Lozan’dan Bursa’ya “Amerikan Okulları Krizi”
Fahri Armaoğlu’nun çalışmalarını merkeze alarak “Amerikan okulları krizini” anlatmaya giriştiğimiz bu metnimizdeki ifade etmeye çalıştığımız görüşler ilk defa tarafımızdan ileri sürülmüştür. Konuyla ilgili yapılan çalışmalarda, Fahri Armaoğlu çizgisinin takip edilmeye çalışıldığını düşünmekteyiz. Armaoğlu dönemle ilgili metinleri ilk tercüme eden kişi olduğundan kaynak bakımından doğru kişidir, fakat dönemi yorumlamada Armaoğlu doğru kaynak olamayabilir. Zira kendisi, Türkçülük, Milliyetçilik ve Kemalizm üzerinden Amerikan okulları krizini değerlendirmekte ve buradan dönemin rejimini haklı ve doğru çıkarmaya çalışmaktadır. Armaoğlu belgeleri tercüme ettikten sonra kronolojik olarak ve yorum katmadan yayınlamış olsaydı, şüphesiz bambaşka metinler çıkacaktı karşımızda.
- İsmet Paşa’nın Lozan’da Amerikan Heyetine verdiği teminat mektubu, 1927-1928 yıllarında ABD-Türkiye arasında yaşanan okullar krizinin zirveye çıkmasına neden olmuştur.
- Türkiye’nin gelecek yıllarda nasıl bir ülke olacağını dönemin ABD Büyükelçisi şöyle tarif ediyordu: “İslâm’dan kopan Türkiye’nin, müstakbel büyümesi ve kültürü için temel alabileceği, kendisine özgü bir uygarlığı yoktur. Bu sebeple, yapabileceği tek şey, Batı’yı taklit etmektir.”
- Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey’in yabancı bir suçlunun ülkeyi terk etmesini tavsiye etmesi, ABD’ye biat etme olabilir mi?
- Bursa hadisesinin üzerine devletin sert bir tavır alarak gitmesinin nedeninin, şehrin bağnaz olduğunu, buradaki bağnazlık nedeniyle hükümete muhalefet edildiğini, laiklik politikasına karşı gelindiğini büyükelçiye aktaran Tevfik Rüştü Bey, son seçimlerde şehir ahalisinin hükümetin adayını seçmeyip kendi adayı Nurettin Paşa’yı seçtiğini aktarır.
Lozan görüşmeleri başladığında Amerika Birleşik Devleri, müttefiklerin bütün ısrarlarına rağmen “gözlemci” sıfatıyla salondaki yerini almıştı. Görüşmeler başladığında ise ABD’nin gözlemciliği adeta “katılımcı” sıfatına bürünmüştü. Buna gerekçeleri de, günümüzde olduğu gibi “ABD çıkarları” idi! Başkanlığını Joseph C. Grew’in yaptığı ABD heyeti, tıpkı İngiltere, Fransa ve İtalya’nın temsilcileri gibi Lozan görüşmelerinde olarak yer alır. Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden İsmet Paşa’da, Lozan’da, ABD heyetiyle sıcak ilişkiler kurmaya çalışır.
İSMET PAŞA ABD İLE İŞBİRLİĞİNDE ACELECİDİR
İsmet Paşa’nın, Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasını arzuladığı Lozan’da, görüşmelerin daha ilk gününde, Amerikalılar ile anlaşma yapmak, Ankara ve Washington arasında ivedilikle diplomatik ilişkilerin sağlanması adına, bir anlaşma imzalanması çabasına girişmesi dikkat çekmektedir. Paşa’nın bu tavırlarına Amerikaların hayli şaşırdığına ihtimal de verebiliriz. ABD heyeti, İsmet Paşa’nın kendileriyle anlaşma teklifini, “önce müttefiklerle sorunu çöz, sonra görüşelim” babında erteler. Amerikalılar Lozan’da netleşecek tabloyu görmeden Paşa’ya, dolayısıyla Türkiye’ye yanaşmaya pek niyetli değildir. 1923’ün Mayıs ayından itibaren Lozan görüşmeleri müttefiklerin arzuladığı istikamete doğru giderken, ABD-Türkiye görüşmeleri de başlamış olur. Nihayetinde 6 Ağustos 1923 tarihinde ABD ve Türkiye arasında, iki ülkenin resmi olarak “Genel Anlaşma” diye adlandırdığı 32 maddelik “Türk-Amerikan Lozan Anlaşması” imzalanır. Söz konusu anlaşma “Lozan Anlaşması”ndan iki hafta sonra imzalanmıştır.
ABD KONGRESİ ANLAŞMAYI ONAYLAMAZ
Dönemin ABD hükümeti tarafından Türk-Amerikan Lozan Anlaşması, Amerikan Senatosu’na onaylanması için götürülür. Senatoda, sözde Ermeni sorununa yer verilmediği ile kapitülasyonların ortadan kaldırıldığı bahane edilerek onay verilmez. Türk-ABD anlaşması son olarak 18 Ocak 1927 tarihinde Amerikan senatosunda bir daha oylamaya sunulur. 34 oy aleyhte, 50 oy da lehte olmasına rağmen, üçte iki çoğunluğu sağlayamadan anlaşmanın onaylanması reddedilir. Anlaşma senato onayından az bir farkla geçememiştir. Amerikan senatosunda anlaşmaya dair bakış açısı olumlu gibidir. ABD hükümeti Türkiye ile diplomatik ilişkilerini hemen başlatmak için başka bir arayışa girer. Çözüm 17 Şubat 1927 günü imzalanan geçici anlaşmadır. Amerika’nın Birinci Dünya Savaşı’na dâhil olmasıyla, Türkiye ile 1917’nin Nisan ayında kopan diplomatik ilişkileri, geçici anlaşmayla da başlamış olur. 1927 yılının sonbaharının ilk günlerinde, geçici anlaşmanın imzalanmasından 6-7 ay sonra, ABD’nin Lozan heyetinin başkanı Joseph C. Grew 18 Eylül günü ülkesinin Türkiye Büyükelçisi olarak İstanbul’a gelir ve Ekim ayında resmen görevine başlar. ABD Büyükelçisi Grew, 12 Ekim günü de Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e güven mektubunu sunar.
BÜYÜKELÇİNİN İLK GÖREVİ AMERİKAN OKULLARI
Joseph C. Grew büyükelçilik görevine gelmesinden kısa bir süre sonra, Kasım ayında, Türkiye’de bulunan Amerikan okulları gündeme gelir. Burada Grew’in ayağının tozuyla Amerikan okullarıyla ilgilenmesi dikkat çekiyor. O dönem Türkiye’de sekiz Amerikan okulu faaliyet gösteriyordu. Bunların üç tanesi İstanbul’da olmak üzere, Adana, Merzifon, İzmir, Tarsus ve Bursa’da da birer tane Amerikan okulu mevcuttu. İlave olarak da yine Amerikan destekli İzmir’de Milletlerarası Yüksek Öğretim Enstitüsü diğer adıyla İzmir Uluslararası Koleji faaliyet göstermekteydi. Okullar 19.yüzyılda misyonerler tarafından Hristiyanlığı yayma amaçlı açılmıştır. Görünürde Osmanlı tebaasındaki gayri Müslimlerin temel ve dini eğitimleri için tasarlanmış olsa da, ileri de pekte bunun öyle olmadığı anlaşılacaktır. 1890’lı yıllarda Osmanlıya başkaldıran ve Anadolu’da terör faaliyeti yürüten Ermenilerin birçoğu Amerikan okullarından mezun olmuştur. Hatta daha da ileri giderek Ermeni terör örgütleri bu okulları karargâh olarak da kullanmışlardır. Buna örnek verecek olursak, 1892-1893 yıllarında Merzifon’daki ayaklanmalarda Hınçak Komitesi’nin karargâhı buradaki Amerikan Koleji idi. Öte yandan Amerikan okullarının ABD hükümeti ile resmi bir bağı olmayıp, “American Board” adındaki misyonerlik kuruluşuna doğrudan bağlıydılar. “Bible House” adında bir başka misyonerlik kuruluşu da İstanbul merkezli olarak Amerikan okullarının destekçileri arasındaydı.
“American Board” tarafından, Birinci Dünya Savaşı sırasında kapatılan okulların, yeniden açılması için 1 Mayıs 1925 tarihinde Ankara’ya dilekçeyle başvuru yapılmıştır. Olumlu bir yanıt alamayan “American Board”, ABD-Türkiye arasında 17 Şubat 1927 günü imzalanan geçici anlaşmayı fırsat bilerek okulların açılması için yeni bir başvuru daha yapar. Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Heyeti tarafından incelenen başvuruya olumlu yanıt verilir. Hatta Türk Dışişleri Bakanlığı okullar sorununu Milli Eğitim Bakanlığı’na sorduğunda olumlu yanıt alır. Buna göre Amerikan okullarının açılmasında hiçbir sakınca yoktur. Ancak 1927’nin Kasım ayına gelindiğinde ise Milli Eğitim Bakanlığı okulların açılma iznini vermez. “American Board” 1927’nin Kasım’ında, ABD Büyükelçisi Grew’in göreve gelişinin ikinci ayında tekrar okulların açılması için girişimlerde bulunur. Bu sefer isteklerini Grew üzerinden Ankara’ya bildirirler. ABD Büyükelçiliğinden Türk Dışişleri’ne 3 Kasım 1927 tarihli Amerikan okullarının açılmasıyla ilgili bir muhtıra verilir. Muhtırada “American Board”ın 1925 yılında ve 1927’nin Şubat aylarında yaptığı başvurular hatırlatılarak Amerikan okullarının açılması istenir.
ABD’NİN “GAYRİ RESMİ” DURUŞU “RESMİ” DURUŞU BASTIRIR
Siyasal tarihçi Fahir Armaoğlu (d.1924-ö.1998), Amerikalıların Türkiye’deki okullarının açılması yönündeki ısrarlarını “laik-dinci eğitim” çatışması olarak görürken, tespitini de TBMM’nin Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti ile Hilafetin kaldırılmasına dayandırmaktadır. Armaoğlu’nun, “Türkiye Cumhuriyeti, kendi eğitim sistemini laikleştirirken ve özellikle çocukların eğitimini İslâm’ın etkisinden kurtarıp, akılcı ve çağdaş eğitime yönelirken, Amerikan misyonerler, Hıristiyan dinini yayma amacını taşıyan okulların açılmasını istemekteydiler. Konu tam anlamı ile “laik-dinci eğitim” çatışmasından başka bir şey değildi.( Armaoğlu, Ekim 2018, s.185-186)” değerlendirmesinden meseleye çok farklı baktığı anlaşılmaktadır.
Sivas Amerikan Kız Lisesi, Sivas Amerikan Erkek Koleji, Maraş Amerikan Kız Lisesi, Gaziantep Amerikan Kız Lisesi, Gaziantep Amerikan Erkek Koleji, Talas Amerikan Kız Lisesi, Talas Amerikan Erkek Lisesi ile Kayseri Ana Okulu, büyükelçinin muhtırasında açılması istenen okullardı. Muhtırada, öğretmen kadrolarının hazır olmasından dolayı Talas Amerikan Erkek Lisesi ile Maraş Amerikan Kız Lisesi’nin öncelikli olarak açılması da istenir. ABD Hükümeti Türkiye’de okulların açılması meselesine “resmi” olarak taraf olmuyor, konuyla ilgili yazışmalarda “gayri resmi” notu düşülüyordu. ABD Dışişleri Bakanı Kellogg tarafından Büyükelçi Grew’e çekilen telgrafta, okulların yeniden açılması meselesini, “resmi bir sorun” haline getirmemesi hususunda uyarıda yapılır. Her ne kadar ABD Hükümeti belgelerde böyle bir tutum içerisinde olsa da, Ankara’da “gayri resmi” duruş, “resmi” duruştan üstün gelecekti.
TEVFİK RÜŞTÜ BEY OLUMLUDUR VE İTİRAZI YOKTUR
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey, Büyükelçi Grew’in 3 Kasım tarihli muhtırasına 13 Kasım tarihli mektupla yanıt verir. Türk Dışişlerinin okulların açılmasına hiçbir itirazı olmadığını, okulların açılmasının yararlı olup olmayacağına Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’in karar vereceğini, kararın olumlu olması halinde açılması hususunun da müzakere edileceğini söyleyen Tevfik Rüştü Bey ayrıca söz konusu okulların gayrimenkullerinin satın alınmasının müzakeresi için bir temsilci tayin edilmesini de ister. Dışişlerinin okulları satın alma isteğine şaşıran Grew, bu konuyu “America Board”a da sorar ve şunu öğrenir: Bir süre önce Merzifon, Sivas ve Harput’taki okulların satın alması gündeme gelmiştir. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey, ABD Büyükelçisi Grew ile İstanbul’daki “Bible House” misyonerlik kuruluşunu Amerikan okullarıyla ilgili müzakerede görmek istemiyordu. Mustafa Necati Bey her ne kadar yabancı okullar ve özellikle Amerikan okulları karşıtı da olsa sadece “American Board”ı konuyla ilgili muhatap almak istiyordu.
İSMET PAŞA’NIN LOZAN’DAKİ VAADİ KRİZİ DÜĞÜMLER
Okulların açılmasıyla ilgili meseleye her ne kadar “gayri resmi” yaklaşsa da, tıpkı Lozan’da olduğu gibi önce “gözlemci” gibi duruş alan ardından “katılımcı” gibi müdahil olan ABD, okulların açılmasını “resmi” olarak ister gibi hareket eder ve İsmet Paşa’nın vaatlerini kanıt olarak gösterir. Burada tekrar Lozan’a dönelim. 6 Ağustos 1923 günü imzalanan Türk-Amerikan Lozan Anlaşması’ndan önce, İsmet Paşa 4 Ağustos’ta ABD Heyeti Başkanı Grew’a bir mektup yazar. Paşa yazdığı mektupta; müttefik devletlerine 24 Temmuz’da yazdığı mektuptan da bahsederek ve bu mektubunun bir nüshasının da iliştirerek, İngiltere, Fransa ve İtalya’ya karşı okullar hakkındaki taahhütlerinin, Türkiye’deki Amerikan okulları ve kuruluşları içinde geçerli olacağını belirtmişti. 1927’nin Şubat’ında imzalanan ABD-Türkiye geçici anlaşmasının ikinci maddesinin “b” paragrafında 6 Ağustos 1923 tarihli Lozan’daki ABD anlaşmasına dayanıyordu. Bu sebeple 1927’nin Kasım ayındaki iki ülke arasındaki “okullar krizi” İsmet Paşa’nın 1923’teki vaadine kadar uzanıyordu. İki ülke arasında okulların açılıp açılmaması yönündeki görüşmeler böyle sürüp giderken Bursa Amerikan Kız Koleji’nde vuku bulan hadise krizi daha da derinleştirir.
1927’nin Kasım-Aralık ayında 144 öğrencinin öğrenim gördüğü Bursa Amerikan Kız Koleji’nden üç Türk öğrenci, öğretmen Miss Edith Sanderson’ın yönlendirmesiyle Hıristiyan olur. Öğrenciler nasıl Hıristiyan olduklarını da tuttukları günlüğe not etmişlerdir. Günlüğü çalan diğer öğrenciler sayesinde Milli Eğitim Bakanlığı hadiseden haberdar olur. 22 Ocak 1928 tarihli gazetelerde Bursa hadisesi yer bulurken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın da olayı incelemeye aldığı duyurulur. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 31 Ocak günü yapılan açıklamada, Bursa’daki Amerikan okulunda aktif olarak Hristiyanlık propagandası yapıldığının tespit edildiğinin, okulun kapatıldığı ve sorumlular hakkında da adli işlemlerin başlatılacağı belirtilir.
AMERİKALILAR HRİSTİYANLAŞTIRMAYI KABUL ETMEKTEDİR
Bursa Amerikan Kız Koleji’ndeki yetkililer ve ABD Büyükelçiliği Türk kızlarının Hristiyanlaştırılmasını kabul ediyordu. Hatta hadise sıcağı sıcağına Associated Press (AP) muhabiri Miss Ring vasıtasıyla ABD basının da bile yer bulur. Basında yer almasını bizzat kendileri sağlamıştır ve bununla Amerika’nın misyonerlik faaliyetinde ne kadar güçlü olduğu ispat edilmekteydi. AP muhabirinin geçtiği ABD’ye geçtiği haberde, okuldaki Hıristiyanlık propagandasının devam ettiği ve böyle giderse diğer Amerikan okullarının da kapatılma ihtimali dâhilinde olduğu da ifade edilir. Bursa’ya gidip hadiseyi inceleyen AP muhabiri Miss Ring, dönüşte Grew ile görüşmesinde ve ABD’ye geçtiği haberde yer alan şu bilgilere de yer verir:
“Olaydan bir süre önce, bir Amerikalı, Bursa’daki bu okulu ziyaret ettiğinde, öğretmen Sanderson, Amerikalı ziyaretçisine, bir ağaç altında oturan ve kitap okuyan üç Türk kızını göstererek, ‘Onların ne yaptığını sanıyorsunuz? İncil okuyorlar. Aman bunu kimse bilmesin’ demiştir. (Armaoğlu, Ekim 2018, s.193)”
Öte yandan ABD Büyükelçiliği ve American Board yetkilileri Bursa’daki hadiseye, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yapısında laiklik uygulamasına gidilmesinden, okullarda din eğitimlerinin yasaklanmış olmasından dolayı “laik” bir bakış açısıyla yaklaşmaktaydı. Amerikalılara göre, Türk Milli Eğitim Bakanlığı “laiklik” ilkesi nedeniyle Bursa’daki hadiseye müdahale etmiştir. Büyükelçi Grew 1 Şubat 1928 tarihinde ABD’ye çektiği telgrafında Bursa’daki hadisenin Türkiye’de tüm Amerikan okullarının kapatılmasına neden olacağını, “laik” bir rejim altında dahi okulların “Türk milliyetçiliği”ne ters düştüğünü, yine Amerikan okullarında dini bir havanın hakim olduğunu bununla beraber öğretmenlerinde Hristiyanlığı yayma bakımından fırsattan istifa ettiklerini de söylediklerini bildirir.
BURSA AHALİSİ BAĞNAZ VE HÜKÜMET KARŞITIDIR!
1925 yılından itibaren okulların yeniden açılması için çaba sarf eden Amerikalılar üç yıl sonra kapatılma meselesiyle karşı karşıya kalmıştır. Grew aynı telgrafında Başbakan İsmet Paşa ve kabinesinin hayli kızgın olduğunu da iletir. ABD Dışişleri Bakanı konuyla ilgili kararları büyükelçinin takdirine bırakırken, Türk yetkililer ile “resmi fakat dostane” ilişkilerde bulunmasını, İsmet Paşa ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey ile de “gayri resmi” şekilde görüşülmesini tavsiye eder. Ülkesi ABD ile yazışmalarından sonra Ankara’ya hareket eden Grew, İsmet Paşa ile görüşmeye muvaffak olamaz. Grew 7 Şubat 1928 tarihinde Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey ile görüşür. İkili bir araya geldiklerinde konuya ilk giren Tevfik Rüştü Bey olur ve “aramızda kalmak kaydıyla” diye sözlerine başlar. Bursa hadisesinin üzerine devletin sert bir tavır alarak gitmesinin nedeninin, şehrin bağnaz olduğunu, buradaki bağnazlık nedeniyle hükümete muhalefet edildiğini, laiklik politikasına karşı gelindiğini büyükelçiye aktaran Tevfik Rüştü Bey, son seçimlerde şehir ahalisinin hükümetin adayını seçmeyip kendi adayı Nurettin Paşa’yı seçtiğini aktarır. Seçim sonuçlarıyla beraber üç Türk kızının Hıristiyan olması Tevfik Rüştü Bey’e göre Bursa ahalisi ile hükümetin arasını iyice açmıştır ve bu yüzden Bursa Amerikan Kız Koleji’ne karşı Ankara sertlik yanlısı bir tutum sergilemek zorunda kalmıştır. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey kamuoyunda tepkiler bittiğinde büyük ihtimal Bursa kolejinin açılacağını da sözlerine ekler.
Tevfik Rüştü Bey’in konuşmasının bitimiyle sözlerine başlayan Büyükelçi Grew, Bursa hadisesinin Amerika’da ortaya çıkardığı tepkinin sürmesinin, Türkiye’nin sert tutum almasının, Türk basınında okullar aleyhinde kampanyanın devam edilmesine izin verilmesinin her iki ülke ilişkilerine ciddi zarar verebileceğine dikkat çeker. Tevfik Rüştü Bey’e ABD’nin kaygılarını giderecek bazı şeylerin yapılmasını da söyleyen Grew, gerçekleşmesini istediği taleplerini de sıralar. Buna göre; 1-) Amerikan okullarına karşı basında sürdürülen kampanyayı durdurmak adına Dışişleri Bakanlığı elinden gelen çabayı gösterecektir. 2-) Dışişleri Bakanı, Bursa hadisesinin, kendisinin de ifade ettiği gibi, münferit bir olay olduğu ve hadisenin Türkiye’deki diğer Amerikan okullarını etkilemeyeceği hususunda teminat vermelidir. 3-) Bursa’da Amerikalı öğretmenler hakkında adli soruşturma yapılmayacaktır. 4-) Türk hükümeti kamuoyundaki tepkilerin bitmesiyle, Bursa Amerikan Kız Koleji’nin yeniden açılması hususunu iyi niyetle inceleyeceğini bildirmelidir.
Türkiye’deki Amerikan okullarını gösterir harita.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI TALEPLERİ KABUL EDİYOR
Grew’in yukarıdaki “gayri resmi!’ talepleri karşısında Tevfik Rüştü Bey sessiz kalmaz. 1,2 ve 4’üncü talepler için garanti veren Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey 3’üncü talep için, mahkemelerin kararlarına karışamayacağını, Türk mahkemelerinin güvenilir ve âdil olduğunu, adaletsiz bir karar çıkmayacağına inandığını belirtir. Amerikalı öğretmenlerin yargılanmaması hususunda büyükelçinin ısrarlı davranması üzerine Tevfik Rüştü Bey, Bursa’daki hadisesinin sorumlusu ve suçlusu öğretmen Sanderson’ın tutuklu olmadığından Türkiye’den gidebileceğini büyükelçiye söyler. (Türk Dışişleri Bakanı yabancı bir suçlunun adaletten kaçması için Türkiye’yi terk etmesini tavsiye ediyor.) Tevfik Rüştü Bey’in önerisi, öğretmen Sanderson’ın Türkiye’yi terk etmesi fikrini ABD Büyükelçisi kabul etmez. Gerekçe olarak da Miss Sanderson’ın adaletten kaçtığı izlenimini bırakma ihtimalidir. Basında yürütülen kampanyalara gelince. Tevfik Rüştü Bey, Türkiye’deki tüm Amerikan okullarına karşı kampanya olmadığını, İzmir basınında okullar aleyhinde yürütülen kampanyayı durdurmak adına tedbirler alındığını da Grew’a anlatır. 8 Şubat’ta Grew İstanbul’a döner. 9 Şubat günü ABD Büyükelçiliği’nin Ankara’daki Başkatibi Ernest L. Ives’ı Dışişleri Bakanlığı’na davet ederek Grew’a hitaben yazılmış mektubu verir. Grew ile yaptığı görüşmeden sonra Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey ile bir araya gelen Tevfik Rüştü Bey başkatibe verdiği mektubunda 7 Şubat’ta söylediklerini değiştirmek zorunda olduğunu bildirir. Buna göre, 1-) Bursa Amerikan Kız Koleji açılmayacaktır, 2-) Hükümet diğer Amerikan okulları hakkında aleyhte delillere sahiptir. Fakat Milli Eğitim Bakanlığı diğer okullar hakkında “hayırhah” bir tutum alacaktır. 3-) Talas ve Maraş’taki okulların açılması olumlu bir şekilde ele alınmakla beraber, Milli Eğitim Bakanlığı bu iki okulun açılmasına izin vermezse, diğer iki okulun açılmasına muhtemelen izin verecektir.
TEVFİK RÜŞTÜ BEY’DEN ‘U’ DÖNÜŞÜ HAMLE
Tevfik Rüştü Bey’in 7 Şubat’ta söylediği sözlerden vazgeçerek 9 Şubat’ta söylediklerini düzeltme yoluna gitmesi Washington’ı epey sinirlendirir. Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Ahmet Muhtar Mollaoğlu Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak şu hususlar bildirilir: 1-) Bursa hadisesi, Amerika’daki Türkiye aleyhtarlığı için iyi bir malzeme teşkil etmektedir. 2-) Üç Amerikalı kadın öğretmenin mahkemeye verilmesi, ABD kamuoyunda, Türkiye’nin hâlâ bağnaz bir Müslüman ülke olduğu kanaatini pekiştirecektir. 3-) Hadisesinin haber değeri çok yüksek olduğundan, bütün kilise çevreleri ve kadın örgütlerini etkileyecektir. 4-) Aynı şekilde bu olaydan Kongre çevrelerinin etkilenmemesi de mümkün değildir. ABD’nin bu sözleriyle Türkiye’ye şantaj yaptığı ve tehdit ettiği aşikârdır.
ÖĞRETMELER NİHAYETİNDE YARGILANIR
13 Şubat 1928 günü Bursa hadisesinin sanıkları mahkemededir. Üç Amerikalı öğretmenin Bursa Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasına başlanır. Tanık öğrencilerin dinlenmesi için dava 5 Mart’a ertelenir. 30 Nisan’da ise mahkeme kararını verir. Üç öğretmen de üçer gün hapis ve üçer lira para cezasına çarptırılır. Sanıkların ilk cezaları olmaları nedeniyle üç günlük hapislerini ikametleri olan okulda geçirecektir. Öğretmenlerin avukatı kararı temyiz eder. Bursa hadisesinin gerçek suçlusu Miss Edith Sanderson avukatının tavsiyesi üzerine Türkiye’yi terk eder. Yargıtay, mahkeme kararını Ağustos ayında bozar. Bursa Sulh Ceza Mahkemesi 26 Eylül tarihli kararında, daha önce 30 Nisan’da aldığı kararında ısrarcı olur. Bu arada ABD Büyükelçisi Grew, mahkemenin mutlaka ceza vereceğini, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yararına bir karar çıkacağını tahmin ediyordu. Amerikan okulları meselesi de şu aşamaya gelmiştir: Bursa Amerikan Kız Koleji kapatılır. Talas Amerikan Koleji’nin de, Ahlâk dersi, Türkiye Coğrafyası, Türkçe ile Türk Ticaret Hukuku derslerinin Türkçe okutulması ve okul müdür yardımcısının Türk olmasının şartıyla açılmasına izin verilir.
ANAYASA’DA İSLÂM İBARESİ KALDIRILIYOR
Üç öğretmeninin yargılandığı mahkemenin sürdüğü günlerde, Türkiye Cumhuriyeti de Anayasa’da değişikliğe gidiyordu. TBMM’nin 10 Nisan 1928 tarih ve 1222 sayılı kanunuyla, 1924 Anayasası’nın 2. Maddesinde yer alan, “Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslâmdır” ibaresi anayasandan çıkartılır. İslâm ibaresinin, ABD ile din üzerinden kriz yaşandığı günlerde çıkartılması biraz da manidar gelmektedir. ABD Büyükelçisi Grew Türkiye’ye geldiği ilk günlerde, Gazi Mustafa Kemal’in Nutuk’unu da özel locada oturarak dinlemişti. Grew 8 Mayıs 1928 tarihinde Türkiye’nin genel durumu hakkında ABD’ye yolladığı bir telgraf da, ki bu telgraf yayımlanmış Amerikan belgelerinde yoktur fakat kendisinin hatırat kitabında mevcuttur, şu ifadelere yer vermesi dikkat çekicidir:
“İslâm’dan kopan Türkiye’nin, müstakbel büyümesi ve kültürü için temel alabileceği, kendisine özgü bir uygarlığı yoktur. Bu sebeple, yapabileceği tek şey, Batı’yı taklit etmektir. (Armaoğlu, 2018, s.205)”
1928 yılında gerçekleşen bir başka detay ise, Halide Edip’in ABD’den davet almış olmasıydı. Halide Edip, Massachusetts’te bulunan Williamstown Siyaset Enstitüsü’ne davet edilir ve buradaki ilk kadın konuşmacı olarak tarihe geçer.
AMERİCAN BOARD NEDİR?
“American Board”ın ne olduğunu kuruluş adına 40 yıl Türkiye’de görev yapan Alan Ritchie McCain (d.1939- ö.2017), Türkiye’den ayrılacağı günlerde, 2002 yılında, Hürriyet gazetesiyle yaptığı söyleşide şöyle anlatıyor:
“1810’lu yıllar Amerika’da dinin yeniden ön plana çıktığı ve Hıristiyanlık için İkinci Büyük Uyanış olarak adlandırılan bir dönemdi ve dünyaya açılma başlamıştı. American Board of Commissioners for Foreign Missions bu sıralarda kuruldu. İlk misyonerler Hindistan’a sonra da Hawaii’ye gittiler. Daha sonra da İncil’deki kutsal yerlere. Kutsal topraklar o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeydi. Önce Malta’ya, oradan İzmir’e ve daha sonra da İstanbul’a geldiler. Özellikle Ermeni ve Rum vatandaşlar üzerinde çalışıyorduk. Bizim misyonerler hem öğretmen, hem doktor hem de papazdılar. Amerikan Bord’un en yaygın faaliyet gösterdiği ülke, Türkiye’ydi.”
McCain söyleşideki, “Anadolu’da Amerikalı misyonerler tarafından kurulan 233 okul vardı. Sonra ne oldu da bunların sayısı üçe indi?”, sorusunu şöyle yanıtlıyor:
“Yüzde yüz parasal problemler yüzünden. Bir de, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Hıristiyan cemaatin çoğu Anadolu topraklarını terk etmişlerdi. Bord okulları da onlara hizmet götürebilmek için Beyrut, Suriye ve Yunanistan’a taşındı. Talas okulu 1967’de kapandı ve programını Tarsus Amerikan Lisesi’ne taşıdı.”
MEHMET POYRAZ
Kaynakça:
- Fahir Armaoğlu, Türk Siyasi Tarihi, Kronik Kitap Yayınları, 3.Baskı, Ekim 2018.
- Fahir Armaoğlu, Türkiye’deki Amerikan Okulları Krizi 1927-1928, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C:XIII, Sayı: 37, Mart 1997.
- İdris Yücel, Yabancı Okullar ve Kültürel Milliyetçilik: Bursa Amerikan Kız Koleji Tanassur Hadisesi (1928), Belleten Dergisi, C:LXXX, Sa.287, Nisan 2016.
- Şermin Sarıbaş, Üç şey aklımda kalacak Pastırma, sucuk ve ayak kokusu, Hürriyet gazetesi, 05.10.2002.