Sosyoloji ile tasavvufa bakmak
Tasavvuf, çok geniş alanları kapsayan bir kavram. Her şeyden önce yüzyılları içinde taşıyan bir bilim alanı. 10. Yüzyıldan itibaren bir bilim haline gelir. Kuşeyri, bunun öncülüğünü yapar. Kuşeyri Risalesi’ni yazarak tasavvufun epistemolojik temellerini atar. Belli kavramlar, sınıflamalar ve kategoriler geliştirir. Bilgi temelinde bir tasavvuf bakış açısı geliştirir. Bu tasavvuf bilim geleneği İb-i Arabi, İbn Haldun, Hucviri, Davudi Kayseri gibi isimlerle gelişerek devam eder.
Bilim olarak tasavvuf, derviş veya zahitliği tanımlar, tasavvufun anlamını ortaya koymaya çalışır, büyük sufileri tanıtır, tasavvuftaki eylemlerin aşamaları hakkında bilgi verir. Hal, “hal ilmi” haline gelir. Bu bilimsel çekirdeği yanında tasavvuf tarihi, tasavvuf edebiyatı, tasavvuf felsefesi ve son yıllarda bir de tasavvuf psikolojisi doğar. Böylece tasavvuf bilimleri ile karşılaşıyoruz. Bu tasavvuf bilimler büyük bir mirası, farklı perspektifleri ve kavramları, değişik uygulama boyutlarını temsil ediyorlar. Tasavvufun zenginliğini ve çok boyutluluğunu anlatıyorlar. Daha çok tarih, ilahiyat ve felsefe arasında yaygınlaşan ve ilgi konusu olan tasavvuf bilimi son yıllarda daha modern bilimler tarafından da ele alınıyor. Psikoloji, bunların başında gelmektedir. İnsan üzerine yoğunlaşan ve onun ruhsal dünyasını çok katmanlı, çok veçheli, çok boyutlu ele alan tasavvuf, ister istemez psikolojinin de ilgisini çekiyor. Modern psikolojik teorilerin zenginliği ve de çeşitli konularda yetersiz kalması tasavvufu gündeme getirmektedir. Yine insan ile ilgili büyük bir bilgi mirasının tasavvuf içerisinde yer alması da başka önemli bir nedendir.
Modern felsefi teoriler ve düşünceler de tasavvufa yeniden yönelerek hem tasavvufu hem de aslında kendilerini zenginleştiren bir yönelim içinde bulunmaktadırlar. Hegel, ibn Arabiyle mukayese edilmektedir. Bergson da Mevlana ile mukayese edilecektir. Felsefi yaklaşım olarak fenomenoloji de tasavvuftaki “batıni” veçhe ile ilgili varlık üzerine söyledikleri açısından önem taşımaktadır.
Sosyoloji, modern zamanlarda doğan ve hızla gelişen bir bilim. Bugün yeniden sosyal teoriye dönüşerek geniş bir çalışma alanı meydana getirmektedir. Göçten aileye, sekülerleşmeden kentleşmeye kadar geniş bir araştırma alanına sahiptir. Ayrıca hem teori hem de uygulama boyutu ile beraber çok önemli avantajlara sahip olmaktadır. Sosyoloji, varlığı sosyal veçhesiyle hem düşünen hem de gözlemleyen bir bilim. Bu açıdan tasavvuf üzerine söyleyebileceği çok şeyi vardır.
Sufi Sosyoloji( Sufi Sosyoloji, Beyan Yayınları, 2021) çalışmamızda gösterdiğimiz gibi, sosyoloji tasavvufa toplumsal boyutlar açısından yaklaşır. Tasavvufun toplumun içindeki dinamiklerle birlikte araştırarak gözlemler. Bir açıdan nefs sosyolojisi perspektifini ortaya koyar. Bugüne kadar tasavvuf bilimi nefsin birey hallerini hep ele almaktadır. Oysa Sufi Sosyoloji araştırmamızla ortaya koyduğumuz gibi nefsin sosyolojik veya kolektif halleri de bulunmaktadır. Özellikle Eşrefoğlu Rumi’nin Müzekkin-i Nüfus adlı çalışmasında bunu çok net bir şekilde gözlemledik. İnsanların nefsini tezkiye etmeyi amaçlayan tasavvuf, aynı zamanda örtük bir şekilde toplumların da nefsini tezkiye etme gayretindedir. Örneğin nefsin tezkiye yöntemi olarak seyr-û süluk sadece ferdi sınırlarla yürümez. Aynı zamanda toplumsal ilişkilerle beraber gerçekleşir. Hatta Eşrefoğlu Rumi, bizzat nefsin kendisini de bu süreçte toplumsal bir şekilde kavramlaştırır. “Nefs-i levvame kavmi” terkibi bunlardan birisidir. Yine Necmeddin Daye, Mirsad’ül İbad adlı eserinde seyr-û süluk’u toplumsal katmanlar/tabakalar üzerinden giderek işler. Böylece seyr-û süluk’un sosyolojik biçimini ortaya koyar. Örneğin idarecilerin, çiftçilerin, esnafın vs nasıl daha iyi bir meslek insanı hale gelebilecekleri konusunda yol gösterir.
Tasavvuf bilimciler, tasavvufun bu sosyolojik muhtevasına pek dikkat çekmemişler. Çünkü tasavvuf üzerine araştırmalarda bulunan bilim çevreleri tarihçiler, edebiyatçılar, ilahiyatçılar ve felsefecilerden oluşmaktadır. Sosyologlar, bugüne kadar tasavvufa sosyoloji disiplini ile bakma konusunda bir tutum ortaya koyamamışlar. Bunun yerine tasavvuf akımlarının ve topluluklarının pratik toplumsal tezahürleri ile ilgilenmişler. Ülkemizde bile bu yönde çalışmalar yapılmıştır. Elbette bu araştırmalar da önemlidir. Fakat öncelikle sosyoloji ile tasavvufa nasıl bakılır, tasavvuf sosyolojisinin ana perspektifi nedir gibi temel bir soruyu cevaplamamız gerekir.
Türkiye’de sosyoloji, tasavvufu daha çok “irtica” ve “tarikatçılık” perspektifleri ile aldığını görüyoruz. Burada ötekileştiren bir bakış açısı burada hakimdir. Damgalama yöntemine başvurulmaktadır. Özellikle egemen ideolojinin dışlayıcı mekanizmalarının etkili olduğunu söylemek mümkündür. Sosyolojik yaklaşım yerine ideolojik çarpıtmalar öne çıkmaktadır. Bu nedenle bu tarz yaklaşım ve araştırmalar sosyoloji diye vasıflandırılmaz.
Sosyoloji, tasavvufu sadece tasavvuf bilimi olarak ele almaz. Bununla beraber tasavvufun toplumsal hayat pratiğindeki tezahürleri, kurumsallaşmaları, grupsal dayanışmaları, kolektif tipleri açısından da araştırır. Çünkü sosyoloji için tasavvufun bilim tarafı ile beraber asıl bu veçhesi önem taşımaktadır. Toplumsal pratikler tasavvuf üzerinden nasıl yapılanıyor? Tekke ve zaviye gibi kurumlar, toplumsaldır. Tasavvuf, toplumsal kurumlar şeklinde kendisini yansıtmaktadır. Yine Nakşilik, Mevlevilik, Bektaşilik, Cerrahilik gibi yaklaşımlar ve akımlar da birer toplumsal harekettir. Tasavvuf temelinden ortaya çıkmaktadırlar. Fakat sonuçta toplumsal hareketlerdir. Tekke ve zaviye de toplumsal kurumlar da…Bundan dolayı sosyolojiyi yakından ilgilendirirler. Bunların kendilerini toplumsal olarak nasıl ürettiklerini ve yine topluma nasıl etkide bulunduklarını araştırır. Toplumu tanımanın önemli boyutlarından birisi de tasavvufla kendisini kolektif olarak inşa eden ve üreten bu hareketleri ve kurumları anlamaktan geçer.
Sosyoloji, toplumu yorumlayarak anlamaya çalışan bir bilimdir. Toplum da hareketler, değişmeler, çatışmalar, inanışlar, üretimler, anlamlar, kimlikler, gruplar ile varlığını temsil eder. Bu bahsettiğimiz temsillerin neredeyse tamamını farklı bir tarzda tasavvufun toplumsal var oluşunda görmek mümkündür. Örneğin Nakşilik, Mevlevilik, Kadirilik biçiminde harekete dönüşüyorlar, modernleşme ile beraber çeşitli medya ağları ile kendilerini yeniden üreterek değişiyorlar, çeşitli eğitim ve kültür kurumları ile üretimde bulunuyorlar, bir takım söylem ve eylemleri ile insanlara anlam ve kimlik sağlıyorlar, sert laikliğe karşı meydan okumak ile de bazen çatışma tutumlarına yöneliyorlar. Bahsettiğimiz bütün bu var oluş tarzlarında sosyolojik boyutlar etkilidir. Bundan dolayı bahsettiğimiz bütün bu tasavvufi boyutlar, sosyolojik araştırmaların çalışma alanlarını meydana getirmektedirler.
Tasavvufa sosyolojik bakmak, tasavvufu hem bilim hem de sosyal bir eylem tarzı olarak görmektir. Tasavvufu sosyoloji disiplininin bakış açısıyla kavramlaştırmak ve yorumlamaktır. Bu bakış açısı hem toplum gerçekliğimizin önemli bir boyutunu anlamamızı sağlayacak hem de tasavvuf bilimlerini zenginleştirecektir. Tasavvuf sosyolojisi, tasavvuf bilimlerine eşlik eden önemli bir disiplin olacaktır.
PROF. DR. ERGÜN YILDIRIM*
*İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi/Sosyoloji.
Gerçek Tarih Aralık 2022 sayısında yayınlanmıştır.