Bir asır önce, bir asır sonra: Batı cephesinde yeni bir şey yok
I. Dünya Savaşı’ndan on bir yıl sonra, savaşa katılan Alman askerlerden biri olan Paul Baeumer’in gözünden savaşı anlatan bir roman yayınlandı. 20 milyona yakın insanın hayatını kaybettiği savaşın Almanlarla Fransızların savaştığı Batı cephesini anlatan kitap, ilk altı ayda beş yüz bin kopya sattı. Savaşın korkunç ve acımasız yüzünü yalın bir dille, herkesin anlayabileceği şekilde ele alan kitap ilk yılında bir milyon satış rakamına ulaşmıştı bile. Sonraki yıllarda 50 farklı dile çevrildi ve 20 milyon satış rakamına ulaştı. Yayınlanmasının üzerinden çok geçmeden Almanya’da satışı yasaklanan bu kitap, kendisi de aynı zamanda sözü edilen cephede savaşmış ve yaralanmış olan Erich Maria Remarque tarafından kaleme alınan Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adını taşıyordu. Remarque, savaş gazisi olmasına rağmen kaleme almış olduğu bu kitaptan dolayı önce İsviçre’ye kaçmak zorunda kaldı, 1938’de ise Alman vatandaşlığından çıkarıldı.
Nasyonal Sosyalizmin yükselişe geçme sürecinde İsviçre’de de barınamayan ve ABD’ye göç edecek olan Erich Maria Remarque, bir üçleme olarak tasarladığı eserini yazmaya devam etti. 1930’de üçlemenin ikinci cildi Dönüş Yolu’nu, 1937’de ise üçüncü cildi Üç Arkadaş’ı tamamladı. Oldukça etkili ve etkileyici olan kitapları ile İkinci Dünya Savaşı öncesinde savaş karşıtı cephenin adeta entelektüel sözcüsü durumuna gelen Remarque, kaleme aldığı metinlerden dolayı tabir yerindeyse kimseye yaranamamış, hem sağ hem de sol kesimlerin hedefi haline gelmişti. Sağ kesim yazarın Alman cephesinde savaşan cesur askerlerin kutsal anısı kirlettiğini savunurken, sol kesim ise savaşın nedenlerine odaklanmadığı gerekçesiyle kitabı “pasifist bir savaş propagandası” olarak nitelendiriyordu. Bütün bu tartışmalar, kitabın daha fazla duyulmasından başka bir işe yaramadı.
1930 yılında Amerika’da Lewis Milestone tarafından sinemaya uyarlanan Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, en iyi film ve en iyi yönetmen Oscarlarını aldı. Aynı yıl Türkiye’de özel bir gösterimle Atatürk tarafından da Elhamra Sineması’nda izlendi ve Cumhuriyetimizin kurucusu filmi beğenmiş olmakla birlikte, mevcut koşullarda Türk halkına gösterilmesini sakıncalı buldu. Görünen o ki gerek Türkiye’nin siyasî durumu gerekse dönemin uluslararası siyasî konjonktürü, bu türden filmlerin henüz salt sanatsal çalışmalar olarak değerlendirilebilmesini imkânsız hale getirmişti.
Remarque’ın kitabının sonraki yıllarda da ilgi görmeye devam ettiğini biliyoruz. 1979 yılında ikinci kez sinemaya uyarlanan metin, kırk üç yıl aradan sonra yeniden filme çekildi ve 2022 Ekim’inde dijital gösterim platformu Netflix’te yayınlandı. Edward Berger’in yönettiği film, özellikle Ukrayna-Rusya Savaşı ile savaşın yeniden gündemimize girdiği bugünlerde oldukça yoğun bir biçimde tartışılıyor. İzlenme oranları oldukça yüksek ve eleştirmenler tarafından da önemli ölçüde beğenilmiş gibi görünüyor.
Alman savaş gazisinin bütün dünyada büyük gürültülere neden olan kitabı Türkiye’de de oldukça etkili oldu. İlk Türkçe çevirisi 1930 yılında Ahmet Necat tarafından yapılan Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, 1956 yılında hem Burhan Arpad hem de Behçet Necatigil tarafından yeniden Türkçeye aktarıldı. Bu tarihten sonra kitabın farklı çevirmenler tarafından birçok kez Türkçeye çevrildiğini ve çevrilmeye devam ettiğini biliyoruz. Dünyada yazarının çağının en büyük savaş karşıtı ve “ Barışın Savaşçısı” olarak nitelendirilmesini sağlayan kitap, 2011 yılında Yaşar Kemal tarafından “20. Yüzyıl dünyasının el kitabı” olarak tavsif edilmişti.
Anlamsızlığın manifestosu
Savaş, mücadele, vatan, dostluk, onur, ölüm ve yaşam kavramları üzerine derin bir düşünme olarak değerlendirilebilmesi mümkün olan metin, olağanüstü bir hal olarak savaşın gündelik yaşam ile birlikte olağan koşulları da buharlaştırışını, dolayısıyla ahlâkın bireysel bir zemine savruluşunu da yansıtıyor. Sıradan insanların omuzlarında taşınabilmesi mümkün olmayan bir yükün onların omzuna yüklenmesi ile ortaya çıkan insanî gerilimin de sarsıcı bir şekilde ortaya konduğu metinde, genç erkeklerin zihinsel açıdan iğdiş olarak yürüyen cesetlere dönüşmeleri ve yaşam olarak ölümle kucaklaşmaları okuyucuyu umutsuzluğa sürüklüyor.
Savaş karşıtlığı denildiğinde edebiyat dünyasında akla gelen ilk isimlerden biri olan Remarque, 1933-1945 yılları arasında Almanya ve İtalya’da, 1949-1953 yılları arasında ise Sovyetler Birliği ile diğer sosyalist ülkelerde yasaklanan kitabı ile savaşa ilişkin tanıklığını tarihin dışına taşıyabilmiş bir yazar. Dolayısıyla bugün de savaş ile alakalı olarak birçok şey söyleyebilir ve söylüyor. Asırlar boyunca kutsal adına ölen ve ölenler ile kutsal addedilen arasındaki bağlantısızlık ile kutsallaştırılan ölümün serseri bir mayın gibi sıradanı yok edişi. Anlamsızlık, boşunalık ve sonuçsuzluk. Hepsi kitapta var.
Kitapla ilgili temel bir sorun, yıllar yılı cephede ölümle ve korkuyla kol kola yaşayan gencecik askerlerin dinî olan ile ilişkisizlikleri. Remarque’ın bizzat kendisini Katolik okulunda öğrenci olmasına, bir başka ifadeyle dinî bir eğitim almış olmasına rağmen metnin dinden yalıtılmış olması oldukça ilgi çekici. Korku, yalnızlık, anlamsızlık, varoluşun kederi, ölüm endişesi, yaşamdan kopmama arzusu ve gelecek kaygısı insanların bir kısmında belki dinî bir izdüşüm bırakmaz, bilmiyorum; fakat onların büyük bir bölümünde doğrudan doğruya bir anlam inşa etme girişimi olarak dine meyil açık bir eğilimdir. Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’ta söz konusu eğilimin gözardı edilmesini doğrusu ben biraz da bilinçli bir insan kurgusunun yansıması olarak gördüm. Hele bir de I. Dünya Savaşı cephelerinde din adamlarının, kutsal metinlerin, ilahî mesajların ve şehitlik nosyonunun olağanı belirlediğini hatırlayacak olursak. Belki kitabın sarsıcı bir ruhsuzluk ve okuru empati yapmaya zorlayarak dehşete düşürse bile mermiler arasında yalnız ve anlamsız bırakan, zihnindeki insan kavrayışını biyolojik bir mekanizmayla sınırlandırarak insan doğasını kıran yapısı biraz da bulunla ilgilidir.
PROF. DR. MUSTAFA ALİCAN
Gerçek Tarih Aralık 2022 sayısında yayınlanmıştır.