Mehmet Akif ve İstiklal Marşı’nın hikayesi
Birinci Dünya Savaşı’nın (28 Temmuz 1914-11 Kasım 1918) bitiminin hemen ardından Anadolu’ya giren işgal güçlerini haber alan aziz milletimiz hiçbir yerden emir almadan ve direnişe dair bir söz bile beklemeden harekete geçmiştir. Nihayetinde Osmanlı’yı paylaşmak ve ekonomik çıkarın önde tutulduğu paylaşım savaşının işgalci tarafları Hatay tarafından Anadolu’ya girmesinden bir hafta sonra 19 Aralık 1918 tarihinde Dörtyol ilçesinde ilk kurşun atılır düşmana. Ardından bunu haber alan Dörtyol yakınlarındaki Osmaniye ve Ceyhan’daki milletimiz hareket geçer. Nice isimsiz ve doğru dürüst hâlâ kayıtlara geçmeyen kahramanlar şehit olur işgal güçlerinin karşısında. Tarihin kıyısında köşesinde unutulan destansı hikâyelerde yaşanır elbette… Osmaniye’nin Bahçe köyünden Fransızların yakınlara geldiğini haber alan Mustuk Efendi yanındakiler beraber Ceyhan’a doğru hareket eder. Mustuk Efendi Ceyhan’a bağlı Veysiye –Günyazı- köyündeki istasyonda bulunan ve Fransızların kontrolündeki trene dinamit atar ve çatışma başlar. At üstünde vurulan Mustuk bütün isteklerine rağmen atından inmek istemez. Der ki, “Düşman vurulduğumu görmesin.” Fazla kalamaz at üstünde bir kağnıyla tedavi ettirilmek üzere Kozan’a doğru yola çıkar. Fakat yolda şehit olur. Kozan’da defnedilen Mustuk Efendi’nin mezarı da hâlâ bilinmez. Büyükdedem Mustuk Efendi’nin çete harbi hikayesi, o sırada Anadolu’da yaşanılan binlerce hikayeden sadece biridir.
***
Anadolu’da Milli Mücadele kimi kanaat önderlerinin de yol göstermesiyle kendiliğinden başlarken Sultan Vahdettin’in yönlendirmesiyle Mustafa Kemal’da Anadolu’ya geçer ve Milli Mücadele’yi düzenli hale getirmek için çalışmalara başlar. Anadolu’yu iyiden iyiye organize eden ve Milli Mücadele düzenini sağlamasıyla Ankara’ya geçen Mustafa Kemal liderliğinde 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi açılır. Ardından Anadolu’yu şuurlandırma adına “İrşad Heyetleri” kurulur. Esasında sözünü ettiğimiz irşad heyetleri Meclis’in açılmasından önce de vardır. Bunu 8 Nisan 1920 tarihli ve Kartal’daki Hüsnü Efendi’ye Mustafa Kemal imzalı gönderilen telgraftan anlayabiliyoruz. Çeşitli taleplerin yer aldığı telgrafta Mustafa Kemal Paşa şu ifadeye de yer verir: “Burada ulemaya ihtiyaç vardır. Ali Bey’le görüşülerek Hoca Fatin, Şair Mehmed Akif efendilerin ve diğer uygun görüleceklerin süratle gönderilmesi.”
16-17 Nisan 1920 tarihli Mustafa Kemal Paşa’ya gönderilen telgraftan Mehmet Akif’in Sebilürreşad’dan yol arkadaşı Eşref Edib ile beraber Ankara’ya doğru yola çıktığı anlaşılırken ikilinin Geyve’ye hareket ettiği bildirilir.
***
23 Nisan’da Meclis’in açılmasıyla beraber Milli Mücadele adına işler daha bir resmileşir. Derken Mehmet Akif Burdur Mebusu tayin edilir ve Anadolu’da Milli Mücadele adına çalışmalara başlamış olur. Mehmet Akif, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde milleti, düşmana karşı durmamız gerektiği hususunda camilerde yaptığı konuşmalarla bilgilendirdiği günlerde “İstiklal Marşı”nın gerekliliği ortaya çıkar. 23 Nisan 1920’de, Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmasının ardından 3 Mayıs 1920’de Anadolu’nun ilk Milli Hükümeti kurulmuş, Meclis’in tayin ettiği “İrşad Encümeni” üyeleri de Anadolu’ya dağılarak millete Milli Mücadele’nin önemini anlatıyordu. Anadolu’yu karış karış dolaşan irşad heyeti üyeleri yaptıkları gezilerde milletin moralini yüksek tutmak maksadıyla milli marşa ihtiyaç olduğunu tespit ederler. İrşad heyeti üyeleri milli marş taleplerini Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile yaptıkları görüşmede anlatırlar. “İstiklal Marşı” olması halinde askerin ve milletin morali yüksek tutulacaktır. Bir “İstiklal Marşı” yazılıp bestelenmelidir. İsmet Paşa irşad heyetinin bu yöndeki talebini Meclis’in Birinci İcra Vekilleri Heyeti Toplantısı’nda gündeme getirir. Toplantı başkanı Mustafa Kemal Paşa Milli Marş talebine olumlu bakar ve “İstiklal Marşı”nın yazılması hakkında karar çıkartır. Söz konusu toplantının bitiminde İstiklal Marşı’nın yazılması işini Maarif Vekilliği’nin (Milli Eğitim Bakanlığı’nın) üstlenmesine karar verilir.
***
Maarif Vekilliği ile Genelkurmay 1920’nin sonlarına doğru, İstiklal Marşı’nın yazılmasının bir yarışmayla yapılması ve seçilen şiirin sahibine 500 Lira ödül verilmesini kararlaştırır. Yurdun dört bir yanına “İstiklal Marşı” adlı şiir yarışması düzenlendiği, seçilen şiirin 500 Lira ile ödüllendirileceğini, ve seçilen şiirin bestelenip İstiklal Marşı olacağını içeren genelge gönderilir. 18 Eylül 1918 tarihli sözü edilen genelge Hakimiyet-i Milliye gazetesinde de yayınlanır.
Son katılma tarihi olan 21 Aralık 1920 olan “İstiklal Marşı” şiir yarışmasına çoğunluğu mebuslar ile askerler tarafından kaleme alınan şiirler gönderilmeye başlanır. Fakat hiçbiri istenilen düzeyde değildir. “Ödül için şiir yazdı dedirtmem,” diyen Mehmet Akif para ödülü olması sebebiyle yarışmaya şiir yollamaz. Öte yandan bunun bir yarışma olmasından dolayı da pek yanaşmaz şiir yazmaya ve mealen der ki: “Bu yaştan sonra ne yarışması…”
Yarışmanın süresi dolmuştur ve Mehmet Akif 25 Aralık 1920’de Ankara’ya dönmüştür. Yakın dostları İstiklal Marşı şiir yazması için telkinlerde bulunsa da ucunda yarışma ve ödül olmasından dolayı Mehmet Akif bir türlü yanaşmaz şiir vermeye.
Derken, 1921’in Şubat ayına gelinmiştir. Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey İstiklal Marşı şiirinin yazılması konusunu Akif’in yakın dostlarından Hasan Basri Çantay’a açar ve ısrarla talepte bulunur. Hamdullah Suphi Bey 5 Şubat 1921 tarihli Mehmet Akif’e hitaben kaleme aldığı ve İstiklal Marşı şiirinin yazılması talebini içeren kısa mektubu ulaştırması adına Hasan Basri Çantay’a verir. Mektup şöyledir:
“Pek aziz ve muhterem efendim,
İstiklâl marşı için açılan müsâbakaya iştirâk buyurmamalarındaki sebebin izâlesi için pek çok tedbirler vardır. Zâti üstâdânelerinin matlub şiiri vücuda getirmeleri maksadın husulü için son çâre olarak kalmışdır. Asîl endîşenizin îcab ettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyîc vâsıtasından mahrum bırakmamanızı recâ ve bu vesîle ile en derin hürmet ve mahabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.»
5 Şubat 1337
Umum Maârif Vekili
Hamdullah Subhi”
***
Mehmet Akif ve Hasan Basri Bey Meclis’te birlikte oturmaktadırlar. Mektubu henüz vermeyen Hasan Basri, öncesinde önüne kağıt kalem alarak bir şeyler yazıyormuş gibi yapar. Bunu fark eden Mehmet Akif ne yaptığını sorar. Hasan Basri İstiklal Marşı şiirini yazdığını söyler. Hasan Basri Akifname’de Mehmet Akif ile arasında geçen diyaloğu şöyle anlatır:
“Mecliste Akif’le yan yana oturuyoruz. Çantamdan bir kâğıd parçası çıkardım. Ciddî ve düşünceli bir tavr ile sıranın üstüne kapandım, gûyâ bir şey yazmıya hazırlanmıştım. Üstâd ile konuşuyoruz ;
— Neye düşünüyorsun, Basri?
— Mâni’ olma, işim var!
— Peki. Bir şey mi yazacaksın?
— Evet.
— Ben mâni’ olacaksam kalkayım.
— Hayır, hiç olmazsa ilhâmından ruhuma bir şey sıçrar!
— Anlamadım.
— Şiir yazacağım da..
— Ne şiiri?
— Ne şiiri olacak. İstiklâl şiiri! Artık onu yazmak bize düştü!
— Gelen şiirler ne olmuş?
— Beğenilmemiş.
— (Kemâli teessürle:) Ya!
— Üstâd, bu marşı biz yazacağız!
— Yazalım, amma, şerâiti berbad!
— Hayır, şerâit filân yok. Siz yazarsanız müsâbaka şekli kalkacak.
— Olmaz, kaldırılamaz, i’lânedildi.
— Canım, Vekâlet buna bir şekil bulacak. Sizin marşınız yine resmen Mecliste kabul edilecek, güneş varken yıldızı kim arar?
— Peki, bir de ikrâmiyye vardı?
— Tabîî alacaksınız!
— Vallâhi almam!
— Yahu, latife ediyorum, onu da bir hayır müessesesine veririz. Siz bunları düşünmeyin!
— Vekâlet kabul edecek mi ya?
— Ben Hamdullah Subhi beyle görüştüm. Mutaabık kaldık. Hattâ sizin nâmınıza söz bile verdim!
— Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz?
— Evet!
— Peki ne yapacağız?
— Yazacağız!
Tekrar tekrar (söz verdin mi?) diye sorduktan ve benden ayni kat’î cevabları aldıktan sonra, elimdeki kâğıda sarıldı, kalemini eline aldı, benim daldığım yapma hayâle şimdi gerçekten o dalmıştı…
Meclis müzâkere ile meşgul, Âkif marş yazmakla. Ben müddeti kendisine kısaca göstermiştim. Birkaç gün sonra marşı vermiş olacağız! Müzâkere bitti, Âkif te engin hayâlinden uyandı.2
Aradan iki gün geçti, sabahleyin erken üstâd bizim evde, marşı yazmış, bitirmiş. Fakat, vaktin darlığından müşteki…
«Yarına kadar sizde kalsın, göstermeyin, belki tadîlât yaparsınız» dedim.
Artık (Millî İstiklâl marşı) yazılmıştı! Şimdi bunu —üstâdı rencide etmeden— Meclisten nasıl geçirebiliriz?
Ben ve —Marşı çok beğenen— Hamdullah Subhi bey, hayli günler bu gizli endîşe ile yaşadık.
Marş yazıldıktan sonra tezkireyi de göstermiştim.”
İstiklal Marşı şiirinin yazılması adına ikisi adına verdiğini anlatan Hasan Basri, Hamdullah Suphi’nin vermiş olduğu kısa mektubu da şiirin yazılmasından sonra Akif’e gösterir.
***
7 Şubat 1921’de “Kahraman Ordumuza” hitaplı ve başlıksız şiiri teslim eden Mehmet Akif “İstiklal Marşı”nı 48 saatte yazmış gibi görünmektedir. Öte yandan bu şiire aslında çok önceden hazırlandığını da söylemek mümkün… Benzer öngörüyü Mustafa Kemal Paşa içinde söyleyebiliriz. İrşad heyetlerinin kurulmasından çok önceleri Mustafa Kemal Paşa da Akif’i irşad heyetinde yer almasını istemiştir.
İstiklal Marşı önce 17 Şubat 1921’de Sebilürreşa’da yayınlanır. Ardından Anadolu’daki diğer yayınlarda. İstiklal Marşı’nın “Milli Marş” olarak kabul edilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 12 Mart 1921 tarihinde kararlaştırılır.
Kuruşa muhtaç olduğu ve paltosuz olduğu günlerde İstiklal Marşı’nı kaleme alan Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy 500 liralık hayır kurumuna bağışlarken, İstiklal Marşı’nın kabul edilip defalarca ayakta okunduğu Meclis’i sessizce terk eder. O, salonların, alkışların ve gösterişlerin şahsiyeti değildir zira. Bir kez daha rahmetle…
Mehmet Poyraz/12 Mart 2023/Ankara, Etimesgut
Bu anlamlı günde İstiklâl Marşı’mızın hikâyesini, alkış sevmeyen Üstat Mehmet Akif Ersoy’u ve dedeniz Mustuk Efendi’nin düşmana karşı atından inmeyerek sergilediği mağrur duruşu takdirle okuduk.
Bu kan bu topraklara sızmış bir defa kimse silip atamaz! Kaleminize sağlık..