Mehmet Âkif, Rusya Müslümanları ve Sultan Galiyev
İttihad-ı İslam
Sebîlürreşad’daki fikir yürüyüşüne 1908 yılında başlayan Mehmet Âkif Ersoy, Fatih camisinde yazdığı ve derginin ilk sayısında yer alan şiirinde babasıyla olan bir anısını paylaşır:
“Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir ‘Bu gece sizinle camiye gitsek de gelsek erkence./Giderseniz geliniz, sâde orada uslu durun’ deyip alırdı beraber benimle kardeşimi…”[1]
Âkif, şiirin devamında camideki yaşadıklarını da detaylandırır. “Fatih Camii” isimli bu şiirinde Mehmet Âkif’in çocukluğuna ve geçmişe duyduğu özlem de açıkça gözlenir.
Âkif’te gözlenen sadece geçmişe duyduğu özlem değildir, ümmeti de özler, ümmet birliğini de özler. Bu birliğin tohumları derginin önceki adı olan Sırâtımüstakim’de atılır. Daha sonra Sebîlürreşad adını alan dergide Âkif’in ümmet birliği fikirleri daha da güçlenerek devam eder. Ümmetin bir arada olması gerektiğini her daim vurgulayan Mehmet Âkif, Sırâtımüstakim ile Sebîlürreşad’a dünyanın dört bir yanından Müslüman kalemlerden yazı alır.
Kimilerini tercüme ederken, kimilerini de olduğu gibi yayınlar. Âkif’in kaygısı İttihad-ı İslam’dır.
Rusya’ya etkisi
İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra yayın hayatına başlayan Sebîlürreşad’a dünyanın dört bir yanından gönderilen yazılar; Avrupa ülkelerinden, Balkanlardan, Hindistan’dan, Yemen’den, Arabistan’dan, Pakistan’dan, Çin’den ve Rusya’dan gelmekteydi.
En dikkat çekici ve fazla bilinmeyen yazılar hiç şüphesiz Rusya’dan gönderilenlerdir.
Sebîlürreşad’da, Rusya bölgesiyle ilgili çıkan her yazı, Çarlık rejimi tarafından satır satır okunup, arşivlenmiş, raporlar haline getirilerek, kendilerince önlemler alınmaya çalışılmıştır. Çok sonraları, Sebîlürreşad’da yazan isimleri, günümüzde, farklı sahada görmekteyiz. İki bölümden oluşan bu yazımızda yer alan kimi isimlere, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanı, Rusya’da ise Ekim Devrimi’nin sonrasında oluşan yeni zeminlerde rastlamaktayız. Günümüzde bu isimlerin kimileri bilinirken, kimileri de bilinmemekte. Sovyet rejiminin oluşmasında, bağımsız bir devlet kurma ve inançlarını özgürce yaşayabilme hayaliyle Rusya Müslümanları gayret göstermiş ve ağır bedeller ödemiştir. Hiç şüphe yok ki; bu Müslümanların fikirlerinin oluşmasında Sebîlürreşad’a Rusya’dan yazan kalemlerin önemli katkısı olmuştur.
1905 Devrimi
Rusya’da Müslümanların yazılar yazması, fikirler beyan etmesi 1905 yılı sonrasına daha çok rastlamaktadır. Dönemin Sovyet sosyalistlerinin öncü devrim dedikleri “1905 Devrimi” gerçekleşmiş, tıpkı İkinci Meşrutiyet sonrası Osmanlı’da olduğu gibi Millet Meclisi kurulmuş çeşitli etnik kökene mensup milletvekilleri Duma’ya, yani Meclis’e gönderilmiştir. Rusya’daki 1905 Devrimi ile Osmanlı’daki İkinci Meşrutiyet’in ilanı birbirine benzer diyebiliriz.
İlk Duma (Rusya Meclisi)’da yaklaşık 35 tane Müslüman temsilci vardı. Rusya’da kısıtlı da olsa oluşan fikir özgürlüğü kapsamında çeşitli gazete ve dergiler Çarlık topraklarında yayın hayatına başlar. Müslümanların fikirlerini beyan etmeleri kolay olmaz, sansüre uğrarlar, tutuklamalar ve sürgünler meydana gelir. Osmanlı merkezli Sebîlürreşad’da yazmaları daha etkileyicidir. Zirâ dergi daha geniş alana hitap etmektedir. Sırâtımüstakim ve Sebîlürreşad’da yazılar yazan bölge Müslümanları, Rusya Çarlığını oldukça rahatsız eder. Sebîlürreşad dergisi Buhara, Kazan, Ufa, Kırım, Petersburg, Odesa, Orenburg ve Moskova gibi Rusya’nın belli başlı bölgelerine abone yoluyla ulaşmaktaydı. Derginin Rusya’ya girmesi yasaklanır bir dönem.
İlk yazan Müslümanlar
Rusya’dan Sıratımüstakim’de ilk yazan kişi Kazanlı Halim Sabit’tir. 1883 yılında, Kazan’a bağlı Simbir adıyla da bilinen Simbirsk’in Küçük Tarhanlı köyünde doğdu. Simbirsk daha sonra Ulyanovsk adını alarak Rusya Federasyonu’na bağlı bir şehir haline geldi. Yaşamının neredeyse büyük bölümü eğitim ve öğrenmekle geçen Kazanlı Halim Sabit bir süre, Ural Nehri yakınındaki Orenburg şehrinde bulunan Hüseyniye Medresesi’nde müderrislik görevini üstlendi. O dönem Kazan bölgesinden pek çok genç tahsil için İstanbul’a akın etmekteydi. Kazanlı Halim Sabit’te bunlardan biri oldu. İstanbul’da Mercan İdâdîsi’ne kaydını yaptıran Halim Sabit, okuldan artan kalan zamanlarında da, Fâtih Camii’nde dönemin tanınmış âlimlerinden Dağıstanlı Abdülfettah Efendi’den dersler aldı. Dârülfünun İlâhiyat’ta öğrenciyke Sırâtımüstakim’de yazılar yazmaya başlar. Öğrenme aşkı bitmeyen Halim Sabit, Orta Asya’daki Türk topluluklarının yaşamlarını incelemek üzere Türkistan’a ve Altaylara yolculuk yapar. Bu gezisinde kayıt ettiği notları, hemşerisi Yusuf Akçura’nın dergisi Türk Yurdu’nda yayımlanır. Yine bu gezisinde evlenir. 1912 yılında tekrar İstanbul’a gelir ve ulûm-i dîniyye muallimi olarak Gelenbevî İdâdîsi’ne tayin edilir. 1914’te Mahmud Esad Efendi’nin yanında târîh-i dîn-i İslâm ve târîh-i edyân dersleri müderris muavini olarak ve aynı yıl Mahmud Esad Efendi’nin Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi reisliğine getirilmesi üzerine müderris sıfatıyla Dârülfünun’un Ulûm-ı Şer‘iyye Şubesi’nde derslere girdi. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlar’a esir düşen Müslüman askerlerin hayat şartlarını incelemek üzere Tunuslu Şeyh Sâlih, Abdürreşid İbrahim ve Ağaoğlu Ahmet’le beraber Kazanlı Halim Sabit de farklı tarihlerde Berlin’e ziyaret gerçekleştirir. 1917’de Rusya’da Bolşevik Devrim’in patlak vermesi üzerine İstanbul-Bakü yolu açılır. Yolun açılmasıyla beraber Rusya’dan İstanbul’a doğru kimi Müslümanlar göç eder. İstanbul’da, Rusya’nın Mazlum Milletleri Cemiyeti kurulur. Kazanlı Halim Sabit bu cemiyette, Hüseyinzâde Ali Turan ve Köprülüzâde Fuad ile birlikte hareket eder. İstanbul’da yaşadığı ilk yıllarda siyasi yaşam hayli hareketlidir. Hiçbir siyasi harekette yer almayan Halim Sabit, dönemin hükümetine Rusya ile konularda danışmanlıkta yapar.
1919 yılından 1939’a kadar ticaretle uğraşan Kazanlı Halim Sabit bu yıllarda yaşamının büyük kısmını Avrupa ve Baltık ülkelerinde, Rusya’nın bazı şehirlerinde geçirdi. Azda olsa Türkiye’ye gelip gitti. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla 1939’da Türkiye’ye döndü. Avrupa’da yayımlanan ve Türkçeye tercümesi için hazırlıklara başlanan İslâm Ansiklopedisi’nde; ilkin hazırlık memuru, sonra neşir bürosu kâtibi olarak 1944 yılına kadar görev yapar. Ansiklopediden hemen sonra, Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere Heyeti âzalığına tayini yapılan Halim Sabit Şibay 27 Aralık 1946 yılında Ankara’da vefat eder.[2] Mehmet Âkif gibi 27 Aralık’ta vefat eden Şibay’ın kabri Cebeci Asri Mezarlığı’ndadır. Eşref Edib Fergan’ın Mehmet Âkif Ersoy’u anlattığı kitabında da adı geçer Kazanlı Halim Sabit’in.[3]
Adı son devir din alimi olarak tarihteki yerini alan Halim Sabit Şibay, 1 Ekim 1908 tarihli Sırâtımüstakim’deki ilk yazısı Hutbelere Dâir başlığı taşımaktadır. Hutbe’yi tanımlar:
“Hutbe, Cum’a ve bayram namazlarında, cem’iyet ve meclislerde, dini, ilmi, siyasi olarak mühim mevzuular üzerine irâd edilen sözlere ıtlak olunur. Nutuk dahi hutbe ile müteradiftir…”[4]
Halim Sabit Şibay Sebîlürreşad’da da yazılar kaleme alır.
28 Mart 1912 tarihli Sebîlürreşad’da Hac ve Kabe konulu bir yazı dizisine başlayan Şibay’ın buradaki imzası sadece Halim Sabit’tir. Kazanlı kelimesini kaldırmıştır yazılarındaki imzalarında. Sebîlürreşad’daki ilk yazısına şöyle giriş yapar:
“Hac, Kabe… İki tarihi kelime. İki kelime ki güya lafız ile manası, sebep ile müsebbibi gibi beraber olarak tarihin amâk mechulesi içinde karışıp giderler. Öyle ki tarih bunların mebadilerini tayin hususunda mütezebzib bulunuyor.”[5]
Bilinmeyen yazarlar
İstanbul’da yaşayan Kazanlı Halim Sabit’ten sonra, Sıratımüstakim’de, Rusya Müslüman coğrafyasından yazan ilk isim A. Sevindik’dir. Günümüzde Başkurdistan’ın başkenti Ufa’dan yazılarını yollayan A. Sevindik’in ilk yazısının başlığı “Rusya Müslümanlarında Dil ve Edebiyat”tır. 31 Aralık 1908 tarihli bu ilk yazısında Rusya Müslümanlarının etnik kökenlerinden bahseder ve Türk boylarını tarif ederek dilde anlaşamadıklarını anlatır:
“Rusya Müslümanları Avrupa ve Asya kısmı itibariyle, Tatar, Mişar, Başkurd, Nogay, Kafkaslılar, Kırgız, Türkmen, Sart, Özbek ve Tacik namlarıyla bir çok kabile ve ensabın birleşmesinden müteşekkil bir millettir. Dinen ve ekseri neseben hep birdirler. Fakat lisan, âdet ve tarz-ı muameleleri ayrı ayrıdır. Türkistanlı bir Sart ile (Müslüman olduğu halde) Kazanlı bir Tatar konuşamaz ve Müslüman namıyla ülfet hasıl edemez. Şive ve maksudu ifada gösterilen başkalıklar pek büyük müşkülatı mucip olur.”[6]
Sevindik yazısında Rusya meclisindeki 35 kadar Müslümandan da bahseder ve bunların birbirleriyle Rusça konuştuklarına dikkat çekerek: “Öyle ise böyle bir kavmin edebiyatı nerede olur? Elbet edebiyattan külliyen mahrumdurlar.”
Yazısının detayında okuyucularından özür dileyerek, Osmanlıda ve Rusya’da yaşayan Müslüman Türklerin birbirleriyle anlaşacağı özel bir dilin oluşturulmasını isteyen Sevindik, “Bundan 20 sene evvel İngiltere’de bir tek Müslüman yok iken şimdi Liverpool ve Manchester’da yirmi otuz bini mütecaviz ehl-i İslam vardır. Bunlar gibi Avrupa’da İslamiyeti kabul edenler daima tezayüt etmektedir. İşte bunlara da dilleri, hurufatları ile Kuran-ı Kerim gibi dini kitaplar yazmak müşkil olacaktır. Cümlesini kabul eder suretde vâsi bir alfabe teşkil etmemiz elzemdir,” ifadelerine de yer verir. Hayatı hakkında bilgilerine ulaşamadığımız Sevindik’in bundan başka bir yazısı daha yayınlanır Sırâtımüstakim’de.
Mehmet Âkif Ersoy’un Baş Muharrirliğindeki Sırâtımüstakim’de, bölgeden yazan bir başka Müslüman kalem Troytskili Ahmed Tâceddin’dir. Abdürreşid İbrahim’le yakınlığıyla da bilinen Ahmed Tâceddin’in ilk yazısı 25 Mart 1909 tarihinde çıkar. “Rusya İslamları” başlıklı yazısında, bölgede yaşayan Müslümanların etnik kökenleriyle ikamet ettikleri coğrafyaları kısaca özetleyen Troytskili Ahmed Tâceddin, yine Rusya bölgesinde Müslümanların Ruslara olan öfkesinin yükseldiğini öne sürer. Osmanlıyı yücelten sözlere de yer vererek:
“Osmanlıların saadeti, bizim saadetimiz demek olduğundan şu kâfil-i saadet olan devr-i hürriyet bir Osmanlı kalbinde ne gibi te’sîratı mûcib olduysa bizimde kalbimizde aynı te’sîrat mûcib olmuştur.”[7]
Troytskili Ahmed Tâceddin’in biyografisi, Ufa’dan yazılar yollayan A.Sevindik gibi fazla bilinmese de memleketi hakkında tahmin yürütmek mümkün. Ön adından, Troytskili kelimesinden yola çıktığımızda, Rusya bölgesinde iki şehirle karşılaşmaktayız. İkisinin de adı Troitsk (Troytsk). Bu şehirlerden biri Moskova’ya 40 kilometre mesafede. Diğeri ise, Rusya-Kazakistan sınırında, Ural dağlarına yakın. Ahmed Tâceddin’in memleketi ikinci ihtimal olabilir, Ural dağları civarından.
Teârüf-i Mûslimîn dergisi
Troytskili Ahmed Tâceddin’in Abdürreşid İbrahim’le olan yakınlığının detayına indiğimizde bu sefer karşımıza Teârüf-i Mûslimîn isimli dergi çıkmaktadır. Yayın hayatı kısa olan bu dergi fazla bilinmemesine rağmen, o dönem İstanbul’da yaşayan Rusya Müslümanları adına önemli bir yayın organıydı. Ahmed Tâceddin ve Abdürreşid İbrahim bu dergide birlikteydiler. 1910 ile 1911 yıllarında 32 sayı olarak yayın hayatını sürdüren Teârüf-i Mûslimîn’in künyesinde, sahibi olarak Ahmed Tâceddin ve Yakup Kemal, Sorumlu Müdürü olarak ta Osman Cudi görünmektedir. Bir ibare bulunmasa da başyazarının Abdürreşid İbrahim olduğu iddia edilmekte.[8] Yalnız her ikisinin de bu dergide imzalı yazıları mevcuttur.
Enver Paşa – Abdürreşid İbrahim
Sebîlürreşad’da bir dönem önemli yazılar kaleme alan Abdürreşid İbrahim, Seyyâh-ı Şehîr unvanıyla da anılır. Abdürreşid İbrahim, Afrika’dan Japonya’ya kadar olan coğrafyayı dolaşarak tebliğler de bulundu. Japonya’da İslamiyetin yayılmasını da sağlayan Abdürreşid İbrahim, bir müddet İstanbul da yaşadı. Osmanlıya ve İslam’a sahip çıkmasıyla da bilinir. Enver Paşa ile irtibatlı olduğu da bilinen Abdürreşid İbrahim, Libya’da Bingazi’de yaşadıklarını 14 Mart 1912 tarihli Sebîlürreşad’da yazıya döker;“Ben bu şark cihetini, ki Enver Paşa’nın taht-ı kumandasında bulunuyor, biliyorum, bu taraftaki asâkir-i nizamiyemizin nihayet beş yüzü tecavüz etmez. Onunda bir çoğu sakat makat, hasta, hep eskiden kalma, kalan kısmı hep mücahidin-i kirâm, gönüllü. Zâbitânımız var, onlar da gönüllü. Bugünkü hâl ve keyfiyet bunu gösteriyor ki; Enver Paşa’nın ve sair erbab-ı hamiyyetin çalışmaları sayesinde inşallah mesele tamamıyla bütün âlem-i İslam’ın arzusuna muvafık hallolunacaktır.”[9] 1857 yılında Sibirya’da, Özbek kökenli bir ailenin evladı olarak dünyaya gelen, Rusya’da Abdürreşid İbrahimov ve Reşid İbrahim adıyla da bilinen Abdürreşid İbrahim 1944 yılında Japonya’da vefat etti. Kabri Tokyo’dadır.
Japon Türkolog anlatıyor
2017’nin kasım ayında Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün organize ettiği; 2.Uluslararası Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi vesilesiyle bir araya geldiğimiz, Tokyo’daki Toyo Üniversitesi Sosyoloji Fakültesi ve Asya Kültürlerini Araştırma Enstitüsü’nün Profesörlerinden önemli bir Türkolog Nobuo Misawa ile burada özel bir görüşme gerçekleştirdik. Nobuo Misawa, Abdürreşid İbrahim’in ilk olarak 1909 yılında Japonya’ya geldiğini ve dönemin Başbakanı ile görüştüğünü de belirtmekte. Japonya’da Abdürreşid İbrahim’in çok iyi bilindiğini de söyleyen Profesör Nobuo Misawa Sebîlürreşad’dan da bahsetti:
“Benim ülkemde, Japonya’da, okuyan herkes Sırâtımüstakim’i ve Sebîlürreşad’ı çok iyi bilir. Asya ve Müslüman araştırmalarında çok özel bir yeri vardır. Her zaman ilk önce Sebîlürreşad’a bakılır.”
Rus elçiliğinden takip
O dönem Rusya’nın İstanbul Büyükelçiliği İslamcı dergileri yakın takibe alır. Bu dergiler; Sırâtımüstakim ve Teâruf-i Mûslimîn’dir. İki derginin de ortak özelliği Rusya Müslümanlarının yazılarına yer vermesidir. 1910 yılında İstanbul Rus Büyükelçiliği’nden Rusya’ya bir rapor gönderilir. Rapor, II. Abdülhamid dönemi ve sonrasını içermektedir. İttihadi Terakki’den Şeyh Said’e, Sırâtımüstakim’den Musa Kazım Efendi’ye kadar birçok isim raporda yer alır. Sırâtımüstakim, Abdürreşid İbrahim, Ahmed Agayef ve Ahmed Tâceddin’den özellikle bahsedilir. Bu rapordan çalışmamızın ikinci bölümünde detaylı şekilde bahsedeceğiz. Sebîlürreşad’da yazıları yayınlanan diğer Rusya Müslümanlarına gelince, Kırım’dan İsmail Gaspıralı ve Yakub Cemal, Kazan’dan Muhammed Ayaz İshaki, eskiden Kazan’a bağlı olan Simbir,, yeni adıyla Ulyanovsklu Yusuf Akçura, Bakü’den Mehmet Emin Resulzâde.
Sadri Maksudi Arsal
Yine Rusya Müslümanlarından, bölgesinde Sadri Maksudof olarak bilinen Kazanlı Sadri Maksudi Arsal’ında yazıları Sebîlürreşad’da yer almıştır. Rusya’daki gazetelerde yazan Maksudi’nin yazıları iktibas şeklinde olmuştur. 1880 yılında Kazan’da dünyaya gelen Arsal, 1895 yılında Rusça öğrenmek üzere Kırım’a geçer. Burada İsmail Gaspıralı ile tanışır.[10] Arsal’ın Rusya’daki yaşamı büyük oranda siyasetle geçmiştir. İdil-Ural sahasında bağımsız bir devlet için çaba gösterdi. Sadri Maksudi Arsal, 1917 Bolşevik Devrimi sonrası Ufa merkezli kurulan İdil-Ural Özerk Devleti’nin Cumhurbaşkanlığını yaptı. Bolşeviklerle anlaşamaması sonrası üzerine Finlandiya üzerinden Avrupa’ya geçen Arsal burada Sorbonne Üniversitesi’nde bulundu. 1925 yılında dönemin Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından Türkiye’ye davet edildi. Hamdullah Suphi Tanrıöver’de Sebîlürreşad yazarlarındandır. 1931 yılında, Sadri Maksudi Arsal, Yusuf Akçura ile birlikte Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda yer almıştır. CHP ve DP’den Milletvekilliği de yapan Arsal 20 Şubat 1957’de İstanbul’da vefat eder.
Muhammed Ayaz İshaki
Muhammed Ayaz İshaki’nin yazıları Sebîlürreşad’da Kazanlı Ayaz imzası ile yayınlanmıştır. Kazan bölgesinde 1878 yılında dünyaya geldi. Bölgedeki Müslüman hareketinin önderleri arasında yer alır. Çevresinde etkili biri olan İshaki müthiş derecede Rus karşıtlığıyla da tanınır. Çarlık dönemindeki Rus karşıtlığının bedelini birçok kez tutuklanarak ve Sibirya ya sürülmekle öder. 1917’nin Mayıs ayında gerçekleşen Tüm Rusya Müslüman Kurultayı’nda hayli etkindi. Yine aynı yıl Moskova’da gerçekleşen, Milli Şura olarak ta adlandırılan Müslüman Milli Konseyi Yürütme Kurulu Başkanlığı’na getirildi. Ekim Devrimi’nden sonra Bolşevik karşıtı oldu. Önce Japonya’ya gitti. Burada gazete çıkardı. Ardından Avrupa üzerinden Türkiye’ye geldi. 1931 yılındaki Kudüs Müslüman Kongresi’nde önemli görev üstlendi.[11] 22 Temmuz 1954 tarihinde Ankara’da vefat eden İshaki’nin cenazesi, vasiyeti gereği İstanbul Edirnekapı Şehitliği’nde Yusuf Akçura’nın yakınına defnedildi. Rusya’daki Bolşevik Müslümanların önderi Sultan Galiyev hakkında İshaki’nin düşünceleri: “Bizde gerçek anlamda bağımsızlık hareketi vatanımızda Sultan Galiyev tarafından, dış ülkelerde ise bizi tarafımızdan yirminci yıllarda başlatıldı.”
Bahsettiğimiz Rusya Müslümanları’nın hepsinin ortak bir arzusu vardı. Bağımsız Müslüman İdil-Ural Devleti. Bu uğurda kimi canından oldu, kimileri sürgünde vatan hasretiyle vefat etti. Hatta sosyalist saflarda bile medet umdular. Ekim Devrimi sırasında “Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı,” lafına inanarak Bolşevik oldular. Kandırıldılar. Sebîlürreşad’da yazan Rusya Müslümanlarının, bilinçlenme adına bölge insanını etkilediğini de söyleyebiliriz.
1910 yılının eylül ayında, Lehistan Müslümanları’ndan zengin bir şahıs, İstanbul’a gelir. Hem oğlunun iyi bir eğitim alması hem de iş yapmak amacıyla şehre gelir ve şehirde okul arayışına girer.
Aradığı okulda ilim ve fen eğitimlerinin kaliteli olmasını isterken bir şartı da vardır: Çocuğunu vereceği okulda dini eğitim almasını da ister. Hem de mükemmel şekilde. Oğlunun iyi bir Müslüman olmasını arzulamaktadır.
Aslında, oğlunu Lehistan veya Rusya’da da gayet güzel bir şekilde okutabilirdi. İlim ve fen alanında kaliteli tahsil yapabilirdi. Yapabilirdi yapmasına ama oğlu iyi bir Müslüman olamazdı. O dönem Ruslaştırma politikasına oğlunun maruz kalmasını istemeyen baba bu bilinç ve gayeyle, İstanbul’a evladını da getirir.
Önce Mekteb-i Sultânî’ye gider baba. Derdini, amacını dili döndüğü kadar anlatmış ve dermanını istemiş. Okul yetkilileri Lehistanlı’ya doğru dürüst cevap verememiş. Okulun bilgileri, mealen burada dercesine, eline Fransızca broşürü tutuşturup yollamışlar. İlgisizliğe içerlenen babada hayal kırıklığı!..
“Vardır elbette koca şehirde başka okul,” deyip arayışına devam eder. Robert Koleji’ne gider. Yanında bir tercüman, hem okulu geziyor hem de görevliden bilgiler alır.
Gezerken mabede benzeyen bir mekan görür ve sorar:
-Burası nedir?
-Kilisedir. Şu kürsüye her hafta bir protestan papazı çıkarak öğrencilere vaaz verir.
-Vaazı dinlemek mecburi midir?
-Evet, bütün öğrencilere mecburidir.
-Pekâlâ. Talebe içinde Müslüman yok mudur?
-Seksen kişi var.
-Müslüman çocukları protestan papazın yanında bulunsunlar. Hem de mecburen bulunsunlar. Rusya mektepleri buradan çok iyiymiş. Onlar Müslüman talebeyi papazların verdiği vaazda, din derslerinde hazır bulundurmak şöyle dursun, öğrenci girmek istese de mani olurlar.
Daha sonra adamcağız, kendisiyle ilgilenen kişiye, “Okul idaresinde bir Türk olsa da anlaşsak,” der.
Kibar bir Türk beyefendiye götürmüşler Lehistanlı’yı.
Baba, papaz ve vaaz olayını sormuş, sorgulamış. Türk yanıtlamış. Okulun kaliteli olduğundan bahsedip, papazın vaazından ürkmemesi gerektiğini söylerken şunu da eklemiş:
“İnsan dini okuldan almaz, büyüdükten sonra, düşüncesi güçlendikten sonra din hakkında fikir edinir.”
Lehistan Müslümanı, çıldırma noktasına gelir bu yanıttan sonra. Ama yılmaz. Okul aramaya devam eder.
Başından geçenleri, sizlere de kısaca aktarmaya çalıştığım yukarıdaki hikâyeyi Yusuf Akçura’ya anlatır. Bir akşam, dost meclisinde Yusuf Akçura, bu babanın hikâyesini Mehmet Âkif’e aktarır.
Mehmet Âkif, 29 Eylül 1910 tarihli Sırâtımüstakim dergisinde, Hasbihal köşesinde, “Evvelki akşam muhterem arkadaşım Akçura Yusuf Bey şöyle bir vak’a hikaye etti.” giriş cümlesinden sonra sözünü ettiğimiz Lehistanlının hikayesine yer verir.
Âkif yazısını şöyle bitirir:
“Müslüman çocuğuna, Rusya’daki gibi ilim ve fen öğretecek, hem de sağlam bir Müslüman terbiyesi verecek bir okul kimin aklına gelirse lütfen bize bildirsin!”
Âkif’in bu yazısının yer aldığı Sırâtımüstakim’in 108 sayılı nüshası hakkında, aynı günlerde, İstanbul’daki Rus elçiliğinden Rusya’ya bir rapor gönderilir.[12] Raporda, Rusya Müslümanlarıyla ilintili olduğu bilinen Sırâtımüstakim’de yer alan bazı yazıların, Türkistan bölgesinin yanı sıra, Rusya’daki diğer Müslümanlara yönelik olduğu ifade edilir.
Sadece 108 sayılı nüsha değil, Sırâtımüstakim’in bütün sayıları Rusya adına sakıncalıdır raporda. Rusya hakkındaki bütün olumsuz cümleler raporda yer bulurken, Âkif’in misal yoluyla olumlu yer verdiği satırlar raporda yer almaz. Sırâtımüstakim’de yer alan, Buhara ve Hive Hanlığı’nın birleşip Rusya’nın vilayeti olacağı yönündeki haber Çarlık Rusya’sını oldukça rahatsız eder.
Mir Said Sultan Galiyev
Sırâtımüstakim/Sebîlürreşad’a Rusya’dan yazan Müslümanların neredeyse tamamının Sultan Galiyev ile olumlu veya olumsuz bir şekilde münasebeti vardı. Stalin’in emriyle Sovyet hapishanesinde katledilen Sultan Galiyev’in hangi yılda öldürüldüğü kesin olarak bilinmemektedir. Fakat ay ve günü nettir: 28 Ocak. Kimi iddialara göre ise yıllar şöyledir: 1928,1938,1940.
Sultan Galiyev’e, Sebîlürreşad’dan en yakın olarak karşımıza bir isim çıkmakta. Bu Ethem Nejat’tır. Sultan Galiyev’in yardımcısı Mustafa Suphi’dir. Mustafa Suphi’nin yardımcısı da Ethem Nejat’tır.
Sebîlürreşad’da yayımlanan ve “Amerika Müslümanları” başlığıyla kaleme aldığı yazısında Ethem Nejat’ın İslamcı bir çizgide olduğunu görmekteyiz. Bu ve diğer yazılarında tebliğler kaleme alan Ethem Nejat’ın bu yönü fazla bilinmemektedir. Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve diğer 13 arkadaşı 28 Ocak 1921 tarihinde Karadeniz’de bir takada hunharca öldürüldü, bedenleri parçalanarak denize atıldı. Rastlantıya bakın ki; Sultan Galiyev ile ölüm tarihleri aynı. Sadece yılı farklı.
Daha çok milliyetçi, komünist ve turancı sosyalist olarak tanıtılan Sultan Galiyev’in İslamcı olduğu yıllar boyu hep gizlendi. Halbuki Galiyev ile alakalı belgeler incelendiğinde İslamcı olduğunu gayet net şekilde görmekteyiz. Hatta hakkında ilk ve en çok yazanlar bile şunu söyledi:
“Galiyev İslamcı olduğu halde, garip bir paradoksla Türkiye’de kendisini ya milliyetçi yaptılar, ya da komünist.”
Sultan Galiyev’in yanlış tanıtılmasına şu görüş açıklık getirmektedir:
“Günümüzde onun İslamiyetin maneviyattan arındırılması ve Marksizm ile Müslüman dininin birlikte var olabileceklerine ilişkin karışık ve puslu düşüncelerini bilmezlikten gelmek yeğlenmektedir.”[13]
Daha önce de dediğimiz gibi, Galiyev’i ilk kaleme alanlar Ümmetçi olduğunu da yazar:
“Sultan Galiyev hiçbir zaman alenen dinden çıktığını veya müminler cemaatinden çıkmak istediğini söylemiş değildir. Yaşamı boyunca olduğu gibi ölümünden bunca yıl sonra da hâlâ Ümmet’in bütün haklarına sahip olan bir mensubudur.”[14]
MEHMET POYRAZ
Gerçek Tarih Ocak 2023 sayısında yayınlanmıştır.
Dipnotlar:
[1]- Sırâtımüstakim, Sayı: 1, s. 3, 14 Ağustos 1324, (27 Ağustos 1908).
[2]- Birinci, Ali – Çavdar, Tûba. Halim Sabit Şibay, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cild: 15, s. 336,337.
[3] – Fergan, Eşref Edib. Mehmet Âkif: Hayatı, Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları, İstanbul, 1938.
[4] – Kazanlı Halim Sabit, Hutbelere Dair, Sırâtımüstakim, Cild: 1 Sayı: 6, 1Ekim 1908, s. 88.
[5] – Halim Sabit, Hac ve Kabe, Sebîlürreşad, Cild: 8 Sayı: 186, 28 Mart 1912, s. 55.
[6] – A.Sevindik, Rusya Müslümanlarında Dil ve Edebiyat, Sırâtımüstakim, Cild: 1, Sayı:19, 31 Aralık 1908, s. 300.
[7] – Troytskili Ahmed Taceddin, Rusya İslamları, Sırâtımüstakim, Cild: 2 Sayı: 31, 25 Mart 1909, s. 75.
[8] – Özbek, Nadir. İkinci Meşrutiyet İstanbul’unda Tatar İslamcıları, Müteferrika Yaz 2002, Sayı:21, s. 48.
[9] – Abdürreşid İbrahim, Afrika’da Mücahidin-i İslamiyyenin Ahvâline ve Müslümanlığın İstikbaline Dâir, Sebîlürreşad, Cild:8, Sayı:184, 14 Mart 1912, s. 30.
[10] – Akpınar, Turgut. Sadri Maksudi Arsal, TDV İslâm Ansiklopedisi, Cild: 3, s. 397.
[11]- Bennigsen, A.A., Wimbush, S.E., Sultan Galiyev ve Sovyetler Birliği’nde Milli Komünizm, Anahtar Yayınları, 1.Baskı, Nisan 1995, İstanbul, s. 237.
[12]-“Rusya’nın İstanbul Büyükelçiliği’nin II.Abdülhamid Dönemindeki Pan –İslamizm Hareketleri ile İlgili Bir Raporu”, Çeviren: Ahmed Niyazov – Nariman Hasanov, KTÜİFD, C:3 Sayı:2 Güz 2016, s. 195 – 211.
[13] – A. Bennigsen – C.L.Quelquejay, Sultan Galiyev – Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası, Sosyalist Yayınlar, 1995, İstanbul, s. 208 – 209.
[14] – age.
***