. Sulu bölgesinde Sultan II. Jamal El Kiram bulunuyordu fakat makamı sembolikti ve Moro ülkesinin tamamında hüküm sürmüyordu. Müslümanları Amerika’ya karşı direnmemeye 1899 bildirisi ile çağrı yapmıştı. Moro Müslümanları genellikle yabancı işgalcilere karşı mücadele verselerde kendi aralarındada savaştıkları olmuştu. Moro savaşçıları başlarında yöresel sarık ve ellerinde ise silah olarak geleneksel “barong”, “kampilan” ve “kris” denilen bıçak ve kılıç taşırdı. Amerikalı askerler Moro savaşçılarının korkusuzca ve kaplanlar gibi savaştıklarını söylerler. Ateşli silah sayısı oldukça azdı ve mevcut olan silahlar İspanyollardan kalma eski tüfeklerdi. Mühimmat ve ağır silah azdı. Adaların dış dünya ile irtibatı kısıtlı olduğundan ve ambargo uygulandığından dolayı ithalat herzaman mümkün değildi.
İspanyollar giderken Amerikalıları uyarmış ve bölgeyi kontrol altında tutmak için binlerce askere ihtiyaç duyacaklarını iletmişlerdi. Bu uyarılara rağmen Amerikalılar “Moro ülkesine” ayak basarlar. 25. Amerikan başkanı Mc Kinley tarafından başlatılan ve Theodore Roosevelt ile devam ettirilen zorunlu asimilasyon harekatı bu sefer Güney’de bulunan Moro Müslümanlarına uygulanmak istenir. Ilk etapta İspanya’nın aksine Moro Müslümanları ile diyalog yolunu seçen Amerika daha sonra daha keskin, taviz vermeyen politika izleyecektir. ABD başkanı Mc Kinley bu savaştan bir “kutsal savaş” olarak bahsetmişti.
Amerikan isgalci kuvvetleri Kuzey’de Hristiyan direnişini kırmak için uğraşırken Müslüman kabileler ile anlaşmalar imzalamıştı. Bu anlaşmalar ile hem vakit kazanmış olacak hemde topyekûn bir direniş ile karşı karşıya gelmeyecekti. 1899’da Moro Müslümanları ile yapılan Bates Antaşmasında mühim bazı tercüme hataları mevcuttu. İngilizce antlaşma metninde Amerikan üstünlüğünün kabul maddesi geçerken Moro tercümesinde böyle bir madde bulunmamaktaydı. Ayrıca Moro versiyonunda din işlerinde serbest oldukları geçmekteydi. Bu gibi çelişkiler ilişkileri germekte ve Amerikan düşmanlığını artırıyordu. Bunun üstüne Amerikan askerleri daha iç “keşfedilmemiş” bölgelere girdikçe çatışmalar çıkıyor ve Moro Müslümanları öldürülüyordu. Buna karşılık Moro savaşçıları Amerikan kontrol noktalarına ve keşif birliklerine saldırıyordu.
Bates Anlaşmasına aykırı olarak Amerikan yetkilileri Moro Şeriat mahkemelerine müdahale ediyordu. Sözde medeniyet getirme adına adım adım daha fazla toprak ele geçiriyorlardı.
İlk büyük çarpışma “Bayan Muharebesi”
Karşılıklı saldırı ve öldürmeler devam ederken Amerikalılar Lanao Gölü çevresindeki yaşayan Moro kabilelerine mektup yollar ve Amerika’ya bağlılıklarını hatırlatırlar. Ayrıca bu toprakların İspanya tarafından Paris Antlaşması ile kendilerine bırakıldığını iddia ederler. Moro Müslümanları ise biz ne Paris’i biliriz ne de Amerikan egemenliğini kabul ederiz diye cevap verirler. Bağlılıklarının ancak Osmanlı sultanına olduğunu iletirler.
Amerikan kuvvetleri cevaben Lanao Gölü bölgesine asker yollar. Itaat edilmesi ve suçluların iade edilmesini isterler. Verilen ültimatom ile 1 Mayıs 1902’a kadar süre verilir. Moro Müslümanları silahla karşılık verir ve artık savaş kaçınılmazdır. Bayan kabilesi Binadayan ve Pandapatan tabyalarına yerleşmişti. Bayan Sultanı’nın emrinde bir kaç yüz savaşçı vardı. Bu savaşçıların çoğu kesici silah olan kılıç ve bıçakla donatılmıştı. Tüfek sayısı azdı. Amerikan ordusu top ve tüfek ateşi ile Binadayan tabyasını ele geçirir. Bayan Sultanı savaşçılarını diğer Pandapatan tabyasına geri çeker ve mücadeleyi buradan sürdürür. Amerikan kuvvetleri Pandapatan tabyasını yoğun top ateşi altına alır fakat seyyar merdivenler olmadığı için mevzileri ele geçiremezler. Top ve tüfek ateşinden telef olan Moro Müslümanları beyaz bayrak çeker. Dış tabya teslim olmuştu fakat iç tabyada Sultan sadık askerleri ile son bir huruç harekatı yapar. Harekat başarısız olur ve Sultan şehid düşer. Geriye kalan savaşçılar esir alınır.
Çıkan kargaşada onlarcası kaçmayı başarır fakat bir o kadarı Amerikan kurşun ve süngüsü ile can verir. Böylece ilk çarpışmayı Amerika kazanmıştı. Fakat Amerikan ordusu 50’ye yakın kayıp vermişti. Bu modern silahtan yoksun, yalın ayak ve kılıç ile çarpışan Moro Müslümanları için yenilgiden ziyade bir zaferdi. Moro imamları muharebe sonrasında bu çarpışmayı vaazlerde anlatmış ve Müslümanları Cihad’a teşvik etmişti.
Bayan Muharebesine müteakip ünlü komutan Jack Pershing başa getirilir. Pershing ve diğer kumandanlar Kızılderili Savaşlarında ün yapmış ve Kızılderilileri yıpratıcı savaşlarda adeta yok etme noktasına getirmişlerdi. Aynı tedrici ve planlı harekatı Filipinler’de icra ediyorlardı. Bu iş için Jack Pershing biçilmiş kaftandı. Pershing 1903’te başka göreve atanmış fakat 1909’da geri dönecektir. Onun gidişiyle askeri harekatı daha sert bir kumandan olan Leonard Wood yönetecekti. Pershing vakit kaybetmeden Lanao Gölü çevresini temizlemek için yola koyulur. Askerleri ile Moro kabilelerine tek tek saldırıp ortadan kaldırır. Böl ve yönet taktiğini etkili bir şekilde uygulayan Pershing muhalif olabilecek Moro savaşçılarını etkisiz hale getirir. Bu çarpışmalarda yüzlerce Moro Müslümanı hayatını kaybeder.
Biliyoruz muydunuz?
Moro Müslümanlarının 1902’de Amerikan egemenlik iddialarını reddedip, biz ancak Osmanlı Sultanı’na bağlıyız dediklerini biliyor muydunuz?
Jolo adası muharebeleri
Jolo adasında Amerika henüz hâkimiyeti sağlayamamıştı. Jolo adasında hakim güç Panglima Hassan’dı ve Amerika’ya itaat etmeyi reddediyordu. 1250 kişilik Amerikan birliği, top ve makineli tüfeklerle birlikte Jolo adasına iner. Başlarında ise Leonard Wood vardır, oldukça sert ve kan dökmeyi seven bir askerdir. Hassan’ın Moro savaşçıları Amerikan birliğine uzaktan ateş açınca Amerikalıların beklediği olur ve topyekûn saldırı için bahane bulunmuş olur. Bir kaç ay sürecek çatışmalarda Amerikan raporlarına göre 1500’den fazla Moro Müslüman öldürülmüştü. Amerikalılar çoluk çocuk, ihtiyar ve kadın ayrımı gözetmeksizin kurşun yağdırmıştı. Esir alınan yoktu. Panglima Hassan ise son savunmasını yaparken savaşçıları ile birlikte şehid düşer. Böylece Jolo adasında Amerikan hâkimiyeti tamamlnmıştı. Diğer kabilelerde bu savaş sonucunda sindirilmişti.
Bates Anlaşmasının iptali
2 Mart 1904’de Amerikan başkan Roosevelt’in emri ile Amerika Bates Antaşmasından tek taraflı olarak çekilir. Barbarlar ile yapılan anlaşmaların herhangi bir bağlayıcı yönü olmadığını iddia ederler. Bu uygulama Kızılderili Savaşları’nda da tatbik edilmişti. Anlaşmanın iptali ile Moro Şeriat mahkemelerinin yerine Amerikan yargı sistemi yerleşiyor, Moro liderlerinin gücü kısıtlanıyordu. Hristiyan Filipinlileri Moro topraklarına yerleştirip bölgenin nüfus yapısı ile oynuyorlardı. Moro Müslümanları vergi ödemeye zorlanıyordu. Ayrıca Müslüman çocukların Amerika’nın açtığı okullarda zorunlu eğitime tabii tutuluyordu. Tam anlamıyla sömürü sistemi kuruluyordu. Bazı çatışmalardan sonra hayatını kaybeden Moro Savaşçıları domuz leşleri ile birlikte gömülmüştü. Bu gibi vakalar Müslümanların infilaine yol açıyordu.
Datu Ali
1904 yazına gelindiğinde Moro ülkesinde sessizlik hakimdi. Amerikan devriyelerine herhangi bir saldırı olmuyordu. Sanki barış hüküm sürmekteydi. Fakat bu sefer Mindanao adasının en büyük kabilelerinin başında bulunan Datu Ali harp ilan etmişti. Emrinde yüzlerce savaşçı vardı. Kendisinin Seyyid olduğu söyleniyordu. Gerilla taktiği ile vur kaç saldırıları düzenliyor ve Amerikalılara kayıplar verdiriyordu. Diğer Moro savaşçılarının aksine yerinde durmuyor ve sadık adamlarıyla sürekli yer değiştiriyordu. Datu Ali bölgeyi bildiği ve halk tarafından sevildiği için kolay lokma değildi. Amerikalılar Datu Ali’nin başına 500 dolar bile koymuştu. (Bugünün parası ile 16.000 dolar). Fakat Datu Ali için son yaklaşmıştı. Datu Ali’ye karşı husumet besleyen başka bir yerel lider saklandığı yeri Amerikalılara ihbar etmişti. Uzun uğraşlar ve çarpışmalar sonucu Datu Ali Malala Nehri kıyısında sıkıştırılmıştı. Çıkan son çatışmada Datu Ali bizzat Amerikan askeri öldürmeyi başarmıştı. Fakat kendi vücudu 15 kurşun yemiş, iki oğlu, hanımı ve adamları ile şehid düşmüştü. Amerikalıları çok fazlasıyla zorlamıştı, bir nebze saygılarını bile kazanmıştı. Amerikan askerleri hakkında “In the Valley after Ali” isimli şarkı bile yazmışlardı. (Vadide Ali’nin peşinde).
Aynı sıralarda Jolo adasında kargaşa tekrar başlamıştı. Birden fazla kabile ayaklanmıştı. Ayaklanma Mayıs 1905’e gelindiğinde kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Binlerce Moro Müslümanı hayatını kaybetmiş ve kabilelerin yaşadıkları yerler yakılıp yıkılmıştı. Amerikan subayı Frank McCoy mektubunda Datu Utig kabilesine yapılan vahşeti şöyle anlatacaktı; “Utig ve kabilesini bir ölüm kalım savaşında kuduz köpekler gibi öldürdük”.
Bud Dajo katliamı
1905’lerin sonlarına doğru Jolo adasında ki Bud Dajo yanardağı çevresinde yoğun hareketlilik gözlemlenmişti. Bud Dajo volkanı denizden 663 metre yükseklikte, en son 1897’de patlamıştı fakat 1905’lerde aktif değildi. Amerikalılara gelen istihbaratta Bud Dajo yanardağı içerisine yoğun Moro Müslüman göçü gerçekleşiyordu. Amerikalılar bunu isyana hazırlık olarak değerlendirmişti. Amerikan komutası bu fırsatı değerlendirmek için Mart 1906’da birliklerini bölgeye yollamıştı. Bir kaç koldan saldırı planlanmıştı. Batı kolu ise kaçış yolunu kapatma gayesiyle kapatılmıştı. Amerikan birlikleri yaklaşınca Moro mevzilerinden meydan okurcasına haykırışlar ve davul sesleri yükselmişti. Moro Müslümanlarının harp bayrağı olan kırmızı sancak dalgalanıyordu. Amerikalılar bir anlık donup kalırlar fakat ilerleme emri verilmişti.
Moro Müslümanları yüksek mevzileri tuttukları için aşağıdan ilerleyen Amerikan birliklerini kolayca ateş altına alıyorlardı. Silahların yetersiz olduğu için askerler fazla kayıp vermeden ilerliyordu. 3 gün boyunca adım adım dağa tırmanan birlikler yanardağın daha iç kısımlarına yaklaşmıştı. Ilerleyis zor geçsede Amerikan ordusu yoğun topçu ateş desteği ile direnişi adım adım kırıyordu. Askerler kayıplar verselerde Moro Müslümanları top ve tüfek ateşi karşısında daha ağır kayıplar veriyordu. Son kısımda askerler süngü takıp hücum etmişti. Son hücumda çoluk çocuk, kadın ve yaşlı ayırt etmeksizin Moro Müslümanları öldürülmüştü. 5 Mart’ta başlayan saldırı 8 Mart’ta sona ermişti. Geriye yüzlerce ölü ve askerlerin bir hatıra fotoğrafı kalmıştı. Tam sayı bilinmemekle beraber 700 ile 1000 Moro Müslümanın öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Öldürülenlerin üçte ikisi çocuklar ve kadınlardan oluşuyordu.
Roosevelt görevlerini başarıyla gerçekleştirdikleri ve Amerikan onurunu korudukları için cesur Amerikan askerlerini tebrik etmişti. Herkes savaş olarak bahsetsede esasında güçlünün zayıfı ezmesi, yani katliam işlenmişti. Bu katliam Amerika’da büyük yankı uyandırmıştı. Sorumluk planlayıcısı olan Leonard Wood’a aitti. Örtbas edilmeye çalışılsada bu katliam, bir çok gazetede manşete taşınmıştı. 11 Mart 1906 sayılı New York Times gazetesi katliamı “Moro savaşında kadınlar ve çocuklar öldürüldü” başlığıyla dünyaya duyurmuştu.
Gelen baskı ve soruşturma sonucunda Leonard Wood görevinden istifa etmişti. Fakat bu istifa masa başı görevine çevrilmişti. Bunca şeye rağmen bu şahıs daha sonra Genelkurmay başkanı bile olacaktı.
Ilahi adalet Amerika’yı 18 Nisan 1906’da bulacaktı. San Francisco’da gerçekleşen deprem korkunç ateş fırtınası oluşturmuştu. Bu olaylarda 3000’den fazla sivil hayatını kaybetmişti. Olağanüstü hâl durumunu tatbik etmek için Bud Dajo katliamında yer alan askerler görevlendirilmişti. San Francisco’nun 80% harabeye dönmüştü.
Sonun başlangıcı
1912 başlarına gelindiğinde küçük çapta yerel kalkışma ve vur kaç olayları dışında olağanüstü herhangi olay yaşanmamıştı. Fakat Ocak ve Şubat aylarında Sulu bölgesinin Jolo adasında hareketlilik yaşanıyordu. Güçlü Datu Amil’in savaşçıları ve halkı Bud Bagsak yanardağı krateri ve çevresinde yoğunlaşıyordu. Bu yeni bir direnişin habercisiydi. Teslim ol ve silah bırak çağrılarına Moro savaşçıları harp davulları çalarak ve nara atarak cevap vermişlerdi.
Amerikan ordusu Haziran’da Pershing önderliğinde 1200 asker ile adaya çıkarma yapmıştı. Moro savaşçıları 5 müstahkem mevkii (Bagsak, Bunga, Puhagan, Matunkup ve Puyacabao) inşa etmiş ve savunmaya geçmişti. En yüksek müstahkem mevkii 600 metre yükseklikte inşa edilmişti. Amerikalılar 11 Haziran’da saldırıya geçmişti. Amerikan birlikleri yoğun ateş altında ilerlemekte zorlanıyor ve kayıplar veriyordu. Yoğun bombardıman ve hücum sonucunda Matunkup düşmüş ve Moro savaşçıları yaralı liderleri Datu Amil ile Puhagan’a geri çekildiler. Puhagan’in gerisinde kalan Puyacabao ise çevirme harekatı ile ele geçirilmişti.
Artık üçüncü müstahkem mevkii Puhagan’a yan mevzilerden top ve tüfek atışı kolaylaşmıştı. Diğer mevzilere ağır dağ topları yerleşmişti. Pugahan öyle şiddetli bombardımana tutulmuştu ki Moro savaşçıları saldırmaktan başka çare bulamamıştı. Saldırı başarısız olmuş ve Datu Amil’in oğluda saldırıda şehid düşmüştü. Pugahan yerlebir olmuştu. Pershing buraya askerlerini tehlikeye atmamak için birliklerini yollamaktan vazgeçmişti.
Bunga müstahkem mevki fazla direniş göstermeden düşmüştü. Moro savaşçıları diğer üç mevzinin düşmesi ile demoralize olmuştu. Datu Amil’in kendisi ve oğlunun ölümü moralleri daha da düşürmüştü. Amerikan birlikleri son direniş kalesi olan Bagsak’a saldırmaya başlamıştı. 4 saate yakın süren kanlı siper savaşlarından sonra artık direniş kesilmişti. 15 Haziran’da biten bu Bud Bagsak savaşında 14 Amerikan askeri ölmüş ve yüzlerce Moro Müslümanı, erkek, kadın ve çocuk şehid olmuştu.
Bu son büyük muharebe ile Moro direnişi kırılmıştı. Moro savaşçılarının ellerinde bulunan silahlara el konulmuş. Güçlü Moro Datu’ların etkisi yok denecek seviyelere inmişti. General Pershing son raporunda artık Amerikan hakimiyetinin tamamen tesis edildiğini yazmıştı. 16 Aralık 1913’te ise Filipinler’e ilk sivil vali Frank W. Carpenter atanmıştı. Böylece askeri yönetim dönemi sona ermişti. Amerika’nın 1917’de Birinci Cihan Harbi’ne katılması ile bütün aktif askeri personeli Filipinler’den geri çekmişti.
1920’de Amerika yönetimi Filipinli yetkililere bırakır. Bu sefer Moro Müslümanları Hristiyan Filipin baskısına maruz kalır. Amerika’nın bile yapmadığı, havadan bombardıman uçakları ile saldırılar düzenlenir. Hristiyan Filipin göçü artmaya devam eder. 1903 senesinde bölgedeki nüfusun dörtte üçü Müslümandı. Fakat 1960’lara gelindiğinde 5.6 milyon nüfusa ulaşan Minandao adasında Hristiyanlar dörtte üç çoğunluğa ulaşmıştı.
Osmanlı ile bağlantı
Amerikan hükümeti 1898 yılında Moro Müslümanlarının ayaklanmasından çekindiği için İstanbul’da bulunan elçi Oscar Straus’u görevlendirmişti. Sultan’dan Moro Müslümanlarına mektup yazmasını rica etmişti. Sultan Abdülhamid Han mektubu Mekke’de bulunan Moro Müslümanları aracılığıyla yollamıştı. Mektuptan ziyade bu olayda mühim olan Amerika Birleşik Devletleri’nin Osmanlı’ya başvurması. Yani Halife ve Hilafetin gücünü ne nüfuzunu kabul etmiş olması son derece mühim bir olaydır. Osmanlı Devleti o dönem kendi meseleleri ile meşgul olduğu ve denge politikası takip ettiği için daha fazla müdahil olamamıştır.
Sonuç
Gözlerden uzak bir diyarda girişilen bu İslami Direniş dünya kamuoyununda fazla yer verilmemişti. Ayrıca herhangi bir ciddi maddi destekten mahrum olarak evvela İspanyollara karşı 300 seneden fazla, Amerikan işgaline ise 10 seneden fazla bir süre direnmişlerdi. Dünyanın dört bir yanında yaşayan mazlum ve Müslüman halklar kalben Osmanlı Devleti’ne ve Halifeye bağlıydılar. Hepsi biliyordu ki gidecek başka kapı yoktu. Buradan gelecek bir mektup, bir nişan baş üstünde taşınırdı. Yardımın gelmemesinin manası ise vahşi ve barbar Batı’nın insafına kalacaklarını biliyorlardı ve buna rağmen mücadeleye devam etmişlerdi. Tek eksik kalan husus ise merkezi bir direnişin olmaması. Etkileyici bir Moro liderin etrafında kenetlenmiş, organize olmuş bir direnişin olmaması kalıcı başarı elde edilmesini engellemişti. Ne zaman bir lider direnmek istese Amerikalılar derhal askeri ve teknolojik üstünlüğünü kullanarak bastırmayı başarmıştı.
Unutulan bu savaş ve Bud Dajo katliamını 2016’da Filipinler Başkanı Rodrigo Duterte Amerika ve Obama’ya yönelik eleştirisinde fotoğraflar ile gündeme taşımıştı. Bunun dışında maalesef pek gündemde kalmadı. Tarihe yine bir Batı klasiği olan zalimlik, katliam ve sömürü düzeni savaşı olarak geçti.
2014 senesinde Moro’da Filipin hükümeti ve Moro İslami Kurtuluş Cephesi arasında barış imzalandı. Bu barış ile Moro’da yarı otonom Müslüman bölgesi tanınmış oldu.
Biliyor muydunuz?
Moro savaşçıları, yakın muharebede sarsılmaz bir güce sahipti. Birden fazla kurşun ile ancak etkisiz hale getirilebiliyordu. Bu yüzden 38 kalibre revolver yerine otomatik el silahı olan Colt. 45’e geçilmişti. Bu silah 1985’e kadar kullanımda kaldı.
MÜKREMİN ÜMİT GÜL
Gerçek Tarih Aralık 2022 sayısında yayınlanmıştır.
Kaynakça:
Moroland – Robert A. Fulton
The Moro War – James R. Arnold
The Spanish-American war and Philippines Insurrection – Alejandro de Quesada
İslam’ın Siyasallaşması – Kemal H. Karpat