tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Dünya Harbi’nde kapanmayan cephe: Filistin-Suriye

09.03.2025
A+
A-

Emellerinden vazgeçmeyenlerin kurmak istediği Süleyman (Solomon) saltanatının önünde en büyük engel Osmanlı Devletiydi.

İslam’a hizmetleriyle coğrafyanın huzurla hayat sürmesine bayraktarlık yapmış olan Devlet-i Aliyye, sahip olduğu hazineyi korumak için büyük mücadeleler vermiştir. Allah yoluna hizmetkar olmaya ant içmiş Yavuz Sultan Selim Han’ın muakkipları cihatlarını her alanda devam ettirmişti.

Yavuz Sultan Selim Han, cihangir bir padişahtı. Doğudaki düzensizliğe son vermek için Safevilerin üzerine yürüdü. O tarihlerde, Şii Safeviler doğu vilayetlerindeki Sünnilere çok acı çektiriyordu. Safevilere karşı yapılan seferde başarı sağlayan Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferine hazırlık yaptı. Doğu bölgesindeki güvenliğin sağlanmasıyla ordu Memlüklüler üzerine Mısır seferine çıktı. Kararlı adımlarla ilerleyen Yavuz Sultan Selim Han, öyle bir sefere çıktı ki asırlar sonra bölgenin önemini bize anlatmaya devem etmektedir. İslam aleminin güvenliğini sağlamak, haçlı zihniyetinin kutsal beldelere girişini engellemek için atılan adım, bize tarihi bir ders olarak yeter de artar.

Mısır seferinin dönüşünde Yavuz Sultan Selim Han, bakımsız kalmış ve yeri unutulmuş olan İbnü’l Arabi hazretlerinin kabrini Şam’da buldu. Mısır seferine (Mercidabık Savaşı)  bir rüyayla vazifelendirilen Yavuz Sultan Selim Han, İslam coğrafyasında bütünlüğü sağlamış oldu. Peki, Mercidabık savaşı nerede yapıldı?  Kilis ile Halep arasında bulunan Dabik bölgesinde gerçekleştirilen savaşla İslam aleminin anahtarı Osmanlı devletinin korumasına geçti.

İslam coğrafyasının tepe noktası olan Suriye bölgesi, kutsal toprakların kalbine giden yolun anahtarıdır. Yarımadanın güvenliği için Suriye’nin konumu son derece önemlidir.  Aden körfezine kadar uzanan yarımadaya kim hakim olursa Akdeniz havzasının ticaretinden de sorumludur. Kontrol o ülkenin yönetimindedir. Dini ve ekonomik tüm bileşenleri birlikte ele aldığımızda Orta Doğu’nun önemini anlamamak mümkün değil. Orta Doğu kelimesini kullanmaktan pek hoşlanmasam da yaygın kullanılmasından ötürü kullanmak zorunda kalıyorum. Ama bilgi vermeliyim ki, bir bölgeyi başka bir bölge üzerinden tanımlamak ve kıtadan ayırmak bir önyargıdır. İslam’ı alem demek yerine Yavuz Sultan Selim han’ın doğu seferinin mahiyetini anlamak günümüzü anlamamıza yardımcı olacaktır.

FİLİSTİN-SURİYE CEPHESİ

1914 yılına gelindiğinde dünya savaşa sürüklendi. Güç merkezleri hakim olmak istedikleri, dünyanın kalbi olan Akdeniz havzasında, emellerinin peşine düştü. Savaştan sonrada iki ülke hariç (Türkiye- İran) İngiltere, Fransa ve Amerika’nın hakimiyetine girdi. Cihan harbi başlamadan verilen sözleri yerine getirmeye çalışan İngiltere, bölgede üç din için kutsal sayılan  Kudüs bölgesinde İsrail devletinin kurulmasını destekledi. İngiltere’nin savaştan sonra vaatlerini yerine getirmeyişiyle Amerika, İsrail’in kalkanı oldu. İsrail, Filistin’de değil Amerika kıtasında kurulmuş bir devlettir.

Garp, sömürgeciliğini Şark’ın damarlarında sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor. Tarihte Garp’ın önünde set görevi görmüş Türk milleti, onların emellerine ulaşmalarını engellemişti. Sinsi planlarla adım adım ilerleyen Batılı sömürgeci zihniyet, cihan harbinde dişlerini Filistin- Suriye cephesine geçiren vampir gibiydi. Kanla beslenen yamyamlara çağ tanıktı.  Cevat Rıfat Atilhan’ın “Garp’ın amacı Türkleri Hıristiyanlaştırmak, İslam  dünyasından ayırmak ve böylece zengin Müslüman memleketlerin malını, mülkünü ve servetini ruhuyla beraber sömürüp talan etmektir.’’(ATİLHAN,2013:13) tespiti İslam coğrafyasından Türkleri uzaklaştırmalarındaki amaçlarını ortaya koymaktadır.

Filistin-Suriye cephesinde Bahriye Nazırı Cemal Paşa, ordunun komutanı olarak tayin edilmişti. Bu cephede görevini kötüye kullandığı ve aldığı kararlarla bölgede huzursuzluk yarattığı için Cemal Paşa, İstanbul’daki görevine geri çağrılmıştır. Cevat Rıfat Atilhan’ın hatıralarında edindiğimiz bu bilgiler önemli detaylar barındırmaktadır. Bahriye nazırı Cemal paşanın yerine aynı ismi taşıyan Mersinli Cemal Paşa getirilmişti. Bu cephemizde savaştığımız sadece düşman değildi. Orduya kumandanlık ederken bahriye Nazırı Cemal Paşa’nın aldığı yanlış kararlar Arap halkında tepkiye sebep oldu.  Mersinli Cemal Paşa bunu düzelte bilmek için vazifesine sımsıkı sarıldı.

İngilizler ve Siyonistlerin işbirliğiyle bölgedeki casusluk faaliyetleri savaşın gidişatını etkileyen diğer bir nedendir. Osmanlı devletine karşı Yahudilerin casusluk çalışmalarına çekirge istilası da eklenince cephemizde Mehmetçik zor durumda kaldı. Necmettin Alkan’ın kaleme aldığı Ortadoğu’da Casuslar Savaşı NİLİ kitabında, örgütün kuruluşu ve işleyişinden detaylı bahsetmektedir. Necmettin Alkan, Ortadoğu’da Casuslar Savaşı NİLİ kitabında “NİLİ, Aoronsohn kardeşlerin Filistin ve çevresindeki Osmanlı askeri birlikleri ve bölgenin lojistik durumu hakkında İngilizlere verilmek üzere istihbarat toplamak için 1915 yılı ilkbaharında kurdukları ve 1917 sonbaharında çökertilen Yahudi casusluk teşkilatıdır.’’ (ALKAN,2023:47)  örgütün amacını ortaya koymuştur.  Yahudiler, İngiltere’ye yardım ederek Osmanlı devletinin Ortadoğu’dan çekilmesini istediler. Siyonist İsrail devletinin kurulması için bölgede İslam birliğini koruyan bir hakim gücün olmaması gerekiyordu.

Suriye- Filistin cephesinden çekilen Osmanlı Devletinin yerini İngilizler aldı. İslam coğrafyasının anahtarlarını,  kendisine hizmet edenlere dağıttı. Suriye- Lübnan, savaşın sonucunda Fransa’ya kaldı. İngiltere, şerif Hüseyin ile yaptığı anlaşmaya uymadı. Osmanlı düşmanlığıyla hareket eden şerif Hüseyin ve yandaşları,  İngiltere’nin kuklası olarak kaldı. Lübnan ve Suriye’de Fransa bölgeyi böl parçala taktiğiyle yönetti. Bu duruma karşı çıkan Araplar, Fransa’nın mandası olarak kalmak zorundaydı. Fransa, dini ve etnik ayrılıkları kullanarak halkın birleşmelerini engellemeye çalıştı.

Fransa’nın Nusayrilere verdiği hakların yanında Sünnilere uygulanan baskı, manda yönetiminde paralel ilerledi. Zamanla Lübnan’a tanınan haklar Suriyelilerin tepkisini çekti. Özgürlük sesleri Suriye’de yükseldi. Yıllar içinde politik girişimler ve tüm bölgede değişen dengelerle 1946 yılında Fransa mandası sona erdi. Nusayri, Maruni, Dürzi ve Sünni Arapların aralarında ayrılık tohumları eken Fransa, kendi emellerine ulaşmayı hedeflemişti. Suriye’de ki birliği sağlayacak Sünnilerin dışlanması ve onlara karşı Nusayrileri güçlendirmek Fransa için en iyi hamleydi. Nitekim istenilen olmuştu. Arap milliyetçiliğiyle birlikte hareket eden etnik gruplara uymayan Nusayriler, ekonomik olarak güçlenmişlerdi. Bölgede sayıları az olmasına rağmen hakimiyet kurmayı başarmışlardı. Sovyet Rusya’nın desteklediği Baas Partisi, başta Suriye olmak üzere coğrafyada etki alanını genişletti. Amerika’nın desteğiyle kurulan İsrail devleti ile yıllar içinde yapılan savaşlarla Arap birliği kurulmak istense de başarılı olunamadı.

1967 yıllarından sonra askeriyede görev alan Hafız Esad, adım adım iktidara ilerliyordu. Hafız Esad, Baasçı fikirlerini hayata geçirmek için hamleler yaptı. Yurt içinde ve yurt dışında terör gruplarını destekledi. Baba Esad Türkiye başta olmak üzere etrafına saldırmayı ihmal etmedi. Dış politikada doğru adımlar atmadığı gibi iç politikada da halkına türlü sıkıntılar çıkardı. 1982 yılında Hama katliamıyla tarihe kan kokusu bıraktı. Hama için yazılacak çok şey var. Ne kadar yazsak da eksik kalacağı kesin. Hafız Esad zalim bir lider olmakla kalmadı, açgözlülüğünü halkına uygulamış olduğu işkencelerle ispatladı. Kan isteyen bir açgözlüydü. (Baas fikrinin nasıl oluştuğu ve bunun tarihi alt yapısı incelenmeye değer bir konu. Bu konuyu ayrıca ele alıp tarihi bir dosya hazırlanabilir. Bölgede ki düzensizlik 150 yıllık çatlakların büyümesiyle oluşmuş durumda.)

1973’ü Suriye tarihinde es geçmemek gerekir. Yom Kippur savaşı olarak da tarihte geçen Arap- İsrail savaşı 6 Ekim 1973’te başladı. Golan Tepeleri’nden ilerleyen İsrail,  Şam’ın mahallelerinde bomba sesleriyle Suriye üzerinde baskı kurdu. Suriye’deki Golan tepelerini 1967 tarihinde İsrail ele geçirmişti. Bölgedeki stratejik noktayı elinde bulunduran İsrail, Suriye ile Golan tepeleri noktasında anlaşamadı.  2016 yılında Netanyahu,  Golan toprakları için yaptığı açıklamada sonsuza kadar Golan Tepeleri’nin İsrail’in elinde olacağını duyurdu. Tarih 2019 yılını gösterdiğinde Amerika Başkanı Trump, Golan Tepeleri’nde İsrail’in hakimiyetini tanıdıklarını duyurdu. İsrail günümüzde de bu tepelerle bölgede üstünlüğünü artırmaya çalışmaktadır.  İsrail, ateşkes olmasına rağmen Beşşar Esad’ın ülkeden kaçmasıyla fırsatı kaçırmadı. Hava saldırılarında bulunarak Suriye’ye ait önemli yapıları bombaladı.

Tarihi geri saralım 1971 yılında Hafız Esad ile başlayan rejim yönetiminde, Sünni Müslümanların maruz kaldığı zorbalık birikti birikti kanayan bir irine dönüştü. Bu yarayı kim kaşıdı ve zehri dışarı kim akıttı tam olarak bilemeyeceğiz. Suriye tarihi hiç değişmedi. Savaş ve savaş…

Suriye yönetimi bölgede ülkemizin aleyhine çok adım attı. Toprak bütünlüğümüze zarar verecek oluşumları destekledi. Suriye, İsrail ile ateşkes kurduğu 1998 yıllarında Türkiye’nin Pkk’lı teröristleri teslim etmediği takdirde savaş tehdidiyle sarsıldı. Haber arşivlerine baktığımızda Türkiye’yi karşısına alamayan Hafız Esad dış politikasında dikkatli adımlar atmaya çalıştı. Pkk’yı destekleyen Suriye, varlığını korumak için terör devletleriyle işbirliğinden geri durmadı. Hafız Esad, devlet bilinciyle hareket etmediği gibi mezhepçi tutumuyla da dikkat çekti. Ülkesinde halkına uyguladığı zulümler kan donduracak düzeydedir.

Hafız Esad kendisinin yerine daha diktatör birini bıraktı. Oğlu Beşar Esad babasının yokluğunu aratmamakla birlikte artık dengeler değişmişti. İsrail ile Amerika arasında diplomatik sıkıntılar giderilmişti. Arap Bassçılığı çözülmüş ve bölgede ayrışmalar başlamıştı. İran ile Suriye yakınlaşırken Amerika’nın işgal ettiği Irak görmezden geliniyordu. Sahi tarihte İsrail ile İran hiç savaşmış mıydı? Arap birliğinde İsrail’e karşı Suriye, Mısır, Lübnan ve Ürdün’ün yanında yer almadığı gibi İran, bölgede sadece Müslüman halka silahını doğrulttu. İran, Suriye’de özgürlüğü isteyen muhalifleri hedef alıp, Esad’ı korudu. İran’ın kara birlikleri bölgede asker sivil fark etmeksizin Esad’ın kıyımına yardım etti.

Suriye’de iç ayaklanma başladığında muhalifler güçlü bir şekilde ilerdi. Savaşın seyrini değiştiren Rusya ve İran’ın Esad rejimine destek vermesi oldu. Bölgede dengeler değişti. Muhalifler güçlerini zamanla kaybetti. Halk akın akın göç etmeye başladı.

Farklı grupların bölgede değiştirdiği haritanın son hali HTŞ’nın atacağı adımlarla çiziliyor.  Harita bu şekilde kalmayacağı bir gerçek.  En önemli konu, Esad rejimi sona erdi. Bir dönem kapandı. Merakla beklediğimiz konu, Rusya’nın atacağı adım. Bir diğer konu, Amerika’nın ilgilenmeyen tavrı ne zamana kadar süreceği.

Dikkatli olmakta fayda var. Çünkü İsrail hala Golan tepelerinden atışlar yaparak tedirginlik yaratmaya devam ediyor. Gelinen noktada Suriye’nin toprak bütünlüğünde Türkiye’nin hamleleri tarihte unutulmayacak. Yapılan görüşmeler ve güçlü bir imajla Türkiye, bölgenin beklediği nefes ve bölgede bir umut. Gelecek yıllarda ülkemizin varlığının önemi artacak. Tüm dünyanın gözleri, ülkemizin üstünde. Yıllar önce kovdukları Osmanlı Devletinin yokluğunun açtığı yaralara tanık oluyoruz. Devlet-i Aliyye’nin ruhunu korursak mazlumların umudu olmaya devam ederiz. Tarih biziz ve tarihi yazacak da biziz.

Cümlelerime Cahit Zarifoğlu’nun Bir Değirmendir Bu Dünya kitabından alıntıyla son vermek istiyorum.

“HAMA

1982 yılı Şubat ayının ilk günlerinde, Suriye devlet kuvvetleri, bir şehirlerini yok sayarak, haritadan silmek istercesine havadan ve karadan bombalamıştı…. Ev ev operasyonlar düzenleniyor…

İsrail’le Suriye’nin ciddi şekilde harp ettikleri yıllarda İsrail uçaklarının, askeri bir merkez olmadığı halde ısrarla bombaladığı tek şehir vardı, o da Hama…’’

HAMA: SIMSICAK

Hac yolunda bir merhale

Kalbin ve cesedin azık yeri

Tekkeler zaviyeler medreseler ve ulemalar

Yemiş yüklü ağaçların kolları kökleri

Saf ve seven bir göz gibi bakan şehir

Şimdi tüller arkasına geçmiş gibi        

Bülbül yolar dudağını

Bakınca kara aklın batağına

Yetmişbin şehit

Sayısınca billur kase

Sarıklar kan oldu

Ak sakal kan oldu

Demek bitmedi Kerbela

Hama Kerbelası dehrin

…”

KAYNAKÇA:

AKSÖZ, A., 2022. BİZ VE ÖTEKİ ARASINDA FRANSA’NIN MISIR’I İŞGALİ VE KÜLTÜREL. TÜRKİYE SİYASET BİLİMİ DERGİSİ, 5(260-267), p. 2.

ALKAN, N., 2023. ORTADOĞU’DA CASUSLAR SAVAŞI NİLİ. 5.BASKI dü. İSTANBUL: KRONİK.

ATİLHAN, C. R., 2013. FİLİSTİN- SURİYE CEPHESİNDE KAHRAMANLAR VE HAİNLER. İSTANBUL: DERİN TARİH.

BOLAT, M., 2020. FRANSA’NIN MANDA İDARESİ ALTINDA SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ VE ALEVİLER DEVLETİ. TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI BEKTAŞİ VELİ ARAŞTIRMA, Issue 93, pp. 143-162.

FISK, R., 211. BBÜYÜK MEDENİYET SAVAŞI ORTADOĞU’NUN FETHİ. 2.BASKI, İSTANBUL: İTHAKİ.

Kılınç, T., 2023. Alem-i İslam Yazıları. 1.BASKI, İstanbul: KETEBE.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.