Samarra: Dicle nehriyle beslenen şehir
Tarihe meydan okuyan şehirler…
Abbasi Devletinin halifesi Mu’tasım zamanında ordugâh şehir olarak kurulan Samarra, ortadoğu coğrafyasında kurulan ilk Türk şehridir. Samarra, zamanla halkın yerleşmesiyle şehir kompleksi haline gelmiş bir başkenttir. Samarra şehrini daha iyi anlamak için İslam tarihine kısa bir yolculuk yapalım.
Dört Halife sonrası ve Emevi Devleti:
Hz. Ali’nin vefatıyla İslam tarihinde yeni bir sayfa açıldı. İslam devleti Medine’den değil Şam’dan (Dımaşk) yönetilmeye başlandı. Yeni kurulan devletin adı, Emevi devletiydi. Emevi devletinin sınırları zamanla çok genişlemişti ve farklı birçok milletlerle temasa geçilmiştir. Emevi devleti yönetim olarak Arap milliyetçiliğiyle yönetilmekteydi, başka milletten kişiler yönetim veya askeri kadroya alınmamaktadır. İslam tarihine baktığımızda Ümeyyeoğulları ve Haşimoğulları arasında iktidar mücadelesi Peygamberimizden önceye dayanmaktadır. Büyük dedeleri amca çocukları olan, bu iki ailenin Mekke de iktidarı ele geçirme hırsları İslam’ın yayılmasında da devam etti. Peygamberimizin vefatıyla başlayan ‘halife kim olacak?’ tartışmaları zamanla Müslüman kardeşleri birbirine düşürdü. Öyle ki Hz. Osman’ın şehit edilmesine, Hz. Ali’nin şehitliği eklenince olayın seyri merkezden uzaklaştı. Ehlibeytin başına gelenler tarihimizde ders olarak kalsa da yürekleri sızlatmaya devam ediyor.
Artık Emevi Devleti kurulmuş İslam toprakları genişlemişti. Bizans Devleti ile sınır komşusu olunmuş, savaşlar yapılmıştı. Velhasıl Kadıköy’e kadar İslam ordusu gelmişti. Hızla büyüyen bu devletin düşmanları da çoktu. Yönetim tarzı ve tarihte olan husumetlerle Araplardan, Emevi devletine başkaldıranlar oldu. Hz. Ali’nin hilafetini savunanlar ve ehlibeyt soyundan olanların ayaklanması zamanla şiddetlendi. Devletin zayıflamasıyla ayaklanmalar arttı.
Abbasi Devleti’nin kuruluşu:
Peygamberimizin amcası Hz. Abbas’ın soyundan gelinler, hilafeti Haşimoğulları adına savunarak etraflarında birçok destekçi topladı. Özellikle Horasanda Emevilerin uygulamış olduğu mevali politikasından rahatsız olanların desteğiyle Emevi Devleti yıkıldı. Şam’da Emevi hanedanı kılıçtan geçirildi. İslam tarihi için yeni bir dönem başlamış oldu. Artık Abbasi devletinin yaklaşık 500 yıllık hâkimiyeti başladı. İlk zamanlar intikam hırsıyla Emevi hanedanı ve taraftarlarına şiddet uygulandı. Abbasi Devleti’nin kurucusu Ebu’l Abbas’a Küfe’de biat yapıldı. Horasan’dan gelerek tüm desteğiyle Abbasilerin yanında olan Ebu Müslim devletin kurulmasında önemli bir yer teşkil etti.
Talas Savaşı ile Türklerin Araplarla ilişkileri Emevi Devleti’ne nazaran daha ılımlı oldu. Bu ikili başarılı ilişkilerle Abbasi devletinde İslamiyet’i seçen Türk boylarının sayısı çok arttı. Dahası savaşçı özellikleriyle, güçlü Türk milleti Halifeyi koruyan bir orduda da yer aldı. Türklerin savaşlardaki başarısıyla İslam devletinin sınırları genişledi. Sadece ordu içinde değil devlet düzeninde Türklerin sayısının artışı Araplarda rahatsızlık oluşturdu. Halife Türklerden oluşan ordudan memnun olsa da Bağdat’a uyum sağlayamayan Türk askerler için bir şehir inşa edilmesine karar verildi. At üstünden inmeyen ve geniş alanlarda özgürce hareket etmeye alışmış Türkler Bağdat’taki şehir hayatında zorlanmaktaydı. Çarşı ve pazarlarda atlarıyla geçerken halka çarpıyorlardı. Birçok etkenle birlikte halife Mu’tasım Samarra’da bir Türk şehri kurmaya karar verdi. Abbasi Devleti için Samarra dönemi başlamış oldu.
Halife Mu’tasım’ın annesi Türk’tü ve halife olurken Türklerin desteğiyle bu makama gelmişti. Askeri başarılarıyla Türkler, İranlıların etkisini kıracak tek milletti. Halife bunu fırsata çevirmeyi ihmal etmemişti. Ordugah olarak düşünülmüş olsa da Samarra şehri yıllar içerisinde halkında yerleştiği bir şehir oldu. Başkent Bağdat’tan Samarra’ya taşındı.
Bağdat, Abbasi Devleti’nin Dicle Nehri üzerinde kurduğu bir başkentti. Halife Mansur, Emevi devletinin başkenti Şam’a karşı kuruluşunda Abbasileri destekleyen İranlılara yakın bir şehir kuruştu. Fakat zaman içinde devletin işlerine çok karışan İranlıların etkisini kırmak için Türklerden oluşan halifeyi koruyan bir ordu kuruldu. Devamında da başkent olarak Türkler için kurulmuş bir şehir seçildi.
Samarra şehrinin izleri:
Halife Mu’tasım’la başlayan Samarra dönemi İslam tarihinde önemli bir yer teşkil eder. Bu bölgede kurulan ilk Türk şehri olmasıyla birlikte Samarra, Türklerin İslam’a katkılarının bir nevi öncüsü olmuştur. Türkler, İslamiyet’i ehlisünnet çizgisinde benimsemiş ve yaşamlarının bir parçası haline getirmiştir. İnançlarını yaşamlarına aktarmada zorluk çekmeyen Türklerin İslam medeniyetine katkısı çok büyüktür. Kur’an ve sünnetin devamında mihenk taşı görevi gören Türklerin halifeyi koruması, tarihin akışını değiştirmede attığı adımlar incelendiğinde Samarra şehrinin kuruluşunun etkisi büyük olmuştur.
Halife Mu’tasım Samarra şehrinde vefat etmiştir. Kurduğu şehre sahip çıkmış ve son nefesine kadar bu şehrin başkent olmasını sağlamıştır. Şii baskılardan bunalan halife sırtını Türklere dayamış sosyal ve coğrafi mücadelede desteği Türklerden almıştır. Bizans üzerine akınlara Türkleri göndermiş, Anadolu’nun Türkleşmesine destek olmuştur.
Halife Mansur Bağdat şehrini kurduğunda bu şehre alternatif bir şehrin kurulacağını düşünmezdi. Yıllar sonra Samarra şehri Bağdat’ın gölgesinde kurulsa da kendi formunu korumaya çalışmıştır. Halife Mütevekkil; Samarra’ya yeni yapılar inşa etmiştir. Bunlardan en önemlisi Samarra Ulu camidir. Halife Mütevekkil’in Samarra da 20’nin üzerinde saray ve köşk yaptırdığı tarih kaynaklarında geçmektedir.
‘’Samarra Ulu Cami, 260m. boyunda ve 180 metre eninde olup 25 iç kısma ayrılmış olan büyük salon 44.000 metre kare bir sahayı kapsamaktadır. Roma’daki Saint- Pierre kilisesinin 15.160, Ayasofya’nın 6,890 metre kare olduğu düşünülürse, bu abidenin azameti hakkında doğru fikir edinilebilir.’’(F.Köprülü- İslam medeniyeti tarihi sy.112.) Samarra Ulu cami’nin günümüzde sadece minaresi sağlam kalmıştır. Alanda yapılan çalışmalarla Cami’nin temelleri kazılarda çıkarılmış olsa da etrafı çevrili bir çalışma alanıdır. Cami’nin ölçülerini okuduğumuzda tarihin o döneminde bu yapının yapılmış olması da hayrete şayandır. Samarra Ulu Cami günümüze kadar gelememiş olsa da İslam dünyasının en büyük camisidir. (Türk İslam Sanatları Tarihi kitabı- s.155-Grafiker Yayınları)
***
Samarra Ulu Cami’den geriye kalan minare diğer bir adıyla Malviya, yapısı itibariyle tek olma özelliği taşımakta. Görenleri hayrete düşüren sarmal şekildeki bu minare 21. yüzyıla tanıklık ediyor. Irak’ın işgalinde birçok yapı gibi bu minarede bombalardan nasibini aldı. Hâlâ günümüzde bu bölgeler güvenilir değil.
Tarihi yapıların dilini duymalıyız. Seslerine kulak vermeliyiz. Acılarına ortak olmalı ve onlarında ruhu olduğunu anlamalıyız. Bu yapılar tarihin ruhunu taşımaktadır. Bizim görmezden geldiğimiz kendi tarihimizin ruhunu…
İnsan ona yüklenen görevleri tek tek terk ederken, bizim görevlerimizi diğer varlıklar üstlendi. İnsan maddeleşti, madde ruhlaştı. Yapılar değişti, canlı cansız yer değiştirdi. Samarra şehri duyanlar için yaşam dolu. Yılların birikimiyle tecrübesini anlatıyor. Sırtımızı döndüğümüz tarihimize sahip çıkıyor. Samarra cansız yığınların içinde can. Tıpkı Isfahan gibi, Tebriz gibi, Kahire gibi, Eriha gibi… Sahip çıkılmayı bekliyor.
YARARLANDIĞIM KAYNAKLAR:
1:Anahatlarıyla İslam Tarihi 3- Adem APAK- Ensar Yayınları.
2:Anahatlarıyla İslam Tarihi 4- Adem APAK- Ensar Yayınları.
3: İslam Ansiklopedisi Bağdat maddesi.
4:İslam Ansiklopedisi Samarra maddesi.
5: İslam Medeniyeti Tarihi- Fuat KÖPRÜLÜ.
6:İslam Kültür Atlası- İ. Faruki- Yeni Şafak Yayınları.
7:Türk İslam Sanatları tarihi- Grafiker Yayınları.
8:İslam Tarihi- Filibeli Ahmed Hilmi.