Osmanlı Devleti’nde Divân-ı Hümayun’da görüşülen konular, verilen fermanlar, emirler Mühimme Defteri’ne işlenirdi. Nişancılar verilen fermanlara ve emirlere gönderilen mektuplara padişah tuğraları vurulur, bunlar, ilgili beylere, kadılara ve sancaklara gönderilirdi.
1565 yılında, Kanuni Sultan Süleyman Han zamanında görüşülen konulardan, özellikle Teke bölgemizi ilgilendirenleri ile ilgili örnekler vereceğiz.
557 numara ile kaydedilen başlıkta, Alaiye Beyi’ne gönderilen bir fermanda; Menteşe Beyi Ahmet Bey’e Adalar Denizi’nde önemli görevler verilmiş, özellikle de denizlerde, Akdeniz’in Türk Gölü hâline getirilmesi amacına yönelik bir faaliyete başlanmıştı.
Kanuni Sultan Süleyman’ın bu dönemde gönderdiği tüm fermanların denizcilikle ilgili olması, denizlerde kurulacak bir hâkimiyetin çabalarını göstermektedir.
Belgede bahsi geçen Ahmet Bey’in Feridun Ahmet Paşa olması gerekmektedir.
Feridun Ahmet Bey, Sokullu Mehmed Paşa’nın hizmetine girerek Divân-ı Hümayün Kâtipliğine yükselmiştir.
Manisa Sancağı’na Bey olarak gönderilmesi, denizlerin muhafazası ve düşman gemilerinin Adalar Denizi’nden geçirilmemesi emrini almasındandır.
Alaiye Bey’ine gönderilen fermanda, Ahmet Bey’in donanma için isteyeceği iki kadırgalık cenkçi yani savaşçı levent talebinin karşılanası emredilmiştir. Teke bölgesi özellikle konargöçer yörük taifesinin yaşadığı bölge gibi görülse de Osmanlı Devleti’nin hem kadırgalarının yapıldığı, hem de deniz savaşlarında tecrübeli leventlerin toplandığı bir bölge idi.
Bunun en önemli göstergeleri, Tunus’ta bir bölgenin “Serüklü” boy ismini taşıması ve Toroslarda, düğünlerde oynanan oyunlardan birinin adının “Cezayir” olmasıdır.
Cezayir’in harmanları savrulur
Savrulur da sağ yanına devrilir
Eller annem der de başım çevrilir
Sokakları mermer taşlı
Cezayir Güzelleri hilâl kaşlı Cezayir
Deniz savaşlarına cenkçi istendiği kadar sahillerin güvenliği ve koruması görevi de yine Teke Beyliği’ne aitti.
1565 yılının Mart ayında Antalya Sancağı’na bağlı olan Demre sahillerine yanaşan gemi ve bu geminin karaya vurması ile sahile çıkmak zorunda kalan yüz mürettebat, Divân-ı Hümayun’da heyecan yaratmıştır.
Teke Beyi’ne gönderilen fermanda; derhal toprak kadısı tarafından bu çıkanların cinsiyetlerinin, niyetlerinin, tüccar ise mallarının, uyruklarının araştırılması istenmiş; en küçük dayanıksız olanların biraz korkutularak konuşturulması sıkı sıkı tembih edilmiştir. Karaya çıkanların harbi kafir olması hâlinde tutuklanması ve liderlerinin Südde-i Saadet’e gönderilmesi emredilmiştir.(580)*
Teke Beyi yaptığı tetkikte, karaya çıkanların yirmi tanesi Venedikli, on beş tanesi Fransız tabasından toplam otuz beş kişi olduğunu, Kudüs’e hac için gittiklerini, dönerken Kıbrıs Adası’na uğradıklarını ve karaya vurduklarını, hepsinin tutuklanarak Antalya Kalesi’ne hapsedildiğini bildirmiştir.
Divân-ı Hümayun, Venediklere verilen ticarî faaliyet serbestliğinden faydalanmaya çalışan, Fransız Katoliklerinin olduğunu düşünerek, bu mektuba cevaben, verilen beyanlara inanmadığını, , sıkı bir arama yapılarak, Venediklere ait alametlerin olup olmadığının araştırılmasını, tutukluların ayrı ayrı yerlerde tutulmalarını ve en küçük tutuklunun sıkıştırılarak gerçeğin öğrenilmesini tembih etmiştir..(660)
Divân-ı Hümayun bu meselede karaya vuran geminin, Venedik gemisi olduğuna hükmederek tutuklu olanların Rodos’a gönderilmesini, dost ülke tebaadan olanların da serbest bırakmasını emretmiştir.
Rodos’a götürülenler, muhtemelen denizcilerle esir takasında kullanılmak üzere Rodos Beylerbeyi’ne verilmiştir. 9 Şubat 1566 (1006)
Teke ve Alaiye Beylerine bağlı olan Orta Toros bölgesi de denizcilikte mahir, levent bakımından son derece bereketli bir yer idi.
Gemilerin ihtiyacı olan cenkçiler ve gemilerde kullanılan kürekçiler bu bölgeden temin edilmekte idi.
Teke Beyi’ne gönderilen fermanda; kadılara gönderilen kürekçi ihtiyacı için olan emrin savsaklanmaması, kürekçilerin istenilen yer ve zamanda eksiksiz olarak hazır edilmesi emredilmiştir. (757)
Türklerin uç beylere geldiği ve 1207’de Antalya’yı fethiyle başlayan denizlerde hâkim olma çabası, son yüzyıla kadar sürmüş; denizlerin bir vatan suyu olduğu anlayışı yerleşmiş ve devlet felsefesi olmuştur.
Çaka Bey’in, Umur Bey’in, Mübariz Ertokuş Bey’in denizcilik faaliyetlerini anımsayarak, bugün ortaya koyduğumuz Mavi Vatan ideolojisinin temellerini ve geçmişini, Toroslarda yanan leventlik ateşinde aramak gerekmektedir.
*5 Numaralı Mühimme defteri (1565-1566) Başbakanlık devlet arşivleri Müdürlüğü Yayın no 21,Ankara, 1994.