Sezai Karakoç gözüyle Mevlânâ-III
2. Sezai Karakoç’un Bakışıyla Mevlânâ’nın Eserleri Ne Anlam İfâde Eder?
Sezai Karakoç, Mevlânâ’nın mensur ve manzum eserlerine dair tespit ve değerlendirmelerde bulunur. Sezai Karakoç tarafından Mevlânâ’nın eserlerine dair yapılan tespitler, sadece Mevlânâ’nın şahsının değil, eserlerinin de günümüz için ifade ettiği anlam çerçevesini içerir. Özellikle Mesnevî’yi bu noktada farklı bir yerde konumlandırır.
a. Mevlânâ’nın Eserleri Arasında Bir Kurucu Metin Olarak Mesnevî
Sezai Karakoç, Mevlânâ’nın eserlerini değerlendirirken konuyu tasavvufî terimlerle açıklar. Mecâlis-i Seb’a üzerindeki yorumuna bakalım (Mevlâna, 58-59):
Alenî ve toplu zikir, nasıl bizi gizli ve tek başına zikre götürürse, Mecalis-i Seb’a da, Mevlâna’yı da, bizi de, Mesnevi’ye ve Divan-ı Kebir’e götürecektir. Onu, onları ortaya koymaya, bizi de onlardan yararlanmaya. Öyleyse, Mecalis-i Seb’a, tüm Mevlâna külliyatı ve düşüncelerinin bir fihristi, bir özeti, bir fragmanlar demetidir. Eserin ve hizmetin Elif, Lâm, Mim’idir. Giriş dersi, kuşbakışı panoramasıdır…
…Mecalis-i Seb’a, diğer bir açıdan, nesirden şiire, konuşmadan yazmaya geçişidir Mevlâna’nın. Daha doğrusu, konuşmasının yazı, yazısının da şiir haline gelişi. “Ben şiir söylemiyorum, benim konuşmam böyledir” diyecek hale gelişi. Yedi toplantı, yedi toplanış, yedi toplayış…
Vaazlardan oluşan Mecâlis-i Seb’a’nın toplu zikre, Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr’in ise zikrin gerçek hedefi olan sürekli zikir ve murâkabe hâline benzetilmesi dikkat çekicidir. Üstelik Mevlânâ bunun dışında kalmamakta, o da insanlığın geçmesi gereken yetişme süreçlerinden geçmektedir.
İki eser mukayese edilirken, sûfî terimlerinin izleri de hayli derindir (Mevlâna, 71):
Mesnevi, Mevlâna’nın erdiği “makam”dan konuşma ise, Divan-ı Kebir’deki şiirler, “hal”lerinin bir demetidir. Gerçi bu “hal”ler de o makamın enstantanelerinden başka bir şey değildir. Biz bu kasidelerde, gazellerde Mevlâna’nın an yaşantılarını görüyoruz, duyuşlarına eriyoruz. Buzlu bir camın ardından da verilse bunlar, Mevlâna’nın direkt mânevî tecrübeleridir. Mesnevi ise, bir an için duyguların durdurulup yüce düşüncelerin ve hakikatlerin dile getirilmesidir… …Bir nevi, Divan-ı Kebir, Mevlâna’nın subjektivitesi, Mesnevi ise objektivitesidir.
Hâl ve makam, klasik tasavvuf terimlerinin belkemiğini oluşturan terimler arasında özel konumlara sahip iki terimdir. Vehbî yönü daha çok ortaya çıkan hâl değişken, vehbî tarafı olsa da kesbî yönü daha görünür olan makam ise sâbit durumları ifade eden terimlerdir. Bu noktada sübjektivite ile hâller, objektivite ile makamlar arasında yazarın kurduğu bağ dikkate değerdir.
DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ MART 2022 SAYISINDA