tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Mehmet Poyraz

Gazeteci ve Araştırmacı Yazar

Osmanlı matbuatında bir portre: Malûmâtçı Mehmet (Baba) Tahir Bey

28.05.2022
A+
A-

Osmanlı’nın ilk süreli yayını Tanzimat Dönemi’nde Takvim-i Vekayi’nin devlet tarafından 1831’de çıkarılmasından dokuz yıl sonra ikinci süreli yayın yarı özel şekilde Ceride-i Havadis adıyla William Churchill tarafından çıkartılır. Ceride-i Havadis İstanbul’un ikinci Türkçe gazetesi olması özelliğine sahiptir. Takvim-i Vekayi’den çok önce İstanbul’da hâlihazırda çıkan matbular mevcuttu. Takvim-i Vekayi Osmanlı’nın ilk resmi ve İstanbul’un ilk Türkçe gazetesi olmadan evvel Fransa Sefaretince çıkartılan Le Bulletin de Nowelles 1795’in eylül ayında yayımlanmaya başlamıştı. Akabinde Fransızca başka yayınlar okuruyla buluşur. 1831’den itibaren diğer süreli yayınların bunları takip etmesiyle beraber İstanbul matbuatı daha çok bilinen adıyla Babıâli ahalisi yavaş yavaş oluşmaya başlar.


Osmanlı döneminde çıkan süreli yayınları tanımlama adına farklı isimler kullanılmıştır. Bu tanımlamalar şu isimlerden oluşmakta: gazete, dergi, jurnal, mecmua, mevkute, risale ve ceride. O dönem gazeteler kendilerini gazete olarak tanımlasa da dergi özelliğinde çıktığı görülür. Bunun tersini de söyleyebiliriz. Her ne kadar dergi gibi çıksa da gazete diye tanımlanan süreli yayınlarda olmuştur.
Gazetecilik ile edebiyatçılığın iç içe geçtiği matbuat kavramının ortaya çıkışı epey zaman alır. Osmanlı matbuatının başlangıcında ve devamında uzun süre basın-yayın kanunu bir yana, bu mesleğin etik kurallarının çerçevesi dahi çizilemezken gazete ve dergi tanımının tam olarak belirlenemediğine dikkat çekmek gerekiyor.


Bahsettiklerimizin oluşmasının temelinin II. Abdülhamid’in Baba Tahirli dönemine denk düştüğünü söyleyebiliriz. Bu saydıklarımızın da oluşması için aşağı yukarı 60 veya 70 yıllık bir zamanın geçmesi gerekecektir.
O dönem çıkan matbuatın dergi mi yoksa gazete mi karmaşasının yanına bir de “İstibdat” dolayısıyla sansür meselesini ilave etmek gerekiyor. Basının etik kurallarının daha oturmadığı dönemden bahsediyoruz. II. Abdülhamid’in döneminde devletin ne gibi sorunlarla uğraştığını hatırladığımızda, Ermeni olayları, Osmanlı-Yunan Harbi, Osmanlı coğrafyasında baş gösteren milliyetçilik, Rusya ile denge siyaseti en başta akıllara gelenlerdir.


Devletin tehdit edici önlemler içerisinde kalan matbuatın kontrolü ve sansür kurulundan yayınların geçirilmesi sadece II. Abdülhamid dönemine has değildi. Önceki yönetimlerin döneminde matbuatın kontrolü adına çeşitli girişimlerde bulunulmuş ve önlemler alınmıştır. Elbette diğer devletler gibi Osmanlı’da kendince tedbirler alırken bu da “devlet olmanın gereği” şeklinde açıklanabilir.
“Her hükümet, basını iktidarının hasmı olarak görür ve kalabalıkları yönlendiren bu gücü dizginlemeye çabalar.” tespitinde bulunan Özgül, Osmanlı’nın 1809’da Fransızca basına kısıtlama getirmeye çalıştığına, “yandaş basın”ın ödüllendirdiğine dikkat çekerken Sultan II. Mahmud’un bu gizli gücün çok erken tarihlerde fark ettiğine vurgu yapmaktadır. Ayrıca bu tür önlemlerin dünyada kurulmuş bütün devletlerin politikasında haklı olarak yerini aldığını da belirtmemiz gerekir. Bunu örnekleme adına uzağa gitmiyor ve Mustafa Kemal Paşa üzerinden söze devam ediyoruz. Mekteb-i Harbiye’de talebelik günlerinde, elle çoğaltılan okul gazetesinde yazılar kaleme alır. İstanbul’da çıkan Minber Gazetesi’ne 1918’de ortak olduğunda basının gücünü yakından görür ve takdir eder. Anadolu’ya geldiğinde Albayrak gazetesini destekler. Ardından İrâde-i Milliye ile Hâkimiyyet-i Milliyye’nin neşredilmesine destek olurken, buradaki basın gücünü kendine lehine dönüştürür.


Uzun yıllar geçmesine rağmen hâlâ o dönemdeki baskıdan söz edilmesi tuhaf gelmektedir. II. Abdülhamid ile sansürün yan yana getirilmesi kimi tarihi gerçeklerin üstünün örtülmesine sebebiyet verdiğini ihtimal dâhilinde söyleyebiliriz.
Sansürün sadece Abdülhamid dönemine mahsus olmadığını bir kez daha yinelerken döneme dair şu tespiti not edelim:

“Sansürün, Sultan II. Abdülhamid ve ‘istibdâd’ ile birleştirilmesi yanlış olur çünkü basın yoluyla gelebilecek olumsuz etkilere karşı hazırlıklı bulunmak, devlet olmanın ilkeleri arasında görüldüğü için, tarih boyunca ve her ülkede sansür varolagelmiştir. Sultan II. Mahmud’dan Abdülaziz’e kadar ki pek çok basın kısıtlamasına rastlandığı hâlde, bütün suçun II. Abdülhamid’e yüklenmesi haksızlıktır. Nitekim sultan, hal’ edilirse yasakların da kalkacağını düşünen safdiller, 1908’de ilan edilen Meşrutiyet’in akabinde, sadece bir sene rahatça nefes alabilirler.”

“Mecmualar Devri”de denilen II. Abdülhamid döneminde dergiler piyasaya, edebiyat da dergiye hâkimdir. İşte bu dönemde bütün sızlanmalara ve şikâyetlere rağmen edebiyat olumlu yönde gelişme göstermiştir. Tematik dergilerin ortaya süratle çıkışı yine bu döneme denk düşmektedir. Yine bu dönem aynı zamanda Malûmâtçı Mehmet (Baba) Tahir Bey’in faaliyette olduğu dönemdir.


Baba Tahir
Çaycı çıraklığından dönemin en şöhretli gazetecisi ve yayıncısı olma yolunda kısa sürede epey yol alır. Malumatçı Mehmet Tahir, Mehmet Tahir, Malumatçı Tahir, Baba Tahir, Tahir Bey, Tahir Efendi, Malumatçı Tahir Bey, Tahir Efendi hatta Babanzade adıyla da bilinir.
Nişan sahtekârlığı ve şantajcılığıyla ilgili onlarca yazılan metinlere rağmen hayatına dair telif edilen bilgiler pek yok gibidir. Hayatına dair en çok bilineni, annesinin Recâizade Mahmud Ekrem’in oğlu Emced’e sütanneliği yapması ve bir de kız kardeşinin olmasıdır. 1864 yılında İstanbul’da doğduğu kabul edilir.


1881’de dönemin edebiyat mahfillerinin bulunduğu Direklerarası’nda çaycılık yaptığı sırada Ahmed İhsan (Tokgöz)’ün yakınlarından birinin toplantılarına katılmaya başlar. Çok erken yaşta hayata atıldığı tahmin edilen Baba Tahir yine çok genç yaşlarda entelektüel bir çevreye girmiştir. Bu çevrede kurduğu münasebetler neticesinde Vakit gazetesinin Direklerarası muhabiri olur.


II. Abdülhamid üzerinden eleştirilere maruz kalan Tahir Bey hakkında kaleme alınan metinlerde eğitimsiz ve cahil olduğu sık vurgulanmaktadır. Eğitimsiz ve cahil olduğu yönündeki iddiaların tartışmaya açık olduğu gün gibi ortadadır. Zira gazeteciliğinden ve yayıncılığından kendini yetiştirdiği izlenimi veren Baba Tahir ayrıca döneme göre iyi bir kitap yayıncısıdır. En azından burada hakkını vermek gerekir:
“Mehmed Tâhir Bey’in kitap yayıncılığı Türk kitap ve matbaacılık tarihi bakımından önemlidir. M. Seyfettin Özege kataloğuna göre Matbaa-i Tâhir Bey’de 1311-1319 (1895-1903) yılları arasında doksan beş kitap basılmış görünmektedir. Bunlar arasında Türkçe-Arapça-Fransızca, Farsça-Türkçe-Fransızca sözlüklerle Fransızca kitaplar da bulunmaktadır. Ayrıca Tâhir Bey’in, Matbaa-i Âmire kapatıldığında bir kısım resmî dokümanların ve gerçekte yapılmayan bir nüfus sayımı için birkaç milyon Tezkere-i Osmâniyye’nin basımı imtiyazını elde ettiği bilinmektedir.”


Kurduğu matbaada bilindiği kadarıyla 95 adet kitap neşreden Malumatçı Tahir üstüne birçok süreli yayın çıkarır. Bunlardan en meşhuru Malumat dergisi ve gazetesidir. Malûmât’ı haftalık çıkarmasının yanı sıra on günde bir yayımladığı da tespit edilir.
Dergi ve gazetelerin isimleri hakkında yaptığı Aynur’un değerlendirmeleri şöyledir:
“Çıkardığı dergilerin isimlerinin devamında yer alan tamamlayıcı bilgiler, Tahir Bey’in dönemin anahtar sözcükleri kavramakta ve kullanmakta başarılı olduğunu gösterir. Örneğin, Bahâr, Ulûm, fünûn, edebiyât ve sâ’ir mevâdd-ı nâfi’adan bâhis olup nevresîdegâna mâhsus olacak, onbeş günde bir çıkar; İrtikâ: Cuma günleri neşrolunur fennî, edebî, musavver Osmanlı gazetesidir.”
Mesleğe başladığı Vakit gazetesinden bir süre sonra ayrılan Tahir Bey, Tercümân-ı Hakikat, Saadet ve Servet gazetelerinde muhabirlik yapar (1887-1888). Bu arada şöhretli bir gazeteci olmuştur. İstanbul’da kendisini tanımayan yoktur. Şehrin en şık giyinen şahsiyetleri arasında yer alırken dini vecibelerini yerine getirmesiyle bilinir.
Bir dönem Sinop’ta sürgün yaşayan Baba Tahir, matbuattaki kötü geçmişinden dolayı gazete/dergi çıkarmak için izin alamaz. 1895’de hâlihazırda çıkan ve imtiyaz sahibinin Artin Asaduryan’ın olduğu “Malûmât” isimli dergiyi şifahen satın alan Tahir Bey daha sonra üstüne alır:
“3-5 yıl içinde günlük ve haftalık irili ufaklı pek çok dergi ve gazete çıkarır. Gazetelerinin imtiyazlarını Nazım Paşa’nın Suriye’ye gidişinden sonra yeni zaptiye nazırı Şefik Paşa döneminde kendi üstüne alır. Yine bu dönemde Babıali’de üç beş parça konağı birleştirip son derece görkemli bir idarehane kurar.”


Malûmât
1299/1883 yılında 19 sayı çıkan Bahar dergisi Tahir Bey’in imtiyazında ilk yayıncılığıdır. 15 günlük olarak çıkan Bahar dergisinde Recaizade Mahmut Ekrem ile Abdülhak Hamid Tarhan’ın şiirlerinin yanı sıra Tarik başyazarı Said Bey’in yazıları yer alır. Tahir Bey şöhretini borçlu olduğu Malûmât’ı 11 Mayıs 1311/23 Mayıs 1895 ile 5 Şubat 1319/18 Şubat 1904 tarihleri arasında 423 sayı çıkartır. Dergi kimi zaman okurlarına Kısm-ı Arabî, Kısm-ı Fârisi ile Hanımlara Mahsus Malûmât isimli ilavelerde verir. Bunların yanı sıra notalı müzik ilavesi ile Osmanlı-Yunan savaşlarını anlatan özel ilavelerde hazırlanır. Dergide görsellik diğerlerine nazaran daha çok ön planda olduğundan Musavver Malûmât ismiyle de zikredilir.


Malûmât’ta kullanılan fotoğraflar, çizimler, kâğıt kalitesi ve mizanpajı dikkat çekmektedir. Bu haliyle diğer gazete ve dergilerin bir adım önündedir diyebiliriz.
Ticaret, tıp, iktisat, ahlak, din, eğitim, biyoloji, ziraat, askerlik, tarih, musiki, coğrafya, astronomi, diplomasi, fotoğrafçılık, dil, edebiyat, kadın, hukuk, aşk ve aile gibi birbirinden farklı binlerce makaleye yer verilen Malûmât’ın Servet-i Fünun ile giriştiği polemikler ise dikkat çekicidir. Dönemin edebiyat tartışmaları Malûmât zikredilmeden anlaşılamaz.
Malûmât ile beraber güncel konuları işleyen Yevmî Malûmât ile Arapça yayımlanan El-Malûmât çıkmaya başlar. Günlük yayımlanan Servet gazetesini çıkaran Baba Tahir akabinde Malûmât’ın yayın politikasına yakın çizgide olan İrtika ile Musavver Fen ve Edep dergilerini çıkartır. Bunlara Fransızca çıkan Servet gazetesini de ekleyen Tahir Bey basın imparatorluğunu kurmuş gibidir.
İstikrarlı yayın çizgisiyle dikkat çeken Malûmât Osmanlı coğrafyasında ilgiyle takip edilirken Rusya, Hindistan ve İran’da dahi okunmaktadır. Osmanlı topraklarının her köşesinden dergiye gelen mektuplardan anlaşıldığı üzere Malûmât’a o dönem ilgi büyüktür.


Baba Tahir’in Balkanlarda Rusya’yı, Hindistan’da İngilizleri ve Cezayir’de Fransızları rahatsız ettiği çıkardığı yayınlar tetkik edildiğinde gayet anlaşılmaktadır.


Tahir Bey’in çıkarmış olduğu süreli yayınlarında kendi adıyla yayımlanan yazıların az oluşu dikkat çekmektedir. Kaleme aldıklarının çoğu tebrik ve teşekkürden ibarettir.


Neşeli olduğu kadar asabi yönü olduğu kimi metinlerde fark edilen Baba Tahir’in kaleminden yeri geldiğinde öfke dökülür.
1902 yılında Malûmât’ın 382.sayısında yer alan yazısında İkdam gazetesi imtiyaz sahibi Ahmet Cevdet (Oran)’a yönelik oldukça sert eleştirilerde bulunur. Tahir Bey’in buradaki öfkesinin sebebi kendisinin Hamidiye Etfal Hastanesi’ne yaptığı ziyaretin İkdam gazetesinde haber olarak yer verilmemesidir. Gazetecilik mesleğinin öneminden başlayarak yazıya giriş yapan Tahir Bey devamında üslubunu sertleştirir. Hastane ziyaretinin haber yapılmamasını memleket yapılan iyi hizmetlerin önemsenmemesiyle özdeşleştiren Tahir Bey İkdam gazetesi sahibi Ahmet Cevdet’i hainlikle itham eder:
“Gazetecilik böyle olmaz. Gazetecilik gibi pak vicdan sahibi olanların yaşayabileceği bir sanat-ı mübecceleye garaz ve ivaz karıştırırsa ona hıyanet ve onun fail ü sahibine hain denir.”


Kişisel meseleyi genele taşıyarak Ahmet Cevdet’i nankörlükle itham etmesi Tahir Bey’in kişiliği hakkında bazı fikirlerde verir. Devletten basın olarak aldıkları yardımdan ve padişahtan bahseden Tahir Bey:
“Sahib-i İkdam gazete satışına kalsa kuvvet-i la-yemut geçinebilir mi? Terakki ve idame-i hayat-ı matbuat için hazine-i devletten hepimize ayrı ayrı caizeler, mahsusat verilmiyor mu? Başlı başına birer gazete sahibi olduğumuz zaman bir hiçlikten bizi bu mertebeye çıkaran âtıfet-i celile-i hazret-i padişahinin yine bu mülkün en mübrem ihtiyacat-ı medeniyesinden birini (Etfal Hastanesi) maaziyadetin temin etmiş olmasına karşı benim arz-ı tahmidat-ı ubudiyetkâranem İkdam için vesile-i sitayiş ve şükran olamaz mıydı? Lakin hep bunları takdir etmek hakk-ı nan u nimeti mütevakkıftır. Nimetişinaslık ise fazilet değil vazifedir.”


1897 yılında Babıali’ye yaptığı ziyareti “Maişet-i Memalik-i İslamiye” başlığıyla gazetesi Tercüman’da kaleme alan İsmail Gaspıralı’nın matbaacılık işlerinde Ermeni ve Rumların öne çıktığından Türklerin ise bu işlere fazlaca önem vermediğinden yakınması dikkat çekicidir. Babıali Caddesi’nde yaptığı gezintide Türklere ait İkdam ve Malûmât matbaalarını görmekten duyduğu mutluluğu tarif eder. Gaspıralı yazısında Malûmat’ı da şöyle anlatır:
“Seyahat ettiğim caddenin yukarı cihetinde Musavver Malûmât mecmuası neşrolunuyor. Üç beş nüshalarını gördüm. Seyahatten gelen yorgunluğu bunun sahifeleri sayesinde geçirdim. Hayli rahat ve teselli buldum. Malûmât haftada bir neşrolunuyor. Mevadd-ı münderecesi muhtelif ve istifadelidir. Herkesçe şayan-ı dikkat maddeleri çoktur. Her nüshasında birkaç güzel resimler ve bir nota bulunuyor. Kağıdının, basmasının, resimlerinin ve şekl-i umumiyesinin nefaseti ile bu gibi Avrupa mecmualarından hiç eksik olmadığı hâlde fiyatı ağır değildir. Alınacak ve okunacak bir mecmuadır.”


Malûmât’ta “Varaka-i Mahsusa” başlıklı çıkan okur mektubu Azerbaycan matbuatının o dönem bilinen isimlerinden Celal Ünsi tarafından kaleme alınır. 1896’da yayımlanan yazıda Rusya’da Malûmât’ın çok iyi bilindiği ve dergi hakkında sekiz Rus gazetesi tarafından takdir edildiği ve övüldüğü yer bulur. Malûmât hakkındaki Rusça yazılar Celal Ünsi tarafından tercüme edilir ve mektupta yer bulur. Rus matbuatının ilgi göstermesine gelince, mektuptan kısa süre önce Malûmât’ın 38.sayısında Rusya’daki resmi taç giyme töreni nedeniyle Rus Çarı ile Çariçenin ve Rusya hakkında bolca görsel ve bilgilere yer verilmesidir.
Telif ücreti ödeme hususunda diğerlerine göre hayli cömert olan Tahir Bey ne var ki başka gazete ve kitaplardan istediği yazıyı kendi yayınlarında telifini ödemeden yayınlamasıyla bilinir.


Tahir Bey yazarlarından tutunda en basit işi yapan işçisine ve hizmetçilerine iyi davranan bir patrondur aynı zamanda. Gazetenin kendisine ait olmadığını çalışanlarına ait olduğunu da her fırsatta dillendiren Tahir Bey böylelikle yanındakileri daha iyi çalışmaları hususunda teşvik etmiş olur. Gazetenin en ufak işine kadar ilgilenen Tahir Bey çalışkan bir şahsiyettir. Vakit namazlarını kaçırmayan ve orucunu tutan Tahir Bey Ramazan ayı geldiğinde çalışanlarını ikişer üçer kişi sırayla iftara davet eder.

DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ MAYIS 2022 SAYISINDA

***

II. Abdülhamid Dönemi Matbuat Şahsiyeti Baba Tahir ve Malûmat-MEHMET POYRAZ
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.