tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Muhammed Işık

Gerçek Tarih Yayın Koordinatörü

İntihar etmek istiyorum

23.09.2024
A+
A-

Son zamanlarda hayatın yükü her zamankinden daha ağır. Belki birkaç yıldır, intihar düşüncesi zihnimin derinliklerinde bir fısıltı gibi yankılanıyor. Başka bir çıkış yolu bulamıyorum gibi hissediyorum. Kendimi birçok kez “Bir çözüm olmalı” diyerek teselli ettim ama maalesef bu düşünce hiçbir şeyi değiştirmeye yetmedi.

Benimle aynı yollarda yürüyen, aynı acıları ve zorlukları paylaşan arkadaşlarım vardı. Ne yazık ki bazıları bu mücadeleyi sürdüremedi ve intiharı bir çözüm olarak gördü. Yol ve umut onlar için tamamen tükenmiş olmalı. Her seferinde kendime yeni bir yol bulduğumu düşündüm ama hayal kırıklığıyla karşılaştım.

Hayal kuran, düşünen, değer üreten ve insanlık için bir şeyler yapmaya çabalayanların sonunda umutsuzluğa kapılmamaları mümkün değil gibi görünüyor.

Beş kitap yazdım; içimde biriken sıkıntıları, acıları anlatmak, biraz da paylaşmak istedim. Sivil toplum faaliyetlerine de katıldım, bu kitaplar ve yazılarımla bir şeyleri değiştirmek, topluma katkıda bulunmak için. Ancak anlaşılmamak… Belki de yaşadığım en derin acılardan biri bu olmalı.

Ne yapmaya çalıştığımı kimse anlamıyor, hatta umursamıyor bile. Zihnimde dönen düşünceler, dünya için kurduğum hayaller kimse tarafından değer görmüyor. Beş değil, elli kitap yazsam da aynı sonuç ortaya çıkacak biliyorum.

On beş yıldır köşe yazarıyım ama elli yıl yazsam bile anlaşılacağım şüpheli. Yazdıklarım maddi bir karşılık görmüyorsa, içerik ne olursa olsun değersiz olarak görülüyor. Para kazandırmıyorsa ne yazdığımın bir önemi yok; ne kadar derin olursa olsun. İstersem çöp olsun yazdıklarım, yeter ki para kazandırsın.

Sürekli olarak ‘Neden yazıyorsun?’ sorusuyla karşı karşıya kalmak, bir yazar için işi kadar yorucu olabilir. Köşe yazıları yazmış, kitaplar yayınlamış ve sivil toplum faaliyetlerine katılmış olmama rağmen, bu soru sanki yaptığım hiçbir şeyin bir anlamı yokmuş gibi hissettiriyor.

İntihar eden yazarlar benden daha iyi yazarlardı ve daha örgütlü düşünüyorlardı. Peki, neden ölümü seçtiler? Hemingway, Woolf, Plath, Pavese, Mishima ve Hidayet gibi devlerin bile yaşam mücadelesinde yenilmiş olması, bir yazarın iç dünyasının ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.

Dışarıdan bakıldığında başarı dolu görünen bu isimler, toplumun kendilerine yüklediği rollerin ağırlığı altında ezilmiş olabilirler. Koca olmak, baba olmak, kariyer sahibi olmak; bu rollerin her biri kendi içinde büyük sorumluluklar ve beklentiler taşır. Toplumun onlardan mükemmel olmalarını istemesi bu yükü daha da ağırlaştırır.

Fikirlerini paylaşmak istedikleri çevre tarafından anlaşılmamaları iç dünyalarında derin yaralar açmış olabilir. Yaratıcı ruhları toplumun dayattığı kalıplara sıkıştırıldıkça giderek yalnızlaşmışlardır.

Belki de başarıları, ev ekonomisine yeterince katkı sağlayamadıkları için eşleri tarafından eleştiriliyordu. Benim gibi onlar da ruhsal bir çelişkiyle eziyet çekiyorlardı. Yazarlık ruhları ile toplum tarafından dayatılan normlar arasında kalmışlardı ve bu çelişki zamanla dayanılmaz hale geldi.

Zamanla çocukları büyümüş ve onlarla yeterince vakit geçirememeleri bu iç çatışmayı derinleştirmiş olabilir. Büyük idealleri ve hayalleri olan bu kişiler, maddi başarı elde etmekten çok fikirlerini dünyaya duyurmak istemişlerdir. Ancak toplum onları saf, aptal ve hatta beceriksiz olarak görmüş olabilir. Bu durum onların kendilerini değersiz hissetmelerine ve daha yoğun bir yalnızlık duygusu yaşamalarına neden olmuş olabilir.

Popüler olmak onlara istedikleri platformu sağlamamış olabilir. Aksine, günlük hayatta basit görevlere mahkûm edilmiş ve sürekli eleştiriye maruz kalmış olabilirler. Bu durum kişiliklerini derinden etkilemiş ve zamanla parçalanmalarına yol açmış olabilir. Ölüm bu parçalanma karşısında bir kaçış yolu gibi görünmüş olabilir.

‘Neden yazıyorsun?’ sorusu aslında yazarın varlığını sorgulamayı amaçlayan bir saldırıdır. Toplumda genellikle yazarlığın işe yaramaz, lüks bir uğraş olduğu algılanıyor.

Hemingway gibi edebiyat devlerinin bile intihar etmiş olması, toplumun yazarlara ilişkin anlayışının ne kadar eksik olduğunu gösterir. Onların başarısı maddi kazançla eşdeğer görülür. Oysa edebiyat, maddi şeylerin ötesinde, ruhun bir ifadesidir.

Yazar, sadece toplumun takdirini kazanmak için değil, aynı zamanda kendi iç dünyasını keşfetmek ve insanlığa bir şeyler katmak için yazan, çizen bir varlıktır. Belki de bu yüzden yazarlar her zaman yalnızlıktan mustarip olmuştur. Çünkü onların dünyası sıradan insanların anlayabileceği bir dünya değildir.

Ne yazık ki intihar sessizce göz kırpıyor bize. Sanki “Aradığınız çözüm bende,” diyor. Her geçen gün direncimiz kırılıyor, çıkış yolumuz yokmuş gibi hissediyoruz. İnancımız zedeleniyor, umutsuzluğa düşüyoruz. Bu noktada aklımıza çocuklarımız geliyor.

İntiharı seçenler de muhtemelen aynı şeyi düşünmüştür. Ama içimdeki bir ses bana “Hayır, bunu yapmaya hakkın yok” diyor. Anlaşılmadım, değer verilmedim, yorgunum ve bıktım ama bunların hepsi çocuklarıma haksızlık olur. İnsanlar ve devlet beni anlamadığı için onları babasız bırakamam.

Her yol tükenmiş gibi görünse de mutlaka başka bir yol vardır. Ve o yolu bulana kadar tekrar denemeliyim. Adalet gelene veya ölüm kapıyı çalana kadar.

Bu karanlık döngüde bir çıkış aramak belki de insanlığın en büyük savaşlarından biridir. Her şeyin anlamsızlaştığı, yazdıklarımızın değer görmediği bir dünyada bile bir ışık aramak zorundayız. Çünkü vazgeçmek sadece bizim için değil, geride bıraktığımız herkes için bir yüktür.

Adaletin geciktiği, umudun tükendiği bu dünyada bile, insan olmanın getirdiği sorumluluklar var. Çocuklarım bu dünyaya getirdiğim en değerli varlıklar. Onları babasız bırakmak vicdanımdaki en derin yara olur. İçimdeki bir ses onlara olan borcumu hatırlatıyor. Belki de hayatın anlamı sadece kendi mutluluğumuz için değil, sevdiklerimizin mutluluğu için de çabalamak olabilir.

Bir yazar olarak kelimelerin gücüne inanıyorum. Her yazım bir umut tohumudur. Belki de yazdıklarımla birinin yüreğine dokunabilirim, birinin hayatına ışık tutabilirim. Bu düşünce beni karanlıktan biraz olsun çıkarıyor. Yazmaya devam etmek yaşamaya devam etmek demektir.

İntihar kolaya kaçmak gibi görünebilir ama asıl zor olan yaşamaya devam etmektir. Zorluklarla mücadele etmek umudunu kaybetmeden yoluna devam etmektir. Her yenilgi aslında yeni bir başlangıç ​​için bir fırsattır. Belki de en büyük zaferimiz zorlukların üstesinden gelmek olacaktır.

Bu dünyada yalnız değiliz. Aynı acıyı yaşayan, aynı mücadeleyle mücadele eden binlerce yazar arkadaşım var. Birbirimize destek olarak bu karanlık tünelden çıkabiliriz. Birlik olduğumuzda sesimiz daha güçlü çıkar. Belki de gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için hep birlikte mücadele etmeliyiz.

Hayat bir sahne ve biz bu sahnedeki oyuncularız. Rolümüzü olabilecek en iyi şekilde oynamalıyız. Belki de hayatın anlamı bu sahnede bir iz bırakmak ve ölümsüz olmaktır. Yazdıklarımla, yaşadıklarımla insanlığa bir şeyler katmak istiyorum. Belki de bu benim için bir tür ölümsüzlük olur.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.