tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Selimcan Yelseli

Sanat Tarihçi/Yazar

Amerikan rüyası ve rüyada kan görmek

16.07.2024
A+
A-

Saatler gece yarısına gelirken birdenbire sosyal medyaya düşen bir haber ile çalkalanıyorum: “Trump’a suikast girişiminde bulunuldu” Hayretler içinde, alelacele videoyu izliyor ve en sonunda haberlerden birinde Trump’ın kendisine düzenlenen suikast girişiminden sonra verdiği o ikonik poza rastlıyorum. Amerikan bayraklarının arasında kulağında yara ve yüzünde mağrur bir ifadeyle duran Trump…

Hayretim büsbütün artıyor. Bu, Amerikan demokrasisi denen hayalete karşı tekerrüren kurulan bir tuzak mı, yoksa dünyaya son derece alegorik bir mesaj mı? Çözemiyorum. Yalnız gece yarısı dışarıda hafif hafif esen rüzgâr beni daha geçen ay, bir sabah vaktinde ağaçların altındaki bankta otururken göz gezdirdiğim o şahane kitabın satır aralarına götürüyor…

Kurak bir sabah… Önümde soğuk kahve, tabakam ve güneş gözlüklerimle bir kitaba başımı teslim etmişim. Hemen sağ tarafımda, bahçeyi andıran yeşillik kısma ara ara konan ve yeniden havalanan karakargalar, yaldızlı güvercinler… Her konduklarında neredeyse her biri ile göz göze geliyor ve sonra yeniden kitaba dönüyorum.

Jean Baudrillard’ın “Simülakrlar ve Simülasyon” adlı başyapıtı sayfa sayfa akıyor zihnimde. İtiraf etmem gerekirse, sindire sindire okumaya çalıştıkça bir türlü odaklanamıyorum. Şuurumda her sayfanın tesiriyle uyanan onlarca düşünce, onlarca soru. Satırlar bir bir gözlerimin ucundan akarken, bir yerde öylece kalıyorum. Nerede mi? Hep beraber okuyalım:

Kendi ölümünü sahneye koyan (oynayan) bir iktidar az da olsa bir yaşama (var olma) ve yasal bir kurum olabilme hakkına sahip olabileceğini düşünmektedir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri başkanları konusunda olduğu gibi. Kennedy cinayeti gerçek anlamda bir politik boyuta sahipti. Oysa Johnson, Nixon ve Ford yalnızca hayalî, simüle edilmiş suikastlara hedef olabildiler. Çünkü onlar birer iktidar kuklası olduklarını gizleyebilmek amacıyla bu türden yapay tehditlerin yaratacağı “auradan” yararlanmak istediler. Eskiden krallar ölmek zorundaydılar (tanrılar da.) Zaten onları güçlü kılan şey de buydu. Günümüzün kralları ise aşağılık bir ölme numarası çekmektedirler.  Bunu yapmalarının nedeni iktidarın avantajlarını elden kaçırmama isteğidir” (syf:41).*

İşte beni Trump’a düzenlenen suikast girişiminin haberini aldığım gece yarısından, o sabaha götüren satırlar bunlar. Şuurumdaki bu zaman yolculuğunda haksız mıyım sizce?

Düşünelim… Trump’ın aslında çoktan iktidarı eline aldığını, sadece demokrasinin bir gereği olarak resmi bir şekilde seçilmesi gerektiğini bilmeyen var mı? Kendi seçmenini kenetlemekten ziyade Biden taraftarlarını da kendi safına çekme uğraşı içinde olan Trump’ın kulağını sıyıran merminin kerameti, Amerikan rüyasının kırılma noktasıdır artık. Bunu peşin peşin kabul edelim. Kendi ölümünü -ölümlülüğünü- sahneye koyan bir lider adayının artık Amerikan halkı önünde meşrutiyeti tartışılamaz. Çünkü mevzubahis olduğunda toz kondurmadıkları Amerikan demokrasisinde -her ne kadar halk nezdinde katılımı daima az olsa da- böyle bir suikast girişiminin yeri yoktur. Artık Trump da kitlelerin burun buruna geldiği ölüm gerçeğini yeri geldiğinde yaşayan, kitlelerin bağrından kopmuş bir liderdir. Nitekim suikast girişimi sonrasındaki pozu, ileride, o meşhur Amerikan rüyasının kırılma noktasının temsili olmaya namzettir şimdiden.

James Truslow Adams’ın 1931’de ortaya attığı sosyal sınıf veya doğum koşulları ne olursa olsun hayatı herkes için daha iyi, daha zengin ve daha dolu kılmayı, herkese yetenek veya başarıya göre fırsatlar sunmayı savunan gelenek, Trump’ın yaralanmış kulağından sızan kan ile artık sonuna kadar cesurca mücadeleyi ve savaşı da içermektedir.

Artık Trump kendisine has bir aurası olan ve aldığı her kararda ölümle yüzleşmiş liderlerin vakarını taşıyan bir devrimcidir. O plazaların klima serinliğindeki, ipek kravatlarla düğümlenmiş lüksten Amerikan sokaklarına inmiştir. Çünkü Amerikan halkının ve cumhuriyetçilerin istediği tam da böyle bir liderdir. Kendi bağrından Rambo’yu devşiren Amerikan rüyası şimdi kendi demokrasisinden -bir suikast geleneği olarak- yeni bir kahraman devşirmiştir.

Trump’ın kulağından sızan kan, dünyanın çeşitli yerlerinde akacak kanın bir habercisi olmasın sakın?

Tek tesellim, bize göre rüyada kan görüldü mü, o rüyanın bozulduğu rivayetidir…

Amerikan rüyasına sıçrayan kan o rüyayı bozmuş mudur, yoksa başta mazlum milletler olmak üzere, dünya için bir kâbusa mı dönüştürmüştür?

Göreceğiz.

 

*Jean Baudrillard, Simülakrlar ve Simülasyon, Çev. Oğuz Adanır. Doğu Batı Yayınları.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.